Zıddıyla Düşünmek

“Ayetlerle İlgili Vesveselerimiz”

Çok zaman insanların aklını kurcalayan ve vesveselerinin açığa çıkmasına vesile olan bir konudur Allah’ın Kuran’da köleliği neden yasaklamadığı! Veya savaşı neden farz kıldığı! Ya da çok eşli evliliğin neden yasaklanmamış olduğu! Eğri oturup doğru konuşalım. Birazcık Kuran okuyan herkesin kafasında bu sorular şöyle bir gel git yapar. Günaha girme endişesiyle o sorulardan kurtulmak için ya işi imanımızın zayıflığına vurur, daha çok ibadetle bunu atlatabileceğimizi düşünür, ya Allah’ın (elbette ki) bizden çok daha iyi bildiğini ve aklımızın almıyor olabileceğini öne sürer ya da sorulardan kaçmak için arkamıza bile bakmadan başka şeylere yöneliriz. Cevaplayamadığımız soruları düşünmek bile istemeyiz. Oysa soruların üzerine gitmek en doğrusu olmalı, mademki imanı elde edebilme peşindeyiz! Okuyup, aklımızı kullanıp çözüme ulaşmalı değil miyiz? İşte bu gibi hallerde ben genellikle Allah’tan anlama kolaylığı diledikten sonra zıddını düşünüp sorunu öyle çözmeye azmetmek gerektiğini hissediyorum. Çünkü neticede Kuran’daki her hükmün (öyle bir tercih hakkımız yok ama) beğensek de beğenmesek de en doğru hüküm olduğu konusunda şüphemizin olmaması gerek. Hoş, anladıktan sonra beğenmeme ihtimaliniz de kalmıyor zaten. Tek sorun aslında kolayca anlamamız gerekirken işte o sır perdeleri nedeniyle anlayamamış olmamız.

Allah Kuran’da köleliği neden yasaklamadı acaba? Zıddını düşünün. Allah Kuran’da köleliği yasaklamış olsaydı ne olurdu diye! İslâmı kabul edenler köleliği reddedecek ve bütün köle ve cariyelere hürriyetlerini vereceklerdi. Ama kölelik dünya üzerinde diğerleri tarafından uygulanmasına devam edecek ve muhtemelen köle ticareti yapanlar ve köleleri çalıştırarak o günden beri süregelen dünya ticaret hayatına el atmış olan gayrimüslimler haksız avantaj sağlayarak dünya üzerinde çok daha egemen bir ekonomik üstünlüğe ulaşacaklardı. Şöyle bir tarihe baktığımızda köleliğin ve köle ticaretinin yirminci yüzyıla kadar sürdüğünü görüyoruz. Belki de halen bunu devam ettirenler vardır bile! Onları bir kenara bırakırsak sonunda insanlar yirminci yüzyılda köleliği kendileri kaldırdılar. Demek ki kölelik insanlığın medeni gelişim sürecinin bir parçasıyken bunu Müslümanlardan men ederseniz İslam medeniyeti adına hüküm sürmüş o kadar devletler ve imparatorluklar o güçlerine erişemeyecek ve çok muhtemelen bu durum Müslümanlığın çok daha erkenden ekonomik güçsüzlükler nedeniyle yeryüzünden silinmesine neden olacaktı. Yani Kuran aynı zamanda kendini koruyacağı tedbirlere de sahip ve onları mucizevî biçimde kendi ayetleriyle koruyor. Eğer köleliği Allah, insanlara bırakmayıp kendisi yasaklasaydı “Kuran’ın içinde çelişki olmadığı” hükmüyle bizzat kendisi çelişmiş olmayacak mıydı? Hem kölelik O’nun emriyle kaldırılacak, bu yolla İslam düşmanlarına açık bir galibiyet verilecek, hem de dinin bu şekilde korunduğunu ifade edecekti! Ama öyle değil! İşte size mucize!

Bir başka açıdan da şunu diyebiliriz ki eğer yukarıdaki senaryo kötüye değil de iyiye gitmiş olsaydı bu durumda kölelik ortadan Allah vasıtasıyla kaldırılmış olacaktı. Yani insanların dünyevi tekamülüne, medeniyet sürecine Allah müdahale etmiş olacaktı. Ama benim anladığım kadarıyla her hak dinde olduğu gibi Kuran’da da ahlak ve iman meselesidir dinin müdahale ettiği ve imtihanın söz konusu olduğu alan. Bir anlamda; sınav kâğıdında olmayan bir soruyu tartışıyoruz. Allah’ın dini, insanların dünyevi temeldeki gelişimlerine müdahale etmiyor. Ahlak ve imanı imtihan ediyor. Kimseyi elektriği neden sen bulmadın diye cehenneme göndermiyor veya tren yolunu yaparak, maden çıkararak, fabrika kurarak sanayiyi geliştirdiği için de cennetle ödüllendirmiyor. Dinin baktığı şey imtihana vesile olan hak, ahlak ve iman alanı.

Evet, Allah köleliği yasaklamadı ama köleliği övdüğü tek bir ayet bile yoktur. Kölelere iyi davranmaktan, haklarını vermekten, bir işe zorla koşmamaktan, hürriyetini vererek ödüllendirmekten ve hatta hürlere özgü kısıtlamalardan bir kısmını onlardan istememekten bahsediyor. Dikkat edin hepsi hakla ahlakla ilgili emirler ya da öğütler. Allah, köleliğin medeniyet sürecinin bir parçası olduğuna, dolayısıyla onu insanların kaldırmasına işaret ediyor aslında. Aynen dağların çakılı direkler olduğuna, evrenin genişlemesine, izafiyet teorisine, yer altı kaynaklarına işaret ettiği gibi sosyal bilimlere ait bir icat olarak köleliğin kaldırılmasına işaret ediyor. Toplum için bunları mübah (serbest) alanlar olarak bırakıyor. Aklınızı kullanın doğruyu bulun demeye getiriyor. Örneğin sigara içmek de böyle bir konu. Kuran’da yasaklanmıyor ama aklını kullanan insan bunun sağlığına zararlı olduğunu bulup bu alışkanlığından vazgeçme imkânına sahip. Peki alkollü içki neden yasaklanmış diyeceksiniz. Çünkü ibadeti engelleyici bir özelliği var. Sarhoşken ne dediğimizi bilene kadar namaza yaklaşmamamız istendiğine göre konu ibadetle ilgili değil mi? İbadet de imana giden yolda çok ciddi bir araç. Yani içkide iman meselesi var, ama sigarada yok. İmtihan iman ve ahlakla ilgili, bizim sadece dünyamızı ilgilendiren hususlarla ilgili değil. İradenizi kullanmayıp sigara içerseniz kendi sağlığınızı kaybedersiniz. İmanınızı ve ahlakınızı değil!

Çok eşli evlilikte de durum bundan hiç farklı değil. Tek eşliliğin daha makbul olacağına işaret ediyor ve sınırlı bir mübahlık bırakarak yine hak ve ahlak alanına yöneliyor ayetler ve kadını koruyor. Herkes illa ki dört kadınla evlensin demiyor. Ama fuhşun her türlüsünü şiddetle yasaklıyor, çünkü ahlakı yerle bir eden bir konu. Eşlere eşit davranmak, mehirini verip mahzun etmemek, iftiraya karşı dört şahit istemek, tanımadığın insanlarla cilveli konuşmamak, fahişelere benzer giyim tarzlarından uzak durmak vesaire bakın hepsi ahlaki temelli konular. Çok eşli evliliği yasaklamıyor ama çok eşliliği hiçbir ayette övmüyor da. Aynen kölelik konusunda olduğu gibi medeniyet gelişimine müdahale etmeme yoluna gidiyor. İnsanların kendilerinin bu adeti kaldırmasını daha uygun görüyor. Nasıl bilimsel konulara ipucu verip bilimin gelişimine yol açıyorsa aynısını yapıyor. Düşünsenize Kuran’da cep telefonunun ya da televizyonun yapılışının şemasının anlatıldığını. Oh! İnsanlar yan gelip yatsın, her İlahi kitapta yeni icatlar ve yeni medeni gelişimler aksın üstüne. Ahlaki konular hariç sosyal toplum gelişiminin de bilimsel gelişimden bu manada farkı var mı sizce? O da medeni süreç bu da. Kuran medeniyetin gelişimi için ilham kaynağı, hep ipucu veriyor ama bu konuları yapın yapmayın diye emir vermiyor “aklınızı kullanın da anlayın” diyor. Zıddıyla düşünelim. Çok eşlilik Allah’ın emriyle kaldırılsaydı o dönemdeki binlerce mümin kadın bir anda dul kalacaktı. Peki Allah iman verdiği kullarına zulmeder mi? Binlerce kadın ve erkek belki de bu yüzden Allah’ın emrine uymayı reddedecek ve daha İslam’ın doğuşunda İslam’a karşı gelen önemli büyüklükte bir zümre oluşacaktı! Bu da yine dinimizin kendini koruyacağı hükmüyle çelişmeyecek miydi? İşte size bir mucize daha! Kuran kendi kendini koruyor.

Son olarak gelelim savaşın farz kılınışına. Ateistler çok kullanır bu hususu. İşte bakın sizin dininiz savaşmayı seven bir din diye! Haydi yine zıddını düşünelim. Müslümanlara Allah Kuran’da savaşı yasaklasaydı, haram kılsaydı ne olacaktı? Savaşlar bitecek miydi? Düşmanları Müslümanlara okla, mızrakla, topla, tüfekle, tankla, uçakla saldıracaklar ve Müslüman olanlar harama girmemek için kuzu kuzu boyunlarını büküp ölmeye razı mı olacaklardı! Allah savaşı farz kılarken bile “sizi yerinizden çıkaranlarla savaşın” ve/veya “size saldırırlarsa siz de onlarla savaşın” diyor. Yani kendinizi savunmalısınız diyor ve savaş ortamında Müslümanlarla savaşanlara karşı caydırıcı şiddetli cezalar verebileceklerini müminlere salık veriyor. Savaşı farz kılarken bile savaşı övmüyor ama Müslümanların kendilerini korumaları için bunun gerekli olduğunu ispatlıyor. Kimseye durup dururken “günde üç vakit savaşacaksınız, yürüyün savaşmaya, ne yatıyorsunuz” demiyor. Yine aynen yukarıdaki konularda da olduğu gibi medeniyete müdahale etmeme hususu bence burada da ortaya çıkıyor. Belki bir gün insanlar anlar da savaşmaktan vazgeçerler. Saldıran olmazsa karşı koyan da olmaz.

Ama mezhepler bunu demiyor. Taliban gibi terör örgütlerini kınıyoruz ama aslında onlar mezheplerinin gereğini yapıyorlar. Fakat Kuran’da verilen emirler değil yaptıkları. Sadece bu husus bile bize “mezhep ve tarikat” kavramını yeniden düşünmemiz gerektiğini söylemiyor mu? Kuran’da taşlayarak öldürmeden tek bir bahis bile yokken Taliban ilgili hadislerden ilham alarak, şarkı söylüyor diye bir kadını fuhuş yapmakla suçluyor, hem değnek cezası hem de ardından taşlayıp ya da boğazını kesip öldürme cezası veriyor. Hanefi mezhebine sahip birisi bu durumda Taliban’ı neden suçlasın ki? Alın işte, Taliban Hanefilerden daha çok Hanefi, mezhebinin gereğini yapıyor. Sadece Kuran’la da değil, birbirleri ile de çelişen yüz binlerce hadis mezhepler (atalar) dinini oluşturuyor. İslam’ı değil! Diyeceksiniz ki sahih olan var, olmayan var. Araştırın bakalım (sözde) sahih olanlar birbirleriyle çelişmiyor mu? En doğrusuna, Kuran’a uysa bile nasıl emin olabiliriz? Oniki imamın ya da Kütübi Sitte’nin müelliflerinin (Tırmızi, Ebu Davut, Müslim, Buhari) derlediği hadislerin sahih olduğunu onların seçim kabiliyetlerine göre kabul etme durumundayız. Ama onlar da kendi içlerinde çelişen hadislerle dolu. Hiç tanımadığımız bu hadis derleyicilerin ve içtihatlarıyla mezhepler oluşturan imamların dediklerinin ne kadar doğru olduğuna nasıl emin olabiliriz ki tüm bunları din yapalım. Hadi yaptık diyelim; sonuç ortada! Taliban, El-Kaide ve …(siyasete gireceği için değinmek istemediğim bir takım diğer örgütler) İşte sonuç ortada! Ölüm, öldürme, taşlama, intihar eylemi, adam kesme, mayın, bomba, terör, fakirlik, sefalet, bilimden kopuş ve cahillik… Hepsi de kendi mezheplerinin gereğini hakkıyla yerine getiriyor!

O yüzden sadece Kuran! Sadece bize gönderilen mesajı okumak ve ona uymak gerek. Hiç suyumuzu bulandırmaya gerek yok. Özüne dönmüş olursunuz dininizin! Şimdi bu konuyu da zıddıyla düşünün. Yani mevcut olanın tersine, şu saniyede yeryüzündeki bütün İslam mezhepleri ve tarikatları ortadan kalksa ne olur?… Düşündünüz mü?.. Birkaç saniye daha düşünün…

Mezhep kavgaları ortadan kalkacağı için bütün Müslümanlar Kuran’a dönüp dinlerini yeniden anlamak isteyecekler. Yani tabiri caizse dinimiz fabrika ayarlarına geri dönecek. Disk, kazıma formatı ile formatlanıp tertemiz hale gelecek. Bütün truva atları, virüsler, wormlar ortadan kalkacak. Bilgisayarımız (aklımız) hızlanacak. İşletim sistemini güncellemeye, yardımcı programlar yüklemeye de gerek yok. Çünkü bütün çağlara göre güncellenmiş halde zaten elimizde bu sistem! Onu yapan hiçbir şeyini eksik bırakmış değil ki üzerine javalar, flashlar, yamalar ekleyelim. Sadece bir antivirüs programına ihtiyacımız var, o da “Tek hüküm koyucunun Allah olduğunu” ayetle kabul eden inancımız. Başka hüküm koyucular ararsak sistem yine virüslerle dolar, biz de yine güncelleme peşine düşeriz. Gereksiz güncellemelerle sistem daha da yavaşlar. Ve sonunda sistemimizde biriken çerezler bilgisayarımızı çökertir.


About the Author
Author

Kalemzade Kamil

Comments (3)
Leave a reply

Reply to simsek Cancel reply

Name (required)

Website