Müjde! Kurtuldunuz!

 

“Cennete Hoş Geldiniz ama Boş Geldiniz!”

Ömür boyu korkutuldunuz ve türlü âlimler ve onların takipçileri tarafından hep yönlendirildiniz. Kendiniz düşünmek yerine düşünmeyi hep başkalarına havale edip, siz düşünenlerin söylediklerini yaptınız. Okuyup anladığını düşünenlerin hitabetlerini ve peygamberin adını ağızlarına alışlarında kürsüleri gözyaşları içerisinde yumrukladıklarını ve de o esnada cemaatten “Allah!” diye nida edenlerin sesleriyle yüreğiniz yerinden hopladı. Ah ben, dediniz, ne olurdu ben de o haykırışı yapabilen kadar imanlı olsaydım! Dininizi öğrenmek için hatipleri dinlemeye, ilmihallerdeki abartılı sünnetleri yapmaya odaklandınız. Şöyle yaparsan böyle yaparsan cayır cayır cehennem de yanacaksınız! Saçının her teli korkunç bir yılan olup boğazınıza sarılacak! Mezhebinle ilgili sorular sorduklarında cevap veremeyeceğiniz için iki korkunç melek gelip kafanıza tokmaklarla vuracak, börtü böcek, mikrop ve kurtlar vücudunuzu yerken türlü acılara gark olacaksınız!

Korktunuz ve korktuğunuz için namazınızı beş vakit kıldınız. Korktunuz ikinci rekâtta mı üçüncü rekâtta mıyım diye şaşırdığınız için. Korktunuz ettehiyyatüyü okurken ilk oturuşta mı ikinci oturuşta mıyım diye aklınızdan uçtuğu için. Utandınız ve korktunuz şeytan mı geçti içimden ki namazda okurken esnedim diye! Korktunuz ve utandınız Fatiha’yı ve peşinden Asr suresini okurken istemsiz olarak ocaktaki yemeği ya da dükkâna gelecek müşterileri düşündüğünüz için. Korktunuz ve kendinizi yediniz üşenerek kalktığınız namaz için acaba münafık mı oluyorum böyle bir hale girdim diye! Korktunuz on beş yaşında tuttuğunuz orucu kimse görmeden bozduğunuzu hatırladığınız için. Ömür boyu o altmış bir günü tutmam lazım diye içiniz içinizi yedi.

Tövbe ettiniz de gene de sakatladınız geçen yazki orucunuzu diye korktunuz. Korktunuz abdest alırken kulağımı ıslatabildim mi, guslederken toplu iğne ucu kadar yerim kaldı mı acep diye! Peygamberimi takip ediyorum diye ardı sıra takip ettiğiniz cübbeli cübbesiz, sakallı sakalsız, çarşaflı çarşafsız, kitaplı kitapsız hocaları takip ettiniz. On, yıl, otuz, elli senelik borç namazlarınızı kaza ettiniz her namazın ardından ve kandil gecelerinde sabahlara kadar! Kurbanlar kesip eşe dosta ve fakir akrabanıza dağıttınız. Yetmiş bin tevhid okudunuz üstüne yirmi bin Amen-e Resulü bu dünyadaki türlü dertlerinizden kurtulup öbür âlemde cennetle hediyelenmek için. Evinizin her köşesine bereket duaları, karınca duaları ve boncuklar astınız. Her duyduğunuzu din adına, her gösterileni Allah adına yapıp, her görüşünüzü dininiz adına konuştuğunu söyleyenlerin dediği gibi yaptınız. Oyunuzu ona göre verdiniz, oyununuzu ona göre oynadınız. Mehdi sandınız önünüze geleni, beklediniz Mesih gelir diye bir gün! Ama size gelen olmadı bir türlü! Ve gün geldi bitti! O gün geldi çattı! Öldünüz! Öldünüz işte!

Gözlerinizi kapadınız ve açtınız! A… a! Kıyam etmişsiniz! Kıyamet günü olmuş bile, öldüğünüz yerden diriltilip ayağa kalktınız, kıyam ettiniz. Kaç saniye geçti ki gözümü kapayalı, kaç saat oldu ki dünyaya ben geldim diyeli! Ne kabir azabı çekmişsiniz, ne ruhunuz başıboş dolaşmış yeryüzünde! Sizi korkutan insanlar ve peygamberin yolunda gidiyor diye takip ettikleriniz görünürlerde yok! Kürsüleri yumruklarken gözyaşlarına boğulanlar sizden çok çok uzaklarda! Ne kızınız, oğlunuz, kardeşiniz, ne eşiniz ne de anne babanız ortalıklarda değil! Atalarınız da yok, hazretleriniz de! Herkes kendi bacağının derdinde olsa gerek! İçinizde tuhaf bir huzur var! Ne de olsa sınav bitmiş! Ama bir de huzursuzluk! Ki hesap var, belki de çok zor olacak!

Bir baktınız ki yürümüş dağların eteklerinden zincirlere vurulmuş bir yığın beşer sürüklene sürüklene götürülüyor. Sonra bir de baktınız; başka bir yönden bir sürü insan neşe ve sevinç içerisinde uçarak başka bir yöne! Başlarında peygamber! Acep ben, diye düşündünüz! Ne olacak benim halim!

Ama umduğunuz gibi olmadı, korktuklarınız gibi kötü şeyler olmadı! De ki kurtuldunuz! Ufuktan bir melek geldi ve mimiksiz bir ifadeyle “müjde, kurtuldun” dedi size! Tüm yanlış bildiğiniz yanlışlarınıza ve doğru bildiğiniz yanlışlara rağmen, dedi ki kurtuldunuz! Ne cehenneme atılacaksınız ne türlü azaplar çekeceksiniz! Hatta cennete de gideceğinizi öğrendiniz! Ne güzel değil mi? Bu sırada melek arkasını döndü gidiyor, üzerine düşeni yapmış ve size kurtulduğunuzu tebliğ etmiş! Sordunuz hesap yok mu diye! Bir an durdu melek ve geriye dönüp aynı mimiksiz ifadeyle size bakıp “Var! Ama ister misin? Kurtuldun işte!” dedi.

“Allah nerede? Onu görebilecek miyim?” diye sordunuz. “Hayır” dedi melek, “Allah sana görünmek de seni görmek de istemiyor!” Başınızdan aşağı kaynar sular döküldü. “Nasıl yani?” diye sordunuz “Hani kurtulmuştum!”

“Evet, kurtuldun ve sana cennet verilecek ama ebediyen Allah sana görünmeyecek, yüzüne de bakmayacak! İşte bak! Cennet orada! Yürü git, sorgusuz sualsiz içeri girebilirsin. Kimse seni durdurmaz. Köşklerin de, bahçelerin de, türlü şaraplardan nehirlerin de, hizmetçilerin de hazır. Mülkün orada seni bekliyor. Ama Allah’ın sana bunlardan başka bir tecellisini ve gülümsemesini bekleme. O diğer cennetlik kullarıyla özel olarak ilgilenecek, seninle değil!”

“Neden? Ne yaptım ki ben?” diye sordunuz. “Bir şey yapmadın. Allah senin günahlarını affetti ve seni hesaptan muaf tuttu, daha ne istiyorsun!” dedi melek “Beklediğin şefaat bu değil miydi?” Dayanamadınız ve “O halde ben de hesaba çekilmek istiyorum” dediniz “Ben de Allah’ın tebessümüne nail olmak istiyorum. Cennet bana yetmez! Hatta Onun bir memnun ifadesini cennete yeğleyebilirim.”

“Peki” dedi melek “Madem istiyorsun, ilk sorunu soruyorum, hazır mısın?” “Hazırım” dediniz hevesle. Ve sorunuz geldi.

“Sen dünya hayatını yaşarken Allah sana ‘Kuran’ adında bir mesaj gönderdi. Aldığını biliyoruz. O mesajda ne yazdığını okudun mu? Hani ilk cümlesi ‘OKU’ diye başlayan!”

“Hayır! Ama içinde ne yazdığını başkaları bana..” derken melek sözünüzü kesti. “Böyle bir cevap kural gereği hesabı burada bitirir! Başka sual yok! Cennet senin emrinde, git oraya ama Allah’tan da, nebi elçilerinden de, biz meleklerinden de tebessüm bekleme!”

“Ama böyle cennet mi olur, Allah’sız bir cennet olur mu? Bu düpedüz cehennem! Ateşi de Allah’ın yüzüme bakmaması!” diye haykırdınız. Melek size üzgün bir ifadeyle acır bir gülümseme gönderdi ve “Emir böyle. Senin cennetin okunmamış bir kitaptır. Okusaydın istediğin gibi biçimlendirebilirdin! Ve biz de sana diğer soruları sorardık! Ne biliyorsun ki ne soralım artık? Sen Onun kitabının yüzüne merak edip bakmamışken, O senin yüzüne neden baksın?” dedi. Sizi orada bıraktı ve kitaplarını okumuşlara doğru sevinç içinde yönlendi. Cennetine hoş geldin! Ama ne yazık ki boş geldin!

İşte böyle arkadaşlar. İster misiniz böyle bir cennet? Elbette böyle bir gayb hikâyesi sadece benim zihnimde uydurduğum bir şey. Bir hayalden öteye geçmeyen bir masal, sözde bir ibret vesikası. Bunlardan binlercesini farklı anlamlarda hadis kitaplarında uydurulmuş olarak bulabilirsiniz. Belki yakın bir gelecekte olur a, bu benim hikâyem de peygamber ağzındanmış gibi lanse edilip ehlisünnet, şia ya da diğerlerinin kitaplarına hadis ya da keramet diye girer de insanlar beni de evliya ederler!

 

kalemzade.net


About the Author
Author

Kalemzade Kamil

Comments (14)
Leave a reply

Reply to Yasemin Cancel reply

Name (required)

Website