Kuran’da Yaratılış ve Evrim – 3

Öncelikle şunu ifade etmeliyim ki Müslümanlar asla bilimden korkmamalı, bilimi ötelememeli, aksine bilimsel faaliyetlere yönelmeli, bilimi sahiplenmeli ve bilimsel bulguları yaratanın ayetleri olarak görmelidir.  Zira inananları bilime; evreni, yeri göğü, insanı, hayvanı, bitkileri, varoluşu, yaratılışı araştırıp incelemeye yönelten zaten Kur’an’ın kendisidir. Bunu yapmamak ilahi bir buyruğa karşı gelmenin yanında Allah’ın insanlara bahşettiği en değerli hediyelerden olan “aklı” kullanmamak anlamında da emanete bir ihanettir ve bu ihaneti işledikleri sürece üzerlerindeki kara bulutlar dağılmayacak, sefalet ve felaketler yaşamaya devam edeceklerdir. Çünkü;

Allah, pisliği, aklını kullanmayanlar üzerine bırakır.
10/100

Gerçek şu ki, insan için çalışıp didindiğinden/çalışmasından/emeğinden başkası yoktur.
55/39

Allah’ın ayetleri sadece Kur’an’dan ibaret değildir. Evren bize yaratıcıyı anlatan, onun tecellilerinin parladığı büyük ve anlamlı bir kitaptır. Ve bu kitaptaki her bir olay aslında yaratıcıya işaret eden bir ayettir. Kur’an buna pek çok ayette dikkat çekmiştir.[1]

O halde Kur’an’ı okumak gibi evreni okumak, onu anlamaya çalışmak da ilahi bir emirdir denilebilir.

Peki, evreni nasıl okuyacağız?

Her kitabın bir dili vardır. Ve herhangi bir kitabı okuyabilmek için o dili bilmek gerekir. Yaratıcının büyük kitabı olan evrenin de bir dili vardır ve bilimin yaptığı evrenin dilini çözmeye çalışmaktan ibarettir.

Allah evreni ve içindekilerinin yaratılmasını/yaratılışı bir takım sebeplere/sebepler zincirine bağlamıştır. Bu sebeplere sünnetullah /Allah’ın yasaları/ kanunları denir. Mesela; gece gündüzün oluşumunu dünyanın hareketlerine; yağmurun oluşumunu buharlaşmaya, evrendeki dengeyi çekme ve itme kuvvetlerinin münasebetlerine, ağacın meydana gelmesini tohumun ekilmesine ve diğer etmenlerle etkileşim içine girmesine, insanların, hayvanların üremesini cinselliğe vb. sebeplere bağladığı gibi…

Bir çiftçi neden ürün elde etmek için tarlasına tohum eker, onu sular, ekilme zamanına dikat eder, soğuk ve sıcak gibi hava olaylarını takip eder vb… Çünkü Allah ürünün yaratılmasını bu gibi sebeplere bağlamıştır da ondan. Aslında tohumu ve içindeki programı da, suyu da, güneşi ve havayı da, mevsimsel şartları da, ürünü de yaratan Allah’tır. Fakat Allah ürünün yaratılışını bu sebepler silsilesine riayet etmeye/uymaya bağlamıştır. Eğer böyle olmasaydı, Allah yeryüzündeki yaratılışı bir takım sebeplere bağlamasaydı, yani sebepleri kendi kudretine perde yapmasaydı o zaman ortaya iki sonuç çıkacaktı.

  • Ya insanlar bir şeye ol dediklerinde o şey hemen olacaktı. Yani Allah insanlara böyle bir güç verecekti…
  • Ya da insanların en ufak bir gücü dahi olmayacaktı ve insanlar nefes alabilmek için bile her an  “Allah’ım nefes almamı yarat” demek zorunda kalacaklardı…

Demek ki her şeyi yaratan Allah olmakla birlikte görünüşte yaratılışı bir takım sebepler silsilesine yeni yasalara ve kurallara bağlı kılmıştır ki daha önce de dediğim gibi buna sünnetullah /Allah’ın yasaları denir. Bilimin yaptığı da evrende görünen bu yasaları keşfetmekten ibarettir. O halde bilimin evrende, evrenle birlikte var edilmiş olan yasaları bulup keşfetmesi hiçbir zaman bu yasaların yaratıcısının olmadığı anlamına gelmeyecektir. Yani önceleri anlamını bilmediğiniz bir kitabın dilini çözmeniz o kitabın bir yazarı olmadığı anlamına gelmediği gibi…

Daha önce de belirttiğim gibi… Sorunun esası bilim ya da din/Kur’an değildir. Sorun, bilimsel bulguların felsefe alanına çekilmesindedir.

Bir noktadan sonra bazı bilim adamları bilimsel alandan ayrılarak felsefe yapmaya başlar ya da bazı felsefeciler bulunan bilimsel verileri kullanarak, bilimsel keşiflerin Tanrıyı[2], Tanrı inancını ya da Allah’ı öldürdüğünü, öldürebileceğini yani inancı ortadan kaldıracağını iddia ederler. Zira onların felsefesine göre evrendeki yasaları keşfetmek, Tanrının ölmesi ya da olmaması anlamına gelmektedir. Onlara göre bir gün evrendeki tüm yasalar keşfedildiğinde Tanrıya da gerek kalmayacaktır. İşte bu bilim değil felsefedir. Ve bu felsefeyi bilimmiş gibi insanlara zorla dayatmak bilimi kötüye kullanmak ve onu dogma haline getirmekten başka bir şey değildir.

Bu felsefelerden Ateizme göre belirli kurallara göre işleyen, gözümüzle gördüğümüz bir evren vardır zaten… Onun dışında herhangi bir şey/ bir güç aramaya gerek de yoktur. Acaba gerçekten öyle mi?

Bir müziğin notalarını kâğıda dökmeniz, ya da işleyen bir motorun parçalarının işleyiş kurallarını bulmanız, ya da bilgisayar programının kodlarını çözmeniz, ya da bir çipin bilgilerini kopyalamanız, ya da bir saatin çarklarını taklit etmeniz, ya da önceden bilmediğiniz bir oyunu çokça izleyerek kurallarını/yasalarını çözmeniz vb. hiçbir zaman örneklerdeki şarkının bestecisi olmadığını, ya da motoru yapan, bilgisayar programını yazan, çipi üreten, saati tasarlayan, oyunun kurallarını koyan bir güç, bir irade, bir bilinç, bir tasarımcı, bir var edici/üretici olmadığı anlamına gelmeyecektir. Bunu iddia ettiğinizde yukarıda bahsedilenleri üretenler sizden hesap sorarlar.

Ateizm evrendeki her şeye bir ad vermekle ve işleyen bir çarkın işleyiş yasalarını hesaplamak/çözmekle ya da kurallara göre hareket eden bir düzeneğin kurallarını bulmakla her şeyin bittiğini düşünmektedir. Yani işleyen bir düzeneğin/ mekanizmanın nasıl işlediğini bulmak ve onun işleyişi ile ilgili kuralları çözmekle artık o düzeneği yapan bilinçli bir ustanın var olmasına gerek olmadığını düşünür. Zira ateizme göre işleyen o düzeneği işleten yasalardır. Düzenek yasalara göre işler ve onun dışına çıkmaz. Tıpkı bir trenin raydan çıkmadığı gibi… Ateizme göre tren de, raylar da bir zorunluluk eseri var olmuşlardır. Zira birinin var olması bir diğerinin sebebidir. O halde ya biri bir diğerini var etmiş ya da biri var olunca diğerinin olması da zorunlu hale gelmiştir. Bununla birlikte onların var olmalarının hiçbir amacı yoktur. Görünen tek gerçeklik onların var olduğudur. Ortada onları yapan biri ya da birileri görünmediğine göre onları yapan birilerinin olabileceğini düşünmek saçmalıktır. İşte kısaca ateizmin çıkış noktası budur.

Meseleyi oldukça uzattık. Gelelim Kur’ân-ı Kerim’de İnsanın Yaratılışına…

Kur’ân’da insanın yaratılışı; insanın insan şekline gelişi birden bire değil muhtelif merhalelerden, aşamalardan, evrelerden sonra olmuştur. Burada fazla yorum yapmadan Kur’an’da geçen ayetlere ve bu aşamalara/merhalelere yer vereceğim.  Burada vurgulamak istediğim temel nokta tıpkı bilimin dikkat çektiği gibi Kur’an’ın da, insanın ya da canlıların yaratılışını tedricen, aşama aşama, merhale merhale olarak anlattığını göstermektir.  Burada yaratılışı şekillendiren tesadüfler değil, bilinçli bir seçilimle istediğini var eden, yaratılışı tekâmül kanunuyla gerçekleştiren hiçbir şeyi tesadüfe bırakmayan Allah’ın ilmi, gücü ve kudretidir.

Ve Allah sizi bir bitki olarak yerden bitirdi.
Nuh/17

O ki, sizi halden hale/evreden evreye geçirerek yarattı.
Nuh/14

Onun ayetlerinden biri de sizi, topraktan yaratmış olmasıdır. Sonra siz bir insan türü oldunuz, her tarafa yayılıyorsunuz.
Rum, 20

Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer; seçim onlara ait değildir. Allah, onların ortak koştuklarından münezzehtir, Yücedir.
Kasas Suresi, 68

Biz yarattık onları ve kuvvetli yaptık bağlarını/eklemlerini. Dilediğimizde benzerleri ile değiştiririz onları.
İnsan Süresi,28

 

Şimdi tüm önyargılarınızdan sıyrılarak aşağıdaki insanın yaratılış merhalelerini anlatan ayetleri okuyun. Daha sonra -eksik ve hatalı yönleri olmakla birlikte- bilimin yeryüzünde canlılığın ne surette meydana geldiğini izah etmeye çalıştığı teorileri düşünün. Her ikisi de canlılığın/hayatın temelinin “su” olduğunu söylemiyor mu? Her ikisi de insanın “topraktaki elementlerden” oluştuğunu/yaratıldığını söylemiyor mu? Her ikisi de bir “seçmeden/seçilimden” bahsetmiyor mu? Her ikisinde de varoluşun “aşamalardan evrelerden” geçtiğini ifade etmiyor mu?

Yağmuru, gece gündüzü, meyve ve sebzelerin, insan ve hayvanların üremesini, yeryüzünde yürümemizi (yer çekimi kanunu) vb. aklınıza gelen hemen her şeyi bir sebepler silsilesine bağlayan ve sünnetullaha/kendi kanunlarına göre yaratan Allah neden insanların ya da canlıların yaratılışını da kendi irade ve kudreti kontrolünde tekâmül kanununa bağlı olarak bir takım sebepler zincirine bağlamış olmasın? Bunu hiç düşündünüz mü?

 

Kur’an’da yaratılış merhaleleri:

a- Su:

“Allah bütün canlıları sudan yaratmıştır. Kimi karnı üzerinde sürünür, kimi iki ayakla yürür, kimi dört ayakla yürür. Allah dilediğini yaratır. Allah şüphesiz her şeye kadirdir.”
Nur, 24/45

“İnkâr edenler, gökler ve yer yapışıkken onları ayırdığımızı ve bütün canlıları sudan meydana getirdiğimizi görmüyorlar mı?”
Enbiya, 21/30

 

Kur’an-ı Kerim’in açıkça ifade ettigi gibi her canlı sudan yaratılmıştır. Buna göre susuz yeryüzünde hayatın imkânsız olduğu da açıktır.

 

b-Toprak: Su, aşamasından sonraki aşama topraktır.

“Allah sizi topraktan sonra spermden yaratmış ve sizi çift halinde var etmiştir.”
Fatır, 35/11

“Yine O’nun sizi topraktan yaratması (yüce kudretine delalet eden) âyetlerindendir ki, sonra da siz şimdi bir beşersiniz, yayılıp duruyorsunuz.”
Rûm, 30/20 “

O’dur ki sizi bir topraktan sonra bir spermden, sonra yapışkan bir çamurdan yaratan, sonrada sizi bir bebek olarak çıkarıyor, sonra olgunluk çağına eresiniz diye büyütüyor.”
Mu’min, 40/67

 

Yukarıdaki ayetlerde olduğu gibi, Kur’an’da topraktan veya çamurdan yaratılmanın anlatıldığı yerlerde tekil olarak Hz. Âdem ismi yerine, çoğul zamiri veya cins ismi olarak insan kelimesi kullanılmaktadır. Bunun sebebini düşününüz! Bk.Hacc, 22/5; Fâtır, 35/11; Mü’min, 40/67, Mü’minûn, 23/12-13.

c-Çamur: Toprak ve sudan sonraki aşamadır. Toprak ve suyun birleşmesiyle oluşan üçüncü evre/ merhaledir.

 

“O öyle bir Rab’dır ki, sizi çamurdan yaratmış, sonra (her birinize) bir ecel tayin etmistir. (Kıyametin kopması için) belirlenmiş bir ecel de onun katındadır. Siz ise hâlâ şüphe ediyorsunuz.”
En’am, 6/2

“O ki, yarattığı her şeyi güzel yaptı. İnsanı yaratmaya da çamurdan başladı.”
Secde, 32/7

“Hani, Rabbin meleklere şöyle demişti: “Muhakkak ben çamurdan bir insan yaratacağım.”
Sâd, 38/71

 

d-Çamurdan Süzülmüş Öz: Yaratılış merhalelerinde çamur evresinden sonraki evredir.

 

“And olsun, biz insanı, çamurdan (süzülmüş) bir özden yarattık.”
Mü’minun, 23/12

 

e-Yapışkan Çamur: Bu aşamada çamur artık yapışkan, şekil almaya müsait hale gelmiştir.

 

“(Ey Muhammed!) Simdi sen onlara sor: “Kendilerini yaratmak mı daha zor, yoksa yarattığımız diğer şeyleri yaratmak mı? Şüphesiz biz onları yapışkan bir çamurdan yarattık.”
Saffat, 37/11

f -Değişken Cıvık Çamur: Yapışkan çamur, bu aşamada artık şekil alabilecek niteliklere kavuşmuştur. Biçimlendirilme, şekil verilme söz konusudur.

 

“ Gerçekten Biz, insanı kuru bir çamurdan, biçimlendirilmiş bir balçıktan yarattık.”
Hicr, 15/26

 

g– Pismis ve Kuru Çamur: Son aşamadır.

“ Fağfur (çın çın ses veren, kurumuş) gibi bir salsal ( ateşte pişmiş gibi bir kuru çamur )dan dan yarattı.”
Rahman, 55/14

 

 

www.ateizmvedin.com

Metin AYDIN

 


[1] Örneğin; “Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanların yararı için denizde yüzüp giden gemilerde, Allah’ın gökten suyu indirip onunla, ölümünden sonra toprağı dirilterek üzerine tüm canlılardan yaymasında, rüzgarların bir düzen içinde yönden yöne çevrilmesinde, gök ve yer arasında bir hizmete memur edilen bulutlarda, aklını işleten bir topluluk için sayısız ayetler vardır. 2/164”

 

[2] Burada ve bazı yazılarımda inançsızların iddialarını dile getirdiğim için onların deyimiyle “Tanrı” kelimesini kullanmaktayım. Ama her ne isim verilirse verilsin tüm evrenin tek bir hâkimi ve yaratıcısı vardır. O da Allah’tır.

 


About the Author
Author

metinlone

Comments (4)
Leave a reply

Reply to Güray TEKİN Cancel reply

Name (required)

Website