Mü’min Suresi 46. Ayetini Takdim Tehir Usulu İle Bir Okuma Örneği

Geleneksel İslam düşüncesine arız olan en büyük hastalık “Ayetlerin rivayetlere feda edilmesi” metodu ile yapılan dini çıkarımlardır. “Kabir azabı” konusu , bu metoda uygun bir şekilde ortaya atılmış bir düşünce olup, Kur’anda bu konuyu net olarak ifade edebilecek bir tek Ayet yoktur. “Ayet yoksa biz buluruz” mantığı içinde yapılan çalışmalar sonucu Mü’min s. 46. ayeti bulunmuş ! ve bu ayet konuya Kur’andan delil olarak getirilebilen tek ayet olarak kitaplara geçmiştir. Konuya uygun olarak Delil getirilen birkaç Ayet daha olmasına rağmen o Ayetler zorlamanın şahikası diyebileceğimiz bir durumda olduğu için kayda değer görülmeyerek eleştiriye dahi tabi tutulmayacak durumdadır.

Konuya  geçmeden önce şunları yeniden hatırlatmak istiyoruz; Kur’an ön kabuller doğrultusunda okunan bir Kitap mesabesine sokulduğu an , isteyenin istediği şeyi çıkarabileceği bir Kitab haline dönüşür. Konu ile ayetlerin Kur’an bütünlüğü gözetilmeden okunarak yapılan bir çıkarım mutlaka eksiklik ve hataları barındıracaktır. Mü’min s. 46. ayeti tek başına okunarak mesajı anlaşılabilecek bir Ayet değildir. 23-53. ayetler arası anlatılan bir konunun içinde olan bir ayet olup bu konuyla ilgili olarak ” Mü’min s. 23-53. Ayetleri Firavun Sarayındaki Bir Muvahhid” başlıklı bir yazımızda onu ile ilgili ayetlerin mesajını anlamaya çalıştık.

[004.082]
Onlar halâ Kur’an’ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah’tan başkasının katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilâflar) bulacaklardı.

[018.001]
Hamd, Kitabı kulu üzerine indiren ve onda hiç bir çarpıklık kılmayan Allah’a aittir.

Yukarıdaki Ayet mealleri Kitap ta herhangi bir çelişki veya eğrilik bulunmadığını beyan eden ayetler olup, “Kabir azabı” konusu ile Kitapta sanki bir eğrilik varmış gibi bir durum oluşturulmuş olmaktadır şöyleki ;

Kur’an okurken yapılması gereken şey, kafadaki ön kabullere uygun ayet aramak değil, okunan ayetlerin mesajını anlamaya çalışmak olmalıdır , şimdi konumuza geçebiliriz.

Kur’anda bir çok ayet kıyamet sonrası kabirlerden kalkanların kendi aralarındaki konuşmalarından bahsetmektedir.

17.052
O, sizi çağırdığı gün; hamdederek davetine uyarsınız. Ve çok az kalmış olduğunuzu zannedersiniz.

020.103-104
Onlar, aralarında: «On günden fazla durmadınız.» diye gizli gizli konuşacaklar. Onların sözünü ettiklerini biz daha iyi biliyoruz. Tutulan yol bakımından onların daha üst olanları ise: «Siz yalnızca bir gün kaldınız» derler.

023.112-113-114
Allah onlara yine: «Yeryüzünde kaç yıl kaldınız» der.«Bir gün veya daha az bir süre kaldık, sayanlara sor» derler.Buyurur: Sadece az bir süre kaldınız; keşke siz (bunu) bilmiş olsaydınız!

030.055-56
Kıyamet koptuğu gün suçlular sadece çok kısa bir müddet kalmış olduklarına yemin ederler. Böylece onlar dünyada da aldatılıp haktan döndürülüyorlardı.Kendilerine ilim ve iman verilenler; «And olsun ki, siz Allah’ın yazısında mevcut yeniden dirilme gününe kadar kaldınız. İşte bu yeniden dirilme günüdür, fakat sizler anlamıyordunuz» derler.

010.045
Onları toplayacağı kıyamet günü, sanki gündüz, birbirleriyle sadece tanışacakları bir saat kadar kalmış gibidirler. Allah’ın karşısına çıkmayı yalan sayanlar kaybetmişlerdir.

046.035
O halde üstün irade sahibi peygamberlerin sabrettiği gibi sabret ve onlar hakkında ivedilik etme! Onlar, kendilerine va’dedilen acıyı görecekleri gün, gündüzün bir saatinden başka durmamışa döneceklerdir. Bu yeterli bir tebliğdir. Demek ki, helak edilecekler, başkası değil, ancak itaattan çıkmış fasıklar topluluğudur!

079.046
Onlar, onu (kıyameti) görecekleri gün, sanki bir akşam veya bir kuşluğundan başka durmamışa dönecekler.

036.052
«Vah halimize! Yattığımız yerden bizi kim kaldırdı?» derler. Onlara: «İşte Rahman olan Allah’ın vadettiği budur, peygamberler doğru söylemişlerdi» denir.

037.019-20-21
İşte o, yalnızca bir tek çığlıktan ibarettir; artık kendileri (diriltilmiş olarak) bakıp durmaktadırlar.Şöyle derler: «Vay bize! İşte bu ceza günüdür.»Onlara: «İşte bu, yalanladığınız hüküm günüdür» denir.

054.007-8
Sanki etrafa yayılmış çekirge sürüsü gibi bakışları perişan (utançtan yere bakar) bir halde ve dâvetçiye koşarak kabirlerden çıkarlar. O esnada kâfirler: Bu, çok çetin bir gündür! derler.

070.043-44
O gün onlar, sanki dikili bir şeye koşuyorlar gibi, gözleri horluktan aşağı düşmüş ve kendileri zillete bürünmüş bir halde kabirlerinden fırlaya fırlaya çıkarlar. İşte bu, onların tehdit edilegeldikleri gündür!

Yukarıda verdiğimiz ayet mealleri , kıyamet sonrası yeniden dirilenlerin kendi aralarındaki yapacak oldukları konuşmalardır. Şimdi sorarız , eğer bu kişiler kabirlerinde herhangi bir azab görseler idi gördükleri azab ile ilgili konuşmalardahiç bulunmazlar mıydı?.

Yukarıdaki Ayetlerden anlaşılması gereken , Dünya hayatını bitirerek kabre girmiş olan bir kişi kıyamet sonrası kalkışa kadar belki binlerce sene kabirde kalmış olsa bile, ne kadar dahi kaldığını bilemeyecek bir şekilde kabrinde yeniden dirilmeyi beklemektedir ve yeniden dirilince ne kadar kaldığından habersiz oldukları konusundaki ayetler bizlere yeterli bilgiyi vermektedir.

Kur’anda hiç bir şekilde çelişki ve eğrilik olmadığına göre yukarıdaki ayetler ile Mü’min s. 46. ayetinin “Kabir azabı” na delil olması konusunda bir çelişki olduğu görülmektedir. Bu çelişkiyi “Ayetlerin rivayetlere feda edilmesi” metodu ile çözmeye kalkarsak çok büyük bir cürüm işlenmiş olacağı açıktır. Bu metoda göre ayeti okuduğumuz takdirde rivayetlerin bize empoze ettiği bir konuyu Kur’andan delili olmamasına rağmen kabul etmek zorunda kalacağımız gibi Kur’anı çelişkili bir Kitap durumuna düşürmüş olacağız.

Bu ayeti öyle bir okuma metoduna tabi tutmalıyızki , ölüm ile yeniden diriliş arasını anlatan ayetler ile aralarında herhangi bir çelişki doğmasın . TAKDİM-TEHİR usulu Kur’anda bazı ayetlerdeki lafızların öne bazı lafızların arkaya gelmesi şeklinde kendisini göstermektedir, bunu kolay anlamak için bir kaç ayet vermek gerekmektedir.

Festecebnâ leh(lehu), ve vehebnâ lehu yahyâ ve aslahnâ lehu zevceh(zevcehu), innehum kânû yusâriûne fil hayrâti ve yed’ûnenâ regaben ve rehebâ(reheben), ve kânû lenâ hâşiîn(hâşiîne).

21-90
Biz de ona icabet ederek, Yahya’yi bahsetmis, esini de dogum yapacak hale getirmistik. Dogrusu onlar iyi islerde yarisiyorlar, korkarak ve umarak Bize yalvariyorlardi. Bize karsi gonulden saygi duyuyorlardi.

Enbiya s. 90. ayetinde önce Yahyanın bahşedildiği , sonra Zekeriyanın eşinin doğum yapacak hale getirilmesinden bahsedilmektedir. Halbuki bir kadın önce eşinin doğum yapacak hale getirilerek sonra Yahyanın bahşedilmiş olduğu bilinmektedir , dolayısı ile ayette takdim-tehir vardır ve olması gereken “Eşini doğum yapacak hale getirip Yahya yı bahşetmiştik” şeklindedir.

Ve câveznâ bi benî isrâîlel bahre fe etbeahum fir’avnu ve cunûduhu bagyen ve advâ(adven), hattâ izâ edrekehul gareku kâle âmentu ennehu lâ ilâhe illellezî âmenet bihî benû isrâîle ve ene minel muslimîn(muslimîne).

10.90
İsrailoğullarını denizden geçirdik, Firavun ve askerleri haksızlık ve düşmanlıkla ardlarına düştüler. Firavun boğulacağı anda: «İsrailoğullarının inandığından başka ilah olmadığına inandım, artık ben O’na teslim olanlardanım» dedi.

Yunus s. 90 . ayetinde önce İsrailoğullarının denizden geçirildiği , sonra Firavun ve askerlerinin onların peşine düştükleri şeklinde bir ibare görmekteyiz, halbuki Firavun ve askerleri İsrailoğullarının peşine denizden geçmeden önce düşmüşlerdir. Bu ayette de takdim tehir görülmekte olup ibare “Firavun ve askerleri haksızlık ve düşmanlıkla ardlarına düştüler ve İsrailoğullarını denizden geçirdik” olmalıdır.

Fe keyfe kâne azâbî ve nuzur(nuzuri).

54.16.
Benim azabım ve uyarılarım nasılmış?

Kalem s. 16-18-21-30-37-39. ayetlerde azabın uyarıdan önce geldiğini görmekteyiz, halbuki önce uyarı sonra azab gelmesi gerekirdi , bu ayetlerdede takdim tehir görülmektedir.

Bu örneklerden sonra Mü’min s. 46. ayetine gelebiliriz; Kur’andaki diğer ayetlerden anlaşıldığı üzere yeniden dirilişe kadar geçen zaman içinde kabirlerde yatanlar herhangi bir azab görmemektedirler ve kalkışlarında böyle bir azabı gördüklerine dair herhangi bir konuşmada bulunmamaktadırlar. Öyleyse bu ayetin kabir azabına delalet ettiğini iddia etmek Kur’anda bir çelişki meydana getirecektir.

En nâru yu’radûne aleyhâ guduvven ve aşiyyâ(aşiyyen) ve yevme tekûmus sâah(sâatu), edhılû âle firavne eşeddel azâb(azâbi).

[040.046]
Onlar, sabah akşam ateşe sunulurlar. Kıyamet çattığı gün, «Firavun’un adamlarını azabın en ağırına sokun» denir.

Kıyamet çatmadan önce ateş olmadığına göre bu ayeti takdim-tehir kuralına uygun bir okumaya tabi tutup şu şekilde okuyabiliriz.

“Kıyamet çattığı gün, «Firavun’un adamlarını azabın en ağırına sokun» denir.Onlar, sabah akşam ateşe sunulurlar.”

Mü’min s. 46. ayetinin bu şekil bir tertibi , kabir azabı ile herhangi bir bağ kurulmasına mahal bırakmadığı gibi , kabir azabı ile bir bağ kurularak Kur’anın çelişkili bir Kitap olmuş olması kapısını da kapatmaktadır.

Ayette ki “sabah akşam” ibaresi üzerinde de kısaca durmak istiyoruz ; bu şekil bir ifade olayın sadece günde iki vakit içinde gerçekleşeceğini değil devamlılık ve süreklilik ifadesidir buna benzer bir ifadeyi Meryem s. 62. ayetinde Cennet ehli ile alakalı olan bir anlatımda görmekteyiz.

[019.062]
Orada hiç boş söz işitmezler; ancak bir «Selam» işitirler. Orada sabah akşam rızıkları da vardır.

Bazı okurların içinin ferahlaması için şunları söylemek isteriz ; Bu şekil bir okuma sadece kendi çıkarsamamız olan bir okuma değildir. Kurtubi tefsirinde bu ayet ile ilgili olarak Ferra dan şu görüşler nakledilmektedir.

 

“el-Ferra ise âyet-i kerimede bir takdim ve tehir olduğunu kabul etmekte­dir. Buna göre âyetin anlam sıralanışı şöyledir: “Firavun hanedanını azabın en şiddetlisine sokun”; “ateştir o, onlar sabah akşam ona arzolunurlar.” O böy­lece ateşe arzedilmeyi ahirette kabul etmiş olmaktadır.”

Dikkat edilecek olursa burada önemli bir ayrıntı vardır , Ferra nın ateşe arz edilmeyi ahirette kabul etmiş olması , onun kabir azabını kabul etmediği anlamına gelmektedir. Geçmişte yaşamış alimler içinde Kur’ani anlamda çıkarımlarda bulunanlar mutlaka olmuş olmasına rağmen , bunların azınlıkta kaldığı veya mahalle baskısına tabi tutularak görüşlerini açıklamaktan çekindiğini düşünmekteyiz.

Günümüzden yaklaşık 1200 sene önce yaşamış olan İbni Kuteybe nin Hadis Müdafaası” adı ile türkçeye çevrilen eserinde “recm cezasını inkar edenler” şeklinde açtığı bir başlıkta, ayetleri takla attırarak , bu cezaya karşı çıkanlara , Hadis Müdafaası yaptığını görmüş olmamızın arka planında aynı şekilde o devirde Kur’anı savunanların olduğu anlaşılmaktadır.

Sonuç olarak; Ayetlerin rivayetlere feda edilmesinin bir örneği olan , Mü’min s. 46. ayeti bağlamından kopuk ve ön kabullu yapılan bir okuma sonucu, kökü Kur’anda değil de rivayetlerde olan bir konu olan, “Kabir Azabı” konusu ile ilişiklendirilerek rivayete feda edilmiş bir ayet olarak karşımızda durmaktadır. Ayet halbuki cımbızla seçilecek bir Ayet olmayıp 23-53. ayetler arası bağlamı olan bir ayettir. Ön kabullu bir okumaya tabi tutulmadan yapılacak bir okumada, Firavuna karşı hakkı haykıran yiğit bir muvahhid in örnekliği açıkça görülebilecek iken , maalesef ön kabullere kurban edilerek örneklik ıskalanmış ve alakasız bir konuyla bağlantı kurulmaya çalışılmıştır. Yapmaya çalıştığımız okuma diğer Kur’an ayetlerinin delaleti ile olup “Kabir azabı vardır” düşüncesinin karşıtı olarak “Kabir azabı yoktur” şeklinde bir düşüncenin ürünü değildir. Bunlara rağmen , “Ayet var diyorsun ama Hadis var kardeşim” diyenlere söyleyecek herhangi bir söz bulamıyoruz.

EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.

 


About the Author
Author

ismailhakki

Comments (1)
Leave a reply

Reply to Kübra Cancel reply

Name (required)

Website