Kur’an’a Göre Âdem, Bilgi ve Bilginin Kaynakları-2

Bir önceki yazımızda Kur’an’da Âdem konusuna değinmiş ve onun yeryüzünde halife oluşunun “bilmek ve öğrenebilmek” kavramları ile olan ilişkisinden bahs etmiştik.

Şimdi gelelim Kur’an’da bilgi ve bilginin kaynakları konusuna:

Aşağıdaki ayetler Allah’ın sorumluluk sahibi olan insanların öğrenme yeteneğine vurgu yapmaktadır. Zira potansiyelinde anlama, kavrama, öğrenme kabiliyeti olmayan bir canlı hiçbir şey öğrenemez.

… İnsana bilmediğini öğretti.
96/3-5

Ve Âdem’e isimlerin hepsini öğretti…
2/31

Kur’an’a göre bilgi bir üstünlük ölçütüdür. Bunu Âdem’in yeryüzüne halife tayin edildiğini anlatan ayetlerden rahatlıkla anlayabiliriz. Zira Allah Âdem’e “esmayı/isimleri” yani varlıklarla ile ilgili o an için bilmesi gereken bilgileri –vahiy yoluyla– öğretmiş ve kendisine sorulduğunda yani bilgisinden imtihan edildiğinde Adem sorulan şeyleri bilmiştir. Melekler ise kendilerine arz edilen şeyleri bilememişlerdir. Çünkü onların kabiliyetleri,  iradeleri, hareketleri, yetenekleri sınırlıdır. Âdem’in zekasını, öğrenme kabiliyetini ve evreni ve yaratıcıyı anlama, idrak etme, kavrama gibi üstün yönlerini gören melekler onun yeryüzünde halife tayin edilmesinin altında yatan hikmeti anlamış ve Allah’ın emri gereğince Âdem’e saygılarını ifa etmişlerdir. Bu olay insanın bilgi kapasitesinin ve öğrenme kabiliyetinin, onu melekler de dâhil diğer varlıkların üstüne yerleştiren bir ölçüt olarak belirlenmiş olduğunu gösterir. Zira Âdem’in meleklere olan üstünlüğü, bilgiye, akla, zekâya, özgür iradeye dayalı bir üstünlüktür, ibadete dayalı bir üstünlük değildir.  Hem zaten ibadette insanlar meleklerle yarışamazlar… Nitekim aşağıdaki ayetlerde bu görüşü desteklemektedir.

Onlar da: “Biz Seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi?” dediler…
(2/30)

Dediler ki: “Yücedir şanın senin. Bize öğretmiş olduğunun dışında bilgimiz yok bizim. Sen, yalnız sen Alîm’sin, her şeyi en iyi şekilde bilirsin; Hakim’sin, her şeyin bütün hikmetlerine sahipsin.”
2/32

Kur’an’a göre ilim, aklını kullanarak bilgiye dayalı çıkarımlarda bulunma diğer bir tabirle hikmet sahibi olmak yüksek bir derecedir. Aşağıdaki ayet ve benzeri pek çok ayette hikmetin önemi vurgulanmıştır.

O, hikmeti dilediğine verir. Ve kendisine hikmet verilmiş olana çok büyük bir hayır verilmiş demektir. Gönlünü ve aklını çalıştıranlardan başkası düşünüp anlayamaz.
2/269.

Kur’ana göre peygamberlere vahiy yoluyla bizatihi Allah tarafından ilim verilmiştir bu da bilmenin sadece görünen âlemle yani fiziksel bilgilerle sınırlı olmadığını bilginin metafizik alanı da kapsadığını gösterir.

Yûsuf gerekli olgunluğa ulaşınca ona hükmetme yeteneği ve ilim verdik. Güzel düşünüp güzel davrananları biz işte böyle ödüllendiririz.
12/ 22

Kur’an’a göre bilenler bilmeyenlerin üzerinde bir konumda yer almaktadır. Ayrıca Kur’an insanları sürekli düşünmeye davet eder. Bilindiği üzere düşünme akılla yapılan bir eylemdir. O halde Kur’an inananları sürekli akıllarını kullanmaya teşvik etmektedir.

“Hiç bilenlerle bilmeyenler birbirine eşit olurlar mı?”.
39/2

Körle gören, iman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlarla kötülük üretenler bir olmaz. Ne kadar da az düşünüyorsunuz!
40/58

Kur’ana göre İyilik, doğruluk, güzellik ve iman bilgiye dayanır. Çünkü ilahi bilgiye muhatap olan ve onun doğruluğuna inananlar, ancak ilim sahipleridirler. İnançsızlık ise aklını kullanmamaya, bilgi sahibi olmadan reddetmeye, kendi aklını başkalarının emrine vermeye, diğer bir ifade ile atalarını körü körüne taklide dayanmaktadır.

Onlara, Allah’ın indirdiğine ve resule gelin dendiğinde şöyle derler: “Atalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeter.” Peki, ataları hiçbir şey bilmiyor, doğru yolu bulamıyor idiyseler de mi?
5/104

Hiçbir din ya da dünya görüşü, bilginin önemine, araştırmaya, incelemeye, akletmeye ve düşünmeye Kur’anın verdiği kadar önem vermez. Kur’an’da Allah’ın mutlak olarak bilen bir varlık olduğu ifade edilmiştir. Kur’an’da Allah ilim, zaman ve mekân sınırı olmaksızın küçük büyük, gizli aşikar her şeyi ve her hadiseyi hakkıyla bilendir. Yeryüzünde Allah’ın bilgisi dâhilinde olmadan bir yaprak dahi kıpırdayamaz. Tüm atomlar ve hatta atom altı parçacıklar her şey onun bilgisi ve kontrolü ile hareket ederler.

…Göklerde ve yerde zerre miktarı/atom bir şey bile Rabbimden gizli kalmaz.” Zerreden daha küçük(atom altı parçacıklar) veya daha büyük hiçbir istisna olmamak üzere, her şey apaçık bir Kitap’ta belirlenmiştir.
34/3

Kur’an’da mutlak bilmenin Allah’a ait olduğu bildirilmekle birlikte beşeri bilginin imkânından da söz edilir ve pek çok ayette bilgi bizatihi insanın kendisine atfedilir.

…O (Karun) dedi: “Bu servet bana, bendeki bir ilim sayesinde verildi.” Peki, o bilmedi mi ki Allah, önceki nesiller içinden ondan kuvvetçe daha zorlu, sayıca daha çok olanları bile helâk etmiştir.
28/78

Peygamberlerimiz onlara açık belgeler ve mu’cizelerle gelince, onlar kendilerindeki bilgiden dolayı şımardılar da alaya aldıkları şey kendilerini sarıverdi.
40/83

Kur’ân’a göre her şey yaratıcısının varlığına, birliğine ve yüceliğine işaret eden birer ayet ve birer delildir. Kur’an, bütün âlemlerdeki düzeni ve onların sistemli işleyişini, insanı Allah’a götüren âyetler, belgeler olarak nitelemiştir. Bu yönüyle evren aslında onu okuyana sahibini tanıtan, sanatkarı hakkında bilgi ve işaretler sunan anlamlı ve büyük bir kitabtır. Yani kainat bizlere yaratıcısını okutturan büyük bir kitaptır. Bu yönüyle Kur’an’ın ilk emrinin “oku”[1] olması da ayrıca manidardır.

Allah’ın evrene sermiş olduğu ayetlerini, anlayan, bu büyük kainat kitabını okuyan akleden ve düşünenler de yine bilgi sahipleridir. Kur’an bilgiyi, insanın Allah ve evrenle ilişkisini düzenleyen bir vasıta olarak değerlendirir. Kur’an açısından ilmin ve medeniyetin esas gayesi, evrende bulunan varlıkları ve onlarla ilgili gerçekleri “okumak”; buradan hareketle Allah’ın varlığını, birliğini ve yüceliğini O’nun istediği şekilde tanıma gayreti içine girmektir.[2]

Kur’an’a Göre Bilginin Kaynakları

Bilgi edinmenin tabii yolu; duyma, görme, dokunma, tatma, koklama gibi duyu organlarımızı kullanarak, anlama, araştırma, düşünme ve gözlemler sonucu bilgi sahibi olmaktır. Tecrübe, müşahede ve deney de buna dâhildir. İlim ve felsefe de bu yolu izler. Kur’an’a göre bilginin kaynakları akıl, vahiy, duyular ve beşeri tecrübeler/ birikimlerdir.

1- Akıl:
Kur’an’ın akla atfettiği değere önceki bölümümüzde ve yazılarımızda değinmiştik. Bk.

2- Vahiy:
Akletmenin sıhhatli ve sağlam olabilmesi için, vahyin desteğine de ihtiyaç vardır. Akletme yeteneğimiz, vahiyle desteklendiği zaman mutlak hakikate daha kolay ulaşabilecektir. Zaten öyle olmasaydı akletme kabiliyetimiz tek başına buyruk kılınır, ne peygamber ve ne de kitap göndermeğe gerek kalırdı. Kitabın getirdiği mesajlara bakıldığında, gerçekten de akletme faaliyeti sayesinde hakikatine ulaşamayacağımız bilgilerin mevcut olduğu görülür.[3] Şurası bir gerçek ki, vahiy yoluyla hem peygamberler hem de toplumları, geçmiş, şimdiki zaman ve istikbal konusunda ilim sahibi kılınmışlardır.[4]

Kur’an, geçersiz ve kuşkuya dayanan bilginin kaynağının sağlam bir kaynak değil, aksine kişisel arzu ve kuruntulardan kaynaklandığını (zan) ifade etmektedir. Dolayısıyla Kur’an’da bir anahtar kavram olarak kullanılan ilim, tamamen güvenilebilir bir kaynaktan alınan bilgiyi, yani ilahi vahyi de içermektedir. Kur’an’da ilim kavramı, vahiyle ilgili bir kavramsal çerçeveye yerleştirilmiş, bizzat güvenilir kaynağa, Mutlak Gerçekliğe dayandığı için de objektif geçerliliğe sahip olabilmiştir. Kur’an vahyi ilim olarak niteler[5]  ve bu açık ilim dururken, şüpheli ve kesin olmayan arzularının peşinden koşmanın anlamsızlığına vurgu yapar. Zan ve tahmin ilim değildir, ilim, kesinlik ve gerçeklik ifade eder. Kur’an, vahiy kanalıyla, hem nesnel dünyaya ilişkin bir takım bildirilerde bulunur, hem de ezeli gerçeklikleri açıklar ve aynı zamanda tarihsel bir takım olaylardan da söz eder. Kısacası Kur’an açısından vahiy, bilişsel bir değer ifade eder.[6] Bu nedenle Kur’an’a göre vahiy, bilginin şaşmaz, aşınmaz ve aşılmaz kaynağıdır.[7] Ve Kur’an’a göre vahiy, bilgi edinmenin tek kaynağı olmamakla birlikte, en önemli kaynağıdır. Vahiy, hem geçmiş, şimdiki zaman ve gelecek zaman konusunda bilgi vermektedir.[8]

3- Duyular:
Kur’an aklın yanında bilgi edinme sürecinde duyu algılarına da büyük bir önem atfeder. İnsan, duyuların kendisine sunduğu deliller sayesinde akletme yeteneğini kullanarak kararlarını verir. Duyu organlarımız yanılıp yanlış bilgi ve veriler iletirlerse akletme yeteneğimiz de yanlış kararlar verir.

Allah’ın varlığı metafizik bir alan olmasına karşın Allah’ın varlığının anlaşılmasında da duyu verileri vazgeçilmez bilgi kaynaklarıdırlar. Allah’ın bizim için bilinebilir olan yönü, onun insan ve evrende kendini açığa vuran tecellileridir. Bu nedenle Kur’an’daki ayetler gibi, evrendeki her bir varlık da ilahi gerçekliği göstermesi bağlamında düşünen akıllar için birer ayettirler.

Hem o su ile sizin için ekin, zeytin, hurma, üzümler ve her çeşit meyveler bitirir. Şüphesiz ki bunda düşünen bir millet için ayet (öğüt, ibret ve delil) vardır.
16/11

Allah insanı hiçbir şey bilmez iken, var ederek ona kulak, göz ve kalp vermiş ve insanlardan bunları uygun yerlerde kullanmalarını istemiştir. İnsan görecek, işitecek ve bunlar kanalıyla aldığı verileri akıl süzgecinden geçirerek bilgiye ulaşacaktır.[9] Kur’an açısından duyular, bilgi edinme sürecinde başvurulması gereken önemli araçlar olmakla birlikte, tek araçlar değillerdir. Beş duyu yalnızca dışsal gerçeklikler hakkında veri sunmaktadırlar.

Birikimsel Tecrübe

Kur’an duyu organlarını işletmeyi emr eder ve onları işletmemeyi, fonksiyon dışı bırakmayı, eleştirir.[10] Allah insanı hiçbir şey bilmediği halde yaratmış ve ona işitme duyusu, gözler ve gönüller vermiştir.[11] Bilmeden ve körü körüne bir şeyin arkasına düşülmemesi gerektiğini ifade ederek, kulak, göz ve kalbin bundan sorumlu olacağı vurgulanır.[12] Allah basiret sahibi olanlara çağrıda bulunur[13] ve olgu ve olaylardaki saklı anlamı basiret sahiplerinin keşfedebileceği ifade eder.[14] Kur’an pek çok ayette ise doğrudan doğruya, bakma, müşahede ve görmenin bilme eylemindeki fonksiyonuna atıfta bulunur.[15] Olgulara bakıp onlardan sonuç çıkarmayı [16]özendirir.[17]

Bundan 1400 yıl önce indirilen bir kitapta evrenin genişlemesinden tutun da evrenin ve dünyanın gaz evresinden, gökyüzü ve yeryüzünün tabakalarından, evrendeki gezegenlerin ve güneşin yörüngelerinden, atom ve atom altı parçacıklardan, yıldızların sönmesinden, Güneşin büzüşmesinden, her şeyin çiftler halinde yaratıldığından, insanın topraktaki elementlerden oluştuğundan, ana rahmindeki evrelerden, gece ile gündüzün birbirini sürekli takip etmesinin anlamından, insanın döllenmesine ve ana karnındaki evrelerine varıncaya kadar pek çok önemli bilimsel bilgiden bahsedilmiş ve bu ve benzeri konular hakkında insanların düşünmesi, araştırma yapması, bu konuları incelemesi istenmiştir. Burada vurgulanan amaç böylesine muazzam hesap, tasarım, dizayn ve bilgi dolu bir evrenin tesadüfen ya da bilinçsiz şartların gereği olarak kendiliğinden meydana gelemeyeceğinin akıl yoluyla keşfinin sağlanmasıdır. Bu yönüyle bilim insanı Allah’tan uzaklaştırmaz aksine eğer doğru okunur ve yorumlanırsa insanı Allah’a yaklaştıran ve onun büyük kitabı olan kainatın şifrelerini ve dilini çözen muazzam bir anahtar olur.

Şüphesiz, Kur’an’da bilimsel bilgiye işaret eden ya da bilimin inceleme alanına giren konular bu kısa paragrafta sayılanlardan çok daha fazladır.  Bundan 1400 yıl öncesine ait hiçbir kitap evren hakkında bu kadar muazzam, bu kadar ayrıntılı, bu kadar derin, bu kadar net, bu kadar geniş bir perspektifte bu kadar ince ve şaşırtıcı bilgiyi toplu olarak sunamamıştır.

Bir eseri, en iyi şekilde onu meydana getirenin tanıyıp tanıtabilmesi gibi bu büyük kâinat kitabını da bize en iyi şekilde tarif eden, kainat kitabının ve onun sahibinin bir tür açıklayıcısı, tanıtıcısı ve anahtarı olan Kur’an’dır.

www.ateizmvedin.com

Metin AYDIN

KAYNAKLAR

KUR’AN-I KERİM

KUR’AN’DA BİLGİ, Doç. Dr. Temel YEŞİLYURT, Fırat Ü. İlahiyat Fakültesi, İlahiyat Fakültesi Dergisi 9:1 (2004), SS.1-12

KUR’ÂN’DA BİLGİ VE DÜŞÜNCE ÜRETİMİ, Doç.Dr. Musa BİLGİZ, İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi Journal of the Human and Social Science Researches | 2012 | Cilt.1, Sayı:3 – Volume.1, Issue: 3


[1] Alak süresi, 1.ayet

[2] KUR’ÂN’DA BİLGİ VE DÜŞÜNCE ÜRETİMİ, Doç.Dr. Musa BİLGİZ, İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi Journal of the Human and Social Science Researches | 2012 | Cilt.1, Sayı:3 – Volume.1, Issue: 3

[3] a.g.e, Doç.Dr. Musa BİLGİZ

[4] Bkz. Al-i İmran 3/44; Yusuf, 12/102; Rum, 30/1-5; Mâide, 5/67; Hicr, 15/10; Nûr, 24/55; Kamer, 54/45; Feth, 48/ 16, 27; En’âm, 6/65; Yunus, 10/92

[5] Bakara, 45

[6] 4.Nisa, 163; 19.Meryem, 11; 41.Fussilet, 12

[7] Bilgiz, Kur’an’da Bilgi, 43

[8] 3.Al-i İmran, 44; 12.Yusuf, 102; 30.Rum, 1-5; 5.Mâide, 67; 24.Nur, 55; 48.Fetih, 16; 4.Nisâ, 113

[9] Uyanık, Mevlüt, Bilginin İslamileştirilmesi ve Çağdaş İslam Düşüncesi, Ankara, 1999 s.93.

[10] 7.A’râf, 179

[11] 16.Nahl, 78

[12] 17.İsra36.

[13] 59.Haşr, 2.

[14] 3.Al-i İmrân,13.

[15] 2.Bakara, 51, 44, 60, 128; 4.Nisa, 105; 21.Enbiyâ, 30; 39.Zümer, 75; 63.Münâfikûn, 4

[16] 21.Enbiyâ, 30; 71.Nuh, 15

[17] KUR’AN’DA BİLGİ, Doç. Dr. Temel YEŞİLYURT, Fırat Ü. İlahiyat Fakültesi, İlahiyat Fakültesi Dergisi 9:1 (2004), SS.1-12


About the Author
Author

metinlone

Leave a reply

Name (required)

Website