Din Nedir, Ne Değildir?

DİN NEDİR, NE DEĞİLDİR?

Geçenlerde bir televizyon kanalında rastlantı eseri bir sohbete rastladım. Sohbeti veren kişi kendi tarikatının efendisine övgüler diziyor ve meziyetlerini sıralıyordu. Onların peygamberlerin varisleri olduğundan söz ediyor, onlara bağlanmanın faziletlerini kendince anlatmaya çalışıyordu. Özellikle bir cümle kurdu ki güleyim mi, ağlayayım mı o an bilemedim. Ama galiba ağlanacak bir halimizi gösteriyordu. Diyordu ki: ‘Alim o kişidir ki, peygamberin ne şekilde karpuz yediğini bilmediği için karpuz bile yemez.’ Bu cümle İslam adına bugün karşı karşıya bırakıldığımız vahim tablonun bir cümlelik kısa bir nedenini veriyordu aslında. Günümüzde genel anlamda İslam toplumu şu ayırımı bir türlü yapamıyor, belki de yapmasına izin verilmiyor. Bu ayırım şudur: İslam gerçeği evrensel ve zamanüstüdür, 1400 yıl öncesinin Arap örf ve adetleri din değildir, Hz.Muhammed’in Tanrısal mesajı dışındaki her hareketi din değildir; ‘çünkü İslam peygamberi bizim gibi bir insandır. (Deki; Bende sizin gibi yalnızca bir beşerim. Kehf,110)  Onun da meşru bir takım zevkleri, tercihleri vardır, yaşadığı coğrafyadan kaynaklanan giyim tercihleri vardır,  yaşadığı ortama uygun beslenme alışkanlıkları vardır, yine yaşadığı ortamın gerektirdiği şekilde yaşamında kullandığı bir takım araç ve gereçleri vardır.’ Bugün özellikle tarikatların kök saldığı bir ortamda dinin gerçek evrensel değerleri yerine insanlara ‘sünnet’ adı altında 1400 yıl öncesinin Arap yaşam tarzı dayatılmaktadır ve ne yazık ki 2013 Türkiye’sinde insanlarımız bu tarikat uydurmalarını din zannetmekte ve kutsama yoluna gitmektedir.

Din adına bir şeyler konuşulacaksa eğer ‘peygamberin ne şekilde karpuz yediğinden’ değil, mesela ilk emri ‘Oku’ olan bir toplumun okuma oranlarında dünyanın en ilkel toplumları ile hemen hemen aynı seviyede oluşumuz konuşulmalı ve bunun neden böyle olduğu sorgulanmalıdır. Kuran’ın yüzlerce yerinde tekrar edilen ‘akletmez misiniz, düşünmez misiniz’ sorusuna rağmen insanlarımızın beyinlerini, akıllarını, fikirlerini nasıl olur da tarikat şeflerinin ipoteği altına koyduğunu konuşmamız gerekmez mi? Bilimde ve sanatta asırlardır dünya çapında uygarlığa ne katabildiğimizi Müslüman olarak oturup sorgulamamız gerekmez mi? İslam’ın özü olan ’tevhid’ inancını  ülkemizin her bir tarafına mantar gibi yayılan tarikatlara teslim olmak adına terk ederek, şirk batağında  debelenmemizin bir muhasebesinin yapılması gerekmez mi?

Müslüman toplum olarak Hıristiyanlık dininde din adamlarının yarattığı tahribatı zaman zaman konuşur ve eleştiririz. Peki kendi dinimizde de aynı tahribat yine kendi din adamlarımız tarafından yaratılmamış mıdır? Ortaçağ Avrupa’sında özellikle çok sık görülen ‘aforoz’ olgusunun, İslam toplumunda da farklı bir şekilde var olmadığını iddia edebilir miyiz? Bugün sayıları binlerle ifade edilen tarikat çevrelerindeki insanlara ‘Allah rızasının’ şeyhinin rızasına bağlı olduğu dayatması da bir şekilde aforoz değil midir?  Hocaefendi ‘peygamberin karpuz yemesinden’ konuşacağına bu gerçekleri anlatsaydı daha iyi olmaz mıydı?

Kuran’da Allah peygamberine dahi çevresindekilerle ‘iş ve yönetim konusunda şura et (Ali İmran, 159)’ derken, bugün peygamberin varisi diye insanlara dayatılan tarikat şeflerinin iradelerinin müritler tarafından sorgulanmasına imkan var mıdır? Bu sorgulamayı yapabilen insanlar tarikat tarafından dışlanmaz mı? Karpuz hikayesini konuşacağımıza, bu gerçeği de konuşmamız gerekmez mi?

‘Alim o kişidir ki, peygamberin ne şekilde karpuz yediğini bilmediği için karpuz bile yemez.’ diyen kişiye nasıl olur da cemaatten hiç kimse ‘o zaman neden TV’leri kullanıyorsun’ diye sormuyor. Sormuyor, soramıyor; çünkü din adına kurulan imparatorlukların yarattığı sistem buna engel oluyor, insanları köleleştirmede din bir meşrutiyet aracı olarak kullanılıyor. Geleneksel şeyh-mürit ilişkileri İslam ile özdeşleştiriliyor ve asla bu ilişkilerin dışına çıkılamıyor.

Allah Kuran’da diyor ki;

‘’Ve sizin yaratılışınızda, her yana yaydığı canlılarda, kesinliği yakalayan bir topluluk için ibretler, işaretler vardır.
(Casiye Suresi,4)’’

Peki biz Müslümanlar olarak sormamız gerekmez mi; zooloji ve botanik bilimlerinde asırlardır ne ürettik diye? Yine sormamız gerekmez mi Kuran’da işaret edilen yer ve gökle ilgili olarak astronomide ve jeolojide ne ürettik diye? Bunlar da Allah’ın evrendeki ayetleri değil midir? Biz bu soruyu soracağını ilmi, dünya ilmi ve ahiret ilmi diye ikiye ayırmadık mı? Kuran’dan başka din adına bilmem kaç asır önce yazılan kitapları adeta Allah’ın kitapları diye kutsallaştırıp, pozitif bilimlere ait ne varsa hepsini bir köşeye savurmadık mı?

Bu örnekleri daha da çoğaltabiliriz. Esas olarak şunu söylemek istiyoruz. Öncelikle ‘din nedir, ne değildir’ sorusunu objektif bir şekilde önce kendi vicdanımız nezdinde, sonra da toplum nezdinde sorup, bu sorunun cevabını almalıyız. Boş, faydasız, komik duruma düşmekten başka hiçbir anlam ifade etmeyen safsataları bir kenara bırakarak toplum olarak ‘aldatılmışlığımızın, geri kalmışlığımızın, sömürülüşümüzün, cahil bırakılışımızın, cahiliye devrinin şirkini -inandığımızı söylediğimiz İslam’a rağmen- aynen yaşatmamızın sebeplerini’ konuşmalı ve ona göre eyleme geçmeliyiz. Aksi takdirde Allah’ın ‘Allah aklını işletmeyeni pislik içinde bırakırım (Yunus, 100)’ sözü bizim için de geçerli olacaktır.

AHMET GENÇAL

 


About the Author
Author

gencalahmet

Comments (3)
Leave a reply

Reply to bozkurt15 Cancel reply

Name (required)

Website