Muhafazakâr, Dindar, İslamcı, Yahut Müslüman Olmak…

Muhafazakâr, Dindar, İslamcı… Onlarca kavramı düşünüyor, düşünüyor, düşündükçe sinirleniyor ve bir çırpıda hepsinin üzerlerini çiziyorum. Ve hemen altlarına kimliğimi yazıyorum sahte ve bayat kimliklerle yaşayanlara inat:

 

“…O sizleri bundan öncede bu vahyin gelişinden sonra da Müslüman olarak isimlendirdi…”
(22:78)

 

Derin bir nefes alıyor ve bir he sesi bırakıyorum boşluğa. Nitekim soruyorum “O kimdir?” diye. “Beni Müslüman olarak adlandıran kim?”… Ve ardından cevap geliyor he nefesinin geldiği yerden, ta yüreğimden… “O Allah’tır…” Peki Allah kimdir? Yine aynı ses: “O Rahman olandır, merhametlilerin en merhametlisi olandır O…” Ya Rahman olan? “Rahman ise Rab olandır; varlığın; insanlarında içinde bulunduğu tüm evrenin terbiye edicisi, eğiticisi ve efendisidir o…” Öyleyse bana isim verme yetkisine, beni tanımlama, hakikat ile şekillendirme yetisine sahip olan yalnız beni eğiten, efendimdir. Yüceler yücesi efendim olan Allah’tır o. Eğer O beni Müslüman olarak tanımladıysa gayri kimin tanımına ihtiyacım var benim? O bana yetmez mi?

 

O kuluna yetmez mi?
(39:36)

 

Ben bile bilmezken beni, O beni, benden içeri olan beni benden daha iyi bilen değil mi? Öyleyse bende ona benliğimi teslim ettim, onun benim için seçtiği dini (İslam) beğendim, nitekim nefsimin bendini aşıp benliğimi ona adadım kayıtsız şartsız. Ve onun:

 

“Sizin için İslam’ı seçip beğendim”
(5:3)

 

Ve

 

“Sizi Müslüman olarak adlandırdım”
(22:78)

 

nidalarını duydum ve yalnızca dedim ki: “Belâ Ya Rabbi! Elbette ey Rabbim!” Sen söylersinde biz hiç hayır der miyiz? Elbette belâ, daima belâ, her daim belâ… Tüm musibetler, işkenceler, zulümler üzerimize bela bela yağsa da müstekbirler, müstağniler, müsrifler, müflisler üzerimize bela yağdırmak için tüm hayatlarını ortaya koysalar da müflih olabilmek için senin emrine her zaman belâ Ya Rabbi… Sen “Allah kuluna kafi değil midir? (39:36) diyen Rahman’sın. Bizlerde “Belâ Ya Rabbena! Elbette yetensin ey Rabbimiz!” diyen kullarız. Bizler yalnız seni tesbih eden; seni anan, seni zikreden, senin adına hareket edenleriz. Bizler seni yücelten ve (inşallah) seninle yücelen kullarız. Bizler senden gelen her şeye yalnız Belâ deriz ya Rabbi! Zira sana olan ubudiyetimiz bunu gerektirir. Ne olur teslimiyetimizi kabul et…

Yunus Emre der ki:

Be hey sana söyleme derler!
Ya ben öleyim mi söylemeyince?

 

Her sözün bir makamı, her insanın “söylemezsem ölürüm!” diyeceği an(ı)ları vardır. Bende bu yüzden Muhafazakâr, Din(i)dar ve İslamcı olma ile Müslüman (İslamlı) olma arasındaki farkları açıklamak zorunda hissediyorum kendimi. Bunlar benim “Kesinlikle anlatmalıyım, anlatmazsam ölürüm!” dediğim kavramlardan. Nitekim İslamlı olma ile İslamcı olma veyahut Müslüman olma ile Muhafazakâr olma arasında dağlar kadar fark vardır.

“Muhafazakârlık nedir?” sorusunun cevabı şu müthiş paragraf olabilir:

Muhafazakârlık doğru ve gerçek olanı korumanın değil, bilakis genel ve yaygın olanı korumanın adıdır: bir tür garanticilik… riske girmeme… hep aynı yerden, aynı noktadan dünyayı seyretme…” (1)

Muhafazakâr zihnindeki dinin muhafızıdır. Fakat o din İslam değildir. O Kur’an hafızı olup Kur’an muhafızı olamayan kimse gibidir. O muhafızdır; yaygın ve genel olanın, üstüne cebren İslam kılıfı giydirilen ama asli olarak asla İslam olmayan bir sistemin koruyucusudur. Lakin neyi muhafaza ettiğinin farkında dahi değildir.

İkinci olarak din(i)darlığı tanımak gerekir. İsimden de anlaşılacağı gibi din(i)darlık Allah’a ubudiyet ile yönelme, onu çok tesbih ederek onun adına hareket etmek değil, aksine dinde noksan olmak, dini dar olmaktır. Necip Fazıl’ın ifadesiyle “ham yobaz kaba softa” olmaktır o. İslam dindarlık bir başka ifadeyle ibadet dini değil, ubudiyet dinidir. Nitekim “İbadet Allah’ın razı olduğunu yapmak, ubudiyet ise Allah’ın yaptığından razı olmaktır.”(2) İşte bu yüzden yalnız ibadete indirgenmiş din Hristiyanlıktır, İslam değil. Zaten İslam’da körü körüne salt bir ibadet (ruhbanlık) yoktur. (57:27) Nitekim Peygamberimiz (as) salt ibadet üzere bir hayat yaşamak isteyen ve bu yüzden de iş, eş ve arkadaş gibi her türlü sorumluluktan uzaklaşmak isteyen bir grup güzide sahabeye kızmış ve onlara şöyle seslenmişti: “Ben hem yemek yer hem oruç tutarım. Hem eşimle birlikte olurum hem de ibadetle meşgul olurum. Ben sizin için güzel bir örnek değil miyim?”

Ve son olarak İslamcı(lık)… İslamcı olmak İslamlı olmanın sadece bir boyutu… İslam bir bütündür. İslamcılık ise İslam’ın salt siyasete indirgenmesidir. “İslam siyaset değildir, ama siyasetsiz de değildir.”(3) İslam’ın içtimai, iktisadi, hukuki, edebi vb yapılanmaları olduğu gibi siyasi yapılanmaları da vardır. Ama İslamcılık sadece siyaset üzerinden kişileri, olayları ve toplumları değerlendirir. Bu da hayatın tamamına müdahil olmadığını gösterir, zira hayat sadece siyasetten ibaret değildir. İkinci olarakta şunu belirtmeli: -cı, -ci, -cu, -cü ekleri bir kelimeye eklendiğinde o kavram üzerinden prim yapılmaya ve pazara sunulmaya açık hale getirilmiş olur. Bir başka ifadeyle bu değerler satış metaı olarak kullanılır. Örneğin; milliyetçi, halkçı, ilerici vb. İslamcı’da bunlardan biri.  Zaten kendisini İslamcı olarak tanımlayan kişi peşinen: “Ben bu değerin (İslam) bal arısı yani üreticisi değil, sineği yani onu kullanıp pisleten tüketicisiyim” demiş oluyor. Nitekim Müslüman İslamlı olmaya İslam ile hemhal olmaya ve İslam’ı içselleştirmeye çalışan olmalıdır. O bir İslamcı yani İslam’ı siyaset üzerinden satışa çıkaran, onun üzerinden prim yapmaya kalkışan asla olmamalıdır.

Sözün özü: İslam olmak, Allah’a kendini adamaktır Hanne’nin kızı Meryem gibi… Allah’a kayıtsız şartsız teslim olmak ve hayat boyu yalnız onun adına hareket etmek ve sadece onun adını yüceltmektir Müslüman olmak. İslamlı olma, geleneğin değil hakikatin muhafızı olabilmek, onu koruyup gözetebilmektir. Nitekim Müslüman’ın tek taassubu membaını El Hak’tan alan hakikattir. Yine Müslüman olmak çok ibadet etmek, hep ibadet etmek sadece ibadet etmek ve kulluğu ibadete, salt bir şekilciliğe indirgemek değil bilakis ibadete ruh üflemektir. Ve ibadetin ubudiyet olarak canlanmasıdır o… O din(i)darlık asla değildir. Ve Allah’a yalnız ve yalnız Allah’a teslim olmaktır o, hayatın tüm alanlarında Onun El Muhit, El Hallâk ve El Müheymin olduğuna akleden bir yürekle inanarak… O siyaseti hayatın kendisi değil bir parçası olarak görmek ve İslam’ı İslamcılığa indirgememektir bu yüzden.

 

…ariamoneva…


(1) (Dücane Cündioğlu, “Düşünce Düşlenir” sf: 7)
(2) M. İslamoğlu
(3) M. İslamoğlu


About the Author
Author

ariamoneva

Comments (5)
Leave a reply

Reply to vekuran Cancel reply

Name (required)

Website