Dini Kavramlar ve Anlam Daralması Üzerine-1…

DİNİ KAVRAMLAR ve ANLAM DARALMASI ÜZERİNE -1…

Din konusunun iyi anlaşılması konu ile ilgili kavramların gerçek anlamlarının ve ifade ettikleri manalarının tam anlamıyla ortaya konulması ile mümkündür. Fakat maalesef dini kavramlar günümüze gelinceye kadar alabildiğince anlam daralmasına uğramış adeta sağından solundan kırpılarak artık tanınmaz bir hale gelmiş, indirgenmiş ve pratikte neredeyse işe yaramaz bir duruma sokulmuştur. Bu yazımda bazı önemli dini kavramlar üzerinde durarak bu kavramların gerçekte neye karşılık geldiğini ve buna karşılık günümüzde hangi anlamı ifade ettiğini ortaya koymaya çalışacağım.

1- İbadet:

Günümüzdeki pek çok meale “tapınmak” olarak geçen ve bu tanımla oldukça büyük bir anlam daralmasına ve kaybına uğrayan önemli bir kavramdır. “Tapınmak” bazı ritüellere, şekillere, kalıplara bağlanmış oldukça basit ve sığ bir eylemi ifade eder. Örneğin keşişler tapınaklarda yaşar, belli kalıplarda kıyafetler giyer, belli şekillerdeki bir takım ritüeller yoluyla kutsallarına tapınırlar. Maalesef, Kur’andaki ibadet kavramına “tapınmak” anlamı verilerek bu kavram oldukça büyük bir anlam daralmasına uğramış ve gerçekte ifade ettiği derin anlamı kaybetmiştir.

Peki gerçekte ibadet nedir?

İbadet, Allah’ın sevdiği, emrettiği, kabul ettiği ve razı olduğu bütün gizli-açık amel ve sözleri yapmak, yerine getirmektir. Buna göre çalışmak bir ibadettir. Zira

“Gerçek şu ki, insan için çalışıp didindiğinden başkası yoktur.”
Necm;39

Onun verdiği nimetleri -örneğin akıl nimetini- yerli yerinde kullanmak bir ibadettir.[1] Hele bu yolla insanlığa yararlı işler üretmek ise oldukça önem arz eden bir ibadettir.[2] Keza dürüst olmak[3], adil olmak[4], erdemli olmak, işini doğru ve sağlam yapmak[5], toplumsal barışa katkıda bulunmak[6], mütevazi ve alçakgönüllü olmak[7], yardımsever ve paylaşımcı olmak[8] hep ibadet kapsamındadır. Hatta içten bir gülümseme ve sevecen bir baş okşama[9], güzel bir söz[10] ve güleryüz de bir ibadettir[11].  Bu anlamda ibadet bir hayat tarzı olmalıdır. İnanan insanlar günün her saatinde her vaktinde, her amelinde yaptığı işin bir ibadet olduğu şuuruyla hareket etmelidir.

İbadeti belirli bir kalıba ve şekle sokarak bir zaman dilimine hapsetmek ibadetin ruhuna büyük bir darbe indirmiştir. Pek çok insan haftada bir Cuma namazına gitmekle, ya da yılda bir ay oruç tutmakla ya da günlük namazlarını kılmakla ibadet görevini tamamıyla yerine getirdiğine inanır. Elbetteki bunlar da bir ibadettir ama sorun şu ki; ibadet denilince insanların çoğunun aklına bu saydıklarımdan başka bir şey gelmez.

Oysa burada gözden kaçırılan çok önemli bir nokta vardır. Yukarıda bahsedilen namaz, oruç gibi belirli zaman dilimlerinde belirli kalıp ve şekillerde yapılan “ibadetler” birer amaç değil, araçtırlar. Bu ibadetlerin amacı neticede samimi, dürüst, doğru, erdemli, mütevazi, topluma yararlı işler yapan, hayra ve barışa yönelik adımlar atan ve Allah’tan başkasına kulluk etmeyen birey olabilmektir. Yoksa bu ibadetlerin amacı eğilip kalkıp ezberden hızlıca bir takım süreler okumak, ya da akşamlara kadar aç kalmak değildir. Yani ibadetteki temel mantık ve temel amaç eğilip kalkmak ya da aç kalkmak değil bu yolla insanın kendisini yaratan yaratıcısı ile baş başa kalması, onu hatırlaması, onu anması, onunla konuşması, ona derdini ya da kederini açması, ona yalvarması, ondan af dilemesi, her an onun gözetiminde olduğunu hissederek kendine çeki düzen vermesi, kendisine verilen nimetlerin değerini anlaması, nankörlüğü bırakması, diğer insanların, örneğin açların durumlarıyla empati kurarak onlara yardım elini uzatması, her an gözetilmenin ve kulluğun bilincine vararak tüm eylemlerinde doğru, dürüst ve adil olmaya çalışmasıdır. Aksi taktirde yapılan ritüellerin eğilip kalkmaktan ve aç kalmaktan öte bir anlamı kalmamakta…

Özetle; İbadet, yalnızca Allah’a kul olmak, yalnızca ona dayanıp güvenmek, yalnızca ondan medet istemek, yalnızca ondan yardım dilemek, ona yönelerek ona güvenerek her nerede olursa olsun ve başına her ne iş gelirse gelsin onun bilgisi dâhilinde olduğunu bilip ona teslim olmak ve onun kulu olarak özgürleşmektir. Abd; kul anlamındadır. Yalnızca Allah’a kul olan insan gerçek özgür insandır. Zira Allah’tan başka kutsallar türetenler kendi türettikleri kutsalların kulları olmak zorunda kalırlar.

Gerçek anlamda ibadet günün her anında devam eder. Zira abdlik, kulluk günün her anında geçerli olan bir durumdur. O halde yalnız Allah’a kul olan bunu günün her anında idrak ederek ona göre yaşamalıdır. İşte ibadet budur. Aksi taktirde ibadeti belirli zaman dilimleri ile sınırlamak bu zaman dilimlerinin dışında her şeyi yapmayı mubah görmek gibi bir anlayışa kapı açar. Bu ise ibadetin ruhunu öldürür.

Bir insan sürekli namaz kıldığı, oruç tuttuğu, hacca gittiği halde işini aksatıyor doğru dürüst yapmıyorsa, ticaretinde insanları kandırıyor ve sömürüyorsa, yoksulları yetimleri gözetmiyor, malı, mülkü, zenginliği tekeline alarak aç olan komşusuna selam bile vermiyorsa, insanlardan güleryüzü, hoşgörüyü esirgiyorsa, akraba ilişkilerini kesmiş ana-babasını huzurevlerine atmışsa, adil olamıyor işine geldiği gibi davranıyorsa, topluma yararlı işler yapmıyorsa, üretken ve verimli değilse, aklına ihanet etmişse, Alah’tan başkasına kul olmuşsa, onun sevmediği işler yapıyorsa, ondan başka veli,dost, mededgah, yardımcı,kurtarıcı edinmişse…  Maun süresinde namaz kıldıkları halde “yazıklar olsun onlara” hitabına mazhar olmuş demektir…

Bir sonraki yazım tartışılan bir kavram olan “salat ve namaz” kavramlarının anlamına dair olacak…

Selam ve dua ile…


[1] Allah’ın izni olmadıkça hiçbir benlik iman edemez. Allah, pisliği, aklını kullanmayanlar üzerine bırakır.
Yunus:100

[2] Ve ben, tövbe eden, inanan, hayra ve barışa yönelik iş yapıp sonra da düzgün bir biçimde yol alan kimseye karşı, gerçekten çok affediciyim, Gaffâr’ım.
Taha:82

Sonunda onlardan birine ölüm geldiğinde şöyle der: “Rabbim, beni geri döndürün;Döndürün ki, o arkada bıraktığım yerde iyi bir iş yapayım.” Hayır, bir kelime ki bu, o söyler onu. Ötelerinde, dirilecekleri güne kadar bir berzah vardır.
Müminun:99

[3] …Her türlü hareketinizde dürüst davranın. Çünkü Allah dürüstleri sever.
Bakara: 2/195

[4] … Eğer dönerse artık aralarını adaletle düzeltin ve (her işte) adaletli davranın.Şüphesiz ki Allah, âdil davrananları sever.
Hucurat: 49/9

[5] O halde seninle beraber tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol!Aşırı da gitmeyin. Çünkü O, sizin yaptıklarınızı çok iyi görendir.
Hud: 11/112

[6] İman edip hayra ve barışa yönelik ameller sergileyenlere gelince, kuşkusuz ki biz, güzel iş yapanların ödülünü yitirmeyeceğiz.
Kehf:30

[7] Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma. Çünkü sen (ağırlık ve azametinle) ne yeri yarabilir ne de dağlarla ululuk yarışına girebilirsin.
İsra: 17/37

[8] Hayır! Doğrusu siz yetime ikram etmiyorsunuz, yoksulu yedirmeye birbirinizi teşvik etmiyorsunuz. Haram helal demeden mirası yiyorsunuz. Malı aşırı biçimde seviyorsunuz.
(Fecr: 89/17-20)

[9] …Allah, iyi davrananları sever.
(Al-i İmran: 3/148)

[10] Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle…
İsra Suresi, 53

[11] Güzel, yapıcı bir söz, bir bağışlama, ardından bir eziyet gelen sadakadan daha üstündür. Allah Ganî’dir, cömertliğine sınır yoktur; Halîm’dir, hoşgörüsüne sınır yoktur.
Bakara 263.

www.ateizmvedin.com

Metin AYDIN


About the Author
Author

metinlone

Leave a reply

Name (required)

Website