Üzeyr Allah’ın Oğludur Dediler

 

“Tarih Boyu Şirkin İzdüşümü”

Bazen insanın aklına gelmiyor değil. Nasıl ki “Müslüman’ım” diyen bir insan Kuran’a dönüp dinini sadece Allah’a özgü kılarak her türlü şirk kokusundan uzak tutmaya çalışıyorsa… Bu yolda uydurulmuş hadislerden, tahrifkar meallerden, şeyhlerden, rabıtalardan, obsesifçe yapılan ibadetlerden, hocaefendilerden, tesbihçilerden, keramet masallarından ve sair etkilerden arınmaya çabalıyorsa… Neden Yahudiler ve Hıristiyanlar da ellerinde bulunan Allah’ın kitaplarını (Tevrat’ı, Zebur’u, İncil’i) içine eklenmiş insan sözlerinden, uydurmalardan, rahip ve kral mektuplarından ve her türlü ilavelerden arındırarak Kitab-ı Mukaddes’in özünü ortaya çıkarmasınlar… Aklın ve kalbin yolu eminim ki o kitapları da olabilecek en güzel biçimde (en azından özünü, ihtiyaca yetecek kadarını) ortaya koyabilir.

Çünkü görüyoruz ki ellerindeki Kitab-ı Mukaddes isimli toplu kitap mevcut haliyle (istisnalar hariç) tam aksine onları inkâra doğru daha çok itiyor. Benim anlayabildiğim kadarıyla mevcut bu kitapların içine işlemiş hurafeler bizde (Kuran’da) orijinal metnin dışında kalmış, onlarda ise daha çok kitabın içinde gibi. Buna rağmen bizdeki durum onlardan çok da farklı değil. Çünkü onlar kitabın içine bakarken bizimkiler onlardan da daha çok kitabın dışındakilerden etkilenmiş durumdalar. Sonuç her iki durumda da pek farklı sayılmaz. Bana öyle geliyor ki onlar heva ve hevesli bir dünyevilikle inkâra sürüklenirken, bizimkiler abartılı bir uhrevilikle müşrikliğe sürükleniyorlar… Neticede aklı, idraki ve kalbi çalıştırmamak kaybettiriyor. Dünyanın neresinde olursanız olun…

Neden böyle düşünüyorum. Çünkü bu kapsamda (içlerinde kabul edenler ve özellikle Hıristiyanlardan sempatiyle bakanlar olsa da) Kuran’ı onlara kabul ettirmek çok zor. Keşke bu birliktelik sağlanabilse de sonradan gelen kitapla önceden gelenlerin doğru bilgilerinin onaylandığı, ihtilafların ortadan kaldırıldığı, ümmetlere göre olan kıstasların ve hükümlerin ayrı bir paragrafta kabul edildiği, geldiği çağa göre olan teşbihli anlatımların bugüne izdüşümlerinin bulunabilirliğinin olduğu bilimsel bir metodolojiyle anlaşılabilse! Ne var ki içimde kişisel olarak böyle bir heves barındırsam da pek bu kadar ümitle de bakamıyorum yeryüzündeki insanoğluna.

Özellikle Yahudiler, içimdeki bu ümitsizliğimin en büyük sebebi. Koca Kuran-ı Kerim içinde kendilerince tutunmak için buldukları Tevbe-30 gibi iki üç ayete karşı çıkarak tüm Kuran’ı reddetmekte maalesef üstlerine yok. Kendilerini inandırdıkları “ırksal üstünlük” uydurması (yanlış anlaması) birçok gerçeği görmelerinin önüne geçiyor. Hatta Hıristiyanların bu kapsamda çok çok daha anlayışla ve anlama isteğiyle Kuran’a yaklaştıklarını düşünüyorum konuştuklarım, okuduklarım ve kültürel yaşamlarından bugüne kadar gördüğüm kadarıyla …

9-Tevbe 30 Yahudiler: ‘Uzeyr Allah’ın oğludur,’ dediler. Hıristiyanlar da, ‘Mesih Allah’ın oğludur,’ dediler. Bu, ağızlarından çıkan sözleridir. Önceden inkâr etmiş olanların sözlerini taklit ediyorlar. ALLAH onları mahkûm eder. Nasıl da çevriliyorlar?

 

Mesela takılmışlar “Biz asla Üzeyr Allah’ın oğludur” demedik “Bugün bunu iddia eden de yok” diye… Bu ayetle ilgili olarak (özellikle hadis kaynaklı) karşı iddiaları duymuşsunuzdur. Ama ben onların üzerinde durmayacağım. Çünkü, kendimi Yahudilerin yerine koyduğumda bana göre de çok tatmin edici değil (tarih gözüyle baktığım) hadislerdeki savunmalar. Bu ayetteki önem de bence Üzeyr meselesi değil zaten. İman ediyorum ki Allah böyle bir ayet göndermişse kesinkes doğrudur ve bunun arka planında mutlaka bir şey vardır. Bu kapsamda benim bir Kuran ehli olarak yaptığım bugüne izdüşüm beni daha çok ilgilendiriyor. Üç beş bin sene önce bir kısım Yahudilerin Üzeyr’in hakkında ne dediğinin kendisi değil!

Bu izdüşüm de şöyle… Yeni bir hak din geldiğinde Allah bizden eski hak kitabın esaslarının doğrusunu onaylamamızı istiyor hep. Bu Tevrat’da da, Zebur’da da, İncil’de de, bildiğiniz gibi Kuran’da da böyle. Ama yeni kitaba inananların bir kısmı eski kitapta (dinde) üstünlük gibi gördüğü şeyleri süratle kendi dinine ithal etme peşine düşüyor. Allah isteseydi bizi tek ümmet yapardı demeyip, Allah isterse bizi tek ırk yapardı, tek renk yapardı, tek dil konuştururdu demeyip, Allah’a daha çok yönelmek ve istenen davranışları (sözleşmede geçen maddeleri) yapmak yerine heva ve heveslerini ön plana çıkararak, kıskanarak, özenerek, eski dinle yeni dini karıştırma ve Allah harici kutsallaştırdıklarıyla öne çıkma gayretine giriyorlar. Yani bir nevi futbol takımı taraftarlığı, bir savaş nedeni, bir üstünlük mücadelesi geliştiriyorlar. Bu davranış da insanları süratle şirke götürüyor.

Bu şirkin en önemli ayağı genelde ilgili elçiyi ve/veya peygamberi ve/veya bilgini yüceltme meselesi oluyor. İsrailoğulları Musa’yı İbrahim’den daha kıymetli görürken, Nasranîler İsa’yı Musa’dan daha kıymetli, Kuran’da açıkça “peygamberler arasında ayrım gözetmeyin” dendiği halde Müslümanlar da bizim peygamberimiz Muhammed Nebiyi bütün peygamberlerden daha üstün görüyor. Hadi bir noktaya kadar kendi peygamberin olduğu için diğerlerinden daha çok sevdin… Olabilir diyelim. Ama ardından Musa denizi yardıysa, Allah’la konuştuysa, İsa da Allah’ın oğlu olmalı demeler başlıyor. Bu durumda bizimkiler boş durur mu!!! Daha da yüceltmek lazım, daha da üstün vasıflar olması lazım değil mi!!! İki cihan serveri, cennetin nuru ve cehennemin narı, iki kainatın efendisi Resulullah Ahmed Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve selem efendimizin nuru ilk yaratılan nur olup gerçekte ilk peygamber ve Allah katında her şey o var olduğu için yaratılmıştır” durumuna geliyor… Yani tabiri caizse fondip yapılıp, şirkin dibine vuruluyor… İşte Tevbe 30’un bugüne izdüşümü bence budur. İnsanların doğru yoldan, hak kitaptan, gerçek dinin Allah’a özgü kılınmasından nasıl çevrildikleri anlatılıyor bu ayette.

Peki Üzeyr’in alakası ne? Üzeyr kutsal kitaplar dışı kaynaklarda iddia edildiği gibi Ezra ise, Tevrat içindeki kitaplarda Ezra’nın kaybedilen (Tevrat taşıyıcı) ahid sandığını tekrar ortaya çıkardığı, unutulan Allah’ın kelamı Tevrat’ı İsrailoğullarına yeniden okuduğu ve İsrailoğullarını yeniden imana getirdiği söz konusu. Ezra, Tevrat’ta bir kâhin, bir bilgin gibi geçiyor. Peygamberimize atfedilen hadis kitaplarında Üzeyr’in kim olduğunu peygamberimizin bilmediğini söylediği hadisler de var, Üzeyr’in (Kuran’da bahsi geçen) yüz yıl uyutulan kişi olduğu ve uyandığında Tevrat’ı hatırlayan tek kişi olarak İsrailoğullarına hatırlattığını söyleyenler de. Kuran’a göre ise Üzeyr’in peygamber olup olmadığı bildirilmiyor. Dolayısıyla Ezra ve Üzeyr aynı kişilerse (çok da önemli değil) Tevrat’la bir uyuşmazlık yok gibi.

Ama asıl mesele şirk meselesi. Yukarıdaki şirkle ilgili bahsimi göz önüne alırsanız bana hak vereceğinizi düşünüyorum ki; Tevrat’ı yeniden ortaya çıkaran Ezra’nın İsrailoğulları tarafından oldukça kutsanmış olduğu ve değerinin abartılabilir olduğu açıktır. Şimdi Yahudiler çıkıp biz böyle bir şirk yapmadık, Üzeyr Allah’ın oğlu diyen yok deseler de bunu diyebilenlerin olmuş olması ihtimali (Kuran’a atıf yapmasak bile) çok çok yüksektir. Üstelik bugün elimizde olan Tevrat’ın kendi ifadesine göre bile İsrailoğullarının o dönemlerde ve göç boyunca o kadar çok şirk suçu işledikleri bölümler var ki ben sayamadım bile. Yani Üzeyr’e Allah’ın oğlu deseler de demeseler de zaten yaptıkları yanında solda sıfır kalıyor. Allah’ın Kuran’da verdiği sadece bir örnek. İsterseniz Tevrat’tan İsrailoğullarının işlediği şirk suçlarından sadece birkaçını buraya alalım. Çok var aslında. Buzağıya tapma gibi bölümleri saymıyorum bile…

Eski Ahit: Hâkimler 2-11, 12, 13 İsrailliler Rab’bin gözünde kötü olanı yaptılar, Baallar’a (Madruk) taptılar. Kendilerini Mısır’dan çıkaran atalarının tanrısı Rab’bi terk ettiler. Çevrelerinde yaşayan ulusların değişik ilahlarına bağlanıp onlara taparak Rab’bi öfkelendirdiler. Çünkü Rab’bi terk edip Baal’a ve Aştoretler’e taptılar.

Eski Ahit: Hâkimler 10-6 İsrailliler yine Rab’bin gözünde kötü olanı yaptılar; Baallar’a, Aştoretler’e, Aram, Sayda, Moav, Ammon ve Filist ilahlarına kulluk ettiler. Rab’bi terk ettiler. O’na kulluk etmediler.

Eski Ahit: 1.Samuel 7-3 Samuel İsrail halkına şöyle dedi: “Eğer bütün yüreğinizle Rab’be dönmeye istekliyseniz, yabancı ilahları ve Aştoret’in putlarını aranızdan kaldırın. Kendinizi Rab’be adayıp yalnız O’na kulluk edin. Rab de sizi Filistliler’in elinden kurtaracaktır.

Eski Ahit: Nehemya 9-26 Ama halkın söz dinlemedi, sana başkaldırdı. Yasana sırt çevirdiler, sana dönmeleri için kendilerini uyaran peygamberleri öldürdüler. Seni çok aşağıladılar.

Eski Ahit: Nehemya 9-28 Ne var ki İsrail halkı rahata kavuşunca yine senin gözünde kötü olanı yaptı. Bu yüzden onları düşmanlarının eline terk ettin. Düşmanları onlara egemen oldu. Yine sana yönelip feryat ettiler. Onları göklerden duydun ve merhametinden ötürü defalarca kurtardın.

Eski Ahit: 2.Krallar 21-2, 3 Rab’bin İsrail halkının önünden kovmuş olduğu ulusların iğrenç törelerine uyarak RAB’bin gözünde kötü olanı yaptı. Babası Hizkiya’nın yok ettiği puta tapılan yerleri yeniden yaptırdı. İsrail Kralı Ahav gibi, Baal için sunaklar kurdu, Aşera putu yaptı. Gök cisimlerine taparak onlara kulluk etti.

Eski Ahit: 2.Krallar 23-10, 11 Yoşiya, kimse oğlunu ya da kızını ilah Molek* için ateşte kurban etmesin diye, Ben-Hinnom Vadisi’ndeki Tofet’i kirletti. Yahuda krallarının güneşe adamış olduğu atları Rab’bin Tapınağı’nın girişinden kaldırdı. Atlar tapınağın avlusunda, hadım Natan-Melek’in odasının yanındaydı. Yoşiya güneşe adanmış savaş arabalarını da ateşe verdi.

Eski Ahit: 2.Krallar 17-32, 33 Bir yandan Rab’be tapınıyor, öte yandan tapınma yerlerindeki yapılarda görev yapmak üzere aralarından rasgele kâhinler seçiyorlardı. Böylece hem Rab’be tapınıyorlar, hem de aralarından geldikleri ulusların törelerine göre kendi ilahlarına kulluk ediyorlardı.

Eski Ahit: Yasanın Tekrarı 12-31, 32 Tanrınız Rab’be bu biçimde tapınmayacaksınız. Onlar ilahlarına Rab’bin tiksindiği iğrenç şeyler sunuyorlar. Oğullarını, kızlarını bile yakarak ilahlarına kurban ediyorlar. Size bildirdiğim bütün buyruklara iyice uyun. Bunlara hiçbir şey eklemeyin, hiçbir şey çıkarmayın.

Eski Ahit: Hâkimler 6-10 Size dedim ki, Ben Tanrınız RAB’bim. Topraklarında yaşadığınız Amorlular’ın ilahlarına tapmayın. Ama sözümü dinlemediniz.

 

İşte kendi kitaplarınız anlatıyor. Atalarınızın şirk koşmadığı kâhin, bilgin, kral kalmamış, tapmadığınız dağ, taş, kuş kalmamış kalkıp atalarımız Üzeyr’i Allah’a oğul yaparak şirk koşmadı diyerek Kuran’ı reddediyorsunuz… Koca deniz yarılmış geçmişler karşıya, türlü mucizelerle canlı şahit olmuşlar da dönüp yine buzağıya tapınmışlar, soğan sarımsak aramışlar! Gülesim geliyor ağlanacak halinize… Neyse biz tekrar Kuran’ımıza dönelim.

9-Tevbe 31 Onlar hahamlarını, rahiplerini ve Meryem oğlu İsa’yı Allah’ın yanı sıra rab edindiler. Oysa onlar sadece tek bir Tanrıya kulluk etmekle emrolunmuşlardı. Ondan başka hiçbir tanrı yoktur. O, onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir.

 

Gördüğünüz gibi Kuran da onlara aynı şeyi söylüyor ve tabii ki bize de! Onlar bilginlerini, kâhinlerini, din adamlarını rab edinip, yanı sıra putlara da tapmışsa, Hıristiyanlar da nasıl İsa’yı Allah’ın oğlu sanmışsa bizim atalarımız da karbon kâğıdı çekmiş sanki!!! Hatta daha da abartmış mı desem!!! Şeyhler, dervişler, hocaefendiler, din âlimleri, evliyalar, veliler, takkeliler, sulugözlüler, peygamber sakalı, ayak izi, cennet taşı yetmedi peygamber ilk yaratılan nur!!! Yetmedi, İsrailoğlu peygamberlerinin mucizelerinden daha bir mucizeler, uçan, kaçan, zamandan münezzeh oturumlar yapan evliyalar daha bir peygamber… Daha yazayım mı!!!

9-Tevbe 32, 33 Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Kâfirler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır. O’dur ki Resulünü, bütün dinlere üstün kılmak için hidâyetle ve hak dini ile gönderdi. Müşrikler isterse hoşlanmasınlar!

 

Üstün olması gereken hak dinmiş demek ki. Allah’ın dini. Üstelik bir bakın bugünkü izdüşümüne de; şu aşağıdaki ayette yapılanların aynısı yapılmıyor mu, bir düşünün. Bugün de toplanmıyor mu, yenmiyor mu malı mülkü emeği “Allah Allah” diye kandırılarak İsrailoğulları gibi günüm insanlarının, buzağılar bile imar edilmeden…

9-Tevbe 34 Ey iman edenler! Doğrusu hahamların ve rahiplerin çoğu halkın mallarını haksız yollardan yerler ve insanları Allah’ın yolundan uzaklaştırırlar. Altını, gümüşü yığıp Allah yolunda harcamayanlar var ya, işte onları acı bir azabın beklediğini müjdele!

 

Kaç kişi var etrafınızda toplanan bağışlarla müşkülden kurtardıkları bir fakir, borcunu ödedikleri bir borçlu, yükünü hafiflettikleri bir engelli, seçilmeden burs bağışlanan bir öğrenci, cemaatlerinden olmayıp da hacca gönderilen bir dindar! Ve saire… Ama ayrıca parasını ödersen dershanesine gidersin, parasını ödersen okulunda okursun, parasını ödersen kitabını alırsın, parasını ödersen satın alırsın! Evet, parasını ödersen onlardan da olursun. Zaten paran varsa en iyi sen olursun… Neyse gözümüz var zannedilmesin. Varsın paran olmasın kardeşim… Gün gelir elbet o altınlar, gümüşler, dolarlar, eurolar, jet-skiler, çiftlikler, yardımlar, zekâtlar, fitreler, adaklar, kurban paraları, bağışlar onlara geri döner.

9-Tevbe 35 Gün gelir o biriktirdikleri altınlar ve paralar cehennem ateşinde ısıtılarak onlarla alınları, yanları ve sırtları dağlanır: ‘Kendiniz için biriktirdiğiniz işte budur. Biriktirdiğinizi tadın.’

 

Bir Müslüman kitabına da laf ettirmez. Ama kitabını okumayan maymuna döner de haberi olmaz. Ya da “kitap yüklü eşekler” gibi dolaşır durur… Ha külliyat taşımış, ha İncil, ha Veda taşımış ha Zebur, ha Tevrat taşımış, ha Kuran… Okumadıktan sonra ne farkı olacak ki!

 

kalemzade.net

@kalemzade


About the Author
Author

Kalemzade Kamil

Comments (5)
Leave a reply

Name (required)

Website