DİNSEL OLANI “GERÇEK” OLANDAN AYIRMA GAFLETİ

İnancın ve ibadetlerin insanın ancak ruhsal yapısı üzerinde etkili olabileceği ve daha dünyevi görünen bedeni üzerinde bir etki yapamayacağı modernite ile birlikte ortaya çıkan ve hiç de farkında olmadan hepimize kendisini kabul ettirmiş yaygın bir kanıdır. Dinsel ile dünyevi farklı kulvarlar olarak gösterilmekte ve dinin, inancın, ibadetlerin insanın tüm yaşamını belirlediği gerçeği inkar edilmektedir. Din yanlızca ruh alemine hapsedilmiş, “gerçekler”den ayrılmaya çalışılmıştır. Bilim de bu “gerçekler”den biridir. Modern anlayışta bilimsel olan yüceltilmekte ve dinsel olan bilimselin tam da karşısına yerleştirilerek yerilmektedir. Örneğin, hastalıkların tedavisinde Allah’a yönelmek, dua ederek O’na yakarmak bilimsel tedavi yöntemlerine rakip gösterilmiş ve “okutup üfletmek” adı altında cahil halkın avuntusu şeklinde değerlendirilmiştir. Oysa 12 Temmuz 2007 günü bir gazetede çıkan haber bu yaygın kanının sorgulanmasının gerekliliğini bir kez daha gözler önüne seriyor. İstanbul Üniversitesi profesörlerinden Erkan Topuz’un yaptığı açıklama, Avrupa’da yapılan pek çok bilimsel araştırmada inancın ve duanın insanların bağışıklık sistemini güçlendirdiğinin kanıtlandığını belirtiyor. Prof. Topuz ile yapılan mülakat dinsel olanın aslında en açık “gerçekler”den biri olan beden üzerinde tartışılmaz bir güce sahip olduğunu gösteriyor. Tabi ki bu sonuç bizi bilimsel tedavi yöntemlerini tamamen terkedip yanlızca inanarak ve dua ederek iyileşmeye çalışmak gibi bir tutuma götürmemelidir. Ancak aynı zamanda bilimsel tedavi yöntemlerini tek geçerli yol olarak kabul edip Allah inancını, O’na teslim olmayı, yanlız O’na güvenip dayanmayı, dua edip namaz kılarak Allah’a yönelmeyi beyhude çabalar olarak görmekten de kaçınmalıyız. Dinsel olanı “gerçek” olandan ayırma gafletinden bir an önce kurtulmak insanlığın atması gereken en acil adımlardan biri olmalıdır.

Yazar : Nazlı

 


About the Author
Author

Dini Yazilar

Leave a reply

Name (required)

Website