Müteşabih İncil | Mecazları Anlayamamanın Sırrı

İncil’i de Oku’madılar | 3.Bölüm

Müteşabihlik; teşbih, benzeşme, (equivalence) denklik, eşitlik, karşılığı olmalık, mecaz, birden fazla manaya gelirlik gibi birbirine çok yakın anlamlara geliyor. Ben bunlara bir de kendi kavramam çerçevesinde izafiliği, göreceliği de ekliyorum. Herkes Kuran’daki bir müteşabihlikten, bir mecazdan kendine göre bir şeyler alabilir. “Allah’ın sözünü yazmaya deryalar mürekkep olsa yetmez” işareti çerçevesinde; her insanın kendi yaşına, kendi mesleğine, kendi cinsiyetine, sağlık durumuna, kendi dünyevi makamına, yaşadığı topluma, kültürüne, kısacası hayat çizgisindeki her etkene göre farklı ama birbiriyle çelişmeyen manalar çıkarabilir olduğunu hep söylüyorum. Ancak gerçek tevilini Allah’ın bildiğini unutmamak şartıyla… O’nun sözleri gönül ve akıl sahibi olup gereğince düşünebilen her insanla ayrı ayrı konuşabilir özelliktedir. Kuran’da bu böyle.

3-Al-i İmran 7 “Sana bu muazzam kitabı indiren O’dur. O’nun bir kısmı anlamları kesin olup kitabın temelini oluşturan ayetlerdir. Diğer bir takımları da anlamları benzeşik olanlardır. Ama kalplerinde bir yamukluk bulunanlar fitne aramak ve keyiflerince yorumlamak için sadece anlamı benzeşiklerin ardına düşerler. Halbuki, onun gerçek yorumunu ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar da: “İnandık, hepsi Rabbimizdendir.” derler. Bunları özü temiz olanlardan başkası düşünemez.”

Peki İncil’de nasıl acaba? İncil’den ve İsa’dan en çok bahseden sure olan Al-i İmran suresinde muhkemliğin ve müteşabihliğin ne olduğunun anlatılmasını manidar buluyorum. Çünkü bugünkü İsevilerin bir kısmının İncil’deki mecazların ardına düşerek “oğul” deyince İsa’nın Tanrıoğlu olduğunu, Rab deyince İsa’nın Tanrı olduğunu, kutsal ruh deyince bunun da üçüncü bir tanrı olduğunu ileri sürmeleri bu yanılgının eseridir diye düşünüyorum. Eğer okumuşsanız biliyorsunuzdur… İsa da İncillerde mealen birçok yerde defalarca diyor ki: Ben benzetmelerle konuşuyorum. Siz kıt imanlılar, benzetmeleri gerçek zannedip, orada gömülü olan dersi anlamak için aklınızı kullanmayı beceremiyorsunuz! Bunun neden böyle olduğunu da size anlattığım halde!!!

Markos 4 (1-9) İsa göl kıyısında halka yine öğretmeye başladı. Çevresinde çok büyük bir kalabalık toplandı. Bu yüzden İsa göldeki bir tekneye binip oturdu. Bütün kalabalık göl kıyısında duruyordu. İsa onlara benzetmelerle birçok şey öğretiyordu. Öğretirken, “Şunu dinleyin” dedi. “Ekincinin biri tohum ekmeye çıktı. Ektiği tohumlardan kimi yol kenarına düştü. Kuşlar gelip bunları yedi. Kimi, toprağı az kayalık yerlere düştü. Toprak derin olmadığından hemen filizlendi. Ne var ki, güneş doğunca kavruldular, kök salamadıkları için kuruyup gittiler. Kimi, dikenler arasına düştü. Dikenler büyüdü, filizleri boğdu ve filizler ürün vermedi. Kimi ise iyi toprağa düştü, büyüyüp çoğaldı, ürün verdi. Bazısı otuz, bazısı altmış, bazısı da yüz kat ürün verdi.” Sonra İsa şunu ekledi: “İşitecek kulağı olan işitsin!”

Peki neden benzetme? Neden hepsi açık değil? Çünkü aklı olan düşünür, değil mi? Şu yukarıdaki İncil bölümüne bakıp; çiftçilerin tohum ekerken dikkat edeceği hususlar anlatılmıştır… Toprağın dışına tohum dökersen Allah’a karşı gelmiş olursun… diye sığ bir anlayışa da sahip olabilir insan… Hayır burada anlatılmak istenen başka bir şey, biraz üzerinde düşüneyim anlayışına sahip olmak da var… Araştırıp, tahkik edip, karşılaştırıp, derin tefekküre girmeye çalışıp, ilimde derinleşip bu müteşabihliğin gerçek manasına ulaşmaya çalışmak da var. Neden açık değil de benzetme? Çünkü hak eden yani anlamak için düşünmek isteyen anlamalı değil midir? Bakın İncil’de de aynen öyle yazıyor.

Markos 4 (10-12) Onikiler’le öbür izleyicileri İsa’yla yalnız kalınca, kendisinden benzetmelerin anlamını sordular. O da onlara şöyle dedi: “Tanrı’nın Egemenliği’nin sırrı sizlere açıklandı, ama dışarıda olanlara her şey benzetmelerle anlatılır. Öyle ki ‘Bakıp bakıp görmesinler, Duyup duyup anlamasınlar da, Dönüp bağışlanmasınlar.’ ”

Neden benzetme? Neden açık değil? Çünkü hak etmeyene Allah ilim vermez. Çünkü hak etmeyeni Allah dileyip seçmez. Kuran’da da bu yönde uyarılmıyor muyuz? Bakın Kuran’da da aynen öyle yazıyor.

18-Kehf 57 Kendisine Rabbinin ayetleri hatırlatıldığı halde, onlardan yüz çeviren ve iki elinin hazırlayıp önden gönderdiği şeyleri unutandan daha zalim kim olabilir? Şu bir gerçek ki, biz onların kalpleri üzerine onu anlamamaları için kabuklar geçirdik, kulakları içine de ağırlıklar koyduk. Onları hidayete çağırsan da bu durumda hidayete asla
ulaşamazlar.

17-İsra 45, 46 Kur’an okuduğunda, seninle, âhirete inanmayanlar arasına gizli bir perde çekeriz. Ve onu anlamalarını engellemek için kalplerine kabuklar, kulaklarına da ağırlık koyarız. Rabbini tek olarak Kuran’da andığın zaman nefretle geriye dönerler.

Hakikaten de İncil’de İsa ne zaman bir benzetme okumuşsa ardından benzetmenin manasını da çoğunlukla havarilerine bile açıklamak durumunda kalmıştır. Çünkü insanların çoğu akıllarını iyi biçimde kullanmazlar.

Markos 4 (13,20) İsa sonra onlara, “Siz bu benzetmeyi anlamıyor musunuz?” dedi. “Öyleyse bütün benzetmeleri nasıl anlayacaksınız? Ekincinin ektiği, Tanrı sözüdür. Bazı insanlar sözün ekildiği yerde yol kenarına düşen tohumlara benzer. Bunlar sözü işitir işitmez, Şeytan gelir, yüreklerine ekilen sözü alır götürür. Kayalık yerlere ekilenler ise, işittikleri sözü hemen sevinçle kabul eden, ama kök salamadıkları için ancak bir süre dayanan kişilerdir. Böyleleri Tanrı sözünden ötürü sıkıntı ya da zulme uğrayınca hemen sendeleyip düşerler. Yine bazıları dikenler arasında ekilen tohumlara benzerler. Bunlar sözü işitirler, ama dünyasal kaygılar, zenginliğin aldatıcılığı ve daha başka hevesler araya girip sözü boğar ve ürün vermesini engeller. İyi toprağa ekilenler ise, sözü işiten, onu benimseyen, kimi otuz, kimi altmış, kimi de yüz kat ürün veren kişilerdir.”

Kuran İncil’e göre de kolaylaştırılmış bir kitaptır. Ama çoğumuz Kuran’ın bu kıymetini bilmiyoruz. Buna rağmen İncil de düşünebilen için zor değildir. İncil de gördüğünüz gibi elbette hak söz barındırır. Çünkü Allah’ın vahyini (en azından o vahyin ifade edilişlerini farklı biçimlerde) içerir. Bunu derken, eklenen Pavlus mektuplarını, diğer ilaveleri ve Barnabas İncili olarak piyasada dolaşan kitapları bu kapsamda saymıyorum. Çünkü oralarda çok çok fazla sıkıntı var. Kutsal kitabın içine eklenmiş mektuplar ise neticede din kitabı da değil doğrular ve yanlışlar içeren tarihi vesikalardırlar ama Kitab-ı Mukaddesin içine İsa’nın elçilerinin yazdığı iddiasıyla sonradan sokuşturulmuşlardır. İncil yerine Yahudi ve Hıristiyan mezhepleriyle uyum içindeki bu mektuplar bir yönden, bizim hadis kitaplarımızla uyum içerisindeki Barnabas da farklı bir yönden uydurulmuş imajı çizdiğinden dışarıda bırakıyorum. Kuran’ı hak ettiği biçimde okumadan önce zamanında Barnabas İncilini duyduğum an onun doğru olduğunu peşinen kabul etmiştim. Yanıldığımı sonraları anladım. Ankara Etnoğrafya Müzesi’nde olduğu ve Arami dilinde ve Süryani alfabesinde yazılı olduğu bildirilen Barnabas İncili ile piyasada bulunan Barnabas çevirilerinin, kanonik İncillerin ve Kuran’ın ne kadar uyumlu olup olmadığı konusunda ciddi bir bilimsel çalışma yapanı duydunuz mu!!! Put gibi duruyor orada! Gerçekten oradaysa tabi! Bu ayrı bir araştırma konusu ama bazı kötü kokular hissediyorum. İddia etmesem de hissediyorum. Neyse… Zannın ardından gitmeye gerek yok. Muhtemelen bilmediğimiz şeyler de vardır.

Konuyu dağıtmayalım… İznik, Kartaca veya diğer konsillerde de gerçekten ne konuşulduğunu yüzde yüz bilemeyiz ama elimizde hâlihazırda yaygınlaşmış dört kanonik İncil olduğu da bir gerçek gibi duruyor. Ayrıca Yehova Şahitlerinin de konsil kararlarını ve bilinen tanrı üçlemesini kabul etmeyen bir tavırda olduğunu da biliyoruz. Yine de İncilleri okurken asıl gerçeğin İsa’nın bizatihi Allah’ın kelimesi ve müjdeyi getiren Mesih olduğunu ve Allah’ın zikrinin bir şekilde korunmuş olması gerektiğini unutmadan okumaktan başka bir çare mevcut şartlarda görünmüyor.

Matta, Markos, Luka, Yuhanna… İsa’nın havarileri İsa’nın ağzından çıkan müjdeyi yazdıklarını iddia ettiklerine göre ve ortada ayrıca İncil diye bir başka kitap olmadığına göre bu kitaplarda ne olduğuna bakmamız ve anlamaya çalışmamız kadar doğal bir davranış şeklimiz olamaz. Bilmediğimiz kitabı ne şekilde onaylayacağımızı bilmek en doğal hakkımız değil midir? Tüm şüphelere rağmen İncil’de Kuran’la tamamen örtüşen çokça pasaj var. Zaten Allah’ın zikrini içinde barındırmasaydı Kuran bizden onu da onaylamamızı ister miydi?

Devam edecek…

kalemzade.net

twitter.com:@kalemzade


About the Author
Author

Kalemzade Kamil

Comments (2)
Leave a reply

Reply to Güray TEKİN Cancel reply

Name (required)

Website