Çocukları Hep Küçük Kurşunlarla mı Vururlar?

Zulüm… İnsanlığa karşı işlenen en büyük cürüm. Zulüm Allah’ın maddeye/kişiye koyduğu yasayı beğenmeme ve onu yerinde etme… Hem de hiç düşünmeden, vicdanı sızlamadan, “Allah’ın emeğine saygısızlık yapar mıyım acaba?” dahi demeden. Ve zulmün zıttı: hikmet. O da Allah’ın eşyaya koyduğu yasayı kabullenme ve onu içselleştirme. Bir başka ifadeyle Allah’ın yaptığını beğenme, emeğine saygı gösterme. “Acaba en büyük zulüm nedir?” diye sormuştum kendime bir gece uyumak için yatağımın içinde kıvranırken. Düşündüm… Düşündüm… Ve Düşündüm… Sonra haykırdım içimden sessizce: Buldum! Evet Buldum! En az Arşimed kadar heyecanlıydım. Evraka! Evraka! diye naralar atan Arşimed’in bulduğu da neymiş! Ben kainattaki en büyük hakikat olan El Hak’la ilgili en büyük hakikati bulmuşum. Çekim kuvveti de neymiş ki!  En büyük zulüm bana göre “La ilahe!” demektir. Kainatın başıboş, anlamsız, amaçsız ve en önemlisi de tanrısız olduğu söylemektir zulümlerin en dehşeti. İnsanın kendisine yaptığı en büyük hakaret bu olsa gerektir. Belki de ısrarla belirtmek gerek: bu zulüm Allah’a karşı yapılmış değildir. Nitekim hiç kimse Allah’a zulüm edemez. Ona zarar veremez. Kur’an’i ifadeyle:


“Siz yerde de, gökte de Allah’ı aciz bırakamazsınız!…” (29:22)

 

Yine uyumak için çırpınırken sorduğum diğer soruya bulduğum cevap… Soru: “Eğer en büyük zulüm la ilahe ise en büyük hikmet nedir?” Yine uzun bir düşünce safhasından sonra cevabım: “La ilahe’ye illallah’ı eklemektir”. Yani kainattaki en büyük hikmet Allah’ın tek ilah olduğunu haykırabilmektir: “Senden başka hiçbir ilah yoktur Allah’ım! Sen kainatın biricik Efendisi, eşsiz benzersiz Yöneticisi olansın! Sen Allah’sın!”

La ilahe zulmünü işleyen en büyük zalimler zulümlerine zulüm katıyorlar bugün yeryüzünde. Onlar yeryüzünün en büyük bozguncuları iken ve iyi insanlar onları kötülükten nehyetmeye çalışırken onların Kur’an’i ifadeyle:

 

“Biz sadece düzeltmeye ve iyileştirmeye çalışıyoruz!” (2:11)

 

dediklerini işitiyoruz. Bu durumda ne yapılır: Gülünür mü? Ağlanır mı? Bilmiyorum… Tek bildiğim onların zulmüne uğrayan mazlumlar her zaman ağlıyorlar. Fakat gözyaşları ile değil, kanları ile de değil. Maalesef gönül yaşları ile… Arakan (Rakhine)… ismini belki de hiç duymadığımız bir yer. Bangladeş ve Burma (Myanmar) arasında küçücük bir bölge. Ve bir avuç Müslüman… Karşılarında zulmün her türlüsünü uygulayan Budist zalimler… Bazen düşünüyorum: “Acaba Allah cehennemi neden yarattı?” diye. Fakat hemen cevabını buluyorum Filistin’de ağlayan küçük çocuğun gözyaşlarını içine akıttığı küçümencik taşları katı yürekli, aşağılık tanklara atarken… Ve o küçük çocuğun minik kız kardeşinin en içten iniltilerini duyuyorum: “Allah’ım! Annem ve babam dün senin yanına geldiler. Onlara iyi davran ne olur! Onlar bizleri çünkü hiç üzmediler! Sen de onları üzme Allah’ım!” Yine Bosna’da duyuyorum cehennemin çağıldayan uğultusunu tecavüze uğrayan kadınların gözyaşlarının kanla dolu toprağı ıslattığını gördüğümde. Ve sadece yüreğimin değil tüm bedenimin titrediğini hissediyorum Bosnalı kadının küçük çocuğunun nefesini tüm bedenimde hissettiğimde: “Anne çocukları hep küçük kurşunlarla mı vururlar?” “Bosna annemsin Srebrenitsa kız kardeşim!” şarkısını duyunca içim titrer ta derinden, işte o an anlarım El Kahhar ve El Muntakim olanın cehennemi var ediş sebebini. Neden ağlamak istemiyorsun ey gönlüm! Zalimin zulmüne lanet etmek istemiyor musun yoksa! Çağıldamak istemiyor musun  El Kahhar olanın nefesiyle:

 

“Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların laneti sizin üzerinize olsun!” (3:87)

 

diye.

“Zalim’in zulmüne mani olamıyorsan bari onu herkese anlat, zulmü herkes duysun!” diyordu zalimlerin zulümleri ile yaşayan ve zulümleriyle şehit edilen Ali Şeriati.  Kime haykırayım, kim duysun? Kim duyar ki? Acaba Amerika, özgürlüğün ve demokrasinin garantörü(!) Amerika sesimi duyar mı? Zalimin zulmüne engel olur mu? Ya İsrail? Dünya’da her zaman barış isteyen(!) kanlı ellerin sahibi sesimi duyar mı benim? Patlamak istiyorum adeta kella! diye haykırırken! Yoo! Hayır! Asla! Zalim zulmün her zaman destekçisidir. Zalim Müslüman’ın her daim en büyük lanetçisidir. O nasıl olurda zulme engel olabilir? Zalim ancak zulümden beslenir: masumların kanlarıyla, gözyaşlarıyla ve en önemlisi de gönül yaşlarıyla hayatını idame ettirir onlar ve onların yardakçıları. Peki sesimi kim duyar benim? Yok mu dünyanın sızlayan vicdanı? Akan yaşlar hiç mi inletmiyor yüreklerinizi? Hiç mi umursamıyorsunuz?  Peki ey Müslümanlar sizler neredesiniz? Allah:

 

“Ey Rabbimiz! Bizi halkı zalim olan bu topraklardan kurtar(ıp özgürlüğe kavuştur) ve rahmetinle bizim için bir koruyucu ve destek olacak bir yardımcı gönder!” diye yalvaran çaresiz erkekler, kadınlar ve çocuklar için savaşmayı reddedersiniz?” (4:75)

 

derken. Ey iman iddiasında bulunan kişi! Müslüman benim kesinlikle kardeşimdir diyen sen değil misin? Allah senin Rabbin değil mi? O seni kardeş yapmadı mı kardeşinle

 

“Mü’minler ancak kardeştirler”( 49:13)

 

diye seslenirken. N’olur Müslüman bırakma kardeşini; bırakma Arakan’ı, bırakma Filistin’i, Bosnayı, Irak’ı, Afganistan’ı, Suriye’yi. N’olur bırakma beni!  Ağlamak… Ağlamak… Yalnızca ağlamak istiyorum. Belki benim ağlayışım gökyüzünü titretmez ama en azından gökyüzündeki ağlayışlara katılır. Çöle düşen gönül yaşım belki çöl olur, ama Müslüman kardeşlerimin yaşlarıyla oluşan göle düşerse kesinlikle göl olur. Rahman gönül yaşlarını asla zayi etmez.  Ya Rahman! El Kahhar olan sensin sen! Kahret tüm zalimleri, onlara düçar et ateşi! Bize sen yetensin biz bunu biliyoruz. Bizler bununla avunuyoruz, bununla seviniyoruz. Sen yine semadan seslen bize Muhammed kuluna seslendiğin gibi:

 

“Allah kuluna yetmez mi ki onlar seni başkalarıyla korkutuyorlar…” (39:36)

 

…ariamoneva…


About the Author
Author

ariamoneva

Comments (1)
Leave a reply

Reply to ugur Cancel reply

Name (required)

Website