Allah Zalim mi!!!

 

“Allah Bize Yalan mı Söyledi!!!”

Dönüştürülmüş Hıristiyanlık inancındaki bazı şirk yüklü anlayışları hepimiz az çok biliyoruz. İsa Peygamberi Allah’ın oğlu gören anlayışı, onun kendisini bütün Hıristiyanların günahlarının affedilmesi için feda ettiğine dair uyduruk rivayetleri, sonradan uydurulmuş din adamları sınıfının masum Hıristiyanları nasıl kendilerine köle ettiğini duyup duruyoruz. Aynı şekilde dönüştürülmüş Musevilik inancında da yine din adamları zümresinin gerçek Tevrat’a ait ayetleri sakladıklarını, ortada olanların anlamlarını çarpıttıklarını, kendilerinden ilave dini hükümler koyduklarını ve bu yolla sadece kendilerinin Allah’ın gerçek kulları olduğunu işitip kınıyoruz. Haklı olarak onların bu tutumlarını eleştiriyor ve Allah’ın böyle adaletsiz, böyle ayrımcı, böyle sınıfçı olmayacağını, böylece kendi kendisine şirk yolu açmayacağını akıl ve mantık çerçevesinde düşünüp haykırıyoruz. Ancak mesele kendi dinimiz olunca da aynı, hatta daha bir hassasiyetle davranmamız gerekirken, tam tersine bize söylenenleri hiçbir mantık süzgecinden ve Kuran testinden geçirmeden kabul ediyoruz.

Nasıl ki Hıristiyanlar ilk yaratılan “kelime” o idi (!) diyerek yolundan gittiklerini iddia ettikleri İsa peygamberi yaratılmış her şeyin nedeni sayıyorlarsa, bugün bize dayatılan müşrik inanç da aynı şekilde ilk yaratılanın peygamberimizin nuru olduğunu iddia ediyor. Ne kadar benzeştiklerini anlamamak için kör olmak gerek! Üstüne üstelik “peygamberimiz olmasaydı âlemleri bile yaratmazdı” uyduruk sözüyle Allah’a iftira atılıyor. Peygamberimizi yücelttiklerini zannederken Allah’a verdikleri sıfata bakın! Sanki Allah mümin kullarını bile sevmeyen, onları yarattığına bin pişman, zoraki yaratmış bir Zeus gibi!!!

Nasıl ki Hıristiyanlar İsa Peygamberin çarmıha gerilip öldürülerek (!) gelmiş geçecek olan bütün Hıristiyanların günahının kefaretinin onun tarafından ödendiğini iddia ediyorlarsa, bugün bize dayatılan müşrik inançlarda da her uydurulanı peygamberimizin yolu sayıp kıyamette o yolda gidenlere şefaat edeceğini veya aynı şekilde Ali veya Hüseyin’in yolunda gidenlerinin de bu günah kefaretini ödemiş olduğu iddia ediliyor. Ne kadar benzeştiklerini anlamamak için kulaklarımızda ağırlıklar olması gerek! Rahipler kime karşı, kimin affetmezliğine (!) karşı saf Hıristiyanların günahını affediyormuş? Peki kime karşı, kimin zulmüne karşı Peygamberimiz (mümin kullara korku yokken) mümin kullara şefaat ediyormuş? Yoksa birileri daha fazla günahkar iken şefaate nail olup cennete giderken, daha az günahkar birileri şefaat edilmeyerek cehenneme mi gönderilecek!!! Allah affetmeyi bilmeyen ve adalet gözetmeyen bir zalim mi!!!

Allah “Benim dilemem dışında, kimsenin kimseye şefaati fayda vermez” demiyor mu? Etrafınıza baktığınızda bırakın peygamberimizi, türlü türlü insanlar hakkında bile şefaat hikayeleri anlatıldığını görürsünüz. Oysa şefaat şefaat deyip duracağımıza makbul ve güzel işler yapma peşine düşsek hata mı ederiz! Müşrikler Kabe’ye doldurdukları putlardan şefaat bekliyorlardı. İbrahim Peygamberin kavmi de kendi putlarından! Köleleri Firavundan! Yuşa’dan, Zekeriya’dan, İsa’dan hep beklenildi. Papa’dan, papazdan hala bekleniyor. Geylani’den, Mevlana’dan, Sait’ten ve hatta güncel ismi lazım değillerden! Akla gelmeyen tek bir zat var genelde! Kimdir o biliyor musunuz? Şefaatin gerçek sahibi… Dileyecek olan… Allah…

Kuran apaçık biçimde bize “peygamberler arasında ayrım gözetmeyin” diye emretmesine rağmen nasıl oluyor da bizler çıkıp kıyamet gününde diğer peygamberlerin dinimizin peygamberinden medet umacaklarını, her birinin kendi nefsini kurtarma peşinde olduklarını iddia edebiliyoruz! Peki kime karşı, kimin zulmüne karşı diğer peygamberler bizim peygamberimize yalvarıyor veya yüzü suyu arıyor? Allah Kuran’da apaçık biçimde “benim başarıya erişmiş mümin kullarıma o gün hiçbir üzüntü yoktur ve rahatça cennete gireceklerdir” diye müjdelerken biz nasıl kalkıp da onu peygamberlere bile azap çektiren pek zalim bir mitolojik tanrı gibi gösterebiliyoruz!!! Bu aldatmacayı anlayamamak için kalplerimizin mühürlü olması gerek! Allah zalim mi de salih kullarını bile cehenneme tıkma peşinde olsun!!!

Allah Kuran’da “Bu kitaptan (Kuran’dan) sorumlusunuz ve ondan sorulacaksınız” derken yalan mı söyledi bize!!! Başka kitaplar vardı da onları bizden gizleyip mektuplar halinde, beyitler halinde, maniler halinde, şiirler halinde, kasideler halinde, ciltler halinde, ilmihaller halinde, risaleler halinde Kuran’da bizden gizlediği bütün detaylarıyla ve açıklamalarıyla özel kullarına mı verdi!!! Allah bize haksızlık mı yaptı!!! Niye sakladı bunları bizden!!! Allah gerçeği örten bir zalim mi!!!

Allah Kuran’da bize namaz kılın, oruç tutun, zekâtı verin, infak edin, haccı yapın, iyi işler işleyin, kötülükler yapmayın, bana şirk koşmayın diye sıralamışken neden kendinize şeyh edinin, rabıta yapın, tesbih çekin, bu sureyi ezberleyip günde yüz defa okuyun, hemayil takın, çarşaf giyin, sakal bırakın, sarık takın demeyerek bazı ibadetleri (!) bizden sakladı!!! Sonra da kalkıp başkalarına söyledi!!! Eğer mesele daha çok sevap kazanmaksa, ben şimdi Kuran’da yazmayan sakal bırakmak, cübbe giymek gibi bir emri uygulamadığım için bunu yapanlardan daha az sevap kazanacaksam Allah bana haksızlık yapmış olmuyor mu? O zaman neden bana “bu kitaptan sorulacaksınız” diyerek beni yönlendirdi!!! Allah’a inanan ve zekat bile veren Ebu Cehil de yoksa sakallı ve cübbeli olduğu için ödüllendirilecek mi!!! Bu ne yaman çelişki!!! Allah bizi aldatan bir zalim mi!!!

Uyanık olmak gerek. Bugünkü Ebu Cehiller Allah dostu kisvesiyle, büyük zatlar kılığıyla, büyük imamlar pohpohlamasıyla, büyük âlimler yüceltmesiyle, büyük din adamları kandırmacasıyla, sünnet diye kandırarak, hadis diye aldatarak, mezhebin gereği diye farzlaştırarak, tasavvuf diye anlatarak, takva diye boyayarak, bu ameli bu inancı terk eden dinden çıkar diye korkutarak, kabir azabı diye korkutarak, içine cin girer diye korkutarak, dokunma yanarsın diye korkutarak, uyduruk menkıbeler anlatarak, kürsüleri yumruklayarak, iğrenç benzetmeler yaparak, düzeysiz espriler patlatarak, ağlayıp zırlayarak, uşak makamında Kuran okuyarak, felsefe ve ilim kitaplarını din kitabı haline getirerek, Allahu Ekber diye haykırarak, her söyledikleri Kuran’ın hükmüymüş gibi yalanlar savurarak, eksiksin diye inandırarak, aklın yetmez diye aşağılayarak, bir mürşide mürit ol diye köleleştirerek bize şirkin, müşrikliğin alasını dayatıyorlar.

Hiç unutmayalım. Şeytan huzurdan kovulduğunda “Ben senin doğru yoluna oturacağım ve onları senin yolundan çevireceğim” diyerek and içmiştir. Bugün şeytan tamamen doğru yolun üstüne çöreklenmiş dev bir yılan halindedir ve onun ortaklarının da uzattıkları dallarda yasak meyveler Allah yolunda gittiğini zanneden masum ama aklını kullanmadığı için şirke doğru kürek çeken insanların aklını başından almış durumdadır. Takva elbiseleri paramparça haldedir. Bu sarhoşluktan tek kurtuluş dinimizin kitabına; Allah’ın ipine iman ve idrak hevesi ile sarılmaktır.

Yazı ironisi gereği satırlarımız arasında “Allah” ismi önüne ve arkasına konmuş olan bütün kötü sıfatlar için kalbi şekilde “asla, kat’a ve haşa” demiş ve bunu ünlemlerle belirtmişizdir. Allah varsa hatalarımız kadar niyetimizi de, kalbimizin künhünü de biliyor. Elbette Allah yalan söylemez… Elbette Allah asla zalim değildir… Ve elbette her şeyin en doğrusunu O bilir…

 

kalemzade.net


About the Author
Author

Kalemzade Kamil

Comments (7)
Leave a reply

Reply to Kalemzade Kamil Cancel reply

Name (required)

Website