Neden “Sadece Kuran”? (Birinci bölüm)

Okuma kılavuzu:

Yazının tamamı http://www.scribd.com/st3792 adresinden indirilebilir. Bu yazı önyargı ile okunacak bir yazı değil. Hiç bir düşünce kalıbına, kampına, siyasi akıma bağlanmayan, unvansız, dini eğitim almamış biri tarafından, herkes okusun diye kısa yazıldı. Bu yazı yeni bilgi içermez, gün gibi ortada olanın beyanından ibaret. Ancak gün gibi ortada olanın fark edilmesi çoğu zaman çaba gerektirir. İlk bölüm sadece Kuran’ın izlenmesi gerektiği yönünde Kuran’dan kanıtlarımı, ikinci bölüm hadis, sünnet ve mezhep inancını çürüten tezlerimi içerir. Yanınızda en az bir Kuran çevirisi bulunmalıdır. Atıfta bulunduğum ayetlerin Türkçesini yazmayışımın sebepleri şunlardır: Birincisi, çeviri ayetin orijinal kelimelerini ve her anlam katmanını yansıtmayacaktır. Kelime kelime çeviri veren sitelerden kontrol edin, farklı çevirileri kıyaslayın. Sizin daha başarılı bulduğunuz çeviri ile benimki farklıdır. Ayrıca Kuran’ı anlama çabası ve tembellik bağdaşmaz (bkz. 3:79, 6:156, 7:169, 12:111, 30:28, 33:67). Ben bunun için vakit ve emek harcıyorum ve karşılığını görüyorum. Size de tavsiye ederim.

 

I. “Sadece Kuran” inancına Kuran’dan kanıtlar

Yüzyıllardır söylenegelenin, geleneğin aksine, İslam’ın Kuran’dan başka kaynağı yoktur. Bu gerçek Kuran’da açıkça haber verilmektedir.

 

İslam sadece Kuran’dır

Müslümanlar sadece Kuran’a uymalılar (2:38, 2:63, 2:91, 2:120-121, 2:213, 2:176, 3:32, 3:73, 4:105, 5:3, 5:47-48, 5:99, 6:19, 6:114-115, 6:155-6:157, 7:3, 7:144-147, 7:169-171, 12:111, 17:9, 18:27, 20:113, 20:123-124, 20:133-134, 21:27, 21:45, 22:16, 22:54, 23:49, 23:73, 25:30, 28:49, 28:56, 33:1-2, 33:67, 34:6, 39:23, 39:41, 41:44, 45:6, 50:45, 98:1-8).

Kuran kendini açıklar (2:99, 3:118, 4:26,176, 10:37, 20:114, 25:33, 75:19, ayrıca 2:159, 5:15-16, 6:105, 7:52, 7:174, 9:11, 11:1, 16:9, 17:12, 17:89, 18:54, 19:97, 26:193-195, 39:27-28, 42:13, 43:2-3, 44:2, 44:4, 57:17, 65:11).

Kuran kılavuzluk için ışıktır (4:174-175, 42:52). Işığın daha fazla ışığa ihtiyacı yoktur!

Gerekmeyen ayrıntıyı sunmadığı için Kuran’ı ayrıntısız olmakla suçlayabilir miyiz? Kuran’ı, onda bulmak istediğimizi bulmak üzere okuyamayız (68:37, 35:40). Kuran kendisini samimi olarak yaklaşmayanlara açmaz (7:146, 17:45-46, 18:57, 41:44). Önce zekat yüzdesi, rekat sayısı gibi kavramlar uydurup sonra onu bulamadığımız için Kuran’ın eksik olduğunu söylemek akla aykırıdır. Kuran’ın hüküm vermediği konularda serbestiz (5:101). Secdede uyluk ve kaval kemikleri arasındaki açının kaç derece olması gerektiği merak ettiğimiz bir ayrıntı ise, yeryüzündeki hiç bir kitap bizi tatmin etmeyecektir. Aslında Kuran’da rekat sayısı aramak gibi aymazlıklara düşmemizin nedeni dini öğrenme şeklimiz. Bizi küçük yaşta dinle, Allah’la tanıştıran büyüklerimiz oluyor. Eğer dinin kaynağı konusunda onların kafaları karışıksa bunun zararını görüyor ve dini hepimizin evinde bulunan asıl kaynağından öğrenmeye çalışmıyoruz. Halbuki Allah bize kendini ve dinimizi sadece Kuran’da tanıtır. Bu yalın gerçeğin farkına varamadıkça, Allah ve din hakkındaki söylencelerden kurtulmamız ve Kuran’ı bu söylencelerden kurtulmuş temiz bir zihinle okuyup anlamamız mümkün olmaz.

Kuran’ın tek başına yetmediği inancına göre, sözgelimi HERKESİN yoldan çıktığı bir dünyada tek başımıza doğru yolu bulmamız olanaksızdır. Kuran “yetmediği” için bize doğru yolu gösterecek hadis kitapları, eski din bilginlerinin kitapları, doğru yolu bulmuş bir toplum ve bu toplumun din bilginlerinin fetvaları gerekecektir. Peki Allah neden tek başına işe yaramayacağını bildiği bir Kuran’ı korurken (15:9) hadis ve mezhep kitaplarını, toplumu ve din bilginlerini korumamıştır?

Kuran olmadan dahi doğru yolu bulmak mümkündür. İbrahim’de bizim için güzel bir örnek vardır (60:4). İbrahim aklı ve vicdanıyla Allah’ı bulmuştur. Samimi olarak gerçeği aramış, AKIL YÜRÜTMÜŞ ve tek tanrı inancını benimsemiştir. İbrahim’e okuyacağı bir kitabı olmadığı halde yol gösteren Allah bize elimizde Kuran varken yol göstermeyecek midir? Elimizde Kuran olduğu halde akıl yürüterek doğruyu bulamayacağımızı söylemek hangi Müslüman’a yakışır? Şüphesiz bunu söylemek Kuran’ın okunmadığının veya anlaşılmadığının belirtisidir.

Kuran’da akıl etmek, anlamak, derin düşünmek gibi kavramlar sayısız defa geçer (3:118, 6:50,98, 8:22, 10:24, 98-102, 21:10, 23:68, 30:28, 34:46, 38:29, 47:23-24, 67:10…). Herhangi bir şekilde aklını kullan(a)mayan kişi, kendisi, çevresi ve Tanrı’sı ile uyumlu olamaz. Dolayısıyla da ruhsal dengesi etkilenir. Kuran’daki anlamazlar, bilmezler, akılsızlar, beyinsizler olarak nitelenenlerden olur. Kuran’da sorgulayan, aklını kullanan peygamberlerin örnekleri, çok yerde mantıksal çıkarsama örnekleri verildiği halde; taklit yalnızca müşrikler hakkında, olumsuz anlamdadır (2:170, 5:104, 10:78,100, 17:36, 26:74, 31:21, 34:43, 43:22). Taklit üzerine kurulan mezheplerin, öğretilerin, anlayışların doğru yolda olduğunu söylemek olanaksızdır.

Kuran’ın anlaşılması için Peygamber’in onu açıklamasına, uygulamasına, çok bilen “alim”lerin tefsirine mecbur olduğumuz fikri, hem Kuran hem de evrenle ilgili temel bir yanılsamadan kaynaklanıyor. Allah, yeryüzünün bütün cahillerine varlığını şüpheye yer bırakmayacak şekilde belli etmek, deyim yerindeyse gözlerine sokmak isteseydi bunu yapmaz mıydı? Gökten üzerinde Kuran yazılı koca elmas blokları indirmez miydi? Kuran’da anlattığı mucizeleri her birimize göstermez miydi? Dağı her birimizin kafasının üzerine kaldırmaz mıydı? Kuran’ı hiç bir emeğe, gayrete ihtiyaç duymadan anlaşılabilir kılmak isteseydi her dildeki çevirisini indirmez miydi? Hatta yanında sözlük, tefsir, içtihat kitapları indirmez miydi? Ünlü bir batılı ateistin dediği gibi ayın üzerine herkesin göreceği şekilde kocaman bir haç veya hilal çizemez miydi? Bu mantıkla giderseniz Kuran’ın anlaşılmadığını iddia etmeniz normal (bkz.74:52). Ancak inançlı bir insanın farkına varması gereken şu: Nasıl evrenden, hayattan herkesin anladığı farklı olabiliyorsa, herkes yaratılmış kitaptaki işaretleri farklı seviyelerde anlayabiliyor veya kimi hiç anlamıyorsa, Kuran’dan anladığımız da farklı olabilir. Kuran’ı her okuyan ona inanmıyor. Sizce Allah onları “ikna etmeyi” başaramıyor mu? Herkesin çaba sarf etmeden onu aynı seviyede anlaması ve aynı içtihatları yapması, aynı şekilde hayata geçirmesi, yeryüzünde tek tip Müslüman olması istenseydi bir cilt kitap değil, bir kütüphane dolusu külliyat indirilirdi. Allah herkesin aynı namazı kılmasını isteseydi onu baştan sona namaz hocası kitabı gibi anlatmaz mıydı? Dikkat edin, herkesin aynı abdesti almasını istiyor ki, abdesti nasıl alacağımızı anlatıyor. Tabii, buna rağmen abdestin nasıl alınacağı konusunda tartışıp duran işgüzarlar olacaktır, orası ayrı. “Yolda kalmışa yardım edin” emrini aldığımızda, emri verenin ayrıntıya girmeyeceğini, sorularımıza bire bir yanıt vermeyeceğini bilirsek, hala bu emri bize biri açıklasın diye bekler miyiz? İnanıyorsak beklemez, aklımızı kullanır, bu bize neyi ifade ediyorsa o şekilde yerine getiririz. Evet, Kuran hazır lokma değil. Kuran, kendisini anlamaya çalışana karşılığını verir. Anlamaya çalışmak ve görece başarısız olmakla anlamaktan vazgeçmek farklı şeylerdir. Onu anlamak için emek harcayacağız (3:79, 6:156, 7:169, 12:111, 30:28, 33:67). İstemeyen harcamasın.

İslam’ın Kuran’la değil, Kuran’ın yanına koydukları sünnet, icma vb. kaynaklarla “tamamlandığını” iddia edenler, tamamlanma konusunda da mantık hatası yapıyorlar. Bilginlerin içtihat yapması gerekli ise bu iş hiç bitmeyecektir. O halde İslam tamamlanmış değildir. Tamamlanması da olası değildir, çünkü hayat bize her gün çözecek yeni sorunlar sunmaktadır. “İçtihat kapısının kapandığı” varsayımı da aynı oranda akıl dışıdır. Allah güya bize Kuran’ı ve sünneti verdi, içtihatları vermedi ve dini eksik mi bıraktı? Allah’ın eksik bıraktığını bilginler mi tamamladı?

Sadece Kuran’ın yetmediğini iddia edenler 2:23, 11:13, 17:88 ve 28:49’da geçen “Kuranın bir benzerini getirin” meydan okumasını da üstlenmiş görünüyorlar.

Allah’ın gücü tek başına yetecek bir kitap indirmeye yeter mi, yetmez mi? Kuran’ın yetersiz bir kitap olduğuna inananların dünyasında Allah, onlara şöyle bir ana hatları veren ve ayrıntıyı binlerce sayfa arasından ayıklayıp halletmeleri için kendilerine bırakan bir tanrıdır. Her şeye gücü yeten Allah’ın neden böyle yaptığı sorusunu akıllarına getirmemek ve bastırmak için sürekli çaba sarf etmek zorundadırlar. Onlara göre Allah her isteyene ve çabalayana yol göstermez. Yanlarında soracakları din bilginleri olmalıdır. Din, bulanık ve zordur. Kuran’ı yeterli bulanların dünyasında ise Allah onlara dört dörtlük, eksiksiz ve kendisinde şüphe olmayan yol gösterici bir kitap vermiştir. Her şey nettir. Kalabalık da olsalar, yalnız da olsalar her satırı hikmetle dolu bu kitabın anladıkları kadarının bile onlara ışık tutacağından, kurtuluşa eriştireceğinden emindirler. Belki de onları korkulacak ve dolayısıyla saldırılacak hedefler haline getiren bu güvendir.

Kuran’a şu gözle bakmayı deneyelim: Varsayalım ki Allah isteyene ders veriyor. Sadece kendi mesajını öğretecek. Gitmez, dinlemez miyiz? “Bize bir peygamberin sözlerini de öğret, yoksa gelmeyiz” mi deriz?

 

“Peygamber sünneti”

İslam Muhammed Peygamber’le değil, İbrahim Peygamber’le başlamış bir dindir (22:78). İbrahim’in, Musa’nın, Davut’un, İsa’nın… dinleri hep İslam’dı. Öyleyse bize Muhammed Peygamber’in sünneti kadar bu peygamberlerin sünnetleri de gerekmez mi? Kuran’a göre Muhammed Peygamber’de de, İbrahim Peygamber’de de bizim için güzel bir örnek vardır(60:4). Bu peygamberlerin sünnetleri, hadisleri nerede? Neden bunlara ihtiyaç duyulmuyor? Sünnetçiler Muhammed Peygamber’i sahiplenip diğerlerini dışlıyorlar mı? Bu Kuran’a aykırıdır (2:285). İzlenmesi gereken örnek Kuran’ın içindedir, dışında değil (17:89, 18:54, 30:58, 39:27). Sadece Kuran’ı izleyenler iddia edildiği gibi “Peygamber düşmanı” ise, sadece Muhammed Peygamber’in sünnetini izleyip diğerlerinin sünnetini dışlayanlar bütün peygamberlerin düşmanı olmaz mı? İlginçtir, üçlemeye inanan Hıristiyanlara da İsa’nın bir insan olduğunu hatırlattığımızda, İsa’ya düşmanlık yapmakla suçlanıyoruz.

Eğer Peygamber’in hayatı Kuran’ın hazır uygulanmışı ise ve onu taklit etmek (mümkün değil ama olduğunu kabul edelim) yetecekse, bu, Kuran’ı çalışıp anlamaya ihtiyacımız olmadığını gösterir. O zaman Kuran’ı çalışıp anlama uğraşı Müslüman sorumluluğunun bir parçası olmaktan çıkar. Halbuki hem Kuran’ı hem de evreni anlamaya çalışmak Allah’ın nimetini ve isimlerini/sıfatlarını idrak edip ona yaklaşmak için gereklidir. Allah bir şeyi taklit etmemizi isteseydi derin düşünmeyi teşvik etmezdi. Ders çıkarmamız için anlattığı hikayelerin yanında çıkarılacak dersi de hazır olarak verirdi. Kitap da bu sınava dahildir.

Birini örnek almak, onu taklit etmekten farklıdır. Peygamber bir şeyi farz kıldı veya yasakladı ise bu ya ayette açıkça yasaklanmıştır, ya da Peygamber içtihat yapmıştır. İçtihat yaptı ise, bu içtihadı örnek almamız gerekir, bu içtihadı Kuran’a eklememiz değil. Sünnetçilerin yaptığı tam olarak Peygamber’in yaptığını varsaydıkları içtihatları Kuran’a ikinci bir kaynak olarak eklemektir. Peygamber benim yaptığımı yapın deseydi dahi, bu, “benim gibi Kuran’a uyun ve gereken yerde içtihat yapın” demek anlamına gelirdi. Sünnetçilerin davranışı parmağıyla ayı gösteren Peygamber’in parmağının ucuna bakmaktan farklı değildir.

Kendilerine daha önce kitap verilenlerin hakem olarak bir peygambere ihtiyaçları yoktu (5:42-43,47). Ayrıca 3:144 üzerinde düşünün.

Peygambere uyulması ve örneğinin izlenmesi emri geldiğinde ortada bir hadis kitabı yoktu. Peygamber örneğinin izlenmesi hadis kitapları olmadan olanaksız ise, bu kitaplar yazılıp çoğaltılıp İslam coğrafyasına dağıtılana kadar geçen yüzyıllar boyunca Müslümanlar Peygamber’i örnek alamadılar, doğru yola iletilemediler mi?

Hakikiliği kanıtlanabilen bir Peygamber sünneti olsaydı bundan özellikle uzak durmak için bir sebebimiz olmazdı. Ancak bugün sünnet diye peşinden gidilen şey, eleştiriye açılıp akıl süzgecinden geçirildiğinde paramparça olup dökülmektedir. Kim bilir, belki de eleştiriye tahammülsüzlüğün nedeni budur.

[Birinci bölümün sonu]


About the Author
Author

st3792

Comments (9)
Leave a reply

Reply to st3792 Cancel reply

Name (required)

Website