Kuran’dan Haberdar Olmayanlar Ne Olacak?

Sorular… Sorgular… Düşünceler…

Çok kere şu soruları soranları duymuşuzdur… Yeryüzünde Kuran’a ulaşamayanlar var. Hıristiyanlar ve Yahudiler ne olacak? Kuran’dan kitaptan haberi olmayan toplumlar ne olacak? Çinliler ne olacak? Japonlar, Hindular ne olacak? Afrika’nın ücra bir köşesinde yaban hayatı yaşayanlar ne olacak? Okyanusun ortasındaki bir adada yaşayanlar ne olacak? Kendilerine bir uyarıcı gelmemiş olanlar (!) ne olacak? Kendimizi unutmuş ve tasası bize düşmüş gibi açıktan ya da içten içe sorguluyoruz? Allah’ın “onlar hakkındaki kararı ben vereceğim” diye söylediğini bildiğimiz halde neden soruyoruz dersiniz? Demem “sormamalıyız” demek değil hatta “soruyor olmaktan” korku değil mutluluk duymalıyız. Demek ki hala düşünebiliyoruz. Eleştiri noktam Allah’ın ayetlerde açıkladığı gerekçelere ve daha ciddi önceliklerimize rağmen bazı konulara takılıyor oluşumuz.

Allah kalbimizin derinliklerinde neler olduğunu, kafamızın içinde hangi tilkilerin dolaştığını elbette biliyor. İnsanlar bu soruları bence birkaç sebepten dolayı soruyor. Bir kısım Kuran’ı reddettiği ve bu reddine bir kulp bulmak için sorgularken… bir kısım dine soğuk kalıp Kuran’ı hayatının merkezine almak istemediği için… bir kısım halen Kuran’a yeterince idrakle iman etmediği için soruyor. Ancak soranların ve bu sorgulamaların hepsi kötü niyetli değil.  Bir kısmımız Kuran’ın hak söz olduğuna delil getirmek için… bir kısmımız Kuran’a dair içinde hiçbir şüphe bırakmamak ve kalbini mutmain etmek için… bir kısmımız Kuran’ın hak olduğunu kendine delillendirdiği halde başkalarını da ikna etmek için… bir kısmımız ilmini artırmak için… ve bir kısmımız ise Kuran’ın da, yaratılan her şeyin de her oluşun da (kendisi bilmiyor olsa bile) hak bir maksatla yaratıldığına emin bir biçimde “kalk ve uyar” emri gereği, tebliğ görevinde karşılaştığı dirençlerle cihat etmek, insanlara faydalı olmak, makbul ve güzel bir iş yapmak ve Allah rızasını elde etmek için soruyor, sorguluyor. Allah doğru soruları ve doğru cevapları nasip etsin.

Hıristiyanlar ve Yahudilerin Durumu Ne Olacak? Kuran’da “İncil bağlıları İncil’le hükmetmeye devam etsinler” denirken bütün Hıristiyanları… ellerinde Tevrat dururken peygamberimize hüküm soranlar eleştirilirken bütün Yahudileri cehenneme layık görecek bir fikir ileri süremeyiz. Onların içinde de gece gündüz Allah’ı anan, ahirete inanan, şirke düşmeyen ve makbul ve güzel işler yapma peşinde olanlar olduğunu Allah söylerken biz “yok” diyemeyiz. Onlar için “kitap ehli” deniyor ve onların bir kısmının asla üzülmeyecekleri belirtiliyor. İnsanların çoğu ise bizde olduğu gibi elbette onlarda da en az bizdekiler kadar hüsranda. Allah Kuran’la tanışmalarını nasip etsin.

Eğer (bugün Kuran ehlinin de dâhil olduğu) ehli kitap, kitabından yüz çeviriyorsa bu bir akıl tutulmasıdır. Çünkü emin değilsen ve böyle ciddi bir uyarı geldiğine inananlar varken, o kitabı okuyup, reddeceksen de öyle reddetmelisin. Ki eğer hüsnü zanla okursan zaten reddedemezsin. Zira o kitap, sana bir insan sözü olmadığını ispatlayacaktır. Eğer anlamıyorsan, bu anlaşılmazlık senin idrak pencerenin önünde duvarların olmasındandır. Allah Kuran’dan yüz çevirtmesin.

Kitaba Ulaşamayanların Durumu Ne Olacak? Geçmişte Kuran’a da İncil’e de, Tevrat’a da Zebur’a da ulaşamayanlar var olmuştur. Yeryüzünde Kuran’dan haberi olmayan, hatta böyle bir kitabın varlığından bile haberi olmayanlar bırakın geçmiş zamanı, eminim bu devirde bile vardır. İncil ve diğerlerinden de. Kendisi ayrı bir kitapla uyarılmamış kavimlerin durumu ne olacak diye sorup durmaya aslında gerek yok. Yazıyor zaten. Onların hepsi cennetlik ya da cehennemliktir denmiyor “onların işi Allah’a kalmıştır” deniyor. Eğer hepsi cehennemlikse neyin kararı verilebilir ki? Demek ki onların içinden de, yani (bizim bakış açımıza göre) uyarılmamışların içinden de kıyam günü, karar günü hiç üzülmeyecek olanlar vardır. Üstelik Allah, uyarıcı gönderilmemiş bir topluluğun olmadığını söylüyor.

Dikkat edin! “Kitap ehli” diye bir kavramdan bahsettiğine göre Allah… Yani eğer “kitap ehli” varsa kitap ehli olmayan da olmalı. Çok basit ve anlaşılır değil mi!!! Sadece o dönemdeki Mekkeli Arap kabilelerinden bahsediliyor olamaz. Her insan Allah’tan (tek bir yaratıcı ilahın var olduğundan) haberdardır. Allah kitaplarından bazı kullarını haberdar etmemiş olabilir ama kendi varlığını ve yeniden yaratacağını her kuluna sürekli olarak hatırlatmaktadır. Bunun için sayısız delileri okyanustaki adaya da, balta girmemiş ormanlara da, Satürn’ün halkalarına da yerleştirmiştir. Allah’ın zikrinin (hatırlatmasının) yeryüzünde ve gökyüzünde ulaşmadığı tek bir milimetrekare yoktur. Ve insan eğer aklını kullanırsa bunu apaçık görecektir, görmektedir.

Bu kapsamda demek istediğim, ne ile uyarılacağımıza biz karar veremeyiz. Bizi yaratan, her birimizi farklı fıtratta yaratıp bize uygun uyarıcıyı göndermiştir. Bu seçim çok muhtemeldir ki bize ait değildir. Çünkü en etkili olarak ne ile uyaracağını uyarıcı bilir, uyarılan değil. Yaratılmış bir varlık hem ikaz edici hem de ikaz edilen olamaz.

Kullarına kitaplarla hidayet veren ve her şeye muktedir olan Allah’ın bir kısım kullarını da kitap dışında başka yöntemlerle deneyebileceğini düşünmek bu kadar zor olmasa gerek. Kitaba ya da bir başka vesileye ihtiyacı olan, Allah değil biziz. Her şeyi başarabilen Allah’ın, sadece kitapla bu işi başarabileceğini iddia etmek, Allah’ı bir oluş için kitaba muhtaç görmek gibi geliyor bana. Sadece Allah’tır tek olan. Kullarına verdiği hayat bile çiftken, bir kitapla da, tek bir hidayet yöntemi ile de sınırlandırılamaz. Yazı yazmayı bilmediği, kalemi bilmediği çağlar da yaşadı insanoğlu. Demek ki kitap sadece sayfaları ve içinde yazıları olan bir şey değil Allah katında. Yine de Allah haberdar olmayanları, içinde ihtiyacımız olan her şeyi barındıran Kuran’la tanıştırsın.

Din Değiştirenler Ne Olacak? Diğerleri de fıtratına, yaşadığı topluma ve imkânlarına göre deneniyor diye “Madem öyle, istediğim dine, istediğim kitaba geçerim” demek bana göre akıl tutulmasıdır. Çünkü zaten elinde bir uyarıcı kitap varken onu beğenmeyip başka uyarıcılar peşine düşmek de yine Allah’ın ayetlerinden yüz çevirmektir. Bir de o kitabın son ilahi kitap olduğuna inanıyorsa! Ama gerçekte zaten bir ilahi dine mensup olduğunu hissetmeyenler bu kapsamın dışında din seçme şansına belki sahip olabilirler. Din değiştirmek mümkün mü? Hiçbir ilahi dine idrakle mensup hissetmiyorsan elbette din seçmek mümkün olabilir ama net bir şey de söyleyemeyiz. Kesin olan, Allah’ın onlar hakkında da adaletli bir hüküm vereceğidir. Allah onu bulanları Kuran’dan ayırmasın.

Dinde Fırkalaşanlara Uyanların Durumu Ne Olacak? Kuran apaçıkken, dinde fırkalaşmak da bir nevi din değiştirmek gibi görünebilir. Ancak her şeye rağmen onların içinden de Allah’a şirk koşmamaya gayret eden, hurafelere dalmayan, aklını kullanmaya ömrü boyunca didinip duranlar ve her türlü bozulmaya rağmen o bozulmanın içinde gerçeği imkânı nispetinde bulanlar olacaktır. Kimseye müslüman değilsin diyemeyiz. Ancak gerçekten inanıp inanmadığını herkes kendisi gözden geçirmelidir. İman, idrakiyle kalplere girmemişse, bir nevi korkuyla ya da hevese dayanarak “müslümanım” diyebilir bir insan, ama mümin midir (açık şirkler işlemiyorsa biz bilemeyiz) Allah bilir. Neticede (aslen İslam ve tevhid dini kaynaklı oldukları halde) Hıristiyanlık da bir mezhep ve Yahudilik de bir ırk dinidir. Onların içinden kurtulanlar olacakken İslami mezhep sahiplerinin tamamen şirkte olduğunu söylemek mümkün değildir. Belki de bazı kişilerde (küçük çaplı) gizli şirk olarak görülen unsurların bir kısmı ilgili kişinin “sınırlı imkânlı” hayat şartlarında, sahip olduğu akıl seviyesinde ve Allah katındaki değerlendirmede şirk özelliği taşımıyor da olabilir. Allah, fırkalaşmış olanların da Kuran’ı en iyi biçimde anlamalarını ve bu yanılgılarından dönmelerini nasip etsin. En iddialı biçimde “Sadece Kuran” diyenlerimiz bile farkına varmadan şirk unsuru taşıyan sözler edebilirler, ediyorlar da… Hatta bazen bir mezhepmiş gibi hareket edenlere bile rastlayabiliyoruz. İnananların küçük hatalarını Allah affetsin İnşaallah.

Düşünsel Dinlere Mensuplar Ne Olacak? Kuran’da, Allah’ın uzattığı ipe ve insanların uzattığı ipe tutunun diye bir emir vardır. İnsanların uzattığı ip kitaptaki bazı gerçekleri zamanı gelince (bilerek ya da bilmeyerek) ortaya döken bilim adamlarının zikre destek ipi olmakla beraber kitap ehli olmayan toplumların içinden çıkan uyarıcıların ipi de olabilir aynı zamanda. Nebi olmaları şart da değildir. Aklını kullanabilen bir kul olmaları da kanımca gayet yeterli olabilir. Ve bu kişiler o problemli dinlerin içinde bir kısım insanların tevhid yolunda bir imanına vesile oluyor olabilirler. Yeter ki şirke bulaşılmasın. En doğrusunu Allah bilir. Allah onları da Kuran’la tanıştırsın.

Ateistler Ne Olacak? Ateizm çağın en ciddi akıl tutulmalarından birisidir. Aklını kullanamamak ve böylece eğer inananların kitabını yalanlamak peşinde olunuyorsa Yaratan’a savaş açmaktır. Sonu bellidir. Allah’ın ayetlerine savaş açmayanların ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayanların durumu hakkında ise Allah elbette adaletle karar verecektir. Belki cennetine almasa da, bilemiyorum ama belki kendisiyle mücadeleye kalkışmayanlara azap da etmeyecek olma ihtimali olabilir. Sadece iyi niyetli bir sanı benimki. Bilemeyiz elbette. Bilmediğimiz şeyin ardına da düşemeyiz. Ancak görünen şu ki yaratıcıyı reddedenlerin büyük çoğunluğu her nedense O’nunla ve ayetleriyle mücadeleye kalkışmak gibi bir tutarsızlık içindeler. Allah ıslah etsin.

Agnostikler Ne Olacak? Agnostiklik de bence bir akıl tutulmasıdır. Birçok şeyin bilinebilir olduğu bir devirde “bilinemez” demek Allah’ın kâinattaki ayetlerinden yüz çevirmek ve deliller ısrarla yalanlanıyorsa gerçekleri örtmek demektir. Ayetlere saldırgan davranan ateistlerden bir derece daha ılımlı gibi duruyorlar ama bir hüküm vermek bize düşmez. Allah ıslah etsin.

Deistler Ne Olacak? Söyleyeceğim onun da bir akıl tutulması olduğudur. Çünkü bile bile kitaptaki ayetlerden yüz çevirmekteler. Şirk koşmaz, ahirete idrakle inanır ve ayetlere saldırmazlarsa umarım bir gün kitabı okuyup anlamaya başlarlar ve Allah’ın affına nail olurlar. Belki de tabiattan, kâinat kitabından delilleri görüp doğruya dönerler. Allah en doğrusunu bilir. Allah ıslah etsin.

Her şeye rağmen, modern çağda yaşayan ve aklını kullanıp sorgulayan insan Kuran’ı bulacaktır. Kuran’ı bulamazsa içinde öyle ya da böyle hak zikri barındıran İncil’i bulacaktır. Onu bulamazsa haham rivayetlerine bulanmış olduğu halde Tevrat’ın içindeki (bütün ilahi kitaplara iman eden ve anlamak isteyene) fosforlu satırlarda korunmuş olan zikri görecektir. Kitap bulamazsa kendisini gerçeğe davet eden insanların ipini bulacaktır. Hiçbirini bulamazsa bile ne tarafa bakarsa baksın ona Yaratıcısını hatırlatan ve ispatlayan düzeni, maddeyi, enerjiyi, evreni, nefsine ve evrene döşenerek haykıran zikri, kâinata döşenmiş ayetleri bulacaktır.

Şundan şüphesi olan var mı?… Allah kimseye adaletsizlik etmeyecektir. “Allah yok” diyenler bile “eğer varsa şöyle iyi, böyle adaletli olmalı” demiyorlar mı? Demek ki akıl, azıcık bile iyi niyetle kullanıldığında herkesi gerçeğe götürüyor. Hiç şüphe yok…

İnsan başıboş bırakılmamıştır. Allah her an onunla beraberdir ve kimseye zeytin çekirdeğinin üzerindeki küçük bir çıkıntı kadar bile haksızlık yapmayacaktır. Allah “tevbe edilmemiş şirk” hariç her günahı gerekli görürse affedebileceğini söylemektedir. Allah’a ve ölümden sonra dirileceğine iman eden her insan, din günü kurtuluşuna namzettir. Allah kendisine teslim olanlarla, O’na ve düzenine karşı savaş açanları ayıracaktır. Allah, şirke düşmeden makbul ve güzel işler yapanları bunu yapmayanlarla bir tutmayacaktır. Çünkü Allah çok adaletlidir.

Sadece soruyor, sorguluyor, düşünüyoruz. Olasıdır ki doğruların yanında yanlış sonuçlara da varabiliriz. Beşeriz şaşarız. İnsanız. Yine de, başkaları hakkında sürekli bir merak içinde olmak yerine çoğunlukla kendimize dönmeliyiz. Eğer hatalı bir tefekküre girmişsek O’nun affını dileyelim. Ve biz, son ve korunmuş kitap olan Kuran’a göre, öncelikle kendimizi düzeltmeye bakalım. Allah bizi dosdoğru yoluna soksun ve oradan ayırmasın İnşaallah.

Ve şu önemli hususu ekleyerek yazımı bitirmek istiyorum. Her birimiz dinle ilgili birçok şey söylüyoruz diye, her şeyin en doğrusunu biliyor ve onu söylüyoruz demek değildir. Herşeyin en doğrusunu Allah bilir. Ve herşeyin en doğrusunu O’nun bildiğini insanlara hatırlatmak düşüncelerimizi değersiz kılmaz. İçimizdeki en bilge kişi bile konuşuyor olsa bu böyledir. Biz ikna olduğumuz ve inandığımız doğruları söylüyor olsak bile insanları Allah’ın kitabına davet edip, doğruları oradan kendilerinin öğrenmelerini salık vermeliyiz. Galatasaray’ın maçı hakkında değil, din hakkında konuşuyoruz. Düşünmekten değil, Allah’ı unutmaktan korkmalıyız. Geçmişte mezhep mezhep, fırka fırka olup, dinlerini bölük pörçük edenler “en doğrusu benim, bizim söylediğimizdir” diyenler değil miydi!!!

Herşeyin en doğrusunu Allah biliyor. Biz sadece düşünüyoruz. Aklımızı kullanıp doğruyu bulma peşindeyiz. Allah bize düşünün diyor. Yaptığımız bu. Hatalarımız olduğunda ondan dönmeyi erdem sayarız, saymalıyız. O bize düşünün dediğine göre korkmamalı, yanlış bir şeye varırız korkusuyla düşünmekten vazgeçmemeliyiz. Ne düşünüp ifade etmek kötüdür, ne de en doğrusunu Allah’ın bildiğini hatırlatmak. Ama ikisi bir aradayken hem bizi nefsimizin kuşatmasından kurtarır, hem de dinleyenimizi bize değil Kuran’a yöneltir.  Böylesi daha değerlidir.

Kalemzáde Kãmil | kalemzade.net

http://kalemzade.net/2014/04/20/kurandan-haberdar-olmayanlar-ne-olacak/


About the Author
Author

Kalemzade Kamil

Comments (5)
Leave a reply

Reply to Ayşe Cancel reply

Name (required)

Website