Rabbe Hicret…

Biz… henüz bir tuz tanesi büyüklüğünde iken, uzun bir yol aşıp, “insan olmak” için annemizin en korunaklı yerine tutunuruz. Belli bir süre sonra da zorlu bir yolculuğun ardından, dünya denilen mekâna gözlerimizi açarız.

Sonrasında farklı farklı yollar girer hayatımıza… Özlediklerimize götüren, onları bize getiren. Kimi uzun, kimi kısa, kimi daralan, kimi patika, kimi aşması zor sarp yokuşlarla dolu.

Ancak bir yol var ki, mutlaka onda yolcu olmalı. Arada yanılıp yönümüzü şaşırabileceğimiz tâli yolları da olsa, o dosdoğru bir yol. İnsanların rızasından sıyrılıp, yalnızca Allah’ın rızasını kazanmaya yönelten yol. İşte bu, Rabb’e hicret edilen, insanı O’na ulaştıracak olan yol…

Hicret, insanın yanlış davranışlarını, düşüncelerini, alışkanlıklarını, kısacası geçmişine dair her şeyini bırakarak yalnız Allah’a yönelmesi ve yalnız O’nun istediği gibi yaşamasıdır. İnanan insan hicret ederek O’na gönülden teslim olur, en yakın dost O’nu bilir ve Rabbinin himayesine sığınır.

Hicret kalben, ruhen bir kopuştur. Karanlıklardan aydınlığa çıkaran, kurtuluşa ulaştıran fiili duadır. Hayatı zorlaştıran gereksiz korkulardan, endişelerden, üzerimizdeki zincirlerden kurtuluştur. Bindiğimiz gemide, kendimize eziyet ederek sırtımızda taşıdığımız yükleri güverteye bırakmaktır. Sonlu olan ne varsa terk ederek, sonsuz olan Sevgiliye yol almaktır.

Bu yolculukta “herkes ne der” mantığı yoktur. Endişeler yaşanıyorsa katıksız bir inançtan söz etmek zordur.

Bu yolculukla, nefsani ve dünyevi tüm bağlar kopar. Zahirde kayıp gibi görünse de, en büyük nimetlerin kapılarını açar. Katıksızca yöneldiği bu yol, insan için gerçek kurtuluşun yoludur. O yol, kalkmak için düşülen yoldur.

Hepimiz, hayatımızın bir döneminde benzer bir yolculuk yaşayabiliriz. Bu, bazen daha farklı şartlarda, daha farklı mekânlarda gerçekleşebilir.

Şimdi yüksek bir apartmanın önündesin. Kapı açık ve içeriye giriyorsun. Yabancı bir mekân. İlk hatırına gelen “ben neden buradayım?” “Amacım ne?” “Ne yapmam lazım?” gibi sorular.

Düşündün ve cevapları buldun. İç dünyanda hep daha iyiye, daha güzele, daha doğruya varabilmeyi arzu ediyordun. Şimdi bunu fiili dua halinde gerçekleştireceksin. Bir üst kata, ardından diğerine derken, en üst kata çıkacaksın. Korku ve umut içinde; Araf’da gibi.

İlk kata çıkan merdivenlere yöneliyorsun. Ama önce enaniyetini, kibrini burada bırakman lazım. Şeytanı, Allah’a iman ve itaatten alıkoyan kibri idi hatırla. Hedefine varabilmek için önce bunlardan kurtulmalısın.

Eğer kararlıysan, yukarıya çıkmaya başlayabilirsin. Ama hayır asansörle değil. Yavaş yavaş ve kendi çabanla çıkmalısın. Her basamakta düşünerek, en üst kata kadar…

Birinci kattasın. Apartmana girerken neleri bıraktın ardında?.. Yanlış davranışlarını, düşüncelerini, alışkanlıklarını, kısacası geçmişine dair her şeyini, değil mi? Şimdi yalnız Allah’a yönel, O’na gönülden teslim ol ve himayesine sığın.

Hayatını zorlaştıran gereksiz korkulardan, endişelerden, üzerimizdeki zincirlerden kurtulacaksın. Sonlu olan ne varsa terk et, kendine eziyet ederek sırtında taşıdığın yükleri bu katta bırak.

Sonraki kat… Bugüne kadar doğruları ve gerçekleri görmekten seni alıkoyan gaflet perdelerini burada bırakmalısın. Perdeler yavaş yavaş iner. Her basamakta birkaç perdeni bırak, o zaman çıkacağın basamakları daha rahat görebilirsin.

Bir üst kata geldin. Mücadelen büyük. En büyük düşmanın kendi içinde; nefsin. En üst kata kadar zaman zaman sana eşlik edecek. Bu mücadele, Peygamber(as)’ın ifadesiyle mümin için en büyük cihad. Şeytanın etkisindeki nefsinin bencil tutkuları, onu ilâh edinmeni ister. Sen “hayır” demeyi bil. “İşittim” de, “itaatim size değil” de. “La İlahe İllAllah” de ve Allah’tan başkasını reddet. Ki yardımcın da var. Onu dinle. O; vicdanın. O, Allah’ın her zaman doğruyu işaret eden sesi. Onu hep diri tut, ölü olması gereken nefsin. Unutma; nefsinden vicdanına kaçacaksın.

Yukarıdaki kattasın şimdi… Bu katın kapısı her zaman açık; o, tevbe dediğimiz rahmet kapısı. Burada, geçmişteki hataların için önce bağışlanma dile. Zaafların ve acizliklerinin farkındaysan aynı hatalara, günahlara dönmemek için Rabbine dön, tevbe et.

Gaflete kapılıp aynı günahı tekrar işleyebilirsin belki ama Allah’ın rahmeti sonsuz. Bu kucaklayıcı rahmeti sebebiyle defalarca tevbeni bozsan da, gerçekten nasuh/kesin bir tevbe ile O’na sığınabilirsin. Kolunda kesik varsa, yara bandına bakmak yerine, hemen yaraya yapıştırmalısın.

Sonraki kat… Bu katta sabrı yerleştireceksin kalbine. Yaşadığın her zorlukta Rabbini hatırlayacaksın ki zorluklar kolaylaşsın. İmtihanlar yaşayacaksın üst üste ama tevekkülün ve sabrınla her zorluğun üstesinden gelebilirsin. Her zorlukta bilenir; bilendikçe keskinleşir, incelir; inceldikçe güçlenirsin.

Bir üstteki katta Allah’a güvenmeli ve teslim olmalısın. Ölümü, ahireti, sonsuz cennet ve cehennemi sürekli akılda tutmak ve tüm bunlara kesin bilgiyle iman etmek Rabbine teslimiyetini artırır. Allah’ın belirlediği kaderine razı ol, o zaman O da senden razı olur. Sana taşıyamayacağın yükü yüklemeyen, sen “şer” gibi görsen de senin için en hayırlısını yaratan Rabbine teslim ol.  “Allah beni teslim aldı”  diyebilmen önemli.  O zaten her şeyi teslim almıştır.

Yukarıdaki kattasın… Vefalı olmalısın. Mükemmel, içten, sağlam ve sarsılmaz kalp bağlılığıdır vefa. Rabbinin rızasını kazanma yolundaki engel ve zorlukları aşmak için hayatın boyunca ihtiyaç duyacağın üstün ahlâk özelliğidir. Sevgi, şefkat, merhamet, hamiyet, yiğitlik ve vefa gibi duygular senin silahın. Unutma.

Bu katta Allah’a verdiğin sözlere sadık kalmalısın. “Ben Allah’ın kuluyum… Ben yalnızca Allah’a kulluk ederim… Dinim İslam’dır” demiştin. Sadakatle Allah’ın sınırlarını koru, kulluk sorumluluğunun bilincinde ol ve Allah’ı derin bir aşkla severek bu sözlerini fiili olarak da doğrula.

Yaklaşıyorsun… Bu katta her yandan Allah’ın nimetleriyle kuşatılmış olduğunu gör. Hiçbirine kendin güç yetiremezsin. Yalnızca Rabbinin dilemesiyle bu nimetlere kavuşabilirsin. Şükret; verdiği her nimet ve güzellik için, hem sözle hem de içten Allah’a minnet ve teşekkürün ifadesi olarak.

Kendine ait olduğunu düşündüğün bedenin, zekân, sağlığın ve gücün de gerçekte bu nimetlerin bir kısmı. Bu güzellikleri veren Rabbine şükretmezsen nankörlük etmiş olursun. Allah dünya hayatındaki tüm nimetleri, kulunun şükür mü yoksa nankörlük mü edeceğini ortaya çıkarmak için yaratır çünkü.

Dua et. Son kata geliyorsun. Yaşadıklarından öğüt alıp, ders çıkardın mı? Öğrendiklerini unutmamak ve bundan sonraki hayatında uygulayabilmek için, kararlı olmak, yeniden düşmemek, yolun başına dönmemek için Rabbine sığın, dua et. Sonsuz aczinle, sonsuz güç sahibinden iste. Duan kadar değerlisin.

Ve şimdi son kattasın…

“Katımızda eminsin!”

Elif Nisa, Kurani Hayat Dergisi


About the Author
Author

elifce

Comments (1)
Leave a reply

Reply to merdaliderindüşünce Cancel reply

Name (required)

Website