Gemiye Bindikleri Zaman Hatırlayanlar

“Onlar, Allah’ın Kadrini Hakkıyla Takdir Edemediler”

Arkasında giderek birilerinin, Kuran’ı hak ettiği biçimde anlayarak okumasan da, böylece uyduğunu düşünüyorsun madem; gel bugün birlikte bir deniz seyahatine çıkalım seninle. Ama sadece ikimiz değil! Çoğunlukla çok güvendiğimiz veya çok saygı duyduğumuz veya sevdiğimiz veya yanında olmaktan hep hoşlandığımız veya karada iken arkasında olduğumuz insanlar da olsun bizlerle beraber. Nuh’un gemisine biner gibi eşler halinde olmasa da benzer biçimde gruplar halinde binelim iskeleye yanaşan koca gemiye. Dünyanın da en güvenli, en güçlü gemisi olsun bu gemi. Bir grubun başında Geylani olsun rehber olarak, bir diğerinin başında Celaleddin Rumi mesela! Diğer bir grubun başında Gazali olsun, bir diğerinin başında Buhari veya Hacı Bayram! Birilerinin başında Papa ve rahipler olsun, bir başkalarının başında hahambaşları ve imamlar. Bir başka gruptan Sait bir diğerinden Kıbrıslı veya Işıkçıbaşı sorumlu olsun. Kaptan köşkünde de ister İsa ister Musa İster Davud ister Nuh istersen de Muhammed Nebi olsun. Kimi istiyorsan o olsun.

Az sonra yola çıkacağımızı ve henüz hiçbir sorun olmadığını bilmekte iken tatlı bir heyecanla turistik seyahatimizden daha bu aşamasında lezzet almaya başlarız. Ama hemen hepimizin aklına ister istemez neye güveneceğimiz gelir. Kimileri göz ucuyla can simitlerine göz gezdirirken, kimileri filikaların kaç kişi alabileceğini düşünür. Kimileri geminin ihtişamına rağmen suyun üstünde nasıl durabildiğine şaşsa da bu kadar çok insanın güvenip bu gemiye binmelerinden cesaret alarak kötü bir şey olmayacağını ZANnetmeye başlar. İnsanların çokluğuna duyulan bu ZANsal güvenden sonra, güven gemiye kayar. Çoğumuz geminin sağlamlığına ve ayakta duran muhteşem görünüşüne aldanarak asla batmayacağını ZANnetmeye başlarız. Ama hak ettiği biçimde kullanmadığımız aklımız, bu ZANlara hiç inanmaz da farkında değilizdir. Kaptan her ne kadar haykırsa da “ben de sizinle aynı gemideyim, yolculuk talimatına uyalım” diye, kaptana güveni, kaptan olmayan süpermenlerin abartıları ile sağlamaya çalışırız.

Hadi şimdi uzatılan iskeleden gemiye girmeye başlayalım… Artık ne yapacağımız hususunda rehberlerin bizi gayet güzel yönlendireceğini, herhangi bir aksaklık durumunda koruyacak tedbirleri alacağını, kısaca bize çobanlık ya da bekçilik yapacağını düşünürüz. Bu ZANnı gemide bulunan üstün insanlara kaydırırız bir süre sonra. Mademki gemide Celaleddin gibi, Abdülkadir gibi, Hacı Bayram gibi Süpermenler var ne diye korkalım ki artık! Hele ki biz onlara uyduğumuz sürece, onlardan yardım istediğimiz ve onları saydığımız sürece başımıza bir iş gelmeyeceğini ZANnetmeye devam etmemizde ne mahsur olabilir ki! Hele hele kaptan köşkünde en büyük Nebi varken bizi kurtarır değil mi?

Ama gelin görün ki fırtına çıktı! Kasırga, boran çıktı! Dalgalar geminin boyunu aşarcasına coştu! Devrilecek beşik gibi sallanıyoruz! Alabora olduk olacağız! Başımızdan aşağı buz gibi sular döküldükçe nefes bile almakta zorlanmaya başladık! Denizin içine batıp batıp çıkıyoruz! Değil bir grup rehberinden yardım dilemek bizimle aynı gemide olan veya kaptanlık yapan peygamberlere bile sesimizi ulaştıramayız! Abdülkadir’in uçamadığını, Pardösülünün de Sulugözlünün de bizim gibi ıslandığını, Romalı Celalettin’in kendi etrafında bile dönemediğini gördükten ve herkes kendi canının derdine düştükten sonra aklımıza işte O geliyor değil mi? Yardımı istenecek tek varlık… Allah…

Ve dualarla yakararak yalvararak O’ndan yardım isteriz değil mi? O anda zaten O’ndan başkasına yalvarmak aklımıza bile gelmez. Hatta birçoğumuz her ne kadar bir ZANla başkalarına ve gemiye güvensek de aslında yaratılışımız gereği daha gemiye ilk adımımızı attığımız anda “Allah’ım sen bizi koru” deriz. Uçağa binerken “Peygamberim beni korusun” diyene rastladınız mı hiç? Ey Nebi bizi koru demezler, ey Geylani bize sahip çık demezler, ey Takkeli bu gemiyi ancak sen kurtarırsın demezler ve ey nefsim sen yetersin kendi kendini korumaya da demezler. Eğer Allah’a inanıyorsa bir insan, çok büyük ihtimalle uçağa ya da gemiye bindiği andan itibaren Allah’ı daha çok anmaya başlarlar, gemide kimler olursa olsun… Nitekim fırtına çıkmışsa, zaten varlığına inanmayanlar bile “Ya varsa!” diye O’na dua etmeye başlarlar… Velhasıl diyelim ki batmadı gemimiz. Allah’ın yardımıyla fırtınadan çıktık ve bir güvenli sahile kendimizi attık. Tehlike geçtikten sonra ne olur dersiniz…

29-Ankebut 65 Onlar gemiye bindikleri zaman, DİNİ YALNIZCA ONA HAS KILAN gönülden bağlılar’ olarak, Allah’a yalvarıp yakarırlar. Ama onları karaya çıkarıp kurtarınca da, hemen şirk (ortak) koşarlar.

 

Karaya çıktıktan sonra insanların çoğu yine başlarlar başkalarına güvenmeye. Yine başlarlar uçana, kaçana ve dönene inanmaya. Yine başlarlar en doğru yol onların bizi götüreceği yoldur demeye. Maalesef bu böyle. Ortalık süt limanken medet tekrar Geylaniyedir!!! Çünkü artık kendilerini basit korkulara gark eder ama, helakten güvende hissederler. Haz isterler… Heva ve hevesler ön plandadır. Çünkü hayat devam etmektedir yine… Zevk isterler… Başkalarının harami zevkleri dikkatlerini çeker, eleştirirler de kendilerinin de başka türlü bir zevkle meşgul olduklarını fark edemezler. Dinlerini akıl, tefekkür ve derin düşünmeden uzaklaştırıp eğlence aracı haline getirdiklerini anlayamazlar veya itiraf edemezler.

6-Enam 63, 64 De ki: «Sizi karanın ve denizin karanlıklarından kim kurtarmaktadır ki, siz (açıktan ve) gizliden gizliye ona yalvararak dua etmektesiniz: -Andolsun, bizi bundan kurtarırsan, gerçekten şükredenlerden oluruz.» De ki: «Ondan ve her türlü sıkıntıdan sizi Allah kurtarmaktadır. Sonra siz yine şirk koşmaktasınız.»

 

Üç defa hac, dokuz defa umre yaparlar da bir dahaki sefere bir yakınlarını göndermektense onlara anlatır da anlatırlar zevklerini, nasıl hazlandıklarını tavaflarında ve bir devrin değiştiği topraklarda. Sözüm hak edene; Bodrum’da ya da Miami’de yapılan turistik tatillerden tek farkları içinde Allah’ın ve elçisinin adı geçiyor oluşudur oysa. Gerçeği düşünmekse çok çok uzaklardadır. Çünkü mana sadece zevk ve sefa olmuştur artık. Dinlencedir, eğlencedir. Ha ilahi dinlemişlerdir selavatlar içinde, ha Scorpions’un “Still loving you” şarkısını. Aynı efkârı, farklı ritüellerde yaşarlar. Ha Müslüm şarkısıyla ağlarlar, ha tasavvufi bir melodiyle. Acı biber sevmek gibi bir lezzeti ve arabesk hazzını ibadet hazzı ZANnederler. Baklava tadını zemzemden alır, otelinin odasına her seferinde ödedikleri parayı zekat ZANnederler.

16-Nahl 53, 54 Hem sizde nimet namına ne varsa hepsi Allah’tandır. Kaldı ki size bir sıkıntı dokunduğunda da yalnız O’na yalvarırsınız. Ama sonra sizin o sıkıntınızı giderince, içinizden bir kısmı hemen Rab’lerine ortak koşarlar.

 

Elbette ibadetten haz alınır. Ama gerçek mümin sırf hazzın değil, gerçeğin peşindedir. Bu yaklaşımla bilmem kaçıncı umresinde olan artık olgunlaştığını, dininin sahibi olduğunu düşünür. Başkalarının nail olmadığı bir ibadete kavuştuğunu düşündükçe erdiğini sanır. Oysa gerçek mümin hiçbir zaman ben erdim demeyecek karakterdedir. Artık olduğunun değil olma yolunda çabaladığının farkında ve Allah’ın rızasına ereceğinin umudundadır. Umar ama kendi hakkında bile hükmünü Allah’a bırakır. Dinini farkına varmadan eğlence haline getirenlerse verilen nimetleri, yolunda gittiğini ZANnettikleri yaratılmış kutsallarından ve kendi başarılarından olduğunu iddia ederler. Allah gidilecek hedeftir ama yol onun değil, birlikte gidilenlerin çizdiği yoldur nedense. Elçinin gösterdiğine değil işaret parmağına bakarlar.

29-Ankebut 66 Ki kendilerine verdiğimiz (ni’metler)e nankörlük etsinler ve (şu geçici hayâtta) zevk içinde yaşasınlar. Ama yakında (gerçeği) bileceklerdir.

 

Ölüm tehdidi anında Allah’ı andığını, düze çıktığında hemen herkes unutur. Oysa Firavun bile ölüm korkusu anında Allah’a yalvarmıştır. Gerçek uyarıları kaale almak yerine büyüklenenler ve/veya büyütülenlerin talimatları devreye girer ölüm korkusu hafiflediğinde. Gemiye girerken sağ ayağınla girseydin gemi fırtınaya yakalanmazdı der birileri ve öne geçer böylece. O sırada Düğmeli Mehmet Hoca çıkıp bütün yolcular adına İsmi Azam duası yapmasaydım ölürdünüz der. Gemi kaptanının gemiyi kurtarmak için kendini ışınlayarak Allah katına çıktığı dedikoduları yayılır. Diğer liderler de bu esnada abartılır da abartılır. Ama pek kimse insanları fırtınadan kurtaranın Allah olduğunun üzerinde durmaz. Ortada bir başarı vardır ve bu başarıya herkes neredeyse ortaktır artık. Bu böyle devam eder. Ta ki bir başka fırtınaya, bir başka depreme, bir başka yangına, bir başka sele, bir başka afete kadar…

6-En’am 65 De ki: «O, size üstünüzden ya da ayaklarınızın altından azab göndermeye veya sizi parça parça birbirinize kırdırıp kiminizin şiddetini kiminize taddırmaya güç yetirendir.» Bak, iyice kavrayıp anlamaları için ayetleri nasıl çeşitli biçimlerde açıklamaktayız?

 

Üstümüzden, ayaklarımızın altından veya birbirimizden gelen şiddetten ders alabilip bu zulmün nedenini düşünen insan şirkten nasıl kaçmaya çalışmaz ki…

31-Lokman 13 Lokman oğluna nasihat ederken: “Evladım!” dedi, “sakın Allah’a eş, ortak uydurma! Çünkü şirk pek büyük bir zulümdür.”

 

İnsanoğlu O’ndan geldiğini ve sadece O’na yönelmesi gerektiğini unutmuşsa, üstüne bir de tutunacağı dalı (Kuran’ı) bırakmışsa eğer, gökten yere düşmüş ve vahşi kuşlar tarafından parçalanmaya başlamış veya esen her rüzgâra göre hareket etmeye meyilli hale gelmiş demektir. Bu rüzgar esiyorsa “beni emin bir limana çıkarır” ZANneder. Rüzgârın ne tarafa estiğini görebilecek gözü, vahşi hayvanların sesini duyabilecek kulağı ve gerçeğe açtığı bir kalbi yoktur artık. Her ağlayana duygulanıp kanar, her komiklik yapanı samimi ZANneder, her “O”yum diyeni (birgün gelecek ZANnedilen) Mehdi kabul eder, her imamın önünde eğilmeyi Allah’ın önünde eğilmekle bir tutar… Böylece ortak koşar da asla ortak koşmadığını düşünür… Oysa üzerinde dolaşan akbabalar onu parçalamaktadır.

22-Hacc 31 Hiçbir şeyi ONA ORTAK KOŞMADAN Allah’a yönelen kimseler olun. Allah’a ortak koşan kimse sanki gökten düşmüş de kuşlar onu kapıp parçalamış, yahut rüzgâr onu ıssız bir yere savurmuştur.

 

Şimdi düşünelim beraber… İster peygamberimizi aklına getir, ister onun da dışında takip edilmekte olanları. Şirki, Allah’ın varlığını kabul etmeyip sadece putları ve başkalarını Allah edinmek ZANnedenlere sözüm. Hiçbir müşrik (ortak koşan) Allah’ı reddetmez. Ama Allah’ın yanında O’nun hükmü gibi hükümler verebilecek kişiler olduğunu ZANneder. Ki şirk, Allah’ı reddetmekten bile daha ağır ve affedilmeyecek bir günahken, eğer hala Allah adına hüküm verdiği ZANnedilen kişiler varsa gel onların şu ayette yapabildikleri olup olmadığına bakalım.

30-Rum 40 Allah; sizi yarattı, sonra size rızık verdi, sonra da sizi öldürmekte, daha sonra da sizi diriltmektedir. Ortaklarınızdan bunlardan herhangi birini yapacak var mı? O, şirk koşmakta olduklarından münezzeh ve yücedir.

 

Dikkat edin, Allah’ın sözlerini rehber edinmiş kişiler en çok hangi günahtan kaçarlar? Ya insanların sözlerini rehber edinmiş kişiler en çok hangi günahlardan kaçarlar? Kuran’ı rehber edinmiş kişiye “sapmışsın” diyenler dikkat edin; eğer sapmışsak bu kendi aleyhimizedir, kendi sebebimizledir. Biz sapmışsak bizi saptıran herhangi bir başka yol gösterici meta ya da insan yoktur. Tamamen kendi hatamızdır. Çünkü en çok kaçtığımız şey şirktir. Bu açıktır. Apaçıktır. Ortadadır. Kuran’ı rehber edinmiş kişi bırakın şeyhi, hocayı, risaleyi, peygamberi bile Allah’ın dinine ortak görmeme gayretindedir. Bu yüzden bizi eleştirmiyor musunuz? Ama yok sapmamış da doğru yolu bulmuşsak bu sadece ve sadece indirilen vahiyler (Kuran) nedeniyledir. Ya siz!!! Biz şirkten kaçıyoruz. Ya siz!!! Biz Allah’a iftira edilmesini hazmedemiyoruz. Ya siz!!! Atalarınıza laf edilmesine, hocalarınıza laf edilmesine, (sözde) alimlerinize laf edilmesine bile katlanamıyorsunuz… Farkında mısınız!!! Sizin ve bizim hangi günahlardan kaçındığımızın!!! Bakın, biz kendimizi Kuran’la sorguluyoruz. Ya siz!!!

4-Nisa 48 Şu muhakkak ki Allah kendisine şirk koşulmasını affetmez, ama bunun altındaki diğer günahları dilediği kimse hakkında affeder. Kim Allah’a ortak icad ederse müthiş bir iftira etmiş, çok büyük bir günah işlemiştir.

4-Nisa 116 Şu kesin ki: Allah Kendisine şirk koşulmasını affetmez, ama dilediği kimse hakkında bunun altındaki diğer günahları affeder. Her kim Allah’a şirk koşarsa, haktan çok uzağa sapmış olur.

 

Kuran’ı rehber edinmiş kişi ister gemide, ister yeraltında, ister uçakta, ister evinde, ister sokakta olsun bütün düşüncesi ile dinini Allah’a özgülerken tek gidilecek yolun Kuran’ın yolu olduğunu ha bire söyleyip durur. Ne dersiniz! Acaba sizin Kuran’a atfetmediğiniz önemi onların atfetmesi sizi rahatsız mı ediyor? Eğer öyleyse (yani Kuran’ı rehber edinenler değil de Kuran’ı rehber edinenleri yanlış yolda görenler haklıysa) bu dağlara ne oluyor!!! Şu ayet de mi sizi derin uykunuzdan uyandıramıyor!!!

59-Haşr 21 Şayet biz bu Kur’an’ı bir dağın üzerine indirmiş olsaydık, andolsun onu Allah korkusundan saygı ile baş eğmiş, parça parça olmuş görürdün. İşte biz, belki düşünürler diye, insanlara örnekleri böyle vermekteyiz.

 

Hadi uyanın artık! “La” sesine kulak verin ve “ilah”lık sıfatını hiç kimseye vermeyip “ille Allah” deyin… Tevhide gelin… Belki düşünürüz diye Allah bize nasıl örnekler vermiş dönüp bir kez daha bakın…

İnsanların çoğu hüsranda; hizip hizip, mezhep mezhep, cemaat cemaat, dergâh dergâh, tarikat tarikat bölünmüşler ve birbirleriyle acımasız biçimde ve sefalet içinde savaşıyorlar. Yaşadıkları din Kuran’daki İslam değil. Hadi biz yanılıyoruz!!! Şu ayet de mi çok anlaşılmaz!!!

30-Rum 31, 32 BAŞKA HERŞEYDEN GEÇEREK O’na tam gönül verin, O’na karşı gelmekten sakının, namazı hakkıyla ifa edin! Ve asla dinlerini parça parça edip kendileri de öbek öbek olan o müşriklerden olmayın! Öyle ki her hizip, kendi yanındakiyle böbürlenmektedir.

 

Size birisi sorsa “elbette Kuran çok çok önemli” diyeceğinizi biliyoruz. Ama ona önem atfetmek bunu sözle onamak kadar basit değildir. Ona önem atfetmek onu yaşamaktır. Onun dediğinin dışına çıkmamaktır. Onun dediğinden başkasını din saymamaktır. Onun dediğini yapmaktır. Ona önem atfetmek ona iki dudakla “saygılıyım” dedikten sonra “ama şu da var” demek değildir. Ona saygı göstermek ona dağlar gibi saygı göstermektir. Hadi bir kez daha okuyalım.

59-Haşr 21 Şayet biz bu Kur’an’ı bir dağın üzerine indirmiş olsaydık, andolsun onu Allah korkusundan saygı ile baş eğmiş, parça parça olmuş görürdün. İşte biz, belki düşünürler diye, insanlara örnekleri böyle vermekteyiz.

 

Yetmediyse bir kez daha…

59-Haşr 21 Şayet biz bu Kur’an’ı bir dağın üzerine indirmiş olsaydık, andolsun onu Allah korkusundan saygı ile baş eğmiş, parça parça olmuş görürdün. İşte biz, belki düşünürler diye, insanlara örnekleri böyle vermekteyiz.

 

Sevmek istediğin insanı sev tabii ki. Ama filanca âlim de benim efendim değil midir, diye mi soruyorsun? Peygamberimizi sev elbette, ben de seviyorum. Ama peygamberim de efendim değil midir diye mi soruyorsun?

39-Zümer 66 «Hayır, artık (yalnızca) Allah’a kulluk et ve şükredenlerden ol.»

39-Zümer 67 Onlar, Allah’ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Oysa kıyamet günü yer, bütünüyle O’nun avucu (kabzası)ndadır, gökler de sağ eliyle dürülüp bükülmüştür. O, onların şirk koşmakta olduklarından münezzeh ve yücedir.

 

Ama sen huzur buluyorum, haz alıyorum mu diyorsun filanca üstün hocadan, falanca kutsanmış cemaatten, filanca risale ve şiirlerden ve Allah ve Kuran’la beraber bu ortaklarla birlikte de olduğunda? O halde şunu da oku…

6-Enam 70 Dinlerini bir oyun ve eğlence (konusu) edinenleri ve dünya hayatı kendilerini mağrur kılanları bırak. Onunla (Kur’an’la) hatırlat ki, bir nefis, kendi kazandıklarıyla helake düşmesin; (böylesinin) Allah’tan başka ne bir velisi, ne de bir şefaatçisi vardır; her türlü fidyeyi verse de kabul olunmaz. İşte onlar, kazandıkları nedeniyle helake uğrayanlardır; küfre saptıklarından dolayı onlar için çılgınca kaynar sular ve acıklı bir azab vardır.

 

Ve yaptığın güzel işlerden medet umduğunda şunu asla unutma…

39-Zümer 65 Andolsun, sana ve senden öncekilere vahyolundu (ki): «Eğer şirk koşacak olursan, şüphesiz senin amellerin boşa çıkacak ve elbette sen, hüsrana uğrayanlardan olacaksın.»

Arkasında giderek birilerinin, Kuran’ı hak ettiği biçimde anlayarak okumasan da, böylece uyduğunu düşünüyorsun madem; yanılıyorsam da bana yanıldığımı ve senin yolunun (yollarınızın) doğru olduğunu ispat et bakalım.

59-Haşr 21 Şayet biz bu Kur’an’ı bir dağın üzerine indirmiş olsaydık, andolsun onu Allah korkusundan saygı ile baş eğmiş, parça parça olmuş görürdün. İşte biz, belki düşünürler diye, insanlara örnekleri böyle vermekteyiz.

Biz sadece gemiye bindiği zaman Allah’ı hatırlayanlar değiliz. Biz Kuran’dan neredeyse dağlar gibi etkilenmişiz…

Hadi sen de düşün biraz…

kalemzade.net

@kalemzade


About the Author
Author

Kalemzade Kamil

Comments (2)
Leave a reply

Reply to bulut Cancel reply

Name (required)

Website