Nuh’un Gemisi ve Kuran Bağlantısı

 

“Şuara Suresinden İzdüşümleri | 5.Bölüm”

Musa kıssasındaki gibi İbrahim kıssasında da temel sorunun mevcut inanışlara sarılanların “şirki” olduğunu, şirkin kokusuna bile yaklaşmamak gerektiğini, diğer günahları eğer Allah isterse affedebileceğini bir kez daha anladık. Acaba Nuh kıssasında da durum böyle mi bakalım…

26-Şuara 105, 106, 107, 108, 109, 110 Nuh kavmi de gönderilen elçileri yalanladı. Hani onlara kardeşleri Nuh: ‘Sakınmaz mısınız?’ demişti. Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Gelin Allah’tan korkun, bana uyun! Buna karşı ben sizden bir ücret de istemiyorum. Benim mükafatım ancak alemlerin Rabbine aittir. Gelin Allah’tan korkun, bana uyun!”

 

Her peygamber gibi o da hiçbir karşılık beklemeden halkını uyarmış. Onların da korunmak için kendisine uyup Allah’ın emirlerine uymasını istemiş. Nuh’un halkı bakalım ne cevap vermişler…

26-Şuara 111 Dediler ki: “Sana bayağı kimseler uymuşken biz sana inanır mıyız?”

 

Neden hep böyle oluyor acaba! Neden hep insanları kesim kesim kısım kısım ayırıp da öyle değer biçiyor diğer insanlar! Neden hep bir zümre asil, zengin, itibar ve makam sahibi de diğerleri avam, işçi, lafı bile edilmez görülüyor! Neden insanlar hem dinlerini hem de kendilerini fırka fırka öbek öbek bölüyorlar! Yirminci yüzyılın da yirmi birinci yüzyılın da halen sorunu bu değil mi! Madem ki Nuh’un etrafındakiler ezilen, hor görülen hatta suçlu görülen kesimken neden ilk inananlar hep onların arasından çıkıyor! Demek ki bu dünyadaki makamsızlık, ezilmişlik, avamlık yeri ve zamanı geldiğinde nimet olabiliyor. Hatasız kul olmaz elbette ama hatadan dönmek demek ki büyük erdem… Adem gibi, Musa gibi, Kabil gibi, Yakup’un oğulları gibi, Züleyha gibi…

26-Şuara 112, 113, 114, 115 Dedi ki, “Onların yaptıklarından bir bilgim yok. Hesapları, yalnız Rabbime aittir; keşke anlasanız. Ben inananları kovacak değilim. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.”

 

Sanırım demek istiyorlar ki “Senin etrafındakiler bize uymayan suçlular, bizim gibi düşünmüyorlar, bizim gibi yaşamıyorlar. Bir kesim aykırıyı almışsın yanına, bize dinden imandan bahsediyorsun. Siz kimsiniz ki bizim gibi değerliler yanında!” Ama Nuh için onların evveliyatının ya da mevcut durumlarının bir önemi yok. Nuh sadece onların inanmışlıklarıyla ilgileniyor ve onları ayırmıyor. İleri gelenlerse bu durumda tehdide başlıyorlar…

26-Şuara 116 Dediler ki, “Bak Nuh, bu davranışına bir son vermezsen taşlananlardan olacaksın.”

 

Derhal mevcut inanışlar devreye giriyor. Bugün de halen hükmü sürdürülmeye çalışılan ilkel taşlama geleneği ta o günlerden beri geliyor. Demek ki henüz keçiler yememiş recmi içeren o şeytan ayetini!!!

26-Şuara 117, 118, 119, 120, 121, 122 Dedi ki, “Rabbim, halkım beni yalanladı. Benimle onların arasını aç; beni ve beraberimdeki inananları kurtar.” Biz de onu ve onunla beraber bulunanları, dolu gemi içinde kurtardık. Muhakkak ki bunda bir ibret vardır, ama yine çokları inanmazlar. Kuşkusuz senin Rabbin Üstündür, Rahimdir.

 

Şuara suresinde kıssaların belli bölümlerine değiniliyor. Kıssanın tamamı anlatılmıyor ve surenin konsepti kapsamında elçilerin başına gelenlerin ne kadar benzeştiği ortaya dökülüyor. İşte Nuh kavminde de temel sorun mevcut inanışların Allah’ın hükmü yerine konulmasıyla meydana gelen şirk. Bir mümin içinse her zaman korunmak üzere binilecek içi nimet dolu bir gemi vardır. O gemi bugünkü Müslümanlar için bir anlamda Kuran’dır. Dışarıda kalanlarsa büyük tufandan binlerce derme çatma sal ile kurtulacağını zannederler. Geminin o büyük felaketten kurtaracağına inanıp da yine de gemiye binmemek ne büyük bir akıl tutulması!!!

26-Şuara 123, 124, 125, 126, 127 Ad (halkı) da elçileri yalanladı. Hani onlara kardeşleri Hud ‘Sakınmaz mısınız?’ demişti. Ben, size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah’tan korkup-sakının ve bana uyun. Ben sizden buna karşı bir ücret istemiyorum. Benim ücretim yalnız alemlerin Rabbine aittir.

 

Gördüğümüz gibi Hud da aynı sözleri sıralayıp uyarmış. Ne bir ücret istemiş, ne mevki! Yeter ki Allah’tan korkup sakının demiş. Peki onlar ne yapmışlar…

26-Şuara 128, 129, 130, 131 Siz her tepeye bir alamet bina edip eğlenir durur musunuz? Ebedi kalacakmışsınız gibi bir takım yapılar ediniyorsunuz. Yakaladığınız vakit acımasız yakalıyorsunuz. Allah’tan korkun ve bana uyun.

 

Anladığımız kadarıyla Ad kavmi tepelere bir takım binalar kuruyorlar ve bunları hem bir kutsal nişan, hem böbürlenme, hem eğlence, hem de zulüm aracı olarak kullanıyorlar. Kendi geleneksel inançları ve yaşayışları içinde Allah’ın varlığını hiçe saymış ve ebedi hayatı dünyadaymış gibi gören bir anlayış…

26-Şuara 132, 133, 134, 135 Bildiğiniz her şeyi size vereni dinleyin. Size çiftlik hayvanları ve çocuklar verdi. Üstelik bahçeler, pınarlar… Cidden ben sizin için büyük bir günün azabından korkuyorum.

 

Dünyada refaha alışmış ve Allah’ın nimeti değil de kendi başarısı gibi görmeye alışmış bir insan yığınını bugün de görmüyor muyuz! Evlerinin etrafına yüksek duvarlar çeviren, arazilerini dikenli tellerle koruduğunu düşünen, konutlarına bile x-ray cihazlarından ve korumaların arasından geçilerek girilen, kendine özel alışveriş merkezleri, kendine özel hastaneleri, kendine özel eğlence yerleri edinen, mezarlarını bile farklı bir mimariyle inşa eden zihniyet! Kariyerini, zenginliğini, dünyevi ilmini, malını, mülkünü kendinden bilip de avam dediklerini hiç anlamaya bile tenezzül etmeyen!

26-Şuara 136, 137, 138 Dediler ki, “Öğüt versen de vermesen de bizce birdir. Bu, bizden öncekilerin izlediği yaşantı biçimidir. Biz, cezalandırılacak da değiliz.”

 

Öyle ya! Anaları babaları dedeleri de böyle zengin, asil ve ayrıcalıklı bir yaşam biçimi yaşadılar. Şimdi bu kadar refahı bırakıp da sizin gibi fakirlere mi uyacaklar! Zekat mı istiyorsun? Al sana kırkta bir yeter. Daha canımızı mı verelim!!! Şimdi ben bu havuzları, villaları, fabrikaları, yatları ve katları bırakıp da sizin gibi değersiz insanlarla mı bir olacağım! Hadi oradan!!! Bu zenginliği bize babalarımız, büyüklerimiz bıraktı. Bunlar bizim hakkımız. Bu yüzden Allah bizi neden cezalandırsın ki!!!

26-Şuara 139, 140  Böylece onu yalanladılar. Nihayet biz de onları yok ettik. Bunda bir ders var; ancak çoğunluk inanmaz. Kuşkusuz senin Rabbin Üstündür, Rahimdir.

 

Ders var da Allah’ım düşünen kim! Elindekini kendi başarısı zannedenler ve gözü bir türlü doymayanlar için ne söylesek boşa.. Bizim de gözümüz var zannederler! Sırada Semud kavmi var. Bakalım Salih neler söylemiş halkına…

26-Şuara 141, 142, 143, 144, 145 Semud (halkı) da elçileri yalanladı. Kardeşleri Salih, onlara demişti ki: “Sakınmaz mısınız?” Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah’tan korkup-sakının ve bana uyun. Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir.

 

Gördüğümüz gibi Salih de aynı sözlerle uyarmış. O da hiçbir karşılık beklememiş! Yeter ki Allah’tan korkup sakının demiş. Ve devam etmiş…

26-Şuara 146, 147, 148, 149, 150, 151, 152 Siz burada güven içinde bırakılacağınızı mı sanıyorsunuz? Böyle bahçelerde, çeşme başlarında? Ekinler ve yumuşak tomurcuklu güzel hurmalıklar arasında? Ve dağlardan lüks köşkler yontuyorsunuz. Allah’tan korkun ve bana itaat edin. O aşırıların emrine uymayın. Ki onlar, yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyor ve dirlik-düzenlik kurmuyorlar.

 

Benzer şeyler Semud için de geçerli demek ki. Dünyaya kalıcıymış gibi aşırıca meyleden ve bu meyilleri bir takım sözü geçer kimseler tarafından desteklenen bir anlayış… Kendi geleneksel anlayışlarını din edinmiş bir toplum… Bakalım ne cevap vermişler Salih’e…

26-Şuara 153, 154 Dediler ki, “Sen büyülenmişsin. Sen bizim gibi bir insansın. Doğru sözlü isen bize bir mucize getir bakalım.”

İşte bu! Doğru söyleyene büyülendin diyen, delirdin diyen, saptın diyen, söylediklerini akıl süzgecinden geçirerek anlamaya çalışmayıp dokuz köyden kovan anlayış… Mucize gelse inanacaklarmış gibi!

26-Şuara 155, 156 Dedi ki, “İşte şu deve. Onun su içeceği belli bir zamanı vardır. Sizin de su içeceğiniz belli bir gününüz vardır. Ona bir kötülük dokundurmayın. Yoksa büyük bir günün cezasına çarpılırsınız.”

 

Dinlemişler midir acep!!!

26-Şuara 157, 158, 159 Buna rağmen onlar deveyi kestiler; ama pişman da oldular. Ve ceza onları yakaladı. Bunda bir ders var; ancak çoğunluk inanmaz.  Kuşkusuz senin Rabbin Üstündür, Rahimdir.

 

Son pişmanlık fayda eder mi! Hiç sanmıyorum. Tüm kıssalardaki anlatışta Allah bize birbirlerine insanların ne kadar da benzer şekilde inkâr ettiğini ifade ediyor. Bunun yanında da her kavmin özellikle işlediği farklı günahlar da öne çıkarılıyor. Kıssalara dair bu ayetlerin bugünkü izdüşümüne baktığımızda hemen her kavmin işlediği suçların benzerlerinin bugün tamamının dünyanın hemen her yerinde tekrar tekrar işlendiğini görüyoruz. Adeta bütün bu kavimler hortlamış da dünyanın dört bir yanında aynı kabahatlerine devam ediyorlarmış gibi… Etrafta Nuh’un gemisine benzer bir şey yokken biz ne yapacağız! Tek kurtuluş yolu Kuran olduğuna göre kurtaracak gemi de o olsa gerek. Surenin devamında Lut kavmi ve onların işledikleri günahlar geliyor bu kez önümüze… Yazının devamına Lut Peygamber ve halkıyla devam etmek üzere…

kalemzade.net

twitter.com: @kalemzade


About the Author
Author

Kalemzade Kamil

Comments (3)
Leave a reply

Reply to Kalemzade Kamil Cancel reply

Name (required)

Website