Ol’mak ya da Ol’mak, İşte Bütün Mesele

“Ona Ol Deriz, O da Oluverir”

Kimileri şöyle diyor: “Allah bizi neden  imtihan etsin ki? Madem yarattı, iş bitti işte! Ne yaparsam yapayım, bütün kabahat O’nun!!! Daha ben ne yapayım? Beni nasıl yaratmışsa işte oyum! İyi ya da
kötü, beni yarattığı gibi yaşıyorum! Her şeyi yaratan O ki madem, bütün suç O’nun!!! Ben mi yaptım kendimi? Bu neyin imtihanı?”

İmtihan mı acaba? Ya da imtihansa nasıl bir imtihan? Sınanmaysa nasıl bir sınanma? Denenmeyse nasıl bir denenme? Sorulardan korkmamak gerek. Hatta üzerine üzerine gitmek gerek. Sizce sağdan soldan salvolar atan bu reddedici haykırışta hiç mi haklı taraf yok? Bence var. Ama haklı tarafının olması değil, düşünme eksikliğinin çok olması, hak ettiği biçimde kainatın okunmaması, Kuran’ın da aynı biçimde anlanmak istenmemesidir burada mesele olan. Sorgulamak haram mıdır? Soru sormak günah olsaydı melekler sorar mıydı? İlmi Allah verir elbet ama en başta da isteme eksiği var burada. Hadi bunun üzerine düşünelim. Böyle sorulardan hiç korkmadan ama Allah’tan ilim dileyerek düşünelim. Reddetmeye odaklanan kalpler böyle sorularda sarsılır. Biz sarsılmayalım, karşısına dikilip kıyam edelim şu sorgulara. Bakalım ne cevap bulacağız?

Allah’ın, yani tek bir Yaratıcının varlığını inkâr edebileceğini zanneden inanmayanlar ve Allah’ın varlığına inandığını söyleyip de kendi kalplerine delil getirmekten bile korkan gerçek manada iman etmemiş olan inananların ortak birçok kabulü vardır. Örneğin her ikisi de Allah’ın yaratmış olduğu bazı şeylerden hoşnut olmadıkları halde kendi inançları çerçevesinde, kendilerini teskin edici kabullere giderler. Allah’ı inkâr edenler “işte sizin inandığınız tanrı böyle kötü işler yapıyor” diyerek inkârına mazeret getirirken, şüphe ve korkuyla yaşayan taklidi inanç sahipleri de “Allah aslında böyle kötü işler yapmıyor, vardır bir sebebi” derler ama o sebeplerin neler olabileceğine dair delil getirmeyi, düşünce üretmeyi hiç düşünemezler. Farkları şudur ki; biri soru sorup reddetmek ister, biri sormaktan bile korkup inanmak ister. Oysa her iki görüş sahibi de varoluşun veya yaratılışın ne olduğu ya da ne olabileceği üzerinde düşünmek istemezler. Düşünenler ise, her iki cins tarafından gerici ya da şüpheci kâfirler diye yaftalanır ve imanı sakat görülürler.

Acaba yaratılış oldu ve bitti mi? Var olduk mu gerçekten? Yoksa hala üretim tezgâhının üzerinde yontulan odunlar mıyız? “Ol’mak” oldu ve bitti mi!!! Yoksa “ol’mak” zamandan münezzeh olan Yaratıcı için basit ve bir an’ken, bizim için karmaşık ve uzun bir sürecin söz konusu olması anlamına gelebilir mi? Şu kainat kocaman bir “ol’mak fabrikası” olmasın!!!

16-Nahl 40 İstediğimiz zaman herhangi bir şey için sözümüz, ona yalnızca ‘Ol’ demekten ibarettir; o da hemen oluverir.

 

Yaratılış esnasında kusurlu değil eksiğiz. Zaman “ol” emrinin uygulanmasındaki “hemen oluvermek” oluşunun karşısında bir kavram değil de tam da içindeki bir gerçek değil midir? Eşyanın oluvermesi Allah katında kısacık bir an içeren çok kolay bir işken, ol’maya muhatap olan eşya için bu iş bu kadar basit olabilir mi?

Yaratılış esnasında kusurlu değil eksiğiz. Bu oluverme süreci içerisindeki aşamalar bizim için geçerlidir, Allah için değil. Allah için kolaydır, bizim için çok zor ve süreç gerektiren bir iştir. İnşa aşamasıdır. İnşaat aşamamızdır. Dünya hayatımız ve bugün gördüğümüz yeryüzü ve bugün görebildiğimiz gökyüzü kocaman bir inşaat arazisidir. Bu şantiye “ol”mak şantiyesidir.

Yaratılış esnasında kusurlu değil eksiğiz. “O da hemen oluverir” olan o, biziz. Yaratan elbet Allah ama, emre itaat edip oluveren bizatihi biziz.

Yaratılış esnasında kusurlu değil eksiğiz. Tamamlanıyoruz. Tamamlandırılıyoruz. Bir kardan adam yaptığınızı düşünün. Yoldan gelip geçenler size akıl verip dururlar. Bunun süpürgesi yok mu? Burnuna takacak havuç, gözlerinin yerine koyacak zeytinler, kaşlarını çizecek kömür nerede? Buna bir de şapka lazım değil mi? Ağzına bir de sigara kondursak! Güneş çıkarsa bu erimez mi? Hâlbuki bunların hepsini siz düşünmüşsünüzdür. Halen karları yuvarlamakta, üst üste yığmaktasınızdır. Ve havuç cebinizdedir. Ama kimse bunu bilmeden size akıl verir, kardan adam daha bitmemişken sizi eksik yarattınız diye suçlarlar.

Yaratılış esnasında kusurlu değil eksiğiz. Allah biliyor ki en sonunda güzel bir iş çıkartacaktır. O’nun sözü doğrulanacaktır. Ama süreç esnasında yaratılış devam ettiği için eksikler bilmeyenlere kusurmuş gibi görünür.

Yaratılış esnasında kusurlu değil eksiğiz. Ol’uyoruz, daha bitmedik. Hala bilmiyoruz tüm gerçeği. Topraktan yaratılıyoruz hala. Üstümüz başımız toza çamura bulanmış, henüz duvarlarımıza sıva, üzerimize boya ve cila vurulmamışız.

Yaratılış esnasında kusurlu değil eksiğiz. Ol’uyoruz halen. Ol’an biziz. Yaratılma maksadımıza uygun hareket ettiğimiz sürece ol’acağız daha da. Bu maksadın dışına çıkarsak fırsat verilen kadar iyi ol’amayacağımız ve eksik kalacağımız aşikâr değil mi? Oysa Allah bize eksik kalmamamız için kitap üstüne kitap, kullanma kılavuzu üstüne kullanma kılavuzu, yapım kitabı ve montaj çizelgeleri gönderiyor. Ama ilgilenen kim!

Yaratılış esnasında kusurlu değil eksiğiz. Allah için kısa bir an. Bizim için bir ömür. Bize “ol” dendi ve biz Allah katında oluveriyoruz. Allah katında değil, bizim katımızda zamana ihtiyaç var. Hem biz kendimizi deniyoruz, hem de deneniyoruz ve doğru biçimi bulmaya çabalıyoruz ve de çabalandırılıyoruz. O yüzden küçük hatalarımızın düzeltileceğine, kusurlarımızın örtüleceğine dair söz alıyoruz “ol” diyenimizden. Çıkıntı yapan buz parçaları meşin eldivenle boynumuzdan kazınacak ve şekil verilecek bize. Böyle yarım yamalak bırakılmayacağız.

Yaratılış esnasında kusurlu değil eksiğiz. Bugüne kadar kendi yaptığımız hatalı imarlarımızı, daha fazla ömür verilerek (zaman tanınarak) düzeltme şansı tanınıyoruz. Ama gerçek mimar olan Allah’ın “ol” diyerek yaratmakta olduğu başka yaratılanlara da “mimar” gözüyle bakarsak, o sahte müteahhitlerin yaptığı deniz kumundan binalar kadar sağlam oluruz ancak. Daha fazlası değil.

Yaratılış esnasında kusurlu değil eksiğiz. Hadi bir bilgisayar yapın kendiniz. Daha ikinci gün birileri gelip “monitör nerede, klavye nerede, işletim sistemi yok mu bunun, ne biçim bilgisayar bu” derse ne kadar akılsızca suçlanmış olursunuz değil mi? Hadi bir duvar örün. Daha iki sıra tuğla koymadan biri gelip size “iki sıra tuğladan duvar mı olur” diye alay etse bu bir akılsızlık örneği olmaz mı?

Yaratılış esnasında kusurlu değil eksiğiz. Biz ol’uyoruz. Ol emrinin gereğini yerine getiriyoruz. Diğerleri de (taş, ağaç, hayvan, güneş, gezegen vs) oluverdiler ama “ol” emrine muhalefet etme yetkileri yok. Bizim ise var. İşte farkımız bu. Biz gerçekten onlardan bu manada üstünüz. Mesela taşlar… Onların yaratılış gayelerinin dışında karar verme şansı yok. Su aktığında aşınıyor, kuş için su çanağı oluyorlar. Rüzgâr estiğinde tozunu veriyor ya da içinden ağaç bitmesine müsaade ediyorlar. Bizse kendi kendimiz nasıl “ol”mamız gerektiğine karar veriyor ve seçenekleri seçerek ol’uyoruz. Eğer başarırsak iyi bir şey, başaramazsak gördüğümüz diğerlerinden de kötü bir şey ol’acağız. Ama bir şey olacağız, bu kesin. Yaratıcımız bize diyor ki “iyi bir şey olun”.

Yaratılış esnasında kusurlu değil eksiğiz. Öyle ya da böyle “ol” emrine aykırı davranmıyoruz. İstediğiniz kadar günah işleyin, istediğiniz kadar Yaratıcıyı inkâr edin, istediğiniz kadar insan öldürün, zina edin, ihtiyacınız olmayacak kadar harç karın (mal biriktirin), kimseye yardım etmeyin, köstek olun, yetim malı yiyin, düşmüşe tekme atın, diğer olmakta olanlara kulluk edin gerçekte Allah’a kulluk etmezlik yapıyor değilsiniz. Sadece ol’urken hedeflenen “iyi bir şey” olmak yerine daha aşağılık bir şey olursunuz. Öyle ya da böyle olursunuz. Olmazlık edemezsiniz. Ne olursanız olun bir işe yarayacaksınız. Teşbihen; bakarsınız cehennemden bir dünyaya yakıt olursunuz, bakarsınız cennetten bir âleme mirasçı. Ama öyle ya da böyle ol’mamak gibi bir şansınız yok. Allah “ol” dedikten sonra kimin haddine “ol”mamak.

Yaratılış esnasında kusurlu değil eksiğiz. Olmak bizim karşı gelemeyeceğimiz bir emirdir. İyi olmak da bizim elimizde, kötü olmak da. Diğer yaratılanların böyle bir şansı yok, böyle bir söz verilmişliği yok. Ama bizim var. O yüzden kötülerin secde edeceği de olabiliriz, iyiler için bir meta olarak da kalabiliriz. Ol’mama şansımız yok. Ol’acağız. Öyle ya da böyle.

Yaratılış esnasında kusurlu değil eksiğiz. Ve bu eksiklik tamamlanacak, Allah’ın vaadi yerine gelecektir. Neyle tamamlanacağını ise biz seçiyoruz. Teşbihen; ister zümrütten, ister altından, ister kerpiçten, ister tezekten bir beden. Ne olacağımıza biz karar veriyoruz. Allah sadece “ol”un diyor. Ve bu seçenekleri yaratılan başka hiçbir varlığa vermedi. Kıymetimizi bilmemiz ve bize bu değeri verene teşekkür etmemiz gerekmez mi?

Allah’ın, yani tek bir Yaratıcının varlığını inkâr edebileceğini zannederek inanmayanlar ve Allah’ın varlığına inandığını söyleyip de kendi kalplerine delil getirmekten bile korkan gerçek manada iman etmemiş olan inananların ortak hataları işte burada: Allah neden bu sahte ve sanal dünyayı yarattı, Allah neden şöyle, Allah neden böyle… Allah neden bu kadar zulme göz yumuyor, Allah neden bu kadar kötülüğe engel olmuyor… Allah neden herkese hidayet vermiyor? İşte bu yüzden; Allah “ol” diyor, ama “ol”an, “ol”ması gereken biziz. Ama çoğumuz O’nun “ol” dediği gibi değil kendi istediğimiz gibi ol’mak peşindeyiz. Çünkü hiçbir halde kendi kendimize yeterli olmadığımızı, Allah’tan başka hiçbir şeyin (ki buna insanın kendisi de dâhildir) tanrı olamayacağını, tek Yaratıcının var olduğunu ve O’ndan başka tanrılar edinmememiz gerektiğini anlayacak kadar aklımızı çalıştırmıyoruz. En doğru yolu bilen tek Yaratıcıdan yardım dilemedikçe onun bizim için istediği gibi
“ol”amayacağımızı bilemiyor, başkalarının nasıl ol’mamız gerektiğine karar verişine güveniyoruz.

Üstüne bir de, tüm inancımıza rağmen tek başımıza yeterli olduğumuzu ve seçenekler verildi diye başıboş bırakıldığımızı zannediyoruz. Oysa “ol”maktan başka çaremiz yok. Ama eğer tek olan ve “en iyi nasıl olabileceğimizi bilen” Yaratıcımızdan istemez, O’nun yolunu gösterdiği gibi ol’maya çalışmazsak, kendi istediğimiz gibi de olabiliriz. Bu durumda, hava açılıp yakıcı güneş çıktığında eriyecek kardan adamdan öte bir şey de olamayız.

Ol’ma işi bitti mi? Yaratılış bitti mi? Bakın kainat da ol’maya devam ediyor değil mi? “Big bang” oldu. Sıfır patladı. Halen de patlama devam ediyor. Halen ol’makta değil mi kainat da? İşte bakın;
gezegenler, yıldızlar, galaksiler patlamanın tesiriyle halen birbirinden uzaklaşmakta, evren hala genişlemekte. Kuyruklu yıldızlar halen patlamanın tesiriyle fırlamış belirli bir karar noktasına doğru akıp gitmekte. Göktaşları da savrulmakta milyarca yıldır. Gezegenler ve yıldızlar fırıl fırıl dönmekte.
Süpernovalar karadelikler oluşturmakta. Eninde sonunda patlamanın tesiri sona erip karar noktasına varıldığında ne olacak dersiniz!!! Çekim güçleri birbirini dengeleyemeyecek noktaya vardığında… Ansızın kainat içine çökebilir ve başlangıçtaki halini alabilir mi mesela! Kıyamete kapı açacak Saat’in ansızın gelmesi bu olabilir mi? Ve sıfıra dönüşten sonra yeniden bir patlama ve ilk yaratılıştaki yöntemle ama kalıcı olarak yaratılıp bu kez ol’muş bir esas gerçek ve ebedi olan bir kainat olabilir mi mesela? Ve böylece biz de yeniden döndürülebilir miyiz, ama yeni bir yaratılışla ve hepimiz ne olacaksak “ol”muş olarak. Eksik değil tamamlanmış olarak!!! Gerçek kainat ve gerçek biz olarak… Duyamadım!!! Birileri “bu evren sonsuzdur” ve “öbür taraf yalandır” mı diyordu!!! Bu iddialarını akleden fizikçilere sorsunlar bence…

Allah “ol” dedi. Biz de oluveriyoruz. Bizim de karşı gelme gibi bir şansımız ve hakkımız yok. İşte insanoğluna verilen tek kısıtlama bu. Ol’mak. Nasıl olacağımıza, bu olma işinin nihayetinde ne surette olacağımıza biz karar veriyoruz. Sadece “ol” dendi bize. Diğerlerinin hepsi, bizim seçimimiz.

Mimar tek. Ama her birimiz kendimizin müteahhidiyiz. Daha ol’madık. İstediğimiz gibi bir bina yapıyoruz. Yanlışlarımızla, doğrularımızla oluveriyoruz… Ol’mak ya da ol’mak, bir ihtimal daha yok; işte bütün mesele… Tefekkürümüzdür. Hatalarımız varsa her şeyin en doğrusunu bilen Allah’a sığınır ve düzeltmesi için O’ndan yardım dileriz.

www.kalemzade.net

twitter: @kalemzade


About the Author
Author

Kalemzade Kamil

Comments (3)
Leave a reply

Name (required)

Website