Hikmet Hadis midir? Kuran’da Hikmet Nedir?

Hadislerin sahihlerinin olacağını, bunlar olmadan dinin anlaşılamayacağını iddia ediliyor. Bunu, gelenekçilerin delil almaya çalıştığı Peygambere itaat ayetleriyle değil de, hikmet verdik ayetiyle açıklıyor. Peygambere hikmet ve Kitap verilmesi demek, Kuran ve hadislerin verilmesi diyorlar. Kuran’dan hikmet kelimesine bakalım:

İsra 39;“İşte bunlar sana Rabbinin hikmetten öğrettiklerindendir. Allah’la birlikte başka bir ilah edinme. Yoksa, kınanmış ve lanetlenmiş olarak cehenneme atılırsın.”

Yani, İsra 39’dan önce bu söylenen hikmetler açıklanmıştır. Hemen onlara bakalım

26: Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver, fakat saçıp savurma.

27: Çünkü saçıp savuranlar şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankörlük etmiştir.

28: Eğer Rabbinden umduğun bir rahmeti istemek için onlardan yüz çevirecek olursan, o zaman onlara yumuşak bir söz söyle.

29: Eli sıkı olma, büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır ve çaresiz kalırsın.

30: Şüphesiz Rabbin, dilediğine rızkı bol bol verir ve (dilediğine) kısar. Çünkü O, gerçekten kullarından haberdardır ve onları görmektedir.

31: Yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da, sizi de biz rızıklandırırız. Onları öldürmek gerçekten büyük bir günahtır.

32: Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, son derece çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur.

33: Haklı bir sebep olmadıkça, Allah’ın, öldürülmesini haram kıldığı cana kıymayın. Kim haksız yere öldürülürse, biz onun velisine yetki vermişizdir. Ancak o       da (kısas yoluyla) öldürmede meşru ölçüleri aşmasın. Çünkü kendisine yardım edilmiştir.

34: Rüştüne erişinceye kadar, yetimin malına ancak en güzel şekilde yaklaşın, verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü söz (veren sözünden) sorumludur.

35: Ölçtüğünüzde ölçmeyi tam yapın, doğru terazi ile tartın. Bu daha hayırlı, sonuç bakımından daha güzeldir.

36: Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.

37: Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü sen yeri asla yaramazsın, boyca da dağlara asla erişemezsin.

38: Bütün bu sayılanların kötü olanları, Rabbinin katında sevimsiz şeylerdir.

39: Bunlar, Rabbinin sana vahyettiği bazı HİKMETLERDİR. Allah ile birlikte başka ilâh edinme. Sonra kınanmış ve Allah’ın rahmetinden kovulmuş olarak cehenneme atılırsın.

 

Görüldüğü üzere, burada evrensel emirlerden bahsediyor. Öldürme, zina etme, böbürlenme, israf etme… Sonra da bunlara hikmetlerden bazıları deniyor. Zaten; hikmet, hükmetmek, hüküm, muhkem vb kelimelerle aynı kökten gelir. Yani hikmeti Türkçede kalıplaşmış, “gizli bilgi ya da bir bilgi” olarak değil, Kuran’ın tanımlamasıyla, “temel evrensel değerler” olarak almalıyız.  Ayrıca ayette “el-hikmet” kalıbı geçiyor, yani zaten bilinen hikmetlerindendir (el takısı belirlilik anlamındadır) anlamına gelir. İsra suresindeki yukarıdaki hükümleri zaten tüm insanlık kabul etmiştir, Bunlar Allah’ın evrensel yasalarının hatırlatılmasıdır.

 

Lokman’a verilen hikmetler:

12:Andolsun, biz Lokmân’a “Allah’a şükret” diye HİKMET verdik. Kim şükrederse, ancak kendisi için şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse, bilsin ki            Allah her bakımdan sınırsız zengindir, övülmeye lâyıktır.

13:Hani Lokmân, oğluna öğüt vererek şöyle demişti: “Yavrum! Allah’a ortak koşma! Çünkü ortak koşmak elbette büyük bir zulümdür.”

14: İnsana da, anne babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi, onu her gün biraz daha güçsüz düşerek karnında taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki       yıl içinde olur. (İşte onun için) insana şöyle emrettik: “Bana ve anne babana şükret. Dönüş banadır.”

15: “Eğer, hakkında hiçbir bilgi sahibi olmadığın bir şeyi bana ortak koşman için seninle uğraşırlarsa, onlara itaat etme. Fakat dünyada onlarla iyi geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy. Sonra dönüşünüz ancak banadır. Ben de size yapmakta olduğunuz şeyleri haber vereceğim.”

16: (Lokmân, öğütlerine şöyle devam etti:) “Yavrum! Şüphesiz yapılan iş bir hardal tanesi ağırlığında olsa ve bir kayanın içinde, yahut göklerde ya da yerin        içinde bile olsa, Allah onu çıkarır getirir. Çünkü Allah, en gizli şeyleri bilendir, (her şeyden) hakkıyla haberdar olandır.”

17: “Yavrum! Namazı dosdoğru kıl. İyiliği emret. Kötülükten alıkoy. Başına gelen musibetlere karşı sabırlı ol. Çünkü bunlar kesin olarak emredilmiş işlerdendir.”

18: “Küçümseyerek surat asıp insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Çünkü Allah, hiçbir kibirleneni, övüngeni sevmez.”

19: “Yürüyüşünde tabiî ol. Sesini alçalt. Çünkü seslerin en çirkini, şüphesiz eşeklerin sesidir!”

 

Görüldüğü üzere, İsra Suresi ve Lokman Suresinde bahsedilen hikmetler, evrensel ve temel değerlerdir.

Eğer, hikmet, Peygamberin sünneti olsaydı, İsra suresinde, Peygamber’in yaptığı davranışlar anlatılır, işte bunlar hikmetlerden bazıları denirdi. Kuran’dan hikmet kavramından Hadislere veya başka bir yere gidecek bir işaret bile yoktur.

 

Şimdi olası itirazlara gelelim:

 

Ve kelimesi ayrılık bildirir iddiası

Kuran’da “Peygambere kitap ve hikmet verdik” yazar. Kitap Kuran olduğuna göre, hikmet nedir? “İşte O hadislerdir” deniyor.

Ve kelimesiyle bağlanan iki cümle birbirinden ayrı olmak zorunda mıdır? 3/48,  5/110 ayetlerinde ; “Ona Kitabı ve hikmeti ve İncili ve Tevrat’ı öğretecek. denir. Bu cümlede “ve” kelimesiyle ayrılmış kelimeler birbirinden farklı diye düşünürsek, Kitap ve İncil ayrı şeyler demektir.  Tevrat da bir kitap değil demektir. İncil ve Tevrat bir kitap değil midir?

Diğer bir ayet;  2/129’de “Rabbimiz! İçlerinden onlara bir peygamber gönder; onlara ayetlerini okusun, kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları her kötülükten arındırsın.” Bu ayette, ayetleri okumak ve Kitabı öğretmek “ve” kelimesiyle ayrı ayrı zikrediliyor. Yani Kitabı öğrenmek ve ayetleri okumak farklı şeyler mi? Yani bir Allah’ın ayetleri var, bir de Kitap mı var?

Bu ayetlere bakıldığında “ve” kelimesinin iki bağımsız şeyi söylediği tezi anlamsızlaşır.

 

Mesela Fatiha Suresi’nde “Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz” dediğimizde, ibadet etmek ayrı yardım dilemek ayrı şeyler demek değildir. Kitabın geneline baktığımızda, dua edilene ibadet ediliyordur. Buradaki “ve” kelimesi bir açıklama getirir, “yani” anlamı verilebileceği gibi, “bundan dolayı” anlamına da gelebilir.

Bu Türkçede de benzer şekilde kullanılabilir. Mesela, “Ben onu seviyorum ve bu hediyeyi alıyorum” dediğimizde “ve” kelimesi “bu sebepten” anlamına gelir.

Diğer bir anlam ise, bir geneli söylerken, onun içinde olanı vurgulamak için “ve” kelimesini kullanmaktır. Örneğin; “Cami ve minareleri Ahmet Bey yaptı” dediğimizde minare caminin zaten içinde olan bir şeydir. Bunların ikisini de söyleyince bir vurgu anlatılıyor. Ya da, “Sana verdiğim emekler ve masraflarını karşılamam, okula göndermem, senin için hiç mi bir şey ifade etmiyor” cümlesinde, verilen emeklerden sonraki “ ve” kelimesi masraftan ya da okula göndermekten farklı şeyler değildir. Onları da kapsar ama içlerinden başlıca olanları açıklamak için ve bağlacıyla bağlanmışlardır.

 

Dolayısıyla şu ayet daha bir anlam kazanır:

33/34 “Siz evlerinizde okunan Allah’ın ayetlerini ve hikmeti hatırlayın.” Bir Allah’ın ayetleri, bir de hikmetleri yoktur ki! Allah’ın ayetlerinden bir kısmı hikmet olan İsra ve Lokman’da açıklanan hüküm bildiren(muhkem) emirlerdir. Ama ayetler bunların yanında diğer açıklama, kıssa ve öğütleri de içerir.

Diğer Peygamberlerin hikmetleri nerede?

Hikmet, bir Peygamberin davranışlarının kaydının tutulmasıysa; Allah diğer Peygamberlere de hikmet verdiğinden bahsediyor. Peki, o zaman İsa’ya verilen Musa’ya verilen, Lokman’a verilen hikmetler nerededir?  Muhammed Peygamber’in hadisleri bile yalanlarla karışık da olsa geliyorsa, İsa Peygamberinkilerin de yalanlarla da olsa gelmesi gerekirdi.

 

Hikmeti hadis olarak düşünmenin çelişkileri

Eğer Allah Peygambere kitap ve hikmet verdiyse, hikmeti de hadis olarak düşünürsek; Biz kitaptan mı sorumluyuz hikmetten mi? Eğer ikisinden de sorumluysak Zuhruf 44’te sorumlu tutulacağımız şeyin Kuran olduğu söyleniyor. Bu durumda, hadis kitaplarındaki bazı hadisler de, Kurandan yani sorumlu tutulacaklar arasında olur. Eğer hadis kitaplarından da sorumlu tutulacağımızı varsayarsak ve onların da bir çeşit Allah’ın kitabı gibi olduğunu varsayarsak en azından sahih kabul edilenlerinin bizi bağladığını düşünelim. Bu durumda bu sözler de Allah katından inmiş demektir. Ama Allah Nisa 82’de Allah katından olan kitapta çelişki olmayacağını söylüyor. Eğer aralarına sahih olmayanlar da karışmış diyorsak, o zaman Allah’ın sözlerinin korunmadığını, içlerine insan sözleri karıştığını söylemiş olacağız.  Ama Allah Kitabı koruyacağını söylüyor.

 

 

Sorunların çözümü için yapılacak şey:

“Sana kitabı, ancak ayrılığa düştükleri şeyleri onlara açıklaman için ve iman eden bir topluma doğru yolu gösterici ve rahmet olarak indirdik.” (16/64). Dikkat edileceği üzere, ihtilaf meselelerini Kuran’la çözmek gerektiğini anlatıyor.

“Veya ben size hikmet üzere(bil hikmet) geldim ve(böylece) ihtilafa düştüğünüz bazı şeyleri açıklamaya geldim.” (43/63)

Bu ayetlerden de şunu anlıyoruz, Allah Kitabıyla ihtilaflar çözülür. Bunların içinden hikmetler bunları açıklığa kavuşturur. Mesela, öldürmemek gerektiğini herkes bilir ancak mezheplere göre, dinden dönen öldürülür. Allah da bu konuda böyle bir şey söylemediği gibi, haksız yere adam öldürmeyin der ve dinde zorlama yoktur der. Eğer bu emirler olmasaydı, insanlar Allah böyle diyor diye istediklerini yaptırabilirlerdi.

 

Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle(mevızatül hasene) çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilendir. (16/125)

Allah kendi sözlerine, hikmet üzere, vasıtasıyla (bil hikmet) ve güzel öğütle çağırmayı tavsiye ediyor. Yani insanların Rabbe çağrılması evrensel değerler üzerinden olacaktır. Zaten İslam dininin özü, evrensel değerlerin önünü engelleyen kuralları kaldırmak ve insanları temel 10 emire çağırmaktır. Allah’a ortak koşma emri bunun gerçekleşmesi için tek şarttır. Çünkü Allaha ortak koşmak, ona iftira uydurmak demektir. Allah adına iftira uydurularak, evrensel değerler es geçilmektedir.

 

İslam evrensel değerleri korumaya gelmiştir. İnsanların ahlaklı davranmasının önünde iki engel vardır: Birincisi dini kullanarak evrensel değerlere gerek duymamak. İkincisi, kendi anlık çıkarlarına adaleti terk etmektir.

Kitap özellikle birinci grup için Allah’a ortak koşmamayı emreder. Yani şefaatle kurtulacağı inancı, bir şeyhe bağlanınca veya bir dini gruba devam edince kurtulacağı inancı, fıkıh kitaplarında yazan ıvır zıvır konuları uygulayınca dini uyguladığını sanma inancı, insanı asıl olan doğruyu yapmaktan alıkoyar. Öyle olur ki, bir insan, hatim indiriyordur ama hayatında yalan söylemeyi çok da önemli görmüyor ve yalan söylüyordur hayatında. Bu örnekler çoğaltılabilir.

İkinci grup için, birinci çözüm yine geçerlidir. Çünkü insan tek kurtuluşun temel emirlere uymak olduğunu anlayınca, günah işlemesi için tek sebep kalıyor; kendi anlık çıkarı. Bu durumda, Allah ahiret inancını anlatıyor. Yani, o an kendi çıkarına ters bile olsa, kimseye zarar vermemek için doğruyu yaptığı için Allah bu dünyada da öldükten sonra da karşılığını vereceğini söylüyor.

Bu durumda, İslam’a çağrırırken, evrensel değerlerle çağırmamız gerektiğini Allah söylüyor. Tabi bundan önce, bizim dini doğru anlamamız gerekiyor…

 

Hadis Kitaplarını da Sorumluluğa Dahil Etmek

Hadislerden sorumlu tutulacak olsak, Peygamber Kuran’ı koruduğu gibi bazı söz ve davranışlarının da yazılmasını emreder ve bu da Kuran gibi saklanırdı. Böylece, hiç başka şey karışmasına gerek de kalmazdı. Ama bu konuda da hadisler çelişkilidir. Kütübi sitede, hem Peygamberin ve Ömerin hadis yazımına karşı çıktığı anlatılır hem de Medine’de yazdırdığı. Bu rivayeti kabul etsek bile, Medine’de yazılanların toplanması, kontrol edilmesi gerekmez miydi Peygamber ve yakın arkadaşları tarafından?

Peygamberin ölümünden sonra yazıldığı kabul edilirse, bunun Ebu Bekir ve Ömer’den sonra olacağını düşünmek gerekir. Bu durumda, Ebu Bekir, Ömer hatta Peygamber bile bu bize anlatılmayan hikmetlerin yazılmasıyla ilgili herhangi bir çabada bulunmamıştır. Hatta öyle ki, Allah da bu durumda herhangi bir itirazda bulunmamış ve içinde Allah’a Peygamber’e onlarca iğrenç iftira yakıştırılan kitapları din diye insanlara sunacaksınız. Pegamberin cinselliğinden tutunda, kadınların aşağılanması, olmayan yüzlerce haram-helal, Allah’ın şekilleştirilerek anlatılması… Sayın gitsin…

Şimdi biz bu hadisleri kabul mü edeceğiz? Peki, bu hadislerle yan yana olan sözleri Peygambere ait diye bağrınıza mı basacaksınız? Bir Hristiyandan duyulan doğruları sadece onun İsa’yla ilgili düşüncesinden dolayı yaftalayan bir çoğunluk olarak, Peygamber hakkında bunları söyleyenler hakkında nasıl bir seçiciliğe gitmekten bahsedilebilir? Pisliğin içinden yiyecek mi arıyorsunuz?

Ha, şu denebilir. Çok güzel, doğru sözler, hadisler de var. Evet, muhakkak. Bir kısmını Peygamber de söylemesi muhtemeldir. Bir kısmı da, zaten pek çok insanın hayatında söylediği doğrulardır. Peki, hadislere nasıl yaklaşılmalıdır?

Ne hadis deyince savunmaya çalışan inanç, ne de hadislerin yarısından sorumluyuz, yarısı da iftira-yanlış diyen anlayış bir doğruluk ifade ediyor.

Eğer yarısı doğruysa, hangi kısmı doğru, hangi kısmı yanlış. Eğer doğrularından sorumluysak bu Allah tarafından korunması gerekmez miydi? Peki diyelim ki hadisleri Kuran’la kıyaslayıp doğruları din kabul edelim diyelim. İyi de zaten, kim söylerse söylesin Kuran’la çelişmeyen sözler/doğrular kabul edilmelidir. Burada sorun olan, Kuran’da olmayan bir sözün yaptırım aracı olarak insanlara sunulmasıdır. Peki, kim bu hadisleri Kuran’a sunacak? Birileri sundu diyelim, 1400 yıldır bunu sunmayanlar ve bu uydurmalara uyanların durumu nedir?

 

Tabi, hadis deyince konuyu kapattıran ve hadis sözünü bile duymak istememek de yanlıştır. Çünkü Bu kitaba göre, kim söylerse söylesin, herkesin sözü söylenir ve doğrusu onaylanır. Bir ateist, Hıristiyan, Yahudi bile olsa gelen ve 99 söylediği yanlış olsa, 1 söylediği doğru olsa, o söze yanlış muamelesi yapamayız.

Hadis kitaplarını da sorumluluğumuza dahil ettik, onları da kanıt edindik diyelim . Bunun kitaptaki karşılığı ortak koşmaktır. Enam 19-23 arasındaki anlatıma göre, Kuran dışında şahit/kanıt getirmek, ortak koşmaktır. Ama Allah Kuran’ı başka kitabı getirip ortak koşmayasınız diye getirdik diyor.

Peygamberin sorumlu olduğumuz sözleri Kuran’da zaten verilmiştir. Kuran’da onlarca Peygamber’e “deki” emri vardır, bunları Peygamber söylemiştir. Onlarca yerde, Peygamberin gittiği, yaptığı konuştuklarını anlatmaktadır. Hadislerin doğru olanları başka herkesin doğrusu kabul edildiği gibi kabul edilebilir, ancak dinde ayrı bir hüküm koydurmak veya dinde olmazsa olmaz demek yanlıştır. Hadis kitapları bu anlamda, ansiklopedik bir kaynak olarak kullanılabilir…

Petek FURKAN

 

 


About the Author
Author

petekx

Comments (10)
Leave a reply

Reply to Safa Cancel reply

Name (required)

Website