Cehennemi Kaplamak

“Allah’tan Daha Merhametli Olduğunu Zanneden Anlayışa Atfen”

Cehennem… Allah’ın Kuran’da defalarca sakınmamızı  istediği, hayalimizin ulaşamayacağı ceza mekânı… Allah onu bize açıklamak için birçok ayette müteşabih bir manzara gösteriyor. Ateş, zakkum, irin, serinletmeyen gölge, kaynar su… Kuran’ı hayatının odağına koyan bir müslüman dualarında hem kendisinin hem de elbette sevdiklerinin bu azaptan korunmasını ister. Allah’ın bize öğrettiği dualarda hep “Allah’ım bizi cehennem azabından koru” manası var. Buraya kadar hiçbir sorun yok…

Peki bir insan… Küçük yaşta çocuklara tecavüz edip öldürenlerin, gözünün önünde sevdiği insanların ırzına geçenlerin, anne karnındaki bebekleri süngülerle mızraklarla öldürenlerin, rastladıkları kız çocuğunu çırılçıplak soyup onunla fotoğraf çektiren işgal askerlerinin, kendi menfaati gereği adaleti yanıltarak suçsuz ve günahsızları her türlü zulme maruz bırakanların, taşlayarak öldürenlerin, canlı canlı deri yüzenlerin, kelle kesenlerin, yetim malını zevkhanelerde yiyenlerin, çoluk çocuk kadın erkek genç ihtiyar demeden insanları yakanların, kimsesiz insanlar üzerinde nükleer ve kimyasal deneyler yapanların, diğer insanları köleleştirerek demokratikleşenlerin, mal için annesini kızını eşini kız kardeşini satanların, şahsi menfaatleri için kutsal kitapları bilerek tahrif ederek Allah ve peygamberlere türlü iftiralar düzenlerin… cehennemden korunmasını ister mi? İstemez elbette… Ama şu söze bakarsak isteyebilir de!!!

“Allah’ım vücudumu Cehennemde o kadar büyüt ki başka kimseye yer kalmasın”

Peki kim söylemiş bu sözü?… Kuran’a baktığımızda cehennem konulu duaların ona girmeye değil hep ondan korunmaya yönelik olduğunu görürüz. Kim söylemiş? Peygamberimiz mi? Hayır. Hadislerde bile yok. Daha eski peygamberler mi? Onlar da değil elbette. Kim söylemiş peki?… Çeşitli kaynaklarda genel olarak üç ayrı kişiye atfedildiğini görüyoruz. Birincisi ilk halife Ebubekir. İkincisi Bayezid-ı Bistami ki sufiliğin öncülerinden ve Nakşibendi silsilelerinden biri sayılmaktadır. Üçüncüsü ise Risale-i Nur külliyatında, yine atfen Ebubekir’den kendine özgüleyen Said-i Nursi!

Amaan sen de! Ne var bu sözde! Demek ki adam o kadar şefkatli birisi ki kendisini tüm insanlık için feda etmeye hazır!!! Evet, öyle görünüyor! İlk bakışta “ne kadar da kıymettar bir söz, ne kadar da Allah adına, din adına kendini feda etmeye harika bir örnek! İyi ama bunun bir benzerini biz Hıristiyan mezheplerindeki beğenmediğimiz o anlayışta da görüyoruz! Nasıldı? İsa yeryüzüne inen Allah’ın oğlu olarak türlü cefalar ve eziyetler çekerek kendisini feda edip doğuştan günahkar olan insanlarının günahlarının kefaretini ödeyecek ve insanlığı kurtaracaktı!!! Ne kadar da benzeşiyor değil mi!

Ebubekir, Bestami ya da Said de o kadar ulvi bir amaç için kendilerini feda ediyorlar ki!!! İnsanların cezalandırılmaması, cehenneme girmemesi adına cehennemi bedenleriyle doldurmayı istiyorlar!!! Kimin azabına karşı bu duruş peki!!!

Şu da söylenebilir… Bu alıntıladığımız söz bazı kaynaklarda bu şekliyle geçse de aslında tahrif edilmiştir. Çünkü bazı kaynaklarda da şöyle geçiyor…

“Allah’ım; benim vücudumu Cehennem’de öyle büyüt ki, hiçbir ehl-i îman için girecek yer kalmasın!”

Hmmm… Yanılmışız!!! Kaynaklar bizi yanıltmış!!! Demek ki ehli imana yönelikmiş… Bu nadide fedakâr insanlar Allah’ın azabından suçlu günahkarları değil, sadece ehli imanı kurtarma peşindeymişler!!! Ne’den kurtarmak! Allah’ın azabından!!! Cehennemden!!! Hmmm… Yani bu insanlar o kadar şefkatliler ki Allah’tan bile insanları kurtarma peşindeler!!! Allah bile onlar kadar şefkatli değil!!! Allah ehli imanı cehenneme tıkma peşindeyken bu şahs-ı maneviler onları kurtarmak için kendilerini feda ediyorlar!!! Ne kadar da ulvi bir amaç!!! Çileden çıkmak istemiyorum ama dayanamıyorum… Arkadaş, hiç mi aklımız yok bizim!!! Hiç mi düşünmeyeceğiz!!! Bu kadar mı cahiliz de şu sözlerdeki gelsinleri, sevsinleri, desinleri, enaniyeti bir tarafa bırakalım da şirki bile fark edemiyoruz!!! Ne kadar körüz ki apaçık sırıtarak orada duran şeytanı göremiyoruz!!! İşte bu sözün bir başka versiyonu daha…

“Eğer “Bir kişiden başka herkes cehenneme gidecektir” dense, o kişi olmaktan korkarım. Bir kişiden başka herkes cennete girecek” dense, o kişi olmayı ümit ederim.”

Bunu da ikinci halife Ömer söylemişmiş!!! Aklını azıcık olsun kullanamayan insanlar birilerini putlaştırırken bile o kadar akılsızca putlaştırıyorlar ki… “Şeytanın hilesi zayıftır” ayeti kendini ispat üzerine ispat ediyor.

Sonra birileri çıkıyor bu sözleri söyleyenleri desteklemek ve daha da yüceltmek için başka başka sözler uyduruyorlar. “Ben ahiret hayatımı feda ettim” diyecek olanlar da kendilerini desteklediği için  bu sözü kendi kitaplarına ön kabul olarak alıyorlar… Ne kadar da ilkel bir tuzak! Ama Allah’ın da onlara tuzak kurduğunu unutuyorlar elbette… İsimler değil sorun… Şu söze bakalım…

“İslam bugün öyle mücahitler ister ki dünyasını değil ahiretini dahi feda etmeye hazır olacak”

Bir mücahit öyle yanlış işler yapacak ki, bu işlerden dolayı ahiretini kaybedecek ve bu yolla ehli imanı kurtaracak!!! Yani Allah’ın tasvip etmediği işler yaparak, adeta Allah’ın amaçladığı yolun yetersiz olduğu iddiasıyla, bu üstün akla sahip insan kurtuluş için yol buluyor!!! Şuradaki açık çelişkiyi nasıl göremez şu yüzyılın görevlendirilmiş mücahitleri!!! Allah tarafından ilham edilerek görevlendirilmişler ama cehennemi hak ediyorlar!!! Bu, aklını peynir ekmekle yemek değil de nedir!

“Hizmet adına gerektiğinde ucunda ateş ve azap olan haramları göze almak veya ifası pek makbul ve matlup olan sünnetleri dahi gözden çıkarmak”

Allah’ın tasvip etmediği şeyler yaparak Allah adına hizmet etmek nasıl olur? Ateş ve azap getiren haramları göze alarak iyi bir amaç uğruna didinmek!!! Peki bugün de biri çıkıp ucunda ateş ve azap olduğu kesin cinayetler, katliamlar, savaşlar, ırza tecavüzler, hırsızlıklar ve faizler yoluyla insanları kurtaracak bir yol buldum derse ne olacak!!! Yok buradaki mana o değil denilebilir… Çünkü bak sözün devamında deniyor ki sünnetleri dahi gözden çıkarmak!!! Sünnetleri dahi!!! Daha üstünü yok yani!!! Sünnetleri bile!!! Onu bile!!! Sakalını tıraş etsen bile!!! Dişini misvak dalıyla temizlemesen bile!!! Hadislerden işine geleni alıp işine gelmeyeni alamasan bile!!! Peki farz nerede!!!

Haramları göze aldık ya, farzın esamesi okunur mu artık!!! Ama kelle gitse de sarık çıkmaz!!! Sarık, tüm bu farz ve sünnetlerden ve azap getirecek haramlardan daha bir elzem!!! Sarığa karşı olduğumdan değil, işin içindeki çelişkiyi göstermek için veriyorum bu örneği. Kimsenin kimsenin başındaki sarığı çıkarmasının, üstündeki örtüyü çekip almasının iyi bir iş olduğunu söylemiyorum. Ama kimileri buraya çekebilir sözümü, onu da tahmin edebiliyorum.

“Sonra, ben cemiyetin iman selâmeti yolunda âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmi beş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir S… değil, bin S… feda olsun. Kur’ân’ımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa, Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin imanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım. Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.”

Burada gizli bir tanrılık iddiası ya da hadi abartmayayım, tanrılık benzeşmesi yok mu? Elbette cennet hesabı, cehennem korkusu değil Allah rızası her şeyden önce gelir. Bu övülesi bir düşüncedir. Sözüm yok. İnsan sevdikleri için kendisini feda da edebilir. Ama cennet hesabını yapmamak, cenneti ummamak ve cehennemi istemek değildir. Allah’ın cennetini zindan, cehennemini gülistan yapan (sahte) anlayışın bir ruhsal yıkıntıya uğramışlık olduğunu nasıl göremeyiz! Tamam, her insan arada bir “ben” deme ihtiyacı hisseder. Ancak bu sözlerde “sadece ben” var. Bu sözlerde “desinler ki hayır, sen cehennemlik değilsin, sen yüksek ve eşsiz bir ahlak üzerinesin” var. Ulvi olmak değil “ulvi desinler” var. Kendi adaletimizi nasıl olur da Allah’ın adaletinden bile bile üstün tutarız! Kuran’ı okuyan bir kişi asla Kuran’ın bu tip bir duaya yöneltmediğini, aksine o azaptan korunulması gerektiğini uyardığını nasıl bilmez!

Sözüm yazıda adı geçenlere değil… İsmi geçenlere, Ebubekir veya Bestami’ye değil elbette. Mesela Ebubekir’in böyle bir şey söylemiş olduğuna ihtimal bile vermiyorum. Nasıl ki peygamberimizin söylemediği şeyler onun ağzından çıkmış gibi uyduruluyorsa birileri bu şahıslar adına da uydurmuş olabilirler. Burada kast ettiğim şey onlara verilen eşsiz örneklilik (ilahlık) vasfı. Putlaştırılmaları… Aynen peygamberimizi putlaştıranların yaptıkları gibi… Beyazid-i Bestami için anlatılan hikâyenin başına bakalım mesela…

“Beyazid-i Bistami Hazretleri kırk beş kez haccetmiş ve her gün bir hatme okumuş mübarek kişilerin safında yer alan kadri yüce bir zattır. Bir gün Arafat tepesinde oturuyordu. Nefsi ona şöyle fısıldadı: “Beyazid! Senin benzerin var mıdır? Kırk beş defa haccettin ve binlerce defa hatmetme bahtiyarlığına eriştin” Bu ses onu üzdü, nefsin hala onu kendine doğru sürüklemek istediğini ve enaniyete doğru ittiğini anladı.”

Gördüğünüz gibi Bestami bir taraftan ilahlaştırılırken bir yandan tevazulu gösteriliyor. Bu şeytanın açık hilesidir. Zehirler ekmek arasına sıkıştırılıp veriliyor. Bestami deniyor, o kadar alçak gönüllüydü ki bu eşsiz ve benzersizliği ile neredeyse bir ilah gibiydi!!! Ama buna rağmen tevazu sahibiydi!!! Peki bu hikayeyi anlatan bunu nasıl öğrenmiş olabilir? Bestami’nin kendisinden!!! Yani Bestami kendi nefsinin fısıltısını ve tevazusunu anlatıyor!!! Ben var ya ben o kadar alçak gönüllüyümdür ki!!!

Kırk beş kez hac yapmış!!! Bir kez yapıp, kırk dördünde İran’daki akrabalarını gönderseydi hacca keşke! Her gün bir hatme okumuş!!! Her gün bir hatme!!! Okuyamaz, bu açık bir yalandır, deseniz cümlenin devamı sizi yalancı çıkarır!!! Neden? Çünkü o mübarek kişilerin safında yer alan KADRİ YÜCE bir zattır. Kabul et diyor rivayet, o senin gibi bir insan değil, yüce bir varlık, bir günde hatmeder!!! Hızlı okuma tekniği var onun!!! Üstelik düşüne düşüne tefekkür ede ede okur, yine de bir günde bitirir!!! Yemez, içmez, tuvalete gitmez, uyumaz, konuşmaz, yıkanmaz, tırnak kesmez her gün bir hatim indirir!!!

Yok bahsedilen hatim değil de oluşturulan halakanın hatme zikiridir!!! Öyle mi!!! Halakalar, zikircibaşı, dağıtılan taşlar…. O halde taşlarla selavat çekip, yedi yedi Fatihalar, onar biner İhlaslar, İnşirahlar ve tekrar tekrar taş sayısınca selavatlar!!! Yani adam gibi oturup da Kuran’ı okumak değil bu işler!!! Kusura bakılmasın ama ben bunu yağ satarım bal satarım usulü bir çocuk oyunundan öte göremiyorum… Her gün toplanan koca koca adamlar oyun oynar gibi halkalar kurup, kimin önüne kaç taş düşmüşse o kadar selavat getirecek, toplamda şu kadar Fatiha şu kadar ihlas okunacak da toplam rakamdan sevap umulacak!!! Alay ettiğim sanılmasın, bunu gerçekten dinini oyun ve eğlence aracı yapmaktan öte bir şey göremiyorum. Bestami Kuran’ı adamakıllı okumak yerine her gün böyle bir hatme (!) yapacak!!! Sonra bu Bestami çıkıp cehennemi kaplayarak bizi kurtaracak!!! Ne diyeyim!!!

Rivayete dönünce; nefsi Bestami’ye değil aslında bu safsataları okuyan, dinleyen bize fısıldıyor… Bestami’nin bir BENZERİ YOKTUR diye! Sözün devamı Bestami’yi enaniyete değil bizi KÖLELİĞE ve KULLUĞA itiyor. Bir insanın dinsel anlamda eşsiz benzersiz olduğunu söyledikten sonra, Allah’ın eşsiz benzersiz olduğunu da ilave etseniz neye yarar! Sadece kıyısından köşesinden benzeştirmiş olursunuz. Maksat o olmasa da şeytanın hilesidir bu.

Hikayenin devamında Bestami rahip kılığında bir kiliseye giriyor ve başrahiple yaptığı diyalog ve ona sorulan sorular sonucunda ulaştığı açık galibiyet ile oradaki bütün papazlar İslam’a geçiyor!!! Verdiği cevaplarda abdestle, namazla ilgili olanlar olduğu halde nedense hep Başrahip tarafından “doğru” diye onaylanıyor!!!

Sorun Ebubekir, Bestami veya Said değil… İster onlar olsun, ister olmasın… Mesele Şeytan… Türlü iftiralara vesile rivayetlerle peygamberimizin adını bile kullanmıyor mu? Bizler şeytanın foyalarını açık açık görebilecekken gözlerimizi kapatırsak her söylenene din diye inanır, ve böylece Allah’la beraber her yüceltileni de bilmeden Allah yerine koymuş oluruz. Bu şirktir. Taşlara tapınmamıza gerek yok şirke girmek için…

Hadi biz rivayetlere ve ruhsal karışıklıklara değil gerçeklere dönelim… İşte gerçekler… İşte Allah’ın ayetleri… Apaçık… Billur bir bardaktaki tertemiz su misali… Var mı Kuran gibisi…

Bedenini büyüterek cehennemi doldurmayı dileyenleri çağın imamı zannedenlerin şu ayetten haberi yok mu?

50-Kaf 30 O gün cehenneme: “Doldun mu?” deriz. O ise: “Daha yok mu?” der.

 

Allah’tan (sözde) cehennem dileyenleri önder  kabul edenlerin Allah’a cehennem ve azab konusunda nasıl dua edileceğini örnekleyen şu ayetlerden haberi yok mu?

3-Al-i İmran 16 Onlar ki: “Rabbimiz, biz inandık, günahlarımızı bağışla ve BİZİ CEHENNEM AZABINDAN KORU” derler.

2-Bakara 201 Kimi de, “Rabbimiz, bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver. BİZİ ATEŞİN AZABINDAN KORU” der.

3-Al-i İmran 191 Onlar ki, gerek ayakta, gerek otururken ve gerekse yanları üzerinde yatarken Allah’ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışı hakkında inceden inceye düşünenler “Ey Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın, seni bütün eksiklerden tenzih ederiz; o halde BİZİ O ATEŞ AZABINDAN KORU.

25-Furkan 65 Ve onlar ki: “Ey Rabbimiz, CEHENNEM AZABINI BİZDEN SAVUŞTUR Gerçekten onun azabı defedilemez bir beladır.”

 

Herkesi cennete doldurmayı dileyenleri şeyh edinenlerin şu ayetlerden haberi yok mu?

7-Araf 179 Andolsun ki, cin ve insanlardan bir çoğunu cehennem için yarattık. Onların kalpleri vardır, onunla gerçeği anlamazlar, gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır ama onlarla işitmezler. İşte bunlar hayvan gibidirler, hatta daha şaşkındırlar. İşte o gafiller ancak bunlardır.

3-Al-i İmran 162 Allah’ın hoşnutluğunu izleyen kişi Allah’ın gazabına uğrayan ve barınağı cehennem olan kişiyle aynı mıdır? Ne kötü varış yeridir o!

 

Kendini Allah’tan bile şefkatli ve merhametli zannedenleri Allah’ın dininin dindarı zannedenlerin şu ayetlerden ve Allah’ın adaletinden haberi yok mu?

68- Kalem 35, 36, 37, 38 Biz müslümanları suçlular gibi yapar mıyız hiç? Size ne oluyor? Ne biçim hüküm veriyorsunuz? Yoksa bir kitabınız var da onu mu okuyup duruyorsunuz? Ve içinde her dilediğinizi bulabiliyorsunuz?

9-Tevbe 109 Peki, binasını Allah’tan gelen bir sakınma duygusu ve hoşnutluk üzerine kuran mı hayırlıdır yoksa binasını sel artıklarının ucundaki yarın kenarına kurup da onunla birlikte cehenneme yuvarlanan mı? Allah, zalimler topluluğuna kılavuzluk etmez.

32-Secde 13 Biz dileseydik, her benliğe hidayetini elbette verirdik. Fakat benden şu yolda söz hak olmuştur: “Yemin olsun, cehennemi tamamıyla cinlerden ve insanlardan dolduracağım.”

İnsanları Allah yolunda putlaştırarak Allah’ın dosdoğru yoluna varacaklarını zannedenlerin şu ayetlerden hiç mi haberleri yok?

29-Ankebut 25 İbrahim dedi: “Şu bir gerçek ki, siz dünya hayatında aranızda sevgi oluşturmak için Allah’ın berisinden putlar edindiniz. Sonra, kıyamet gününde birbirinizi tanımaz olacaksınız, bazınız bazınıza lanet edecek. Hepinizin varacağı yer cehennemdir; hiçbir yardımcınız da olmayacaktır.”

17-İsra 39 Bunlar, Rabbinin sana, hikmetten vahyetmiş olduklarıdır. Allah’ın yanına başka tanrı koyma ki, kınanmış ve kovulmuş bir halde cehenneme atılmayasın.

18-Kehf 102 Küfre sapanlar, beni bırakıp da kullarımı veliler edineceklerini mi sandılar. Biz cehennemi bir konuk evi olarak inkârcılar için hazırladık.

Allah’ım bizi cehennemden ve her türlü azabından muhafaza et. Bizi dosdoğru yoluna erişen ve o yoldan ayrılmayan kullarından eyle. Bizi Kuran’ı ve yarattığın herşeyi hak ettiği biçimde okuyan ve anlayan kullarından eyle. Bizi şeytanın ve nefsimizin fısıltılarına uymaktan koru. Bizi taklitten uzak tut. Sorgulayan, araştıran, bilme peşinde koşan ve bilerek teslim olan kullarından eyle. Duman halindeki gökyüzüne ve yeryüzüne isteyerek ya da istemeyerek gelin dediğinde, her ikisinin birden isteyerek geldik dedikleri gibi, biz de sana isteyerek geliyoruz, ne olur bizi geri çevirme. İlmimizi, ilmimizle beraber imanımızı, idrakımızı, takvamızı, güzel ahlakımızı, makbul ve güzel işlerimizi, kalp huzurumuzu, gönül huzurumuzu, kalbimizin mutmain oluşunu, sabrımızı, bereketimizi, selametimizi, ruh ve beden sağlığımızı, iç ve dış güzelliğimizi, maddi manevi zenginliğimizi, her iki dünya saadetimizi ve bizim bilmeyip de senin bildiğin tüm iyilik ve güzelliklerimizi artır. Senin her şeye gücün yeter.

kalemzade.net

twitter: @kalemzade


About the Author
Author

Kalemzade Kamil

Comments (7)
Leave a reply

Reply to Sarla Yiğit Cancel reply

Name (required)

Website