ATEİZM YANILGISI-2

Bir önceki yazımızda özetle ateizmin hiçbir kanıtı olmayan ve evreni tesadüflere, tabiata veyahut doğal şartlara mal eden bir “şirk inancı” olduğundan bahsetmiş, evrende Allah’ın varlığına dair sayısız delillere özet halinde işaret etmeye çalışmıştık. Önceki yazımızda kısaca;

  • Son bilimsel gelişmelerin yaratıcıya işaret etmesi,
  • Evrenin bir başlangıcının olduğunun bilimsel olarak kabul görmesinin materyalist düşünceyi yıkması,
  • Evrenin her yanında aynı işleyen ilkesel bir “birlik” in olmasının tek bir yaratıcıya işaret etmesi,
  • Tamamen cansız maddelerden, elementlerden, zehirli gazlardan… vb oluşan evrende canlılığın kendiliğinden meydana gelmesinin imkansızlığı,
  • Big Bang teorisinin evrenin bir yaratıcı tarafından yaratıldığı fikrini desteklemesi,
  • Ateistlerin canlılığın nedenini açıklamak için öne sürdükleri “Hayatın mevcut doğa yasalarının zorunlu bir sonucu” fikrinin mantıksızlığı, çelişkileri ve bu durumun yaratıcıya işaret etmesi,
  • Dünya üzerindeki canlılık ve çeşitliliğin bir bilginin işlenmesi (örneğin toprağa atılan bir elma tohumunun içinde bir elma ağacının bilgisi bulunmaktadır. Ve bu bilgi toprak ve ona etki eden diğer faktörler tarafından işlenerek ortaya çıkarılmaktadır.) olarak kabul edildiğinde evrende bu bilginin her şeyi bilen “Alim ve Hakim” olan bir yaratıcıya işaret etmesinden bahs etmiştik.

Şimdi kaldığımız yerden devam edelim ve evrende Allah’ın varlığını gösteren okyanus misali sayısız delilerden birkaç damlaya işaret edelim.

  • Son yıllarda yapılan bilimsel araştırmalarda evrendeki fizik, kimya ve biyoloji kanunlarının, yerçekimi, elektromanyetizma gibi temel kuvvetlerin, atomların ve elementlerin yapılarının tümünün, insanın yaşamı için tam olmaları gereken şekilde düzenlendikleri birer birer bulunmuştur. Batılı bilim adamları bugün bu olağanüstü düzene “İnsani İlke” (Anthropic Principle) adını vermektedirler. Yani evrendeki her ayrıntı, insan yaşamını gözeten bir amaçla var edilmiştir. Şüphesiz tüm bu bilinçsiz nedenlerin ve yasaların “haydi bir araya gelelim de yeryüzünde insanoğlu var olsun, nefes alsın, rahatça yaşasın, yesin, içsin..vb” diyerek bir araya gelmedikleri son derece açıktır. Aslında inançsızların anlamak istedikleri nokta tam da burasıdır. Evrende yaşamın ortaya çıkmasına sebep olan koşulların neden ve nasıl oluştuğunu kesinlikle açıklayamamaktadırlar ve asla da açıklayamayacaklardır. Biraz derin düşünüldüğünde bu koşulların daha ilk yaratılışında Allah tarafından bilinçlice var edildiğini görmemek körlüktür…
  • Evrende yaşamın kendiliğinden oluşmasının olasılık ihtimali Penrose tarafından 10 10123 de bir ihtimal! Olarak hesaplanmıştır. Matematikte 10123 şeklinde yazılan bir rakam, 1 sayısının yanına 123 tane sıfır gelmesiyle oluşur. (Bu evrendeki tüm atomların sayısının toplamından, yani 1078‘den bile büyük, astronomik bir sayıdır.) Ama Penrose’un bulduğu sayı, bunun çok çok daha üstündedir. Çünkü Penrose’un bulduğu sayı, 10123 tane sıfırın 1 rakamının yanına gelmesiyle oluşmaktadır. Kısacası bu sayı bizlere, evrenin tesadüfle açıklanmasının kesinlikle imkansız olduğunu göstermektedir. Roger Penrose, akıl sınırlarını çok aşan bu sayı hakkında şu yorumu yapar:

Bu sayı, yani 10 10123 de bir ihtimal, Yaratıcı’nın amacının ne kadar keskin ve belirgin olduğunu bize göstermektedir. Bu gerçekten olağanüstü bir sayıdır. Bir kimse bunu doğal sayılar şeklinde bile yazmayı başaramaz, çünkü 1 rakamının yanına 10123 tane sıfır koyması gerekecektir. Eğer evrendeki tüm protonların ve tüm nötronların üzerine birer tane sıfır yazsa bile, yine de bu sayıyı yazmaktan çok çok geride kalacaktır.

  • Evrendeki muazzam bilgi “Her şeyi bilen ve bilerek yapan bir Alim-i mutlak olan Allah’ı” gösterir. Örneğin en basitinden “insanın tek bir DNA molekülünde tam bir milyon ansiklopedi sayfasını, başka bir deyişle yaklaşık 1000 kitabı dolduracak miktarda bilgi bulunur. Yapılan tespitlere göre ise, bu dev ansiklopedi yaklaşık 3 milyar farklı konuda bilgiye sahiptir.” Sadece tek bir insanın bir DNA molekülünde yer alan bu bilgi miktarını bir düşünün! Sonra ilk insandan bugüne kadar gelmiş geçmiş tüm insanları ve her insanın DNA sayılarını ve her birinin DNA’sının birbirinden farklı olduğunu düşünün. Ve bir de bunun yanına tüm hayvanların, ağaçların, tohumların, danelerin içerdiği bilgi miktarını ekleyin… Eğer bu muazzam bilgi yığınındaki müthiş işareti göremiyorsanız zaten size söylenecek hiçbir şey kalmamıştır.
  • Evrende birbiri içine girmiş ve birbirini etkileyen mükemmel sistemler ve organizasyonlar –hücreler gibi- bir yaratıcıya işarettir. Ne gariptir ki kendini çok akıllı gören bir inançsız, karmaşık yapıya sahip bir araba motoru gördüğünde şaşkınlıktan ve hayranlıktan küçük dilini yutar. O araba motorundaki tüm girift sistemin tesadüfen ya da şartların bir sonucu bir araya geldiğini aklından bile geçirmezken ondan milyarlarca kez daha karmaşık olan –örneğin insan ya da hayvan, hatta bunların sadece birer organları gibi- sistemleri tesadüfe, rastlantıya ve doğal şartlara mal edebiliyor.
  • Aslında insan aklı bir etkiyle sonradan meydana gelen herhangi bir şeyin onu etkileyen bilinçli bir müdahale olmadan;
    • Kendiliğinden olacağına
    • Düzenli olacağına
    • Anlamlı olacağına
    • Bilgi dolu olacağına
    • Bir amaca hizmet etmek üzere hareket edeceğine
    • Girift ve karmaşık yapıların bir araya gelerek bir sistem oluşturacağına asla inanmaz ve ihtimal vermez.

Örnekler:

  • Hiç kimse bir akıllı telefonun, ya da notebook’un kendiliğinden evrende var olacağına ihtimal vermez. Oysa şu anda bu ürünlerin var olması için dünya üzerinden elektrik, baz istasyonu, tesis, fabrika, şema, bilgi gibi tüm bileşenler mevcuttur. Acaba kaç milyar yıl beklenirse evren bize bir akıllı telefon üretecektir?
  • Hiç kimse bir patlama olduğunda patlamanın etkisiyle ortaya düzenli odalardan müteşekkil, içerisinde yerli yerinde eşyalar bulunan bir apartman çıkacağına ihtimal vermez. Oysa son yıllarda kabul gören ve nerdeyse reddedilmeyecek derecede güçlenen Big Bang teorisine göre evren büyük bir patlama neticesinde var edilmiştir.
  • Hiç kimse eline aldığı yüzlerce, binlerce taşı yere fırlattığında anlamlı bir metin oluşturma ihtimaline inanmaz. Oysa evren tüm ilkesel birliğiyle tıpkı sahibini tanıtan anlamsal bir bütünlük içeren bir kitap gibidir.
  • Hiç kimse cansız ve ruhsuz taş gibi yapıların içerisinde milyonlarca sayfadan ve milyarlarca bilgiden oluşan kitaplar dolusu bilgi olduğuna ihtimal dahi vermez. Oysa evren hayat yokken/henüz yaratılmamışken de bu bilgilerle dolu idi.
  • Hiç kimse örneğin pedal, karbüratör, benzin deposu, tekerlek vb. gibi cansız ve bilinçsiz parçaların örneğin bir arabayı hareket ettirmek gibi ortak bir amaca hizmet etmek üzere bir araya geleceğine ihtimal bile vermez. Oysa evren bunun sayısız örnekleriyle doludur. Hatta nerdeyse tüm evren insanın ve hayatın -belli bir süreye kadar- yaşamını devam ettirmesi için ortak hareket etmekte/ ettirilmektedir.

Şimdi buraya kadar yazdıklarımızı bir düşünün! Aslında yazdığımız her bir madde kendi içinde Allah’ın varlığına binlerce belki milyarlarca kuvvette bir delil/işaret teşkil etmektedir. Tüm bu delillere ve işaretlere rağmen evrende dokunmatik ekrana sahip bir akıllı telefonun olması ihtimaline ihtimal dahi vermeyen aklın nasıl oluyor da tüm evrenin tesadüfen ya da kendiliğinden olduğuna ihtimal verdiğine siz karar verin.

Eğer derseniz ki, “Senin verdiğin örnek yanlıştır. Evrende “dokunmatik özelliklere sahip bir akıllı telefon” neden oluşsun? Evren akıllı telefon oluşturmaz”

Ben de şunu derim. “Peki, evren neden kendi kendine insan, hayvan, bitki, hayat,canlılık, çeşitlilik…vb oluştursun?” Bilinçsiz olan evren açısından ikisi arasında ne fark vardır? Evren hayatı ya da hayvanı ya da insanı oluşturmayı kendine hedef mi edinmiştir? Her ikisi de evrendeki maddelerden ve yapılardan müteşekkil değil mi?

Akıllı telefon için elektriğin, şemanın, fabrikanın, devrelerin, tuşların, kondansatör ve diğer elektronik aksamın, tesadüfen ya da rastlantısal olarak bir araya gelme ihtimali insandaki,hayvandaki hücrelerin, organların gözün ve onu meydana getiren diğer sistemlerinin bir araya gelme ihtimalinden daha mı düşük? Yoksa her ikisinin de rastlantısal olarak kendiliğinden meydana gelme ihtimali ihtimal dâhilinde bile değil mi? Bunu bir düşünün…

 

Hâlâ akıl etmez misiniz? Enbiya-66-67.

Devam edecek…

Metin AYDIN


About the Author
Author

metinlone

Comments (3)
Leave a reply

Reply to ASYALI Cancel reply

Name (required)

Website