İnanca Çağıran Davetler

“Siz, insanlara iyiliği emrederken, kendinizi unutuyor musunuz? Oysa siz kitabı okuyorsunuz. Yine de akıllanmayacak mısınız?” (Bakara Suresi,44)


Benim bildiğim, ülkemizde Müslüman olup da, manevi boşluk içinde ve inanç arayışında olan, yüzlerce insan var. Bu insanlar nasıl olur da, her gün beş vakit duydukları ezan seslerini göz ardı ederek, hak din olmayan başka inançlara sempati duyabiliyorlar? Uzakdoğu’dan gelen Hint felsefesi olan Budizm veya başka bir din arayışına girmek isteyebiliyorlar. Hatta sapkın tarikatlar bile onlara cazip gelebiliyor ve bu tür sahte mutluluk vadeden inançlara daha sıcak bakabiliyorlar. Oysa, İslam dini tam olarak incelendiğinde, yaradılışımız gereği, özüne uygun yaşandığında, henüz dünyada iken cennet ahlakını yaşamak mümkündür. Ayrıca tüm dünyaya İslam’ın savaş değil, barış ve hoşgörü dini olduğunu anlatarak, diğer hak dinlerin İslam dini üzerindeki ön yargılarını da kaldırmamız mümkün alacaktır.

İslam’da Davetkar Olmak

“Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et…” (Nahl Suresi, 125)

Dinimizi anlamanın ve öğrenmenin yolu, İslam alimlerinden duyduğumuz fetvalar ve kitaplardır. Fakat bu kitaplar da gerek görünüşleri gerekse anlatımlarıyla İslam’a davet edebilmelidir. Oysa dinimizi öğrenmek için aldığımız bazı kitaplarda, henüz ilk sayfasını açtığınızda kitap okunmadan kapatılıyor. Çünkü kitaplar okuma zevk vermiyor. Bu kitaplar, çok renksiz, karanlık, resimsiz ve zor anlaşılır. Yazılanları anlamak için Arapça, Osmanlıca bilmeniz, hatta, beraberinde sözlük kullanmanız gerekiyor. Anlatmak istediğim, İnsanları dinden alabildiğince uzaklaştıran bir yöntem olarak karşımıza çıkıyor.

Çok değil, bundan on – on beş yıl öncesine kadar, Kuran’ın meali (Türkçe) okunmasının günah olduğu söylenirdi. Oysa Allah, İslam’ı tebliğ yapanlar için Kuran’da, “senin dilinde (lisanında) kolaylaştırdık” diyerek bu önemli konuyu 1400 sene evvel müminlere farz kılmıştır:

“Belki onlar öğüt alıp-düşünürler diye, Biz onu (Kur’an’ı), senin dilinle kolaylaştırdık.”(Duhan Suresi, 58)

Kuran’da anlatan bir başka gerçek ise, Dünya yüzünde yaşayan en tehlikeli, aynı zamanda en güçlü ve Allah’a baş kaldıran Firavun’a tebliğ yapmakla görevlendirdiği, Hz. Musa ve Kardeşi Hz. Harun’a, Yüce Allah Kuran ayetinde şöyle buyuruyor:

“İkiniz Firavun’a gidin, çünkü o, azmış bulunuyor. Ona yumuşak söz söyleyin, umulur ki öğüt alıp-düşünür veya içi titrer-korkar.”(Taha Suresi,43-44)

Kuran’da cennet, zenginlik, ihtişam, ferahlık, insanın içine huzur veren güzelliklerle dolu olduğu anlatılıyor. Çünkü Allah insan fıtratını (karakterini), cennet ahlakı ve yaşantısından zevk alacak biçimde yaratmıştır. Dolayısıyla dini anlatan kitapların ve üslubun anlaşılır, davetkar olması gerektiğini ve dini anlatan din adamlarının ve yazarların da bu konuda Allah’a karşı sorumlu olduklarını düşünüyorum.

Ülkemizde ve diğer bazı İslam ülkelerinde yaşanan değişik İslam anlayışının, örf, adet ve geleneklerle karıştığını ve din adı altında yaşanan gerçekleri hep beraber görmekteyiz.

(İslam’ı anlatanlar ve İslami yazarlar belki bana kızacaklar, fakat ben sadece göz ardı edilen bu gerçekleri insanlara anlatmak istiyorum.)

Oysaki İslam dini en son ve en mükemmel din olmasına rağmen. Demek burada bir anlatım hatası olduğunu, Allah’ın dinini, hutbeye çıkıp anlatmakla görevli olan ve dine davet etmekle yükümlü olan, bunun sorumlusunun da dinimizi tam olarak sevdiremeyen, hikmetli konuşup anlatamayan, İslam’a davet edemeyen, bazı büyük din alimleri ve yazarların olduğunu tekrar yineliyorum.

Allah’ın dinini anlatmakla görevli olanlar, bu durumu bir kez daha düşünmelidirler. Kuran dışı kaynağı belli olmayan hurafelerle güzel dinimize zarar vermeyelim. Sevdirelim nefret ettirmeyelim. Aksi taktirde, Allah katında bu ağır sorumluluğun altından kalkmaları mümkün olmayacaktır.

Din alimlerinin ve yazarlarının yapmaları gereken güzel dinimizin, barış, sevgi ve hoşgörü dini olduğunu insanlara anlatmak. Ayrıca tamamen hurafelerden arınmış haliyle insanlara sunmaktır. Hz. Muhammed (sav)’in “Sevdirin nefret ettirmeyin” dediği gibi insanlara sevdirmektir.

Peygamberimizin Tebliğ Mektupları
Hz. Muhammed (sav)’in çeşitli ülkelerin krallarına ve bazı eyaletlerin valilerine yazdığı tebliğ mektuplarından bir kısmının orijinalleri günümüze kadar muhafaza edilmiştir. Hükümdarların ve halklarının en güzel ve hikmetli şekilde hak dini yaşamaya davet edildiği bu mektuplar, Peygamber Efendimiz (sav)’in üstün ahlakının, bağışlayıcılığının, hoşgörüsünün ve tebliğ gücünün tarihi örneklerindendir.

Bu mektuplardaki hikmetli, etkileyici ve ılımlı üslup, pek çok Ülkenin hak din İslam’ı tanıyıp kabul etmelerine vesile olmuştur. Kuşkusuz Peygamberimiz (sav)’in tebliğindeki bu hikmetli üslup tüm Müslümanlar için bir örnektir.

Unutulmaması gereken bir başka konu ise, İman edenlere yükletilen sorumluluk, Allah’ın dinine güzellikle, barışla ve hoşgörüyle davet etmektir. Bu doğruları uygulayıp uygulamama, iman edip etmeme kararı karşı tarafa aittir. Bir kişiyi iman etmeye zorlamak, bazı şeyleri zorla kabul ettirmeye çalışmak Kuran ahlakına aykırı bir tavırdır.

“Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah’a inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir.”(Bakara Suresi, 256)

 


About the Author
Author

Dini Yazilar

Leave a reply

Name (required)

Website