Rabbe Güvenip Dayanmak

Rabbe Güvenip Dayanmak

Gerçekten biz Rabbe Güvenip dayanıyor muyuz?

Günümüzde materyalist mantığından sıyrılıp Akıllı bir tasarımın varlığının şahadetliğini yaptığımız bilim ve felsefesinin arifesindeyiz.

Akıllı tasarımcılarının bir yaratıcının varlığının ve birliğinin var olduğunu kabul ettikleri veya sorguladıkları bir devredeyiz. Sorgularken de metafizik-dogma –din diye adlandırdıkları bir sahaya başvurmadan yaratılışın tanımlayamadıklarını gözlemlemekteyiz. Bilimin geldiği şu an ki son nokta parçacık fiziğidir. Atom altına indikçe parçacık fiziğiyle karşı karşıya kalırız kuarklar ki Aslında kuark tek bir parçacık adı değildir tanımlanabilen ve tanımlanamayan birçok parçacığın topyekûn adıdır. Tıpkı parçacıklar kümesi gibi ve kümenin adı Kuarktır. Atom altında Keşfedilen tüm bu parçacıları bir arada tutan Eskilerin “esir” diye tanımladıkları ve yeni tanımıyla Gluon plazması diye tanımlanan alanın ötesi bilim insanı için Karanlıktır. Ve adına Karanlık enerji-Karanlık madde derler. İşte bu Karanlık alan boyutuna bir anlam kazandırmak adına insanlar bir dayanak noktası bulmak adına Metafizik-dogma -din diye adlandırdıkları alanlara ister istemez baş vurmak zorunda kalmışlardır.

Ters mantık üzerine yapacağım tefekkürüme sizi de davet etmek istiyorum. Bize ters gibi görünen nice olgular vardır ki bütünde düz, düz gibi görünen nice olgular da vardır ki aslında bütünün içinde terstir.
ÂDEMİN YARATILIŞINI anlatan ayetlerde iblisin Yaratıcıya karşı takındığı tavrı – kibri biliyorsunuzdur. İblisin kibri aslında ilk önce Ademe karşı idi aslında dolaylı yoldan Yaratıcıya karşı oldu. Ademi toprak ve su karışımı olan balçıktan ibaret sayan kendi yaratılış hammaddesinin üstünlüğünü savunan iblis bir bütünün içinde kimin daha üstün olduğunu nasıl bilebilir ?

Ayetleri anlam bütünlüğü içerisinde ele aldığımızda Şeytan bizim ötekimizdir. Ve Şeytan doğru yolun üzerinde oturacağım diyor ve oturduğu yolda yolu ters göstermesi gerekir ki Bağı Allahtan koparabilelim. Şeytan kişiyle Allahın arasında kendini aracı konuma koymadan ve bizi kandırmadan doğru yolu-düzü ters gösteremez.
Kişinin kendi iç âlemine yapacağı yolculukta anlayacağı ilk konu düşüncenin çağlayan bir şelale gibi olduğudur. Çağlayan bazen coşacak bazen dinginleşecektir. Nefse fucuru ve takvayı ilham eden Allah Nefsi düzenledikten sonra ona fucuru ve takvayı ilham etmiş olduğunu bildirmektedir.

Allah ademe kalemle yazmayı öğretti…(Alak suresi)Beyanı öğretti…(Rahmansuresi)

Tanımlama kabiliyeti YARATAN TARAFINDAN Âdeme lütfedildi şayet bir tanımlama yeteneğinden bahsedebiliyorsak Bizi Yaratan yaratıcının bizi o potansiyelde yaratması gerekir. Tıpkı Yerçekimin var olması gibi. Bilinçte öyledir. Biz yerçekiminin nasıl yasalaştırıldığını tanımlayamıyoruz. Bu sebeple insan bilinci üzerinde de birçok tez öne sürülmüştür. Oysa bir Potansiyel var ki bir potansiyelin varlığından söz edebiliyoruz Olmayan bir şeyden bahsetmek anlamsız olurdu.

Rabbim bize eşyayı tanımlama yeteneğini lütfederek bizi şerefli kılmış.

İnsan tam olarak kavrayabildiği-kuşatabildiği konuyu tanımlayabilir. Tanımlamak için sınır çizmek zorundadır. Sınır çizmeden tanımlayamaz.

İstişareye açmak istediğim diğer bir konu ise nasıl oluyor da Tasavvuf ehli Allahı tanımlayabiliyor? Hangi malzemeyle? Allahın lütfettiği bilinçle mi? Nasıl olurda Yaratılmış olan yaratanı kuşatıp tanımlayabilir?

İnsanoğlu Allah’ı tanımlayabilir mi?

Varlığını her alanda hissettiğimiz Allahı tanımlamaya kalkarsak ne olur?

İstediğimiz kadar kelime oyunu yapalım yinede Allahı sınırlandırırız. Sınırlandırmadıklarını iddia eden kişiler bile Allahı insan üzerinden tanımlamaya kalkıyorlar. Çünkü insan bir Tanımlama yapabilmek için bir dayanak notası bulmak zorundadır Yoksa tanımlayamaz.

Vahdeti vucudun tanımladığı Allah inancında. TEMEL İLKE Allahtan taşan (sudur)evren modelidir.

Tanrı insanı kendi suretinde yarattı (Tevrat yaratılış böl)

Bize de hadis nakilciliği ile geçmiş Allah âdemi kendi suretinde yarattı.

Yâda Alah âdemi Rahman suretinde yarattı.

Allahın, “ ARZ DA HALİFE VAR EDECEĞİM ” (Bakara-30) ayetini aynı düz mantıkla çevirdiğiniz de ise de OTOMATİK OLARAK İnsan Allahın halifesi konumuna geçiyor Ve böylelikle. Orfe-hermetik-Pisagor-Tao-kabala-Mani-hint-zen budizmi nin vs. felsefelerini İslam dini diye yutturup İnsana ulûhiyet makamını vermiş oluruz. Halife Birinin yerine geçmek arkasından gelmek vekil, önder, imam olmak manasına gelir.

Bedeni hakir gören bu felsefeler bedeni istenmeyen madde olarak algılarlar. Ruhu Allahın bir parçası konumuna taşıyan bu felsefelerin Ortak paydası insanı kâmil tezidir –nirvana ya ulaşmaktır -hulul etmektir vs. Ruhu-Nuru-ışığı geldiği kaynağa geri döndürme çabasına giren bu kişiler aslında çaktırmadan kendi kendilerini Allahın bir parçası konumuna taşırlar. Hedef Allahta erimek-hulul etmektir. Ve İçinde taşıdığı Allahtan sudur eden bil kuvve potansiyeli açığa çıkarmak için çalışır ve maddeyi-maddi bedeni yok saymak zorunda kalır. Çünkü madde yaratıcının en alt seviyeye düşmüş gölgesi konumun da oluyor. Tıpkı Enerji-ışık gölge veya buhar-su buz örneklerinde olduğu gibi. Kendi kendi içerisinde devri daim eden bir sistem.

Kimileri Allah bu sistem kadardır demiş kimileri ise sisteme sınır tanımamış ve biz evreni genişleticiyiz ayetini temel alarak genişleyen evren modelini savunmuş.

Aslında insan bu Zihin oyununda farkındaysanız ters mantığını işletir. Ve eşyadan – insandan yola çıkarak yaratıcıyı tanımlamaya kalkar ise mutlaka kendisine bir ulûhiyet veya Rububiyet makamı da vermek zorunda kalır. Bunuda acizliğinden yaptığını söyler Ve sistemi parseller parsellerken de cenneti cehennemi bize layık görür hâşâ Allahı ise kendi payına ayırır. Ve çıktığı makamdan kâinatı yönetmeye kalkar. Bunu da beden hapishanesinden çıktığını var sayarak yapar. Beden hapis hanesinden çıktığını düşünerek aslında bir şizofren gibi davranır Çünkü o hala Allahın yaratmış olduğu bir beden dedir.

Allah insan bedenini en güzel surette yarattığını söylemektedir.
İnsan haddini aşınca gerçekten her şeyi sahiplenmeye kalkıyor. Etrafındakileri -dünyayı-evreni -Allahı.
Oysa Elçiler, Allahın Rububiyetine ASLA ortak olmamışlardır. Benim Rabbim sizinde Rabbiniz olan Allaha iman edin demişlerdir. Ve herkesi tekelci sistemden çıkıp özgürlüğe davet etmişlerdir. Bir yerde tekelleşme var ise orada düşünce özgürlüğünden bahsetmek imkânsızlaşır.

Tekelin içinde olan kişilere sorsak Ne kadar özgürsün? Nasıl cevap verirlerdi acaba? Bu soruyu anlayıp cevaplayabilermi dersiniz ? ? Cemaatim-üstadım-şeyhim izin verdiği kadar…
Elçiler asla kast sistemi kurup kendilerine ulûhiyet vermeye kalkışmışlardır?
Rabbin Rububiyetine güvenip Kur’anı okumaya davet ediyorum sizi
Mutlaka herkes kendi uzmanlık alanına veya ilgi alanına uygun kelimerin ve kavramların peşine takıldığında Rabbimin izniyle zihninde inanılmaz açılımlar oluyor. Bütün mesele Rabbe güvenip dayanmak.

Rahman Rahim olan Allah’ın adıyla Hamd, Alemlerin Rabbi, Rahman, Rahim ve Din gününün maliki olan Allah’adır. Biz yalnızca Sana ibadet eder ve yalnızca Sen’den yardım dileriz. Bizi doğru yola ilet; kendilerine nimet verdiklerinin yoluna, gazaba uğrayanların ve sapmışlarınkine değil. Bizi doğru yola ilet; kendilerine nimet verdiklerinin yoluna, gazaba uğrayanların ve sapmışlarınkine değil.


About the Author
Author

MuruvvetCaliskan

Comments (2)
Leave a reply

Reply to Serdar Cancel reply

Name (required)

Website