Abdest’ten Manaya Yolculuk…

 

 

“Abdestin Manası Üzerine Bir İnceleme ve Tefekkür”

Namaz abdesti ve gusül abdesti olarak bildiğimiz yıkanma biçimleri tüm detayıyla Kuran’da eksik bırakılmış değildir. Her ne kadar her ikisinin de namaz için gerekli olan bir temizlenme biçimi olduğu ayetlerden anlaşılsa da, namaz kılan ve her daim Allah’a kulluk bilinciyle salat eden bir Müslüman’ın abdesti güzel ve temiz bir alışkanlık haline getirmesi kaçınılmazdır. Ancak bu alışkanlık abdestin manasal tarafını tefekkür etmeyi ihmal ettirmemelidir diye düşünüyorum. Her dini konuda olduğu gibi abdestin de içi boşaltılmış ya da zorlaştırılmış şekilde tekrarlı hareketler bütünü olmaktan çıkarılması gerektiğini iddia ediyorum. Ancak yoğunlaştığım manasal tarafa yazının devamında girmeden önce abdestle ilgili ayetleri bir kez de beraberce gözden geçirelim.

5-Maide
6 Ey iman edenler, namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başlarınızı meshedin ve her iki topuğa kadar ayaklarınızı da…

Ayetin bu noktasına kadar abdestin nasıl alınacağı açıkça anlatılmış durumda. Ayakları meshetme/yıkama ihtilafını aşağıda yeniden atıf yapmak üzere şimdilik göz ardı ederken dikkatlerinizi ayetin başına çekmek istiyorum. Yani abdestin ne zaman alınacağına dair olan bölüme. Çok açık görülüyor ki abdestin “namaza kalktığımız zaman” alınması gerekiyor. Benim buradan anladığım şudur ki abdest her namazdan önce alınması gerekiyor. Demek istediğim sabah namazında abdesti alıp akşama kadar o abdestle idare etmek gibi bir durum söz konusu değil. Anlaşılıyor ki şartlar müsait olduğu sürece abdesti Allah’ın emrettiği gibi her namazdan önce almaya başlarsak onu bozan bozmayan şeylerle didişip durmaya hiç gerek bile kalmayacak. Ki o durumlar da bakın ayetin devamında (ve ayrıca Nisa 43’de de) işaret ediliyor.

5-Maide
6 …Eğer cünüpseniz yıkanın; eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz çukur yerden (ayakyolundan) gelmişse yahut kadınlara dokunmuşsanız da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize ondan sürün…

Teyemmüm su bulunmadığında ya da ulaşılabilir olmadığında namaza durabilmek için geçici bir tedbir. Abdesti ise tuvalet ve cinsel temas bozuyor. Bu ayetlerden anlaşıldığına göre abdest de büsbütün (gusül abdesti) yıkanma da namaz için gerekli bir hazırlık. Ama böyle olması demek elbette kirlenildiği zaman temizlenmemek, namaz vaktine kadar pis pis dolaşmak demek değildir. Hatırlayın ayetin devamını…

5-Maide
6 …Allah size güçlük çıkarmak istemez, ama sizi temizlemek/arındırmak ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister. Umulur ki şükredersiniz.

Bizim insanlar olarak lafı anlamayıp, dolandırıp bir sürü ihtilafa gireceğimizi çok iyi bilen Allah, ayetin sonunda bizi uyarıyor. Gördüğünüz gibi diyor ki; Ben size bunları tarif ettim diye size güçlük çıkarmak niyetinde değilim… Siz de zorlaştırmayın… Mesele sizin temiz olmanız… Mesele akıttığınız suyun, teninizi kirlerden arındırdığı gibi sizin de kendinizi manevi kirlerden arındırmanız…  Böylece üzerinizdeki Allah nimetinin, ilminin, bilgisinin, manasının tamamlanıp suyun temizlediği gibi sizi temizlemesi…

Peki biz ne yapıyoruz? Ayağımızı mesh mi edecektik, yıkayacak mıydık diye saçma sapan bir konuda obsesifçe ve kara cahiller gibi ihtilaflara düşüyoruz. Aklın yolu bir değil mi? Pisse yıkarsın, değilse meshedip geçersin. Ayağın pisse illa ki meshedecem diye çamuru, tezeği ayağına mı yayacaksın!!! Ayağın zaten temizse nemli elinle şöyle bir  sıvazlayıp, serinletip, sinirlerini uyarmak yerine illa ki yıkayacağım diye ne inat edersin!!! Asıl mesele akıllarımızı arındırmak, kirlerinden yıkamak değil mi? Allah ayetin sonunda güçlük çıkarmak istemediğini ve bizim temizlenmemizi istediğini söylüyor işte, daha ne desin de anlayalım!!! Bizse zorlaştırmak, karmakarışık hale getirmek için cahilane ve sığ çekişmelere girip duruyoruz.

Makalemde hedeflediğim asıl konu olan “Manevi arınma” ve üzerimizdeki nimetin tamamlanması kavramına ise aşağıda bir kez daha ayrıntılı değineceğim. Önce diğer ayeti de kısaca hatırlayalım.

4-Nisa
43 Ey iman edenler, sarhoşken ne söylediğinizi bilinceye kadar; cünüp iken de -yolcu olmanız hariç- yıkanıncaya kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz hacet yerinden gelir veya kadınlara dokunup da su bulamazsanız o zaman temiz bir toprağa teyemmüm edin; yüzünüze ve ellerinize sürün. Gerçekten Allah çok affedici ve günahları bağışlayıcıdır.

Namazda “ne dediğimizi bilmiyorsak” o namazdan uzak durmamızı Allah bize hatırlatırken, bu işi sadece alkol alıp sarhoş olmakla sınırlandıran ve diğer zamanlarda ne dediğimizi bilmediğimiz şeyler söyleyerek namaz kılsak da bunun uygun olduğunu söyleyen anlayışa ne desek boş. O yüzden defalarca konuşulan bu konu üzerinde çok da fazla durmak istemiyorum. Sarhoşluk sadece içki içmekle olmuyor. Her türlü sarhoşlukta ortak olan şey, ne dediğini bilmemektir. İsterseniz göz kapaklarımızı kaşımıza bağlayalım, ne dediğimizi bilmiyorsak sarhoşuz işte.

Ayette cünüpken yıkanıncaya kadar namaza yaklaşmamamız gerektiği belirtiliyor. Ama yolculukta böyle bir durum olmuşsa teyemmümle namaz kılabileceğimiz gibi çok düşük ihtimalli şeyler bile anlatılırken “Kuran’da her şey yoktur” diyenler ne düşünüyor acaba!!! Abdestle ve gusül abdestiyle ilgili diğer hususlar da ayette yer buluyor. Gelelim benim asıl üzerinde duracağım bölüme. Maide 6’nın sonunda olduğu gibi burada, yani nisa 43’te de son cümle temizlenmeyle, arınmayla ilgili farklı bir noktaya işaret ediyor.

5-Maide
6 …Allah size güçlük çıkarmak istemez, ama sizi temizlemek/arındırmak ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister. Umulur ki şükredersiniz.

4-Nisa
43 …Gerçekten Allah çok affedici ve günahları bağışlayıcıdır.

Acaba Allah neden abdestle ilgili her iki ayetin sonunda bu niyetlerini belirtiyor. Yukarıda belirttiklerim dışında başka şeyler tefekkür etmeye zorlamıyor mu insanı sizce de?

1. Allah’ın bizi arındırmak istemesi

2. Nimetini tamamlamak istemesi

3. Şükretmemizi istemesi

4. Affedici olduğunu belirtmesi

5. Günahları bağışlayıcı olduğunu belirtmesi

Şu beş maddeyi görünce aklımıza ne geliyor? Bir düşünelim. Kuran’da çokça geçen hangi kelimeyi hatırlıyoruz acaba? Arınmak… Nimetin tamamlanması… Şükretmek… Affedilmek… Bağışlanmak… Bunların hepsini bir araya topladığımda benim karşıma tek bir kelime çıkıyor. “Tevbe”

1. Tevbe edersek günahlarımızdan arınırız

2. Tevbe edersek Allah nimetini üzerimize tamamlar

3. Tevbe edersek verilen o ilmi, nimeti görür şükrederiz

4. Tevbe edersek Allah’ın affediciliğine sığınmış oluruz

5. Tevbe edersek Allah’tan günahlarımızın bağışlanmasını istemiş oluruz

Peki tüm bunların abdest ayetlerinin sonlarında ne işi var? Her abdest bir tevbe hatırlatıcısı olabilir mi? Her abdest bize kılacağımız namazda günahlarımızdan bağışlanma dilememiz ve tevbe etmemiz gerektiğini hatırlatıyor olabilir mi? Her abdestte suyun tenimizi kirlerden arındırdığı gibi namazda da ruhumuz kirlerden arınıyor olabilir mi? Kirin suyla birlikte akıp gittiği gibi günahlarımız ve kirli bilgilerimiz ve ruhi kirlenmişliklerimiz namazda edeceğimiz dualarla akıp gidiyor olabilir mi? Her abdest elimizi yüzümüzü maddi mikroplardan ve bakterilerden ayıklarken her namaz bizi manevi mikrop ve bakterilerden sıyırıyor olabilir mi? İşte bence her abdest, tevbe kapısının anahtarıdır. Her namazdan önce abdest alıp o anahtarı çevirmek gerek ki bizi sürekli affetme peşinde olan Allah her iki namazımız arasındaki irili ufaklı cahilliklerimizden tevbe ederek kurtuluşumuzu istiyor. Kullanabilirsek ne mutlu bize. Acaba rivayetlerdeki gibi; abdestte şu hareketi yaparsan şu kadar bin sevap, ayağını yıkarken bu duayı okursan şu kadar bin af, üç defa yıkarsan şöyle sevap, burnunun dibini sızlatırsan tastamam abdest gibi şekle dayalı, zanna dayalı kendi beklentilerimize girmek mi uygun, yoksa Allah’ın bizden beklentisine cevap verecek şekilde tevbeye hazırlanmak mı? Bu değil midir ayetlerin sonlarındaki mana?

Belki kimi insanlar benim bu düşüncemi kuru bir tefekkürden ibaret görebilirler. Kimi insanların alerjisi olsa da şimdi size bu iddiamı eski hak kitaplardan Tevrat’tan, Zebur’dan ve İncil’den de göstermeye çalışacağım. Eski kitaplara aşırı bir tepki gösterenler, “ne okuyacağım o kitapları” diyenler, onları okumayı Kuran’ı yetmiyor kabul etmek zannedenlere aslında sormak isterim: Niçin Kuran’ın son kitap ve ayrıt edici olduğunu unutuyorlar? Niçin Kuran’a olan imanlarına güvenmiyorlar? Bakara suresinin sonunda iman edilecekler sıralanırken neden kitaplar da sayılmış acaba!!! Niçin “kitab” denmemiş de çoğul olarak “kütüb” denmiş? Çünkü ne kadar bozulursa bozulsunlar Allah’ın zikri kıyamete dek korunacaktır. Yoksa niye onaylayalım onları da? Sadece dille mi? Şimdi iyi okuyalım o kitaplardaki pasajları…

Mısırdan Çıkış 30 (17-21) “RAB Musa’ya şöyle dedi: “Yıkanmak için tunç bir kazan yap. Ayaklığı da tunçtan olacak. Buluşma Çadırı ile sunağın arasına koyup içine su doldur. Harun’la oğulları ellerini, ayaklarını orada yıkayacaklar. Buluşma Çadırı’na girmeden ya da RAB için yakılan sunuyu sunarak hizmet etmek üzere sunağa yaklaşmadan önce, ölmemek için ellerini, ayaklarını yıkamalılar. Harun’la soyunun bütün kuşakları boyunca sürekli bir kural olacak bu.”

Tevrat’taki bu pasajda İbranice’den çeviri hataları var mıdır? Elbette olabilir değil mi? Bence de vardır. Peki eklenmiş ya da çıkarılmış kelimeler var mıdır? Ona da muhtemeldir diyorum. Ancak, her şeye rağmen şu pasajda “Bir el ayak yıkama yeri hazırlanacağı, ibadet edecekleri mescide (Rab’le buluşma çadırı) girmeden önce bu temizliği yapacakları” anlaşılıyor mu anlaşılmıyor mu?

Mısırdan Çıkış 40 (30-32) Kazanı Buluşma Çadırı ile sunak arasına koydu, yıkanmak için içine su doldurdu. Musa, Harun ve Harun’un oğulları ellerini, ayaklarını orada yıkadılar. Ne zaman Buluşma Çadırı’na girip sunağa yaklaşsalar RAB’bin Musa’ya buyurduğu gibi orada yıkandılar.

İşte zikrin korunuşu. Alın size abdest! Ve işte o abdest, namaz için alınıyor. Aynen Kuran’daki gibi. Her evin çeşmesi var da su mu akıyor ki, Kuran’daki gibi bir abdest tarifi bekleyesiniz. İşte bir su kurnası yapılıyor ve ibadet için gelenler orada temizlenip içeri giriyor. Yoksa çeviride “ölmemek için” denmiş, “tunç kazan” denmiş, Rab’be yakılan kurban denmiş… Doğru olsun olmasın bizim Kuran’dan referans alarak gelip aradığımız manayı etkilemiyor. Kuran’da olmayan, daha doğrusu uymayan değil, olan, uyan bizi ilgilendiriyor. Gördüğümüz gibi burada da ibadetten önce bir temizlenme, uzuvları yıkama söz konusu. Biz bilgi peşindeyiz. Kuran var diye matematik, tarih ya da antropoloji kitabı da mı okumayacağız? Hayır! Her şeyi okuyacağız ama Kuran’ı hak ettiği biçimde anlamak için okuduktan sonra. Sadece bu pasajlarla kalmayacak. İleriye doğru bakın ummadığımız hangi noktalara gideceğiz beraberce.

Levililer 15 (16-21) Eğer bir adamdan meni akarsa, bedeninin tümünü yıkayacak ve akşama kadar kirli sayılacaktır. Üzerine meni bulaşan her giysi ya da deri eşya yıkanacak, akşama kadar kirli sayılacaktır. Bir adam kadınla cinsel ilişkide bulunurken menisi akarsa, ikisi de yıkanacak ve akşama kadar kirli sayılacaklardır. Âdet gördüğü için kan kaybeden kadın yedi gün kirli sayılacak. Ona dokunan da akşama kadar kirli sayılacak. Âdet gördüğü günlerde kadının üzerinde yattığı ya da oturduğu her şey kirli sayılacaktır. Kim kadının yatağına dokunursa, giysilerini yıkayacak, yıkanacak, akşama kadar kirli sayılacaktır.

İşte buyurun size Tevrat’tan gusül abdesti diye tabir ettiğimiz yıkanma. Elbette burada olup Kuran’da olmayanın değil Kuran’da olanın peşindeyiz. Bir erkeğin ve kadının ne zaman ve ne şartlarda yıkanacağı açıklanmış. Tamamı Allah lafzı mı bilemem. Neticede kitapta var. Yazarken ben bile rahatsız oldum ama guslün anlatıldığı böyle bir bölümü eksik bırakamazdım. Üstelik buraya alıntılamadığım daha devamı da var. Ama Kuran’la birebir uyuşmayan noktaları fark etmişsinizdir. Bu noktada neden diye sormak lazım. Sözgelimi neden Kuran’da adet gören kadınla ilgili olarak diğer kirliliklere bu kadar atıf yapılmamış? Gönderildiği toplumla ve temizlik olanaklarıyla ilgili olduğu açık. Ve belki de Tevrat’a ilave edilmiş bu fazlaca detaylı cümlelerle kadın ötekileştirilmiştir, ya da başka bir nedeni vardır bilemeyiz. Kuran’ın hitap ettiği bugünkü çağda dezenfekte ve sterilizasyon çok kolayken Tevrat’ın bu pasajının hitap ettiği dönem ve olanakları karşılaştıralım bakalım! Şimdi anlıyor muyuz Kuran’ı takip ettiğini ileri sürenlerin uydurulan rivayetlerinin, uyduruk hadislerin bir kısmının nerelere dayandığını!!! Kuran’da olmayan şeyler Tevrat’tan sıyrıltılıp peygamberimizin ağzındanmış gibi bizlere kadar ulaştırılmış. O günün şartlarında Tevrat’ta anılan bazı konular alıntılanarak kadınları ibadetlerinden bile uzaklaştıracak şekilde hikâyeleştirilip hadis adı altında bize ulaşmış. Oysa Kuran bize “Sadece bu kitaptan sorumlusunuz” diyor, Tevrat’tan değil.

Peki ibadetten önce yapılacak temizlik (abdest) sadece Tevrat’ta mı geçiyor? Zebur’da yok mu!!! Bakın.

Mezmurlar 26 (6) Suçsuzluğumu göstermek için ellerimi yıkar, Sunağının çevresinde dönerim, ya RAB.

Ya İncil’de!!!

Matta 3 (4-6) Yahya’nın deve tüyünden giysisi, belinde deri kuşağı vardı. Yediği, çekirge ve yaban balıydı. Yeruşalim, bütün Yahudiye ve Şeria yöresinin halkı ona geliyor, günahlarını itiraf ediyor, onun tarafından Şeria Irmağı’nda vaftiz ediliyordu.

Şimdi diyebilirsiniz ki burada abdestten değil vaftizden bahsediyor. Doğru. Peki Yahya peygambere gelenler neden geliyor? Günahlarını itiraf etmek için. Yani tevbe için koşuyorlar. Kuran’daki abdest ayetlerinin sonunu hatırlayalım. Yukarıda manaları beşer madde sıralamıştık. Her abdest ayetinin sonu bizi tevbeye ulaştırıyordu hani. Bu benzeşim rastlantı mı? Devam edelim bakalım rastlantı mı?

Matta 3 (7-8) Ne var ki, birçok Ferisi’yle Saduki’nin vaftiz olmak için kendisine geldiğini gören Yahya onlara şöyle seslendi: “Ey engerekler soyu! Gelecek gazaptan kaçmak için sizi kim uyardı? Bundan böyle tövbeye yaraşır meyveler verin.

Madem ırmakta vaftiz olacaksınız, bundan sonra tevbenize uygun hareket edin diyor Yahya. Çok ilginç. Yine bir su kaynağı, adı vaftiz olsa da yine bir yıkanma, yine tevbe!!!

Matta 3 (11) Gerçi ben sizi tövbe için suyla vaftiz ediyorum, ama benden sonra gelen benden daha güçlüdür. Ben O’nun çarıklarını çıkarmaya bile layık değilim. O sizi Kutsal Ruh’la ve ateşle vaftiz edecek.

Demek ki Yahya gerçekten tevbe etmeleri için vaftiz ediyor. Aynen yukarıdaki Kuran ayetlerinde abdestin bizi namaza gönderirken tevbeyi hatırlatması gibi. Pasajda İsa’nın gelişine işaret olsa da esas işaret şu görülüyor ki: “eğer bu dünyada tevbe edip temizlenmezseniz, öte tarafta ateşle temizleneceksiniz”

Markos 1 (5) Bütün Yahudiye halkı ve Yeruşalimliler’in hepsi ona geliyor, günahlarını itiraf ediyor, onun tarafından Şeria Irmağı’nda vaftiz ediliyordu.

Luka 3 (3) O da Şeria Irmağı’nın çevresindeki bütün bölgeyi dolaşarak insanları, günahlarının bağışlanması için tövbe edip vaftiz olmaya çağırdı.

Günahların farkına varış, vaftiz ve tevbe ile Allah’a dönüş… Arının diyor suyla arındırdığınız yerleriniz gibi. Hep aynı manaya yolculuk. Tevbe.

Luka 3 (21) Bütün halk vaftiz olduktan sonra İsa da vaftiz oldu. Dua ederken gök açıldı ve Kutsal Ruh, bedensel görünümde, güvercin gibi O’nun üzerine indi.

İsa da vaftiz oluyor ve sonra dua ediyor. Önce yıkanma, sonra dua. İlginç değil mi?

Yuhanna 3 (22-25) Bundan sonra İsa’yla öğrencileri Yahudiye diyarına gittiler. İsa onlarla birlikte orada bir süre kalarak vaftiz etti. Yahya da Salim yakınındaki Aynon’da vaftiz ediyordu. Çünkü orada bol su vardı. İnsanlar gelip vaftiz oluyorlardı. Yahya henüz hapse atılmamıştı. O sıralarda Yahya’nın öğrencileriyle bir Yahudi arasında temizlenme konusunda bir tartışma çıktı.

Bol su, temizlik, arınma, tevbe ve Yahya’nın öğrencileriyle Yahudiler arasında temizlik konusunda tartışma çıkması. Çıkmasa şaşardım!!! Acaba ayaklarını mesh etmeyi ya da yıkamayı mı tartışıyorlardı!!! Değil elbette, oradaki konu karşı yakada bir başka vaftizin de gerçekleşiyor ve Yahudilerin bunu bahane ediyor oluşları ama isteyene tartışma çok. İnsanoğlu işte! Kendisine ilim geldikten sonra bile azıyor.

Yuhanna 4 (1-3) Ferisiler, İsa’nın Yahya’dan daha çok öğrenci edinip vaftiz ettiğini duydular –aslında İsa’nın kendisi değil, öğrencileri vaftiz ediyorlardı– İsa bunu öğrenince Yahudiye’den ayrılıp yine Celile’ye gitti.

Elçilerin İşleri 22 (16) Haydi, ne bekliyorsun? Kalk, O’nun adını anarak vaftiz ol ve günahlarından arın!’

Şimdi abdeste dönelim tekrar. Abdest kelime olarak Kuran’da geçen bir tabir değil. İşte abdest ayetleri yazının başında, yukarıda. Abdest kelimesine rastladık mı? Hayır. Yıkamaktan, yıkanmaktan (gusl, ıttıhar) bahsediyor ayetler. Ama insanlar gayet doğal olarak isimlendirmişler. Biz de kullanıyoruz. Abdest kelimesini kullanmakta bir sorun da görmüyorum tabi ki. Bununla beraber bizim “abdest” olarak tekrar edip durduğumuz kelime Farsça’dan bize geçmiş bir kelime. “Ab” bildiğiniz su, “dest” ise tutmak, kavramak manalarına geliyor. Bu durumda “abdest” kelimesinin “su tutmak, suya tutmak” anlamına geldiği açık. Her namazımızdan önce belli uzuvlarımızı suya tutarak onunla arınmayı ve bu benzetme ile tevbe ile arınmayı hatırlayarak namaza duruyoruz.

Peki abdest kelimesi ile vaftiz kelimesi arasındaki ses benzeşmesi hiç dikkatimizi çekti mi?

Yunanca: βαπτίζω (vaptizo)

İngilizce: baptism

Bu kelimelerde de aynen abdestte olduğu gibi kökte “su” ve “suya daldırma” var. Bunlar da tesadüf olamayacağına göre… Yahya ve İsa peygamberler, tevbe etmeye gelen koca koca adamları kadınları vaftiz ettiklerine göre… Abdest ve vaftizin şekli şemalı birebir aynı olmasa da benzer olduğuna göre… Bırakalım Yahudiler duvar diplerinde kendilerini ağlamaya zorlasınlar, bırakalım Hıristiyanlar kendileri tevbe etmek yerine yeni doğmuş çocuklarına ömürlük abdest aldırsınlar, bırakalım bizden birileri ayağını mesh edip etmeyeceklerini tartışadursunlar, biz her abdestimizde tevbeyi hatırlayalım.

5-Maide
6 …Allah size güçlük çıkarmak istemez, ama sizi temizlemek/arındırmak ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister. Umulur ki şükredersiniz.

4-Nisa
43 …Gerçekten Allah çok affedici ve günahları bağışlayıcıdır.

Gerek Tevrat’taki, gerek Zebur’daki, gerek İncil’deki ve gerekse kitabımız Kuran’daki ibadet öncesi yıkanma biçimleri bir şekilde hep tevbeye ve arınmaya işaret ettiğine göre, ben derim ki her abdestimiz bize tevbeyi hatırlatsın, kendimizi gözden geçirip Allah’tan af dilemeye yöneltsin.

Tefekkürümüzdür.
Her şeyin en doğrusunu Allah bilir.


About the Author
Author

Kalemzade Kamil

Comments (5)
Leave a reply

Reply to Mehmet Ali Oğuz Cancel reply

Name (required)

Website