Karınca Vadisi…

“İzdüşümü | Neml Suresi”

Kurtlar Vadisi değil Karınca Vadisi… Toplumların bu karanlık ve puslu vadisinde yaşanan olaylar hayal ürünü değildir. Bugün Ortadoğu ülkelerinde kardeşin kardeşi katletmesi bir dizi film senaryosu değil gerçeğin ta kendisidir. Bu konudaki çözümlemelerde ilk akla gelen “dış mihraklar var” sözü oluyor genelde. Evet dış mihraklar var. Çok doğru. Ve kendi doğrularını yapıyorlar. İlk defa değil. Son defa da değil. Yaptılar, daha da yapacaklar. İşleri bu. Dış mihraklık yapmak. Ya iç mihraklar!!! İçeride mihrak mihrak birbirine mihraklık yapanlar! Odak odak, hizip hizip, tarikat tarikat, mezhep mezhep, etnik metnik olanlar! Ne kadar dış odaklar var olsa da birbirini yiyen iç odaklar da var! Mısır’da var, Afganistan’da var, İran’da var, Irak’ta ve Suriye’de var… Katar’da, Ürdün’de, Cezayir’de, Tunus’da… Var oğlu var… Türkiye’de yok mu!!! Neml Suresi’ne bu bakışla baktım bu kez. Hayvanların dilini anlamaya çalıştım ki insanlara bir şey söylerler mi!

Neml suresi adı üstünde karıncalara bakmayı gerektiriyor. Karıncalar zayıf görünüyor gözümüze. Avcı kuşlar ve çekirgeler karıncaları avlayabilirler belki. Mevsimler boyunca çalışıp didinen karıncaların biriktirdiği yiyecek stoğunu azgın çekirgeler kısa zamanda yağmalar, silip süpürürler. Ama beş altı karınca bile bir olduğunda koca bir çekirgeyi hayattan silip süpürebilirler. Karıncalar kan emici keneleri yok etmekte büyük başarı sahibidirler. Hatta karıncalar bir olduğunda dört ayaklı dev gibi bir hayvanı bile alt edebilecek kadar azimli, bir ağacı kökünden yırtıp yıkacak kadar güçlüdürler. Ne kadar rüzgâr eserse essin, çatılar uçarken, direkler devrilirken zarif bir karınca yuvasının deliği tıkansa da içerisinde huzur ve işbölümü içinde yaşayan karıncalar vardır. Bütün tedbirlerini ortaklaşa işleriyle önceden almış, yaşam koşullarını kolay kolay bozulmayacak biçimde korumuşlardır.

Kuran’ı okur gibi tabiatı ve hayvanları da okuyacağını bilmesi gereken insan neden yaşayıp giden hayvanlardan ibret almaz! Papağanına “Beşiktaş” dedirtmeye çalışan insan kuşu kendi gibi konuşturmak yerine neden kuşun halinden, kuşun dilinden, diğer hayvanların ve yaratılmış herşeyin dilinden anlamaya çalışmaz!!!

27-Neml (Karınca Suresi)
16 Süleyman, Davûd’a mirasçı oldu ve şöyle dedi: “Ey insanlar, bize kuşların dili öğretildi ve bize herşeyden biraz verildi. Kuşkusuz bu, apaçık lütfun ta kendisidir.”

Karıncaların en büyük düşmanlarından başta geleni insanlardır. Bilerek bilmeyerek, isteyerek istemeyerek en büyük zararı verirler karıncalara. Yine de karıncalar usanmaz, bir olmaya, çalışmaya devam ederken, ona zarar veren insanoğlu eğer yardımlaşmazsa yiyecek lokma bulamaz hale düşerken biri kendisi için, biri de diğer halkı için iki mide taşıyan karıncalar aç kalmazlar. Eğer karıncalar, rüzgârlar gibi, çekirgeler gibi, kuşlar gibi ve insanlar gibi dış mihraklara karşı tedbir almak yerine kendi içlerinde iç mihraklar oluştursalardı bu örnek toplumsal hayatı yaşayabilirler miydi? Nimetlerini birbirlerine karşı sahiplenip bölüşmeselerdi aç kalmazlar mıydı? Kendilerini dış mihraklara karşı savunacak olan ordularını kendi elleriyle zayıflatsalardı nasıl korunabilirlerdi?

27-Neml (Karınca Suresi)
18 Karınca vadisine geldiklerinde bir karınca şöyle seslendi: “Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin ki, Süleyman ve orduları farkında olmayarak sizi ezmesinler.”

Karınca vadisinde bir karınca arkadaşlarını dış mihraklara karşı uyarırken onları birleştirirken, insan evladı uyaran da olsa uyarılan da olsa birbirini suçlayıp mihrak mihrak olur da dış mihrakların ekmeğine yağ sürer! Hatta gider dış mihraklarla bir olup iç mihrakına karşı tuzak kurar! İç mihrakını yenerse dış mihrakını da yeneceğini zanneder!

Toplumsal yönetimlerde de en büyük sorun danışma ve işbirliği yoksunluğu değil midir? Hizipleşmek değil midir? En başa güreşmeye, tek başına yönetmeye, gücüne tapmaya başlar insanoğlu! Övüldükçe coşar, güçlendikçe azar! Zayıflarsa hep kendilerine güçlü bir kral arar. Oysa toplumun bir parçasıysa insan, toplumu ilgilendiren konularda da birbirine destek verip, birbirine danışmalı değil midir? Herkesi ilgilendiren hususlarda herkesin desteğini almaya gayret etmeli ve tek başına karar almaktan çekinmeli değil midir? Süleyman’a inanıp Allah’a iman eden Melike’nin Karınca (Neml) suresindeki temsili, kolonilerindeki Kraliçe Karınca’nın ta kendisi değil midir?

27-Neml (Karınca Suresi)
32 “Ey konseyim, şu işte bana bir fikir verin. Siz yanımda bulunmadıkça bir işte karar vermem,” dedi.

27-Neml (Karınca Suresi)
33 Dediler ki: “Biz çok güçlüyüz, çok yaman savaşırız. Buyruk senin. Ne karar vereceğini sen bilirsin.”

27-Neml (Karınca Suresi)
34 Melike dedi: “Şu bir gerçek ki hükümdarlar bir kente/bir memlekete girdiler mi, orada bozgun çıkarırlar; oranın onurlu insanlarını zelil-sefil ederler. İşte böyle yaparlar.”

27-Neml (Karınca Suresi)
35 “Onlara bir armağan göndereyim de, bakayım elçiler nasıl bir tepki ile dönecekler.”

Eğer hükümdarlar heva, heves ve kibirlerine uyarlarsa hem işgal ettikleri yerlerdeki sözü dinlenir kimseleri, hem de kendi halkının düşünenlerini zelil-sefil ederler. Dış mihraklarla savaştığını zannederken dış mihraklarla işbirliği yapanın ta kendisi olurlar. Ama ne zaman Melike gibi hatalarını anlar da dönerlerse işte o zaman tadından yenmez bir ülkeyi kurmanın onurunu yaşarlar. Eğer kraliçe karınca birleştirmek yerine hizibi önerirse karıncalar da ölür kraliçe de. Neticede yuvaları çekirge sürülerine talan ettirilip koloni ve kışlası kısa zamanda yıkılır gider.

Ya insan! Bir olmak yerine birbirine karşı mihrak olup mızraklarının ucuna Kuran’ı geçirerek savaşan insanoğlu! Akıl sahibi insanoğlu! Siteler, mahalleler, şehirler ve ülkeler kuran insanoğlu! Ne kadar da meraklıdır hizipleşmeye. Ne kadar da bencildir ki iki midesi olsa ikisini de tıka basa kendisine doldurur! Ne kadar acımasızdır ki kendi içinde mihrak mihrak bölünüp birbirinin kanını döker! Birleşeceğine hizip hizip olup dış mihraklar yetmezmiş gibi iç içe mihraklar olur!

Hep öyle olmadı mı insanoğlu? Hep fırka fırka olmadı mı? Hizipleşip de mihrakların mihrağı olmadı mı? Halen de öyle olmuyor mu? Çekirgeler, keneler yaratılışının gereğini yaparken yaratılışının gereğini yapmayan bir karınca olur mu?

27-Neml (Karınca Suresi)
45 Yemin olsun, Semûd’a da kardeşleri Sâlih’i, şunu tebliğ etmek üzere gönderdik: “Allah’a kulluk/ibadet edin.” Bir de ne görelim, onlar birbiriyle boğuşan iki fırka oluvermişler.

Bu bölünüş benzer karınca yuvalarının da sırrını çözer. Talan ediciler, kolonileri dağıtmayı öğrenirlerse hep aynı taktikleri uygularlar. Yuvaya girmek için bölünmüşlükleri kullanırlar. Karıncalar böylece bölündüğünde kan emici keneler çoğalır, istilacı ve sömürgeci çekirgeler terör estirir. Eğer toplum kötüyse yönetim de kötüleşir, eğer toplum ahlaklı ve akıllıysa yönetim de ahlaklı ve akıllı olmak zorunda kalır. İnsanlar hak ettiği biçimde yönetilir.

27-Neml (Karınca Suresi)
46 Sâlih dedi: “Ey toplumum! İyilikten önce kötülüğü istemede aceleniz niye? Merhamet görebilmeniz için Allah’tan af dileseniz olmaz mı?”

Tarih boyunca yok olmuş kavimler, yok olmuş ülkeler! En küçüğünden en büyüğüne saltanat kavgaları, arsızlık, hıyanet, aç gözlülük ve bölünmüşlükle yıkılmış binlerce uygarlık! Hepsi yok oldu gittiler! Esamisi bile okunmayanlar cabası…

27-Neml (Karınca Suresi)
52 İşte sana onların, işledikleri zulümler yüzünden çöküp ıpıssız kalmış evleri. Hiç kuşkusuz bunda, ilmi kullanan bir topluluk için kesin bir ibret vardır.

Böyle yöneten insanlar ve böyle yaşayan toplumlar bugün de gözle görülür biçimde olduğuna göre, bu şartlarda devam eden kişi ve toplumların da aynı sona maruz kalacağı aşikârdır. İşte aynı sona doğru giden bir İslam coğrafyası var bugün… İster inanalım, ister inanmayalım…

27-Neml (Karınca Suresi)
71,72 “Doğru iseniz, bu söz ne zaman gerçekleşecek?” diyorlar. “Belki, meydan okuyarak istediğiniz şeylerin bir kısmı size çatmıştır bile,” de.

Yiyecekler ve barınaklar hazırken, güvenlik sağlanmışken ve ellerinde doğruyu gösteren bir kitap varken toplumların hizipleşip birbirini yemeye başlaması kadar büyük bir aptallık olur mu? Karıncalarda olmuyor ama insanlarda oluyor maalesef! Umulur ki toprak altından çıkışımızda çekirgeler gibi değil de karıncalar gibi çıkarız.

54-Kamer
3-7 Yalanladılar; kendi heves ve kuruntularına uydular. Oysaki her iş ve oluş karara, ölçüye ve düzene bağlanmıştır. Oysa, kötülüklerini engelleyecek uyarılar dolu haberler kendilerine gelmiş bulunuyor. Bu üstün bir hikmettir; ancak uyarılar yarar sağlamıyor. O halde yüz çevir onlardan sen de; o çağırıcının alışılmadık/ürpertirci şeye çağırdığı günde, gözleri ‘zillet ve dehşetten düşmüş olarak’, sanki ‘yayılan’ ÇEKİRGELER gibi kabirlerinden çıkarlar.

Ayetleri okurken ve üzerlerinde düşünürken herkes kendi ilmince bir şeyler anlayabilir ve kendi çağınca, kendi mesleğince, kendi yaşınca, kendi tahsilince, kendi zekâsınca, kendi hayat tecrübesince, kendi yaşayışınca, kendi toplumunca, kendi tarihince, kendi cinsiyetince, kendi sağlığınca, kendi zenginliğince ve kendi özgür iradesince bir şeylerin farkına varabilir. Kuran’dan herkesin kendince alabileceği bu kadar hazine varken onu okumayı, onun üzerinde düşünmeyi ve onu anlamayı başkalarına bırakmak kadar büyük bir gafillik olur mu? Beni benden, bizi bizden daha iyi bilen Allah, biz imanla, gönül ve akıl bütünlüğümüzle Kuran’a yöneldiğimizde bizi hiç yarı yolda bırakmayı diler mi? Hayır! Aksine o bize ayetlerini gösterir, biz de onları okuduğumuzda tanırız, anlarız. Bir düşünelim… Hangi alim O’nun anlattığı gibi ayetleri açıklayıp anlatabilir bize? O halde bunun için sadece O’na yönelip, sadece O’na yakarıp sadece O’ndan isteyelim…

27-Neml (Karınca Suresi)
93 Ve şöyle yakar: “Hamd olsun Allah’a! O size ayetlerini gösterecek de siz onları tanıyacaksınız. Senin Rabbin, yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir.”


About the Author
Author

Kalemzade Kamil

Comments (2)
Leave a reply

Reply to Kalemzade Kamil Cancel reply

Name (required)

Website