“Sirâcen Münîrâ” olan “Sirâcen Münteha” mıdır?

 

“En Nur” olan Allah ‘kendisinde hiçbir şüphe olmayan hitabında’(2:2) zatını şu müthiş teşbihlerle tanıtır:

 

“Allah göklerin ve yerin nûru(nun kaynağı)dır. O’nun nûrunun sembolü, içinde kandil bulunan bir ışık mahalli gibidir.O kandil kristal bir fanus içerisindedir. Öyle bir fanus ki, sanki inci gibi (parıldayan) bir gezegen. O kandil, doğuya da batıya da ait olmayan mübarek bir zeytin ağacından elde edilmiş bir yakıtla tutuşturulur. Öyle ışıltılı bir yağ ki, neredeyse ateş değmeden bile ışık saçacak: nûr üstüne nûrdur! Allah isteyeni nurunun (peşine takarak) doğru yola iletmeyi diler. İşte Allah insanlara böyle misaller vermektedir: zira her şeyi en ince ayrıntısına kadar bilen Allah’tır.”
(Nur Suresi 35)

 

Rahman bu ayetinde göklerin ve yerin aydınlık kaynağı olarak kendisini göstermiştir, bu ayette ısrarla vurgulanmıştır.

Yine Rahmanın kendisini insanlara şahit, müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdiği(33:45) son nebisi(33:40) Muhammed Mustafa… Allah onu nuruyla aydınlattığını ve onunda bu nurla insanlığı aydınlattığını şöyle belirtir:

 

وَدَاعِيًا إِلَى اللَّهِ بِإِذْنِهِ وَسِرَاجًا مُّنِيرًا
“Yine Onun izniyle Allah’a çağıran bir davetçi ve etrafını aydınlatan bir kandil olarak…”
(Ahzab 46)

 

Buradaki “etrafını aydınlatan kandil” teşbihi “sirâcen münîrâ” ile ifade ediliyor.“Sirac”;‘ışık saçan aydınlatma aracı’ yani “kandil” manasına geliyor. Peki ‘münîr’? O ise ‘nur’ ile aynı kökten gelen ve Alah’ın nuruyla aydınlanmış peygamberi tasvir eden müthiş bir simge. “Münir”; ışığı kaynaktan alıp (güneş) onu insanlara yansıtan “ay” vurgusunu ve anlamını taşıyor. Bir başka ifadeyle Nebi Allah’tan aldığı vahiy ışığını insanlara yansıtan bir ayna ve onu insanlara taşıyan bir kandil niteliğindedir.

Bu zamanın iman ve islam iddiasında bulunan insanlarıolarak peygamberi doğru anlamak istiyorsak şu hususun üzerinde önemle durmamız gerekir: “Sirâcen Münîrâ” olan peygamber ayrıca “Sirâcen Münteha” mıdır? Yani etrafını aydınlatan bir kandil olan rasûl, etrafını aydınlatan son kandil midir? Ondan sonra insanlığı aydınlatacak kimseler olmayacak mı? Bu soruları şöyle cevaplayabiliriz: Peygamberin risalet görevi artık başka bir peygamber üzerinden devam etmeyecektir. Bu gayet açık ve nettir çünkü Allah peygamberimizin son nebi olduğunu ve peygamberliğin mührü olduğunu kesin bir dille ifade eder:

 

“Muhammed sizin erkeklerinizden herhangi birinin babası değildir, fakat o Allah’ın Rasulü ve peygamberlerinin sonuncusudur…”
(Ahzab 40)

 

Peki elçilik görevinin kişilerden kurumlara, daha doğrusu bireyden topluma geçtiğini söyleyebilir miyiz? Kesinlikle Evet! Biz buna fetih suresi 29. ayette bir atıf görüyoruz:

 

مُّحَمَّدٌ رَّسُولُ اللَّهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ
“Muhammed Allah’ın elçisidir ve onun safında olanlar…”

 

Ayetin bu giriş kısmını M. İslamoğlu “Hayat Kitabı Kur’an”ında şöyle açıklar:

‘Vav’ başlangıç değilde atıf olarak alındığında anlam şöyle olur: “Muhammed Allah’ın elçisidir, onun safında olanlar da…” İbn Aşur “onun safında olanların” elçiliğini Yasin 14’te geçtiği gibi “elçinin elçileri” olarak yorumlar.(1)

Yine Kazan’ın büyük alimi Musa Carullah Bigiyef’te bu konunun üzerinde durmuş ve “Kitabu’s- Sünne”sinde konuyu şöyle açıklamıştır:

“Muhammed Allah’ın resûlüdür ve beraberinde bulunanlar…” Buradaki “beraberinde bulunanlar” ifadesi Muhammed üzerine atıftır, yani peygamberle birlikte olanlar da İslam mesajını diğer ümmetlere tebliğ edecek birer elçidir. Buna göre, risalet gereği peygambere verilen bütün faziletler ümmetede verilmiştir. Ayetin devamında “eşiddâ” ve “ruhama” kelimelerini hal olarak mansub okuyan kıraatte bunu teyid etmektedir.(2)

Yine şu ayet de müslümanların risalet görevini (İslamı anlayıp anlatma) üstlenmeleri gerektiğini vurgular:

 

وَكَذَلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطًا لِّتَكُونُواْ شُهَدَاء عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهِيدًا
“İşte sizin böylece dengeli bir ümmet olmanızı istedik ki, insanlığa örnek ve model olasınız ve Rasul de size örnek ve model olsun…”
(Bakara 143)

 

Bu ayette geçen “şehid” kelimesi hem “hayatını imanına şahit kılan” hem de “insanlığa “model ve örnek olan” manası taşır. Rabbimiz adeta bu ayette zımnen şunu söyler: “Pek şefkatli ve merhametli olan(9:128) Muhammed’isize peygamber olarak göndererek ve onu üzerinizde örnek ve şahit kılarak size büyük bir lütûfta bulundum. Ey müslümanlar! Sizde peygamberin risalet görevini üstlenin;(yani) tüm insanlığa rol model ve şahit olun, böylece nasıl ki Rasulü makam-ı mahmuda varis kıldıysam sizleri de övülmüş mekan ve makamlara varis kılayım!”

“Peygamberi örnek alma ve insanlığa örnek olma”yı ayetleri birbirine atıf yaparak şöyle formülize edebiliriz:

 

“…böylece dengeli bir ümmet olmanızı istedik ki, insanlığa örnek ve model olasınız…”
(bakara 143)

 

Yani insanlığa örnek olun, risalet makamını en güzel ve en doğru şekilde temsil edin! Çünkü biz sizi dengeli ve orta yolu tutan bir topluluk kıldık.

İnsanlara nasıl örnek olabiliriz? Ancak peygamberi örnek alarak örnek olabilirsiniz:

 

“Doğrusu Allah Rasulü sizler için, Allah’a ve ahiret gününe umut besleyen ve Allah’ı sürekli hatırda tutan herkes için  güzel bir örnek (üsve-i hasene) teşkil eder.”
(ahzab 21)


Peygamberi nasıl örnek alabiliriz? Nebiyi tüm benliğinizle destekleyerek, yani ‘onun taşıdığı ağır yük olan vahyi’ (73:5)  omuzlayarak:

“Şu kesin ki Allah ve O’nun melekleri Peygamberi desteklerler; ey iman edenler, sizde onu destekleyin ve tam bir teslimiyetle (onun örnekliğine) teslim olun!”
(ahzab 56)


Peki resulü nasıl destekleriz? Kendinizi sadece ve sadece Allah’a adayarak:

“De ki: Benim tüm istek ve arzum, bütün ibadetlerim, hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah’a armağan olsun!”
(enam 162)

 

Vahiy kesinlikle tüm hayatı inşa etsin diye indirildi. Bu “tüm hayat”ın içine hem birey olarak insan hem de bireylerin oluşturduğu toplum girer. Yani Kur’an’la insan hem kendini inşa etmeli hem de bu inşa formülünü kendini yeni baştan inşa etmek isteyenlere ulaştırmalı. Bunun içinde ancak örnek olunabilir, başka bir şık yok. Ancak ışık olunabilir. Çünkü peygamber etrafını aydınlatan bir ışıktı, hem de risalet ışığına sahip son şıktı. Ondan sonra kesinlikle başka bir peygamber gelmeyeceğine göre insanlık ışıksız kalmamalı. Bu yüzden insanlığa ışık olmak iman iddiasında bulunanlara düşüyor. Ancak risalet makamını omuzlayabilecek bir topluma düşüyor. Kendisini “siracen münteha” olarak tanımlayan son ışık kaynaklarına yani binlerce, onbinlerce ve belki de milyonlarca kandilden oluşan bir topluma düşüyor. İşte Rahman o topluma şöyle sesleniyor:

 

وَلْتَكُن مِّنكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَبِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
“Sizler hayra çağıran, meşru ve iyi olanı öneren, kötü ve yanlış olandan da sakındıran, (ümmet olmanın gereğini yapan) bir ümmet olun! İşte onlardır ebedi saadete erecek olanlar.”
(al-i imran 104)


ariamoneva

 

1 M İslamoğlu “Hayat Kitabı Kur’an” sf;1025 not:2

2 Musa Carullah “Kitabu’s Sünne” sf; 68-69

 


About the Author
Author

ariamoneva

Comments (2)
Leave a reply

Name (required)

Website