Tesettür

“Tesettür” arapça bir kelime olup “örtünme” anlamına gelir. Örtünmenin İslam`ın emri olduğu aşikardır. Tartışılan konu, bu örtünmenin boyutlarıdır. İstersen örtünmenin geçmişine kısa bir göz atalım:


İnsanlık tarihinde, uzun zamandır, toplumların sosyal statüyü belirlemek adına kıyafet düzenlemeleri getirdiği görülür. Örneğin; Osmanlı devletinde halk tek songuçlu sarık giyebilirken, iki sorguçlu sarık sadrazama, üç sorguçlu sarık ise padişaha özgüydü. Aynı şekilde serbest ve köle kadınların ayrımında da “baş örtüsü” kullanılmıştır. Serbest kadınlara baş örtüsü giyme, kölelere ise BAŞ ÖRTÜSÜ GİYMEME zorunluluğu getirilmiştir. Nitekim serbest kelimesi farsça bir kelime olup “başı bağlı” anlamına gelmektedir (ser: baş, best: bağlı). Aynı şekilde, bugün de polis, doktor, hemşire gibi mesleklerle uğraşanlar kendilerine özgü kıyafetleri giymekle yükümlüdürler. Araplar`da hür ve kölelerin ayrımında kullanılan baş örtüsü, Araplar`a başka kültürlerden miras kalmıştır. Sümer kalıntılarından, Sümer`liler`in de baş örtüsü kullandıkları anlaşılmaktadır.

Başörtüsünü farz kıldığı iddia edilen ayeti tam anlamıyla anlayabilmek için, o dönemin Arap kadınlarının giyim tarzlarına bir bakmalıyız. Örneğin bir Arap kaynakta şu sözlere yer veriliyor:

“Arap kadınlarının yaka yırtmaçları genişti. Aradan gerdanları, göğüsleri ve göğüslerinin çevreleri görünürdü. Baş örtülerini arkalarına sarkıtırlar, fakat önlerini açık tutarlardı. Boyun, göğüs kısmındaki açıklıkların kapanması için örtülerini yaka yırtmaçlarının üzerinden örtmeleri emredilmiştir. ”

İbn-ül Esir’in, Usd’ul ğâbe fi Ma’rifetisahabe adlı eserinde (1/321, el-Mektebetül İslamiyye) yer alan şu tarihî olay da, daha Nur suresi inmeden, o günkü kıyafet hakkında dikkat çekici bilgiler vermektedir:
“Henüz Müslüman olmazdan evvel, babasıyla birlikte Mekke’ye gelip orada insanların, bir zatın başına toplandıklarını gören Hâris el Ğâmidî şöyle demiş. Babama:
– Şu topluluk nedir? dedim.
Babam:
– Onlar, içlerinde bir Sâbiî’nin başına toplanan kimseler, dedi. Yaklaştık, bir de gördük ki: Allah’ın elçisi, halkı Allah’a kulluğa ve inanmaya çağırıyor, onlar da ona eziyet ediyorlar. Nihâyet güneş yükseldi, halk onun başından dağıldı. Elinde bir su kabı ve mendil bulunan bir kadın geldi. Ağladığı için gerdanı
açıldı. Allah’ın elçisi kabı aldı, içti, abdest aldı, sonra başını kaldırıp kadına:
– Kızım, başındaki örtüyle gerdanını kapat, babanın yenilip ezileceğinden korkma! dedi. Bu kadın kimdir? dedim.
– Bu, kızı Zeynep’tir, dediler. ”

(http: //www. hanifler. com/showthread. php? p=707)

Bahsi geçen ayet Nur Suresi`nin 31. ayetidir:
“Mümin kadınlara da söyle: Bakışlarının bir kısmını kıssınlar. Irzlarını/eteklerini korusunlar. Ziynetlerini -görünenler hariç-açmasınlar. Örtülerini/ başörtülerini göğüs yırtmaçlarının üzerine vursunlar… ”

Yani, kadınlara başörtülerini göğüs yırtmaçlarını kapatmak maksadıyla kullanmaları emrediliyor.

Kısacası:

Başörtüsü ya da türban, toplumsal hayatta sosyal statüyü belirlemek adına kullanılan bir üniforma niteliğindedir. Kur`an, Nur Suresi`nin 31. ayetinde, iddia edildiğinin aksine, kadınlara örtüleri/başörtüleri ile göğüslerini örtmelerini emretmiştir, başlamalarını bağlamalarını değil.
Kur`an bir yerde şöyle buyuruyor: “Ziynetlerini -görünenler hariç- açmasınlar. ”

Ziynet, çekici ve güzel göstermeye yarayan süs demektir. Öyleyse İslam, kadına
ziynetlerini kapatmalarını emretmiştir. “Görünenler hariç” ifadesiyle de, coğrafi
koşullara göre esnekliğe izin vermiştir.

Yazar : Furkan Samed

 


About the Author
Author

Dini Yazilar

Comments (2)
Leave a reply

Reply to G. Cancel reply

Name (required)

Website