MUCİZELER: BÖĞÜREN BUZAĞI HEYKELİ ve 19 SİSTEMİ

Taha ve Araf Sureleri’nde bulunan böğüren buzağı heykeli kıssasını hiç derin derin düşündünüz mü?

Kıssanın ana kahramanları İsrailoğulları’dır. Firavun’un en yüce rab olduğu iddialarına (79: 24) ve zulmüne karşı gelip Allah’ın elçileri olan Musa ve Harun’un mesajı olan tevhide uyan (yani yürüyen vahye uyan) bu nedenle de Firavun ve kodamanlarından kurtarılan (20: 77-80) hak yol üzere olan İsrailoğulları…

Musa, toplumunu kardeşi Harun’a bırakıp Allah ile sözleştiği Tûr’a gittiğinde (7: 123) Allah’ın İsrailoğullarını tam bir biçimde imtihan ettiğini ve onların Samiri adında bir şahıs tarafından saptırıldığını öğrenir (20: 85) ve öfkelenir. Geri döndüğünde toplumuna sorar:

“Ey toplumum! Rabbiniz size güzel bir vaatte bulunmadı mı? Süre mi size uzun geldi yoksa Rabbinizden üzerinize bir gazabın inmesini mi istediniz de bana verdiğiniz söze ters davrandınız?” (20: 86)

Toplum şöyle cevap verir:

“Sana verdiğimiz sözü kendi kafamıza göre bozmadık. O halkın ziynet eşyaları bize taşıtıldı. Onları attık. Samiri işte böyle bir şey ortaya çıkardı. Samiri onlar için, böğüren bir buzağı heykeli çıkardı ve dediler ki “İşte sizin ve Musa`nın tanrısı budur, fakat Musa unuttu”. (20: 87-88)

Böğüren buzağı heykeli İsrailoğulları için bir imtihandır. (20: 85) Görünen odur ki bu heykelin sıradan bir heykel olmayıp böğürme sesi çıkarması İsrailoğulları için bir imtihan vesilesi kılınmıştır. Buradaki sapış buzağı heykelinin “böğürdüğüne” yani sıra dışı olana şahit olmak değildir. Yani sapış mucizenin kendisine, gözün gördüğüne-kulağın işittiğine inanmada değil, onun yanlış algılanışında, heykeli ortaya çıkaran Samiri’nin topluma heykeli “onların ve Musa’nın tanrısı” şeklinde tanıtmasında, toplumun da bunda Musa ve Harun’un öğretisine ters bir durum görmeyip ona körü körüne inanmasındadır.

Şüphesiz Samiri bu heykele bakıp onu topluma şuna benzer sözlerle de tanıtabilirdi:

“Bu böğüren buzağı heykeli, sizi Firavunun zulmünden kurtaran ve nimetlendiren Rabbiniz Allah’ın bir heykeli böğürtebileceğinin göstergesidir. Sıra dışı bir özellik gördünüz diye heykele değil, kendi yarattığı fizik yasaları dâhil hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah’a kul olun”.

Nitekim ayette toplumun Musa’ya verdiği cevapta geçen “Samiri ONLAR için heykel çıkardı” ifadesinden toplumdaki istisnasız herkesin Samiri’nin sözlerine uymadığını, bir kısmının da buzağı heykelinin böğürmesine şahit olmasına rağmen onu ilah edinmediğini anlıyoruz.

Olayın devamında öfkesi ve hayal kırıklığı biraz yatıştıktan sonra Musa Samiri’ye bunu yapmasının ardında yatan gerekçeyi sorar, (20: 95) Samiri’nin cevabı şudur:

“Onların görmediğini gördüm, elçinin öğretisinden bir kısmını alıp attım. Böyle uygun gördüm. “(20: 96)

Allah kelamı bize bildirir:

Yemin olsun ki, resullerin hikâyelerinde, aklını ve gönlünü çalıştıranlar için bir ibret vardır. Bu Kur`an, uydurulacak bir hadis/bir söz değildir; aksine o, önündekini tasdikleyici, her şeyi ayrıntılı kılıcıdır. İnanan bir topluluk için de bir kılavuz ve bir rahmettir. (12: 111)

Kuran’da bulunan kıssalar elbette laf olsun diye yoktur. İnsan her zaman insan olduğu için, zaaf ve hataları her zaman benzer olduğu için vardır bu kıssalar Kitap’ın içinde.
Günümüze dönelim.

19’cular olarak bilinen dini yalnızca Allah’a özgülemek gibi temiz bir niyet peşinde olduğunu dile getiren ve bu uğurda da takdir edilesi bazı çabaları olan bir grup var malumunuz. Bu grup, 1974 senesinde Mısır’lı bir biyokimyacı/ din adamı Reşad Khalife’nin ortaya çıkardığı, İslam dünyasında tartışmalara yol açan Kuran’da bulunan matematiksel sistemin takipçileri. Günümüzde 19’cular tarafından “elçi” kabulü gören Reşad Khalife, Tevbe Suresi 128 ve 129. ayetleri Kuran’da bulunan 19 sisteminin matematiksel düzenini “bozduğu” gerekçesi ile sahte olduğunu iddia etmiş ve ilk tanığının kendisi olduğu bu 19 sistemini tüm dünyaya şu sözlerle tanıtmıştır:

“Allah Kuran’ı 19 sistemi ile korur”.

Bu hatalı önermeyi, mucizeye tanık olanlara onun yanında pazarlanan “yönlendirme”yi görünce o iki ayetin 19’cular tarafından hangi gerekçe ile “sahte ayet” sayıldığını anlamak mümkün. Çünkü şayet “Allah Kuran’ı 19’la korur” önermesi doğru ise (ki değil) o zaman otomatikman 19 sistemini bozan ayetler de Kuran’dan değildir, 9: 128-129. ayetler ise korunmamış olan, sonradan ekleme yapılmış olan sahte ayetler haline gelir.

Kısa bir süre önce bu matematiksel sistemin Kuran’daki varlığına şahit olmuş biri olarak (her ne kadar geçtiğimiz günlerde 19’cularca o iki ayeti sahte saymamamdan dolayı mucizeyi “gereğince” takdir edememiş olmakla itham edilsem de) bir mümine yakışanın Reşad Khalife’nin önermesini sorgulamadan kabul etmek yerine Allah’ın araç olarak kullanmamızı istediği aklı kullanarak doğru olup olmadığını sorgulamak olduğuna kanaat getirdim.

19’cuların kendilerini desteklemek için getirdikleri argümanlara geçmeden evvel, Reşad Khalife’nin “Allah Kuran’ı 19 sistemi ile korur” yönlendirmesinin niçin mantıkla çelişkili ve hatalı olduğunu kısaca görelim.
Zikrin korunacağı ile ilgili ayetler şunlardır:

Hiç kuşkusuz, o Zikiri/Kur`an`ı biz indirdik, biz; her hal ve şartta onu muhakkak koruyacak olan da biziz. (15: 9)

Onlar, o zikiri/Kur`an`ı kendilerine geldiğinde inkâr ettiler. Hâlbuki o, eşsiz yücelikte bir Kitap`tır. Bâtıl ona, ne önünden gelebilir ne de arkasından. Hakîm ve Hamîd Allah`tan bir indirmedir o. (41: 41-42)

Koruma deyince anladığımız şey Zikre ayet ekleme ve çıkarmanın mümkün olmamasıdır.

“Allah Kuran’ı 19 sistemiyle mi korur?” sorusunun rasyonel cevabı ise “hayır” olmalıdır. Neden?

Çünkü 19’cuların iddiasına göre matematiksel sistem o iki ayetin sahte olduğunu tespit edebilmiş yani eklemeye karşı Kuran’ı korumuştur ama göz kaçırdıkları şudur ki, 19’un korumasından söz edebilmemiz için 19’un ayet silmeye karşı da işe yarıyor olması gerekir.

Bu tespite 19’cular tarafından laf kalabalığı içinde öne sürülen yanlış karşıt argümanın ana fikri şudur:

“Eğer geçmişte 19 mucizesini içeren kısımda tek bir ayet dahi silinseydi 19 mucizesi olmayacaktı”.

Yukarıdaki önerme doğru olmasına doğrudur ama bu durum 19’un koruyuculuğuna değil; 19 sisteminin fonksiyonunun, Zikrin bizzat Allah tarafından korunmuşluğuna tanık tutmak olduğuna işaret etmektedir. Çünkü 19 sistemin ortaya çıkarıldığı tarihten evvel Allah Kuran’ı bizzat korumasaydı ve 19’cuların iddia ettiği, sözde ekleme tahrifi gibi çıkarma tahrifi de yapılabilmiş olsaydı 19 ne silinmiş olan ayetleri geri getirebilecek, ne de 19 sistemine ulaşabilecektik. Özetle, 1000 küsur sene boyunca 19’un silmeye karşı hiçbir fonksiyonu olmamıştır. Bu durumda Zikri koruyan (koruma= ekleme ve çıkarmayı engelleme) bizzat Allah’ın kendisidir ve bunu bizim bilmediğimiz yöntem(ler)le yapmaktadır.

Allah Zikri koruma sözü vermişken ve O’nun vaadi hak, üstüne üstlük 19 sistemi yoluyla bizzat kendi koruduğuna açık ve net olarak tanık tutmuşken Zikri ayet çıkarmaya karşı koruyup, ayet eklemeye karşı korumamış olması düşünülemez bile. Kaldı ki aynı ayet silme gibi ayet ekleme de tahriftir. Hatta ayet ekleme silmeye oranla daha önemli bir tahriftir. Çünkü başkasının sözlerini Allah sözü saymak, Allah’a yalan yere isnadda bulunmak gibi şirk unsuru içerir.

Durumun 19’cuların öne sürdüğü gibi olması demek, içinde tüm ayetlerin bulunup sadece o iki ayetin bulunmadığı (sözüm ona) orijinal Kuran’ı yakan, Mervan döneminden 19 mucizesinin fark edildiği 1970’li senelere kadar insanlığın elinde “korunmuş zikir” diye bir şey olmaması anlamına gelmektedir. İşin daha da vahimi bunun böyle olması demek Allah’ın vaadine sadık kalmadığı ve bu geçen yüzlerce yıllık süre zarfında Kuran yoluyla mesajına muhatap olan insanları kandırdığı, onlara yalan söylediği anlamına gelmektedir. (Haşa!)

Kuran’ın muhatabı tek tek bireylerdir. Yukarıda bahsedilen saçma duruma göre, 1700’lü senelerde yaşamış ve elindeki mushafı korunmuş Zikir “zannederek”(!) okumuş bir mümin açısından da, geçmişe bakan ve bu geçen süre zarfında “Zikrin korunmamış” yani “Allah’ın vaadine sadık kalmamış olduğuna” (haşa) şahit olan bizler açısından da vahim bir durumdur.

Allah’a ve O’nun sözüne duyulan güven dinin en önemli unsurlarından biridir. Bu güven yıkılırsa her şey göreceli hale gelir. Allah’ın cennetlikleri cennete, cehennemlikleri cehenneme atacağına, İblis’i cehennemle cezalandıracağına, erdemli davranmanın ödüllendirileceğine, kötülük ve ahlaksızlıkların karşılıksız bırakılmayacağına ve 19 sistemi ortaya çıkmadan evvel (kimi hadisler Kur’an’ın eksik-fazla olduğunu iddia etse dahi umursamayıp) Kitab’ın korunmuşluğuna da biz hep Allah’ın vaadine duyduğumuz güven sayesinde inanırız. Eğer zaten bu güven boş bir güven ise Allah’ın emir ve yasaklarını ne kadar gözetsek de, ne kadar iyi ve ahlaklı bir insan olsak da her şey boşa gidebilir. Kötülük ödüllendirilebilir, iyilik de cezalandırılabilir…

Şimdi 19’cu grubun ileri sürdüğü argümanlara ve bunlara getirdiğimiz eleştirilere kısaca bakalım.

19`CULARIN ARGÜMANI:

19’a tanık olup, mucizeyi “gereğince” takdir etmediği için o iki ayeti reddetmeyenler, Allah’ın matematiksel sisteminin şahitliğine değil hatalı çoğunluğa, yani dini uydurma hadislerle, mezhep öğretileriyle yozlaştıran kelle sayılarının şahitliğine, onların mushafına inanmaktadırlar.

İTİRAZ-ELEŞTİRİ:

Hayır alakası yok. Buradaki güven din tahrifçilerin Kuran mushafını korumadaki sadakatine değil, Allah’ın vaadinedir. Dini dejenere eden, peygamber adına hadisler uyduran şeytani insanlar eğer durum kendi inisiyatiflerinde olsaydı Zikri de tahrif ederlerdi. Benzer bir şekilde bu müşrik karakterli, hastalıklı insanlar yapabilseler bir yolunu bulur görevi tamamlanmadan Muhammed peygamberi de öldürürlerdi. Ama Allah’ın koruma vaadine rağmen tahrif edemediler. Zaten Allah’a rağmen Zikrin tahrif edilebildiğini (2 ayetin eklenebildiğini) iddia etmek tahrifçilerin kudret ve iradesini Allah’ınkinden üstün kılmak olur. Allah hadisleri koruyacağını vaad etmez ama Zikri koruyacağını vaad eder. Bu durumda hadisler üzerinden yapılan tahrifatı öne sürerek Allah’ın koruma sözü verdiği Zikre ekleme (tahrif) yapılabileceğini iddia etmek son derece saçmadır.

Muhammed peygamber yaşadığı süre boyunca, hepimizin bildiği üzere, yürüyen Kuran’dır.

Onun korunması ile ilgili ayetler Zikrin/Kuran’ın korunması ile ilgili yukarıda sunulan ayetlere benzemektedir:

Seçtiği bir elçi müstesna. Çünkü O, resulünün önünden ve arkasından gözetleyiciler yürütür. (72: 27)

Ey resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan onun verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan korur. Allah, küfre batmış topluluğa kılavuzluk etmez. (5: 67)

Nasıl ki binlerce müşriğin bulunduğu toplumda kendisine indirileni tebliğ eden yani yürüyen Kuran olan peygamberimiz Allah tarafından korunmuş ve peygamberlik görevini, Allah’ın mesajını insanlara iletme görevini eksiksiz tamamlamıştır; o vefat ettikten sonra da müşriklere, münafıklara, kâfirlere rağmen Allah’ın bizzat koruması altında olan Kuran bu mesajı eksiksiz iletme görevini devralmıştır.

Ayrıca çoğunluğun inandığı mushafa inanmakla itham edebilmek için ortada azınlığın inandığı bir mushaf olması gereklidir. Yani bu iddiada bulunabilmek için dünya üzerinde 1400 senedir azınlığın mushafı olarak kalmış, içinde tüm ayetlerin bulunup bir tek 9: 128-129’un bulunmadığı “en az bir tane” mushaf olması gerekir. Sıfır ise azınlık değil hiçtir.

Dünya üzerinde içinde tüm ayetlerin olup bir tek Tevbe 128-129. ayetlerin olmadığı mushaf bulunmadığından olsa gerek, 19’cular bu “hayali” mushafı realize etmek için hadislere başvurmaktadırlar. Ubey b. Kab adlı şahsın o iki ayetin Kuran’dan olmadığını söyleyen hadisini baz alarak Ubey. b Kab’ın “hayali mushafını” delil olarak getirmektedirler.

Oysa çelişkili hadis havuzunda Ubey. B. Kab’ın Tevbe Suresi 128-129’un en son nazil olan ayetler olduğunu beyan eden hadisi de mevcuttur. Hadis havuzundan, kafalarındaki hayali mushafı doğrulayacak hadis seçmelerinin, 19’cuların eleştiri yönelttikleri Sünnilerin yaptıklarından bir farkı yoktur. Hatta bu durum daha da çelişkili ve tutarsızdır.

Ayrıca daha evvel de dile getirildiği üzere bu mantıkla, bin küsur yıl boyunca insanların ulaşabileceği kaynak “korunmuş Zikir” değil “korunmamış Zikir” olur ki bu durum hem Allah’a vaadinde durmadığı iftirasını attığı için, hem de Allah’ın kudretini yani murat ettiği şeyi gerçekleştirmesinin mümkün olmayabileceğini ima ettiği için mümkün değildir.

19`CULARIN ARGÜMANI:

19’un koruma sistemi olmadığı doğru değildir. Çünkü 19 mucizesini o iki ayeti atmadan kabul edenler “Önerme 1: Allah Kuran`ı mükemmelce koruyacağını söz veriyor. Önerme 2: On dokuz Kuran’ın koruma sistemi değildir. Çıkarım: Eğer mushafa ilave olsa Kuran yüzyıllarca korunmamış olur. ” diyorlar. Oysa yukarıdaki tartışmadaki ikinci önerme (19’un koruma sistemi olmadığı) 7: 69 ayetindeki Bastata kelimesinin imlasını düzelten örnekle çürütülmektedir bu da demek ki ikinci önerme hatalıdır.

İTİRAZ-ELEŞTİRİ:

Hayır yine alakası yok. Çünkü değil imla hatası, eşanlamlı kelime kullanımı bile Zikrin korunmadığı anlamına gelmez.

Zikrin korunması= Mesajın korunması

İmla hatası imla ile ilgili bir durumdur, mesajla ilgili değil. Eş anlamlı sözcük kullanımı bile mesajla ilgili bir durum değilken, imla hatası hiç olamaz zaten. Arapça bilmeyenler meallerden ulaşıyorlar Allah’ın zikrine, mesajına. Ama mealcilerin (kelimelerin anlamını çarpıtmadıkları sürece) eş anlamlı sözcükler kullanmaları mesajın doğru bir şekilde alınmasına engel olmuyor değil mi?

Nasıl ki 2: 67’deki “bakara” kelimesini Edip Yüksel’in düve, Yaşar Nuri’nin inek, bir başkasının sığır olarak çevirmesi bizi Allah’ın zikrinin, mesajının direkt muhatabı olmaktan alıkoymuyorsa mushaflar arasındaki değil imla farklılıkları, eş anlamlı kelime kullanımları dahi Zikrin korunmadığı ve Allah’ın vaadine 1400 sene boyunca sadık kalmadığı anlamına ASLA gelmez. Lakin 19’cular tarafından sahte sayılan o iki ayet mesaj içermektedir yani zikirdir.

19`CULARIN ARGÜMANI:

Eğer o iki ayeti eklerseniz ortada 19 sistemi diye bir şey kalmaz. Bu durumda ya 19 sistemini kabul edecek ve o iki ayeti atacaksınız, ya da 19 sistemini reddedeceksiniz. Bu ikisi arasında bir yol tutamazsınız.

İTİRAZ-ELEŞTİRİ:

Hayır. Bu da yine saçma bir argüman. Daha evvel ispatlarıyla gördük ki 19 sisteminin görevi Zikri korumak değil, Allah’ın Zikri bizzat koruduğuna tanık tutmak. Bu sisteme bir kez şahit olduğumuz an 19 sistemini takdir kısmında 19’cularla eşit duruma geliyoruz.

Onların da bizim de 9: 128-9’suz sisteme bakınca gördüğü şey aynı. Zikre değil ama 19 sistemine bakınca bizler de Allah kelimesinin sayısını 2698 görüyor, 2699 görmüyoruz.

Kuran’da Allah kelimesi 2698 (142×19) kez geçmez ama Kuran’ın bizzat Allah tarafından korunmuş olduğuna tanık tutan, insan yapımı olması imkânsız 19 sisteminde Allah kelimesi 2698 (142×19) kez geçer.

Ayrıca 19’cuların sadece Allah’ın vaadinin hak olduğu realitesini değil, mucizelerin tabiatını ve dolayısıyla 19 mucizesini de hakkıyla kavrayamamış olduğuna tanık da oluyoruz burada.

İnsanı Allah’ın kudreti karşısında aciz bırakan mucizeler panteist yahut deist kendi yarattığı yasaların, düzenin hizmetçisi konumunda tanrı figürlerinin aksine, ancak Allah tarafından yollanır. Allah’ın kendi yarattığı yasalara uymak zorunda olmadığının, onları bir süreliğine de olsa devre dışı bırakabilecek kudrette olduğunun göstergesidirler adeta. Kuran’daki mucizelerin imtihan etmek, Allah’ın Muktedir olduğuna tanık tutmak gibi amaçları vardır. Allah’ın, İsa aracılığı ile ölüleri dirilttirmek suretiyle kendi yasasını bozması da, fizik yasalarını geçici bir süre için askıya alarak İbrahim’in ateş tarafından yanmamasını sağlaması da, cehennemin ortasında yanmayan ağaç yaratabilmesi de, İsrailoğulları’nı imtihan etmek için yine kendi izni dâhilinde buzağı heykelini böğürtmesi de, Ashabı Kehf’in uzun senelerce bir mağarada uyutulup zamana meydan okunması da, İsa’nın yahut Adem’in cinsellik olmadan yaratılması da Allah’ın kendi kurduğu düzene ve sisteme bağlı olmak zorunda olmadığı realitesine kısa süreli de olsa şahit tutulmamızdır. Mucize inkârcıları mucizelerden yüz çevirirken aslında, Allah’ın her şeye kadir olan ve hiçbir şeye muhtaç olmayan olduğu realitesine yüz çevirmektedirler. “Cehennemin ortasında yanmayan ağaç mı olur? Demek ki bu Kuran eskilerin mitosları” demekle ve cehennemdeki ateşin ve azabın gerçek olduğuna dair apaçık ayetlere rağmen “Cehennemin ortasında yanmayan ağaç mı olur demek ki cehennem ateşi bir sembol” demek mucizeye, yani Allah’ın mutlak Muktedir olan olduğuna yüz çevirmenin farklı türlerinden ibarettir. 74: 31 ayetinde 19 sayısının imtihan vesilesi olduğu açıkça belirtilmesine rağmen, Zikri koruma sözünü veren vaadi hak olan Allah olmasına rağmen, o iki ayeti “matematiksel düzene uymadığı” gerekçesiyle sahte saymak, hem mucizeleri hem de Allah’ın vaad ve kudretini “gereğince” takdir edemeyenlere has bir durum olsa gerektir.

19’cular Allah’ın, sahibi olduğu evrenin fizik yasalarını/ mevcut düzeni “bozmaya” kadir olduğunu ortaya koyarak ateşe İbrahim peygamberi yaktırmadığına inanıyorlarsa, umulur ki yine Allah’ın kendi sahibi olduğu evren kitabı Kuran’ın sistemi olan matematiksel düzeni “bozduğu” gerekçesiyle o iki ayeti atmakla aslında kendilerinin mucize inkârcısı konumuna düştüklerini de fark ederler.

19`CULARIN ARGÜMANI:

Reşad`ın Arapça metni de içeren The Final Testament çevirisi, 9: 128-129 içermiyor. Arapça metni içeren bu çeviri 1989 yılından beri dünyanın birçok ülkesinde yaşayan binlerce kişinin evine girdiği gibi Amerika ve Kanada`daki binlerce kütüphaneye dağıtılmış durumda. Allah’ın Zikri koruması mushafı koruması olsa niçin bu gün dünya üzerinde bu yukarıda bahsettiğimiz 9: 128 ve 129`un olmadığı mushaflar var?

İTİRAZ-ELEŞTİRİ:

İçinde tüm ayetlerin olup bir tek Tevbe 128-129. ayetlerin olmadığı (yani tarihi bir kayıba uğramaksızın tahrif edilmiş) tek mushaf 19’cuların yukarıda sözünü ettiği mushaftır. (Edip Yüksel’in Mesaj isimli meali de yine bunun uzantısıdır) Bu da 1974 senesinden yani 19 sisteminin ortaya çıkışından sonrasına tekabül eder. Bizzat Reşad Khalife’nin kendi bilgisayarına geçirip sayesinde 19 sistemine tanık olduğu mushaf o iki ayeti içerir.

Kuran’a ve onun yüzlerce farklı mealine böyle kolay ulaşılabilir bir çağda, Allah’ın vaadinin asla şaşmayacağına ve O’nun kudretinin tüm tahrifçilere her daim galip geleceğine güveni tam olanlar yukarıda bahsi geçen “The Final Testament” gibi adı tahrif edilmiş kutsal kitapları (Tevrat ve İncil) andıran bu kitabın Kuran olmadığını bilebiliyor. 19 sistemini çürütmek için “19 Efsanesi” adıyla kitap yazanlara, başka kitap ismi bulamadılar mı sorusunu yönelten 19’cuların Reşad’ın bu Tevbe Suresi 128-129’u içermeyen kitaba verdiği isim üzerine de düşünmesi gerekmektedir.

Bugün bir başkası da Kuran’ın tek bir suresini içeren bir kitabı Kuran diye piyasaya sürebilir ama bu onu Kuran yapmaz.

Ayrıca, hazır yeri gelmişken elçilik iddiasındaki Reşad Khalife’nin “The Final Testament” kitabında Kuran ayetlerini nasıl eğip büktüğüne de hep beraber şahit olalım (Şu adresten kontrol edilebilir http: //www. quran. org/sura2. htm):

Bakara Suresi 30. ayet

Satan: A Temporary “god” (Şeytan: Geçici İlah)

Recall that your Lord said to the angels, “I am placing a representative
(a temporary god) on Earth. ” They said, “Will You place therein one who
will spread evil therein and shed blood, while we sing Your praises, glorify You,
and uphold Your absolute authority?” He said, “I know what you do not know. ”

Yani Reşad’a göre, Allah halife-vekil atayacağını söylerken, şeytanı atayacağını söylüyormuş yeryüzüne halife olarak(!!!)

19`CULARIN ARGÜMANI:

“Yemin olsun, içinizden size onurlu bir resul gelmiştir. Sizi rahatsız eden şey onu da üzer. Çok düşkündür size. Müminlere ise daha şefkatli (rauf), daha merhametlidir (rahim). ” şeklinde meallendirilen, 9: 128 no’lu sahte ayette Allah’ın sıfatı olan Rahim’i peygambere isnad edilmiştir. Bu durum o ayetin sahte olduğunun delildir.

İTİRAZ-ELEŞTİRİ:

İnnehu kâne ferîkun min ibâdî yekûlûne rabbenâ âmennâ fagfir lenâ verhamnâ ve ente hayrur râhımîn(râhımîne).

Kullarımdan bir zümre “Rabbimiz, inandık; affet bizi, acı bize, sen MERHAMETLİLERİN en hayırlısısın” diyorken siz onları alaya aldınız. Öyle ki, zikrimi/Kur`anımı size unutturdular. Siz onlara hep gülüyordunuz. (23: 109-110)

Bu ayette Allah’ın rahimlerin en hayırlısı olduğu belirtiliyor ve Allah’ın rahimlerin en rahimi, rahimlerin en hayırlısı olduğunu belirten pek çok ayet mevcut Kuran’da. Ayrıca Allah’ın bazı başka sıfatlarının da kullar için kullanıldığı pek çok ayete rastlamak mümkün.

Ayrıca 19`cuların bu iddiası, Allah’tan başkasına secde edilmez’den yola çıkıp “İblis’in Adem’e secde etmemesi Allah’ın kutsiliğini ilan etmek için, O’ndan başkasına secde edilmeyeceğini göstermek için…” diyerek İblis’i satır arasında öven ve İslam dinine abuk sabuk görüşleri sokan Hallac’a benziyor. Hem de ayetlerde apaçık şeytanın secde etmemesinin ardında yatan faktörün “Beni ateşten yarattın onu topraktan ben ondan üstünüm” söylemi olduğunu bilip durmamıza rağmen.

19`cular “Rahim” sıfatı insana verilmez diyorlar ama sonra da tahrifçileri Allah karşısında galip duruma düşürüp Allah’ın “Cebbâr” (Yapılmasına karar verdiği şeyi, dilediğinde zorla yaptıran) gibi pek çok sıfatını satır arasında bol keseden kullara dağıtıyorlar.

19`CULARIN ARGÜMANI:

Hem 19 sistemini inkâr edemeyen hem de onun tanıklığını hazmedemeyen arkadaşlar 19 sayısının Kuran’ın korunmasıyla alakası olmadığını iddia ediyorlar. Kendilerine şunu sormalı. Kuran’ın korunmasıyla ilgili birkaç ayetin sonradan sokulmadığını nereden biliyorsunuz? Tarih ve hadis kitapları Kuran üzerinde bir sürü kavganın varlığını bildiren dumanlarla dolu. Hatta ilk Kuran nüshaları kaybolmuş ve hatta ilk orijinal nüshanın Mervan tarafından yakıldığı iddia ediliyor. Böyle olunca, Kuran’ın korunmasıyla ilgili ayetlerin bizzat uydurulmadığını isbat edebilirler mi? Yüzbinlerce hadis uydurabilecek kadar yalan sanayisinde ustalaşan insanların yaşadığı bir dönemde yöneticiler Kuran hakkında oluşan şüpheleri ortadan kaldırmak için niye ayet uydurmasınlar ki? “Allah buna izin vermez” diyeceklerdir. İyi de nereden biliyorsun? Delilin ne? On dokuz sistemi bu kuşkuların gölgesini bile ortadan kaldırıyor.

İTİRAZ-ELEŞTİRİ:

1974 senesinden önce ölmüş müminler 19 sistemini bilmemelerine rağmen Kuran’a iman ediyorlardı. Aklını işleterek sorgulayan ve Kitap’ta onun Allah katından olduğuna dair sunulan yüzlerce DELİLDEN tatmin olmuş birisi zaten Allah’a ve ahirete gözüyle görmüşçesine inanır bir hale gelir. Allah’ı gereğince kavramış birisi O’nun vaadinin hak olduğunu bilir. Kuran`a inanma nedeni zaten “deliller” olan birisi için Matematik de bu delillerden sadece biridir ve diğerleri gibi Kitab`ın bir parçasıdır. Akıl, mantık ve 19’u uzlaştırınca görünen o ki Allah’ın merkeze kendisine olan güveni oturtmamız beklentisi hala aynen devam ediyor. 19 ise 74: 31’in de belirttiği gibi “iman edenlerin” imanını artırıcı bir görev icra ediyor.

Ayrıca sadece 15: 9, 41: 41-42 ayetlerinden herhangi birinin Allah kelamı olduğuna tanık tutulmamız bile aslında Zikre ne silme, ne ekleme yapılmasının mümkün olmadığının ispatıdır. Bunlardan birinin/ hepsinin Allah kelamı olduğuna, Zikre sonradan sokuşturulmadığına da zaten 19 sistemi sayesinde fazlasıyla tanığız. Çünkü eğer geçmişte 19 mucizesini içeren kısımda tek bir ayet dahi silinseydi 19 mucizesi olmayacaktı.

İsrailoğullarının imtihan edildiği böğüren buzağı heykeli kıssasına dönecek olursak, orada yapılan hataların neredeyse aynısı ne yazık ki şu gün 19’cular tarafından yapılmaktadır:

1)

A) Allah’ın imtihan etmesi için (20: 85) Samiri vesilesiyle ortaya çıkarılan böğüren buzağı heykeli

B) Allah’ın imtihan etmesi için (74: 31) Reşad vesilesiyle ortaya çıkarılan 19 mucizesi

2)

A) İsrailoğulları’nın taptığı buzağı heykelinin ham maddesi olan süs ve ziynet eşyaları. (Tahrif edilmiş Tevrat’a göre altın küpeler)

B) 19’cuların 19 mucizesine uyan ayetleri anlatmak için kullandıkları metafor “24 ayar altın yüzük” ve bu altın yüzüğe yapışmış olan yabancı maddeler ise Tevbe Suresi 128-129. ayetler.

3)

A) Samiri’nin böğüren heykel mucizesini Allah’ın kulu ve kudret göstergesi olarak tanıtması gerekirken Musa’nın ve İsrailoğulları’nın tanrısı yani Allah olarak tanıtması

B) Reşad’ın 19 sistemini, “Allah Kuran’ı bizzat kendi korur; 19 sistemiyle de koruduğuna tanık tutar” şeklinde tanıtmak yerine 19 mucizesini “Kuran’ı koruyan” yani Allah olarak sunması

4)

A)Heykelin “böğürmesine” şahit olan ama Samiri’nin önermesini kabul etmeyen bir kitle

B) 19’a şahit olup, Reşad’ın önermesini kabul etmeyerek, o iki ayeti atmayan bir kitle

5)

A) Evrendeki düzeni (fizik yasalarını) bozan ve Allah’ın buna uymak zorunda olmadığına işaret eden böğüren buzağı heykeli

B) Allah kelamındaki matematiksel düzeni bozan 19 mucizesi ve Allah’ın buna uymak zorunda olmadığına işaret eden o iki ayet

6)

A)Samiri’nin sunduğu gerekçe: Onların görmediğini gördüm, elçinin öğretisinden bir kısmını alıp attım. Böyle uygun gördüm. “(20: 96)

B) Reşad’ın sunduğu gerekçe: Onların görmediğini gördüm, elçinin öğretisinden (Zikir/Kuran) bir kısmını alıp attım. Böyle uygun gördüm. Çünkü 19 sistemini bozuyordu.

7)

A) Hani, Mûsa, toplumuna demişti ki: “Ey toplumum, buzağıyı tanrı edinmenizle öz benliklerinize zulmettiniz. Hadi, yaratıcınıza, Bâri`inize tövbe edin; egolarınızı öldürün. Böyle yapmanız yaratıcınız katında sizin için daha iyidir; O sizin tövbelerinizi kabul eder. Hiç kuşkusuz O, evet O, tövbeleri çok kabul edendir, rahmeti sonsuz olandır. ” (2: 54)

Sonra kendilerine açık-seçik kanıtların gelişi ardından buzağıya taptılar. Biz onların bu günahını da affettik. (4: 153)

B) ???

Son olarak tüm bunlardan çıkarılması gereken dersler şunlardır:

1. Çelişkili hadis havuzunda bulunan tek bir hadisi kabul etmek bile böyle korkunç sonuçlara neden olabilmektedir. Allah katındaki din olan İslam’ın tahrif edilmemiş tek kaynağı Kuran’dır ve kıyamete kadar ancak o insanlara doğru kılavuzluğu edebilir.

2. Kuran ayetlerini okurken aklımızdan geçenleri ayetlere onaylatmaya değil, aklımızdan geçenleri Kuran ile oluşturmaya, şekillendirmeye odaklanmalıyız. Ayetleri öncelikle birincil anlamlarında ele almalı ve tevile başvurmadan önce dil özelliklerini sonra diğer ayetlerle tutarlılığını gözetmeliyiz ki 19’cuların yaptığı hataya düşülmesin.

3. Tüm dini tecrübe ve mucizeler Kuran süzgecinden geçirilmelidir. Kuran mucize/dini tecrübe süzgecinden değil. Zaten dinin tahrifine neden olan en önemli etkenlerden birisi imtihan amaçlı yaşanan sıra dışı olayların Kuran’a göre değerlendirmek yerine, egolara yenik düşülerek yaşanan dini tecrübeyi Kuran’a onaylatma yanılgısıdır. Vahdet-i vücud şirkinin bile İslam’a sokuşturulabilmesinin altında yatan neden budur.

4. Allah kendi yazdığı fizik kurallarına, biyolojik kurallara, matematiksel düzene uymak zorunda değildir. Zaten bu düzenleri bozduğu zamanlarda ortaya çıkan olağanüstü duruma mucize deriz. Bu durumda Tevbe 128-129’lu Kuran= Mucize.

Yazar : Cansu

 


About the Author
Author

Dini Yazilar

Comments (7)
Leave a reply

Reply to metafizik199 Cancel reply

Name (required)

Website