İzdüşümü | Kuran’a Güvenmek

 

“Kuran’ı Okumak Gerek”

Geleneksel biçimde, kendi kitabını okumadan ve üzerinde düşünmeden dinini en iyi şekilde yaşadığını zannedenler Kuran’ı anlayamayacaklarından korkutulmuş, ona dokunmaktan bile çekinir olmuş ve onu sadece kim olduğuna bile emin olmadıkları bir takım din adamlarının anlayabileceği konusunda fikir birliğine varmış durumdalar. Oysa böyleleri kendi gibi olan insanları olduğunun üstünde yüceltmekte, onların dediklerini Allah’ın hükmü kabul etmekte (tanrılaştırmakta) ve kendilerinin de Allah’ın bir halifesi olduğu gerçeğini göz ardı etmekte, belki de hiç akıllarına bile getirmemekteler. Halbuki o insanların farkı sadece okuyor ve üzerinde düşünüyor olmalarıdır. Ama iyi niyetli, kötü niyetli ya da gafil olup olmadıklarından bizim emin olmamız mümkün görünmemektedir. Emin olmanın yolu ise bizzat yine Kuran’ı okumaktan geçer. Yani her halükarda anlamadığımızı zannetsek bile okumamız gerekir. Biz başkalarının Kuran ayetleri hakkındaki hükümlerine değil Kuran’da vahyedilen hükümlere tabi değil miyiz? Seçme ve doğruyu yanlışı ayırt etme özgürlüğümüzü başkalarına neden teslim edelim?

7-Araf 3 “Ey insanlar! Siz, Rabbiniz tarafından size indirilen vahye tâbi olun, O’ndan başka birtakım hâmîler edinip de onlara uymayın. Ne kadar da az düşünüyorsunuz!

 

İnsanların çoğu maalesef mevcut kabullerine inanmakta ve birileri çıkıp da senin bu kabulün Kuran’da yok dediğinde Kuran’ı dinen eksikmiş ve tamamlanmaya muhtaç addetmekte ve dolayısıyla Kuran’ı inkâr etmekteler. Çünkü Kuran’ın eksik olmadığına ve bütün insanlara gönderilmiş olduğuna dair hükümler içindedir. Eksik değildir. Bizim için yeterlidir. Başka kitaplara ve ilmihallere ihtiyaç dahi bırakmaz.

29-Ankebut 51 “Hem kendilerine okunan bu kitabı indirmemiz onlara kâfi gelmiyor mu? Elbette bunda iman edecek kimseler için bir rahmet ve yeterli bir ders vardır.

 

Bazı insanlar (ki tövbe etmeden önce ben de onlardan biriydim) aradıkları şeyleri Kuran’da bulamazlar. Çünkü ya aradıklarının dini sorumluluk alanı dışında (mübah bırakılmış) olan şeyler olduğunun farkında değildirler ya da Kuran’ı anlamalarının önünde engel olarak içlerindeki geleneksel ve ihtiyacın dışında bir bilgi birikimi vardır. Mevcut kabullerimize uyan şeyleri illa ki Allah’ın kitabında aramak yerine, Allah’ın kitabında yazan şeylerle kendi kabullerimizin doğru olup olmadığını anlamaya çalışmamız gerekmez mi? “Bak bu Kuran’da yok, oysa böyle yapmamız gerekiyor, demek ki Kuran her şeyi açıklamıyor” dediğimizde Kuran’ın eksik olduğunu söylemiş olarak ona karşı gelmiş olmuyor muyuz? Oysa aklımızı ve vicdanımızı şimdiye kadar biriktirdiğimiz gerçek dışı (sahte dini) bilgilerden yıkayıp arındırabilirsek din adına her şeyin orada yazdığını görebiliriz.

14-İbrahim 52 “İşte bu Kur’ân insanlara beliğ bir tebliğdir, ta ki onunla uyarılsınlar, ta ki Allah’ın tek İlah olduğunu bilsinler. Ve ta ki aklı ve vicdanı temiz olanlar, düşünüp ders alsınlar…

 

Dinimiz; Kuran’a inanmak için atalarını putlaştırması lazım gelenlerin dini değildir. Kuran, bugüne kadar din diye bildikleriniz, içinde olduğu için inanacağınız, olmayınca eksik göreceğiniz bir kitap değildir. Onun içinde olanların din olduğu muhakkak olan bir kitaptır. Mevcut kabullerimize uyan şeyleri o kitapta arayıp onamak uymayanları başka dini (!) kitaplarda arayıp bulmak zorunda değiliz. Bunun yerine keşke önce inkâr edip, özgür düşünebilip sonra gerçeklerin onda (Kuran’da) olduğunu görebilse insanoğlu.

38-Sad 67-68 “De ki: “Bu Kur’ân pek mühim bir mesajdır. Ama siz ona sırtınızı dönüyorsunuz.

 

Allah’a gerçekten inanıyor muyuz? Hiç kimsenin bilmediği bir şeyden yola çıkarak Allah’ı bulabiliyor muyuz? 19 mucizesi veya bugünkü buluşlara isabet eden ayetler olmasa bile, hatta Kuran olmasa bile Allah’ı bulabiliyor muyuz? Emin değilsek de iman etmiş oluyor muyuz acaba! Kuran’a bakıştaki yanlışlığı çözebilmek lazım. Zaten onu (Allah’ın yardımını dileyerek) düşünüp manasını anlamak için okursak iman etmemiz kaçınılmazdır.

12-Yusuf 2 “Düşünüp manasını anlamanız için Biz, onu Arapça bir Kur’ân olarak indirdik.

43-Zuhruf 3 “Biz düşünüp anlamanız için onu Arapça bir Kur’ân olarak indirdik.

 

Ama düşünemeyenler idraklarına isabet ettiremediği için manayı arka plana iter ve “bak burada Arapça diyor” derler. Fakat böyle diyenler bilmeden Kuran’ın sadece on bin kişilik bir kasaba halkına indiğini iddia etmiş olmazlar mı? Oysa Kuran bütün insanlığa indirilmiş, onu rehber edinecek müminler için sabırla beklemektedir. Peygamberimiz de kendisine katılacak bütün insanların peygamberidir.

62-Cuma 3 “Bu Peygamber, henüz kendilerine katılmamış bulunan diğer insanlara da gönderilmiştir. O gerçekten azîzdir, hakîmdir (üstün kudret, tam hüküm ve hikmet sahibidir).

3-Al-i İmran 138 “İşte bu, bütün insanlara yöneltilen bir açıklamadır, haramlardan korunacak müttakiler için bir hidâyet ve öğüttür.”

34-Sebe 28 “Ey Resûlüm! Biz seni bütün insanlığa rahmetimizin müjdecisi, azabımızın uyarıcısı olarak gönderdik, lâkin insanların ekserisi bunu bilmezler.”

 

Mesele düşünüp anlamaktır. Arapça olması ilk indirilenin muhatap alınmasındandır. Arap bir peygambere Latince indirilmesinin manası olmadığı gibi, bugün bizim gibi Türkçe konuşan insanların da Arapça okuyarak anlamaya çalışması o derece manasızdır. Sahabe ilk muhataptır ve anlamak durumundadır.

44-Duhan 58 “Biz Kur’ân’ı, insanlar iyi anlayıp ibret alsınlar diye, senin dilinle indirerek anlaşılmasını kolaylaştırdık.

 

Eğer kitap, peygamberimize yabancı bir dille gönderilmiş olsaydı ne o anlayabilirdi, ne de yanındaki sahabe! Dil yabancı olunca ne olurdu? Bilmedikleri bir dille anlatılanlar Kuran’ın daha ilk muhataplarına hidayet verebilir miydi? Aynen bugün illa ki Arapça diye diretenlerin bir türlü anlayamayıp, sürekli bir zan içinde Allah’ın bir şekilde kendilerine manasını ilham edeceğini sandıkları gibi. Uzaklardan gelen bir melodinin sesiyle dans eder gibi ibadet ederler. Bizim idrakımız Peygamberimizden çok daha fazla mı ki biz bilmediğimiz bir dille okuyarak anlayacağımızda bu kadar iddialıyız! Fazla değil, azıcık düşünelim! Azıcık! Her şey hazır! İşte arayan için mana oradadır, kitap gönderilmiş ve manası içindedir. Türlü dillere ve birçok kişi tarafından çevrilmiştir. Al, oku, karşılaştır, tekrar oku, tekrar karıştır! Madem ki bu senin hayatının en önemli şeyi nasıl okumazsın içinde ne var diye! Okumadan ilhamı bekleyenler için Kuran kapalıdır, karanlıktır ve onlar (Allah iman ve ilim nasip etmediği sürece) beklemeye çoğunlukla ömürleri boyunca devam ederler.

41-Fussilet 44 “Eğer biz Kur’ân’ı yabancı bir dille gönderseydik derlerdi ki: “Neden, onun âyetleri açıkça beyan edilmedi? Dil yabancı, muhatap arap! Olur mu böyle şey?” De ki: “O, iman edenler için hidâyet ve şifadır.” Ama iman etmeyenlerin kulaklarında ağırlıklar vardır. Kur’ân onlara kapalı ve karanlık gelir. Onların, çok uzak bir yerden sesleniliyor da söyleneni hiç anlamıyorlar gibi bir halleri vardır.

 

Allah’ın kitabı oracıkta okunmayı beklerken ne işimiz var bizim dinimiz adına Kuran’da olmayan başka dini hükümler koyma gayretinde olan kitaplarla? Biz öncelikle bize vahyedilmiş kitabı okumalı değil miyiz?

18-Kehf 27 “Sana vahyedilen Rabbinin kitabını oku. O’nun sözlerini değiştirecek güç yoktur ve Ondan başka sığınak bulman da mümkün değildir.

 

Eğer bir kitap çok güzel ve faydalı şeyler söylüyor olsa bile bizi Kuran’ı okumaktan men ediyor ya da uzaklaştırıyorsa (ne kadar peygamber sünneti diye bağırırsa bağırsın) o kitap asla Peygamberin yolunu takip ediyor olamaz. Unutmamak gerekir ki şeytan insana öyle güzel şeyler fısıldar ki, gözlerimizi kapatır ve o uyuşuklukla mutlu olur, düşünmemeye başlar, limandan uzaklaşır gideriz. Sonra bir de gözümüzü açtığımızda bakarız ki yapayalnız bir halde ve pişmanlıklar içinde fırtınalarla boğuşmaktayız.

25-Furkan (27-30) “O gün zalim, parmaklarını ısırır “Eyvah! der, keşke o Peygamberle birlikte yol tutsaydım. Eyvah! Keşke falanı dost edinmeseydim! Vallahi bana gelen öğütten (Kur’ân’dan) beni o uzaklaştırdı. Zaten şeytan, insanı (işte böyle uçuruma sürükleyip sonra da) yüzüstü, yalnız bırakır. O gün Peygamber: “Ya Rabbî, halkım bu Kur’ân’ı terk edip ondan uzaklaştılar!” der.

 

Peki artı olarak ne yapalım o halde diye düşünüyor insan! Yalan yanlış bile olsa bu kadar insan dini adına tesbihler çekerken, selavatlar getirirken, ibadetler ederken! Madem biz bazı şeylerin farkına vardık, daha bir gayret içinde olmamız gerekmez mi? Kişisel olarak ben üzerimdeki yükleri attığımdan beri çok daha fikren rahatım, daha iç huzurumu sağlamış durumdayım. İbadetlerimi de daha bir aksatmama peşindeyim. Yüzüm daha çok gülüyor, içim daha rahat. Eskiden önem verdiğim çok şeylere şimdi gülüp geçerken, bazı şeyler daha bir önem kazandı. Önceliklerimi değiştiren hep Kuran oldu. Fikrimce paniğe gerek yok! Gönül ve akıl huzuru veriyor. Kafanız artık o kadar da karışmıyor. Ona sarılınca yolunuz aydınlanıyor. Ona yaklaştıkça aklınız o oranda özgürleşiyor ve gündelik sorunlarınızın da çözümü kolaylaşıyor. Nefretle baktıklarınıza şefkatli bir acımayla bakmaya ve insanları daha çok sevmeye başlıyorsunuz. “Ne yapalım” sorusunun cevabını da Kuran kendisi veriyor zaten.

43-Zuhruf 43-44 “O halde sen sana vahyedilen buyruklara sımsıkı sarıl, muhakkak ki sen dosdoğru yoldasın. Bu Kur’ân hem sana, hem milletine güzel bir namdır, şereftir. İleride ondan dolayı sorguya çekileceksiniz.

45-Casiye 20 “Bu Kur’ân, delilleri ile, fikirleri ve kalpleri aydınlatan basiret nurlarıdır, iman edecek kimseler için hidâyet rehberi ve rahmettir.”

 

Ben ne yapıyorum diye kendime soruyorum bazen? Ben kimim ki! Benim yazılarımı takip eden üç beş kişiye tutup Kuran’ı mı tefsir etmeye çalışıyorum yoksa diye korkuyorum. Hayır! Hayır, diyorum sonra “Kuran’ı okuyun, Kuran’ı okuyun” demekten başka bir şey yapmıyorum ben. Sanırım doğru da yapıyorum. Çünkü ben KURAN’A GÜVENİYORUM. Yazdıklarımı dönüp dönüp tekrar okuyorum acaba yanlış bir şey yazmış olabilir miyim, hatta doğru bir şey yazmış olduğum halde yanlış anlaşılmaya açık kalmış olabilir mi diye. Yine de hata yapabilirim. En doğrusunu Allah bilir. Esas muhatabım kendi nefsimdir. Yazılarımı okuyanlardan ricam asla söylediklerimi hüküm olarak alıp da beni vebal altında bırakmasınlar. Kuran’ı okusunlar. Ve üzerinde kendileri düşünsünler.

Kuran’a güvenmek gerek. Okudukça kendisini ispat ediyor. Okudukça yeni bir perde açıyor. Okudukça imanınız kuvvetleniyor. Kuran’ı okumak gerek. Sonra da her şeyi okumak gerek. Allah’ın bu kadar ayetini gördükten sonra ve şu aşağıdaki meydan okumayı işittikten sonra aklını özgür bırakamayanın aklına şaşmak gerek!

54-Kamer 17-22-32-40 “Yemin olsun: Biz, ders alınsın diye Kur’ân’ın anlaşılmasını kolaylaştırdık. Haydi var mı düşünen ve ibret alan?

kalemzade.net


About the Author
Author

Kalemzade Kamil

Comments (2)
Leave a reply

Reply to simsek Cancel reply

Name (required)

Website