Posted on May 24, 2011 in Kuran Ayetlerinin Düşündürdükleri by halukgta 57 Comments
Mümin kadınlara da söyle: Bakışları ölçülü olsun ve cinsel organlarını korusunlar. Süslerini, kendiliğinden görünenler hariç açmasınlar. Hımarlarını (örtülerini/başörtülerini) yaka açıklarına koysunlar. Süslerini şu kişilerden başkasına göstermesinler: Kocaları, yahut babaları, yahut kocalarının babaları, yahut oğulları, yahut kocalarının oğulları, yahut kardeşleri, yahut kardeşlerinin oğulları, yahut kendi kadınları, yahut ellerinin altında bulunanlar, yahut kadına ihtiyaç duymaz olmuş erkeklerden kendilerinin hizmetinde bulunanlar, yahut kadınların mahrem yerlerini henüz anlayacak yaşa gelmemiş çocuklar. Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler, hepiniz topluca Allah’a tövbe edin ki kurtuluşa erebilesiniz. (24- Nur Suresi 31)
Kadınları, kendi zihniyetlerine göre yaşatmak isteyenlerin çarpıttığı ayetlerin başında bu ayet gelir. Bu ayetteki “hımar” kelimesinin temel anlamı “örtü” olup, sözlüklerde “örtü” ve “başörtüsü” anlamları verilmiştir. Önemli olan husus ayette kapatılacak yerin açıkça “yaka açığı” olarak geçmesidir. Ayetin kapatmayla ilgili dikkat çektiği yer saçlar değil, yaka açığı bölgesidir. Birçok kimse parmağın işaret ettiği yere bakması gerekirken parmağa odaklanmıştır, oysa açıkça parmağın işaret ettiği yer “yaka açığı”nın kapanmasıdır, saçların değil. Abdest almayla ilgili ayette başın sıvazlanması söylenirken, baş kelimesi Arapça karşılığı “res” ile vurgulanır. Bu ayette kapatılacak bölgeyle ilgili böyle bir “baş” veya “saç” vurgusu yoktur. Yani “hımar”ın saçları örtmesi değil, “yaka dekoltesi”ni örtmesi istenir. (“Yaka açığı” manasına gelen “cuub” kelimesi hem bu ayette kapatılacak bölgeyi belirtmek için, hem de Hz. Musa’nın yaka açığına elini soktuğunu belirten ayette geçer.)
Bir kelimeye birden çok mana verildiğinde, o kelimenin geçtiği yerde hangi manayı vermek gerektiği hususunu, o kelimenin geçtiği yerde neyin amaçlandığını inceleyerek karar verebiliriz. Örnek olarak “hımar” kelimesiyle aynı kökten gelen “hamr” kelimesini ele alalım. Bu kelimeye sözlüklerde hem geniş manalı “sarhoşluk veren madde” hem de daha dar anlamlı “şarap” manası verilmiştir. Bu kelimenin geçtiği ayetlerden “hamr” yüzünden Müslümanların arasında düşmanlık ve kin oluştuğunu anlıyoruz. (Bakınız: 5-Maide Suresi 91. ayet) Bu tip etki ise sadece “şarap” içilince değil, aynı şekilde diğer “sarhoşluk veren maddeler” kullanılınca da oluşur. Bunun ise Kuran’da geçen “hamr” kelimesine geniş manalı “sarhoşluk veren madde” anlamının verilmesini desteklediği kanaatindeyiz. Benzer şekilde aynı kökten gelen “hımar” kelimesine hem geniş manalı “örtü” hem de daha dar anlamlı “başörtüsü” manası verilmiştir. Bu kelimenin geçtiği ayetten “hımar” ile yaka açığının kapatılmasının amaçlandığını anlıyoruz. Yaka açığının kapatılması ise yaka açığını kapatacak herhangi bir örtünün kullanılmasıyla mümkündür. Bunun ise ayetteki “hımar” kelimesine geniş manalı “örtü” anlamının verilmesini desteklediği kanaatindeyiz.
Saçları örtmeyi Kuran’a mal etmek isteyen zihniyet sahipleri, açık bir saptırma yaparak “felyedribne” fiilini “salsınlar” diye tercüme etmektedirler. Böylece ayet, “başörtüsünü yaka açıklarına salsınlar” şeklinde okunacaktır. Oysa hiçbir şekilde “darabe” kökünden türeyen “felyedribne” fiili “salsınlar” manasına gelmez. Bu fiille, hımarın “yaka açığına konulması” yani “yaka açığının kapatılması” anlatılır. Kuran’da “salsınlar, indirsinler” manasında “felyudnine” kelimesi kullanılır. Allah böyle bir ifade kullanmak isteseydi “felyedribne” fiili yerine “felyudnine” fiilini kullanmaz mıydı? Bu örnek bize, gelenekçi zihniyetin, kendi fikirlerini doğru çıkartmak uğruna gereğinde Kuran’daki kelimelerin manasını kaydırmaktan çekinmediğini bir kez daha göstermektedir.
Bu ayetteki “kendiliğinden görünenler hariç” ifadesi tartışma konusu olmuştur. Bu ifadeyle ilgili Muhammed Esed şöyle demektedir: “Kendiliğinden görünenler hariç ifadesiyle ilgili olarak ilk İslam alimlerinin ve özellikle (Razi’nin kaydettiğine göre) el-Kıffal’in yaptığı, kişinin hakim örfe (el-adetul-cariyye, geçerli adet) uyarak açık tutabileceği, yani örtmemesinde beis olmayan yerler şeklindeki açıklamayı yansıtmaktadır. İslam hukukunun geleneksel temsilcileri ‘görünmesinde (örfen) sakınca olmayan’ ifadesinin tanımını her ne kadar kadının yüzü, elleri ve ayaklarıyla sınırlı tutma eğilimini göstermişler -hatta sınırlamayı bazen daha da ileri götürmüşler- ise de, ‘kendiliğinden görünenler hariç’ ifadesinin anlamı bizce çok daha geniştir; nitekim, kullanılan ifadedeki kasti belirsizlik (yahut çok anlamlılık) de bu hususta, insanın ahlaki ve toplumsal gelişiminin gereği olarak ortaya çıkan zamana bağımlı değişikliklerin göz önünde bulundurulduğunu göstermektedir.” (Muhammed Esed, Kuran Mesajı: Meal Tefsir, 2. Cilt) “Kendiliğinden görünenler hariç” ifadesine verilmiş manalardan biri abdest mahallerinin “kendiliğinden görünen yerler” olduğu şeklindedir. Buna göre abdeste konu olan başın, yüzün, dirseklere kadar ellerin, bileklere kadar ayakların kapanması zorunlu değildir. En ünlü hadis kitaplarında, Peygamberimiz döneminde kadın ve erkeklerin aynı kaptan abdest aldıkları geçmektedir (Bakınız: Buhari, Vudu; Ebu Davud, Taharet; İbni Mace, Taharet; Nesai, Taharet). Abdeste konu olan yerler ayak, dirseklere kadar eller, yüz ve baş olduğuna göre, bu hadislerden, kadınların erkeklerle karışık ve saçları açık olarak abdest aldıkları anlaşılır. Oysa mezhepçi İslamcılık, bu hadisleri görmezden gelir ve kendi kafalarına uygun üretilmiş malzemelere sarılır. “Kendiliğinden görünenler hariç” ifadesine diğer verilmiş bir mana ise ayet temelde göğüslerin kapatılmasına yönelik olduğu için, “kendiliğinden görünenler hariç” ifadesinin kapatılsa da elbisenin altından kısmen göğüslerin varlığının belli olmasıyla ilgili olduğudur (o dönemde sütyenin icat edilmediğini hatırlayalım). Buna göre yaka açığı kapatılmalıdır ama gösterme kastı olmaksızın elbisenin altından göğüslerin varlığının belli olmasında bir mahsur yoktur. Bu bahsedilen yorumların hangisi kabul edilirse edilsin, ayette vücudun belli bir kısmının kapatılmadan hariç tutulduğu gözükmektedir. Oysa birçok mezhebin peçeyi farzlaştırması ve bütün bedenin kapatılması gerektiğini öngörmeleri, bu ayetteki ifadeyle çeliştiklerini ve mezheplerin kadınların örtünmesiyle ilgili yaklaşımlarının güvenilmez olduğunu göstermektedir. Gelenekle şekillenen, sonra ise hem geleneği hem dini şekillendiren mezheplerin yanlışlarını düzeltmede tek mümkün yol Kuran’a gitmektir.
Ayette diğer dikkat etmemiz gereken nokta “süsler” kelimesi ile neyin kastedildiğidir. Bizim kanaatimize göre “süsler” kelimesi ile özellikle “göğüslerin” kastedildiği yönündedir. Çünkü ayetteki tüm noktalarla, mantıklı bir şekilde, sadece göğüs bölgesinin uyum sağladığı kanaatindeyiz. Birincisi, ayette “yaka açıklarının kapatılması” geçmektedir, yaka açıklarından ise göğüsler gözükür ki bu bölge kadın vücudunun cinsellikle ilgili olan önemli ayırt edici özelliğidir. İkincisi, ayette gizlenen süslerin belli edilmesi için “ayakların yere vurulmaması” geçmektedir. Ayaklar yere bazı erotik dans hareketleri şeklinde vurulduğunda vücutta belli olacak yer özellikle göğüslerdir (sütyenin o dönemde icat edilmediğini düşünürsek, bu daha da iyi anlaşılır). Üçüncüsü, Kuran’daki ayetlerden kadınların bir kısmının iki yıl gibi uzun bir süre çocuklarını emzirdiğini görüyoruz. Kadınların, özellikle evlerine sıkça girip çıkan ve kendilerinin yanlarına sıkça gittikleri yakınlarının yanında, çocukları acıktığında ve ağladığında onları emzirmeleri gerekecektir. Ayetteki süslerin kimlerin yanında açılabileceğiyle ilgili açıklamanın, özellikle bu konuda kadınlara büyük kolaylık sağladığı kanaatindeyiz. Ayetteki bahsedilen ifadelere, göğüs gibi uyan başka bir bölge bizce bulunmadığı için “süsler” ifadesiyle özellikle göğüslerin kastedildiği sonucuna varıyoruz.
“Süsler” (ziynet) kelimesinden takı gibi maddelerin anlaşılamayacağı ayetin bütünsel olarak ele alınmasıyla açığa çıkar. Çünkü ayette, kadınların süslerini kadınlar yanında açabileceği geçmektedir. Takı gibi maddeler tahrik unsurundan daha çok hava atma unsuru olabilir. Eğer bu hava atma olayı engellenmeye çalışılsaydı, buna ilk olarak, karşı cins erkekler yerine aynı cinsten olan kadınlar dahil edilmez miydi? Ayrıca sorun takıların teşhir edilmesiyse, o zaman kuyumcu dükkanlarında da bunların teşhirine karşı çıkmak gerekmez mi, ki bunu hiç kimse ileri sürmemiştir. Ayrıca ayakları yere vurunca hangi takı eşyası belli olur? Bunun halhal gibi bir şey olduğunu düşünmek bizce zorlama bir izahtır; elbisenin altında olup da sesi belli olan bir halhalın karşı cinsin dikkatini çekeceğini, hele hele tahrik unsuru olacağını düşünmek çok zorlama bir izah olarak gözükmektedir. Ayette “Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar” denmektedir; halhaldan çıkan sesle kadınların dikkat çektiğini bir an için düşünsek bile, ayette denildiği gibi “süslerin belli olması” diye bir durum söz konusu olmaz ki. Bu yüzden tefsircilerin önemli bir çoğunluğunun yaptığı bu halhal izahının yanlış olduğu kanaatindeyiz. Üstelik Araf suresi 31’de ziynet eşyalarının mescid yanında giyilebileceğinin kadın ve erkek ayrımı yapılmaksızın söylenmesi; takıların, cami yanı gibi en kalabalık yerlerde de teşhir edilebildiğini, yani saklanmasına gerek olmadığını gösterir. Görüldüğü gibi mantıksal bir elemeyle gidildiğinde ayetin, özellikle göğüs bölgesinin civarındaki “yaka açığının” kapanmasını vurguladığı anlaşılır.
Fakat ayetteki “süsler” kelimesinin, birçoklarının iddia ettiği gibi, bir an için “takılar” anlamına geldiğini, yaka açığını kapatmakla kolyeler gibi takıların kapanmasının hedeflendiğini, ayakların yere vurulmasıyla belli olan “süslerden” kastın halhal ile dikkat çekmemek olduğunu düşünelim. Bu durumda hedef bu takıların gözükmemesiyse, o zaman bu ayetten kastın bu takıların örtülmesi olduğu sonucunun çıkması gerekir. Böyle düşünülürse, bu takıları takmayan biriyle bu ayetin ilgili olmadığı sonucuna varılması gerekir ki bu durumda bu ayetle saçların örtülmesinin hedeflendiği hiç söylenemez. Ayette “süslerin takıldığı bölge” tipi bir ifade olmadığına fakat “süslerin kapanmasının, gösterilmemesinin” istendiğine dikkatlerinizi çekeriz. Bu yüzden ayette, takıların takıldığı bölgenin kapatılmasının istendiğini düşünmek de zorlama gözükmektedir.
Bu arada el-Cassas (öl: hicri 370) da, Ahkam-ül Kuran adlı eserinde, Nur Suresi 31. ayeti açıklarken, bu ayetin “göğüs ve boyunları örtmeyi amaçladığını” ifade etmiştir. Cassas, aynı tefsirinde, tabiundan (Peygamberimiz’den sonraki ikinci nesil) Said bin Cübeyr’in de (öl: hicri 95) saçların açılmasının “haram değil mekruh olduğunu” ifade ettiğini nakleder. Bu ise zannedildiği gibi saçları örtme hususunda -çoğunluk görüşü olsa da- bir icmanın varlığından söz edilemeyeceğini göstermektedir. (Yaşar Nuri Öztürk, Kuran’daki İslam)
Bu hususta geleneksel olarak varılan sonuçların güvenilir olmadığının göstergelerinden birisi, başın kapalı olmasının hür olan ve hür olmayan (cariye) kadınların arasında bir ayrım unsuru olarak gösterilmiş olmasıdır. Buna, Hz. Ömer’in başı kapalı olan hür olmayan bir kadının başını zorla açtırdığını ve onu hür kadınlar gibi başını kapadığı için azarladığını (hatta dövdüğünü) aktaran bir rivayet delil olarak gösterilmiştir. (Biz, bu hadisin doğru olmadığı kanaatindeyiz.) Oysa Kuran’da, hür olan ve hür olmayan kadınlara farklı emir ve yasaklar hiçbir ayette sunulmamıştır. Zaten bahse konu ayetin metninde de böyle bir ayrım yoktur. Fakat bir an için Hz. Ömer ile ilgili bu nakli doğru kabul eden geleneksel yaklaşımın kabullerini düşünün; buna göre hür olmayan kadınların kapaması gereken avret yerleri dizleri ile göbeklerinin arasıdır. Hür olmayan kadınların, göbekten yukarı tüm vücutları çıplak ve göğüsleri açıkta ortada dolaşmalarında bir sorun yokken, hür kadınların tek bir saç telinin bile gözükmemesi gerekmektedir! Sizce burada bir sorun yok mu? Haydi geleneksel başı örtme yaklaşımını savunanların dediklerini kabul ettiğimizi farz edelim. Kuran hür olmayan insanların hürriyetlerine kavuşturulmasını bir hedef olarak koymuştur (90-Beled Suresi 12, 13) ve bugün bu hedef gerçekleştirilmiş olup, hür olan ve olmayan diye bir ayrım kalmamıştır. Eğer başı örtmenin sebebi hür ve hür olmayan ayrımı yapmaya bağlanır ve başı örtmek bir toplumsal statü yansıtma aracı olarak sunulursa, o zaman günümüzde hür ve hür olmayan ayrımı kalmadığına göre başı örtmek gerektiği iddiasında bulunmak için bir zemin kalmaz. Sonuçta geleneksel yaklaşım bu konuda da içinde ciddi tutarsızlıklar barındırmaktadır.
(Not: Şu ana kadar okuduklarınız, site editörünün katkılarıdır. Yazarın yazısı buradan itibaren başlamaktadır.)
Bugünlerde televizyonlarda, dini konularda sorulan en çok soru başörtüsü Allah emri olarak kuranda var mıdır? Kimi konuşmacılar hayır yoktur diyor genelde daha çoğunluğu ise evet Allah Nur suresi 31. ayetinde kesinlikle başın örtülmesini emrediyor şeklinde açıklama yapıyorlar. Biz okuma alışkanlığı olmayan toplum olarak da normal olarak, eğer isminin önünde birde kocaman bir unvan varsa, birde çoğunluk söylüyorsa hiç kuşkusuz o zaman demek ki Allah emriymiş diyor ve öyle kabul ediyoruz. Peki, bu yol doğru bir yol mu? Çoğunluğun sözlerine inanmak bizleri Allah a ulaştırır ve Rabbin katında mahcup etmez mi dersiniz? Ben doğrusu kimlerin doğru söylüyor olacağını inanın çok düşündüm ve tek hâkim ve yargılayıcının gönderdiği, bizlerin anayasası olan kitaba yani kurana danışmanın en doğru yol olduğuna karar verdim. Kuranı ilk kez okuduğumda, kuranı doğru anlamamda faydası olacak, hatta hiç unutmamam gereken bazı ayetler dikkatimi çekti. Bunları sizlerle paylaşmak isterim.
Enam suresi. 116: Yeryüzündeki insanların çoğunluğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar. Sadece sanıya uyarlar onlar ve sadece saçmalarlar.
Ankebut Suresi. 51: Karşılarında okunup duran bir kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? Bunda, inanan bir toplum için elbette ki bir rahmet ve bir öğüt vardır.
Zühruf Suresi 44: Gerçek şu, bu Kuran sana ve toplumuna elbette ki bir hatırlatıcı/bir düşündürücü/bir şeref/bir öğüttür. Bu kitaptan sorumlu tutulacaksınız.
Yukarıda ki üç ayet üzerinde kısaca düşünelim isterseniz. Birincisi karşımıza çoğunluk diye çıkanlar her zaman haklı anlamına gelmediği gibi, onlara uyduğunuzda bizleri Allah yolundan saptırma tehlikesi ile karşı karşıya gelebileceğimiz uyarısını Allah çok açık yapıyor. Ankebut suresinde ise, Rabbim indirdiği kitabı yeterli görmeyenlere tepkisini göstererek, sizlere indirdiğim kitap yetmiyor mu diyerek bu kitabın yeterli olduğunu, sitemli bir şekilde açıklıyor. İşin en güzeli ve can alıcı ayeti ise bence şu ayet, ama her ne hikmetse bu ayeti görmezden gelmek için, bahsini bile açmıyoruz. Yüceler yücesi Rabbim sizleri bu kitaptan hesaba çekeceğim, bu kitaptan sorumlusunuz diyor, ama hala isimlerinin önünde kocaman kocaman unvanlar olan insanlar, kalkıp ne diyorlar bizlere? Bu kitapta her şey yoktur, bu kitap özet bilgidir. İslamı anlayabilmek ve yaşayabilmek için hadis kitaplarına ve fıkıh kitaplarına ihtiyaç vardır. Kuranı sizler okuduğunuzda anlayamazsınız, onu veli kişiler anlar. Peki, bu sözler yalnız yukarıda yazdığım üç ayete bile uyuyor mu sizce? Bu zihniyete göre Rabbim bizleri kurandan sorumlusunuz demesine rağmen, anlayacağımız kitap değil, herkesin okuduğunda anlayamayacağı kitap göndermiş oluyor. Peki, nasıl sorumlu olacağız anlayamıyorsak diye soranlara da, bozgunculuk yapma dine nifak mı sokmaya çalışıyorsun diye yıllarca susturmuşlardır.
Gelelim konumuza, yine kuranı birçok kez anladığım dilden okuduğumda ise, Rabbim`in bizlere indirdiği kuran hakkında bakın nasıl bir kitap olduğunu hangi ayetlerle anlatıyor, birkaç örnek verelim. ( Nisa Suresi 82. ayet; Kuran`ı, iyice okuyup düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah`tan başka birinin katından gelseydi, elbette ki onun içinde birçok ihtilaf bulacaklardı. ) Bu ayete baktığımızda demek ki Rabbim bizleri bu kitabı okuyup daha sonra düşünmemizi akıl etmemizi emrediyor. Ama hangimiz okuduk anlayarak lütfen kendimize bir soralım önce? Diğer birçok ayetinde buna benzer ayetlerin sonunda bakın neler söylüyor Allah? (Eğer aklınızı işletirseniz Allah size ayetlerini açık-seçik göstermiştir. Ali İmran 118) (İşte Allah, ayetleri size böyle açıklıyor ki düşünüp anlayasınız. Nur sur. 61) (Hâlâ aklınızı çalıştırmayacak mısınız? Enbiya sur. 10) (Sadece aklı ve gönlü işleyenler düşünüp ibret alır. Rad sur. 19) (Hâlâ düşünmüyor musunuz? ” Enam sur. 50) (Hala aklınızı işletmeyecek misiniz? Araf sur. 169) Şimdide kuranın nasıl bir kitap olduğunu bakın ayetlerinde nasıl açıklıyor.
Nahl suresi. 89: ….. Sana bu Kitap`ı indirdik ki her şey için ayrıntılı bir açıklayıcı, bir kılavuz, bir rahmet, Müslümanlara da bir müjde olsun.
İsra suresi 89. Yemin olsun, biz bu Kuran`da, insanlar için her benzetmeden nice örnekler sıraladık. Ama insanların çoğu inkâr ve nankörlükten başka bir şeyde diretmediler.
Kehf Suresi 54 Yemin olsun, biz, bu Kuran`da, insanlar için her türlü örneği değişik ifadelerle gözler önüne koyduk. İnsan ise varlığın, tartışmaya en çok tutkun olanıdır.
Nisa Suresi 174. Ey insanlar! Size Rabbinizden apaçık, çok parlak ve güçlü bir kanıt gelmiştir. Biz size, her şeyi açık seçik gösteren bir ışık gönderdik. 175. ayet; Allah`a inanıp O`na sarılanları O, kendisinden bir rahmetin ve lütfun içine sokacak ve onları kendisine ulaşan dosdoğru bir yola kılavuzlayacaktır.
Aliimran suresi. 105; Kendilerine açık-seçik kanıtlar geldikten sonra, çekişmeye girip fırkalar halinde parçalananlar gibi olmayın. Böyle olanlar için çok büyük bir azap vardır.
Sizlere yukarıdaki ayetlere benzer yüzlerce ayet sayabilirim, dikkat edin hepsinde ne diyor Allah? Ayrıntılı açıklayıcı, kılavuz, müjde, her benzetmeden nice örnekler, her türlü örneği değişik ifadelerle gözler önüne koyduk, apaçık çok parlak güçlü bir kanıt, her şeyi açık seçik gösteren bir ışık. Bu sözleri Allah kuran için söylüyor ve bakın ne diyor nereye sarılın diyor? (Allah`a inanıp O`na sarılanları O, kendisinden bir rahmetin ve lütfun içine sokacak ve onları kendisine ulaşan dosdoğru bir yola kılavuzlayacaktır. ) Peki, hani kuranda her şey yoktu, kuran özet bilgiydi, yalnız kuranla olmazdı. Ama Rabbim kurana sarılanları o kitap dosdoğru yola kılavuzlayacaktır diyor. Bizlere ise doğruya kılavuzlayacak kitap olarak özellikle söylenen beşerin yazdığı kitaplar gösterilmiyor muydu? Rabbim bu kitabı ben koruyorum diyor, acaba bizlerin okumasını istedikleri kitapları kimler koruyor dersiniz?
Şimdi de bu kadar geniş bir açıklamadan, kuranın anlatış biçimini izah ettikten sonra anlatmak istediğim konuya bakalım. Ne demiştik başörtüsü Allah emri midir? Allah emridir diyerek bakın bu ayette Allah başörtüsünü farz kılmıştır dedikleri Nur suresi 31. ayete şimdi de birlikte bakalım ve delil gösterdikleri cümleyi yazalım, daha sonrada benim vereceğim örneklerle karşılaştıralım. Ama kararı siz vereceksiniz ben değil. Çünkü insanın bizzat kendisinin düşünmesini ve karar vermesini Allah emrediyor. Nur suresi 31. ayette geçen cümleyi ve orada verilen emri yazalım. (Örtülerini göğüs yırtmaçlarının üzerine vursunlar. ) Ama başörtüsünü emrini savunan kişiler burada geçen kelimenin başörtüsü olduğunu ısrarla söyledikleri için şimdide onların istedikleri şekilde yazalım. (Başörtülerini göğüs yırtmaçlarının üzerine vursunlar. ) Şu anda her şeyi unutalım ve önce yukarıda yazdığım ayetleri düşünelim. Burada emredilen konu nedir? Yani bu cümleyi dilbilgisi kurallarına göre incelediğimizde cümlenin yüklemi nedir? Yani konunun özü ve anlatılmak istenen ne? Başın örtülmesi mi? Yoksa göğsün örtülmesi mi? Burada hem başın örtülmesi hem de göğsün örtülmesi diyenler var ki buradan başörtüsü Allah emridir diye çıkarmak istiyorlar. Diyelim bir an yine her şeyi unutup burada iki emir veriliyor diye biz de kabul edelim. Kabul ettiğimizde açık olarak göğsün örtülmesi, gizli bir anlamla da aslında başın örtülmesi emrini çıkarabiliriz diyelim. Peki, Allah gizli anlamlarla, dolaylı olarak bir emir verebileceğini söylüyor muydu ayetlerin de? Yukarıda size sadece altı tane ayet örneği verdim ki bunlara yüzlercesini daha verebilirdim, hiç birisinde bu şekilde bir emir ve yasak vermeyeceğini, tam tersine açık ve anlaşılır bir şekilde verileceğini söylediği gibi ne diyordu? (Yemin olsun, biz bu Kuran`da, insanlar için her benzetmeden nice örnekler sıraladık. ) (insanlar için her türlü örneği değişik ifadelerle gözler önüne koyduk) Dostlarım, kardeşlerim bu sözlere bu şekilde dolaylı bir emir verileceği hiç anlaşılmadığı gibi, tam tersini söylüyor Allah. Diyelim orada dolaylı bir şekilde anlattı, madem her benzetmeden nice örnekler verdim, her örneği değişik ifadelerle anlattım diyor da, acaba daha sonra kuranın hiçbir yerinde nedendir dersiniz, kadın saçını örtmelidir namahremdir asla demiyor? Bu sizin dikkatinizi çekip sorma gereği duymadınız mı? Şimdide bundan başka birkaç örnek daha vermek istiyorum konu daha iyi anlaşılması için. Diyelim ki Allah kuranda şöyle ayetler göndermiş olsaydı bizler bundan ne anlamalıydık? ( Kadınlar gömleklerini giydiklerinde, gömleklerinin boyunu göbeklerinin altına kadar uzatsınlar ki göbekleri görünmesin. ) Şimdi soruyorum size bu ayetten neyin emredildiğini anladınız? Eğer hem gömlek giymek, hem de göbeğin örtülmesi farzdır diyorsanız o zaman Nur suresi 31. ayette başörtüsü de farzdır demekte haklısınız derim. Yok, bu ayette Allah göbeğin örtülmesini emrediyor diyorsanız o zaman Nur suresi 31. ayeti daha dikkatle okuyun ve karar verin derim. Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Daha önce de verdiğim örneği tekrarlamak istiyorum. Yine Allah kuranda şöyle bir ayet indirseydi acaba bunu nasıl anlamalıydık dersiniz? ( Ey inananlar, namaza durmaya başladığınızda elinizde veya ayağınızda bir kanama başlarsa çoraplarınızla kanayan yeri sarın ve kan durmuş ise namazınıza devam edin. ) dese Allah, buradan hangi farz emri anlamalıyız? Yine eğer iki emir var, birisi çorabın giyilmesinin farz olduğu, diğeri ise kanama durduktan sonra namaza başlamalıyız emrinden bahsediliyor diyorsanız, evet Nur suresi 31. ayette geçen başörtüsü de farzdır diyebiliriz. Yok, hayır burada çorabın farzlığından bahsetmiyor, yalnız namaza durmadan önce kanın durdurulması isteniyor diyorsanız, lütfen Nur suresi 31. ayet üzerinde biraz daha düşünün derim. Tam burada size bir tartışmamız esnasında bana cevaben yazdığı Sayın Sami Hocaoğlunun yazısından bir alıntı yapmak istiyorum. Aslında bana cevap verirken bile kendi düşüncesinin yanlışlığını kendisi söylüyordu farkında olmadan. Bakın bana nasıl bir örnek vermişti. ( (Nur 31. ayetin başörtüsünü emreden cümlesi aslında neyi emretmektedir? Açık ve net olarak şunu: Cahiliye döneminde bir aksesuar olarak başın üzerinden sırta atılan örtüyü bütün bir boynu ve gerdanı da kapatacak şekilde mazbutça örtmeyi. ) Bu sözlere baktığımızda doğru bir gerçeği önce söylediğini görüyoruz, o da Arapların başın örtülmesi erkekte de kadında da hem aksesuar yani geleneklerinde geçen bir giyim, hem de iklim şartlarının bir gerekliliği. Demek ki zaten Araplarda başın örtülmesi gelenekmiş. Peki, eğer başın örtülmesi daha önce gelenekse, Allah başın örtülme emrini verirken, başınızı o gelenekten örttüğünüz örtünüzle biraz da göğüslerinizi kapatın diye mi verir başörtüsü emrini, yoksa daha önce doğru dürüst takmadığınız o aksesuarı, bundan sonra benim emrim olarak bu şekilde takacaksınız ve kadın asla saçını göstermeyecek mi diye emreder? Karar sizlerin hesabı kimse kimsenin yerine vermeyecek. Bakın Diyanet`e sorduğum bu konu ile ilgili soruma nasıl bir cevap vermişti bir alıntıyla onu da aktarayım. (İslâm dini tesettüre böyle önem vermekle birlikte, örtünmenin şekli konusunda ayrıntıya girmemiş, bunu örf ve âdete bırakmıştır. Böylece her çağda ve her bölgede bu emrin yerine getirilmesine imkân verilmiştir. Sonuç olarak tesettür evrensel, sürekli bir hüküm; örtünmenin şekli ise yereldir.
İslam`ın bütün emir ve yasaklarına uyulması, her Müslüman dan beklenir. Ancak inkâr edilmeksizin bunlardan bir veya birkaçına riayet edilmemesi kişiyi dinden çıkarmadığı gibi, diğer dinî görevlerini yerine getirmesine engel teşkil etmez. Örtünme emri de bu çerçevede değerlendirilmelidir. ) Buda Diyanetin sözleri, ama her ne hikmetse kuranın ayrıntıya girmediğini söyleyip örf ve adete bıraktığı doğru açıklamalarından sonra, yine de başın örtülme emrinin kurandan çıktığını söyleyebilmektedirler. Bunu da düşünün doğruyu bulabilmeniz için sizlere KURAN YETER bunu söyleyen Yüceler yücesi Rabbim. Bunun tersini düşünen kurana ve Allah a karşı çıktığını bilmeli ve ona göre hareket etmelidir. Rabbim`in doğru yoluna ulaşmak isteyen onun kitabına sarıldığında doğruyu bulacağını söylüyor bunu da unutmayalım. Lütfen size söylenenlere değil Kuranın ayetlerine bakınız.
SAYGILARIMLA
Yazar: Haluk GÜMÜŞTABAK
Not: Bu konuyla ilgili daha detaylı bilgi ve tartışma için şu yazıyı da okumanızı tavsiye ederiz: Kuran’da Saçları Örtmek Geçiyor mu?
Tags: başı kapamak kuranda var mı, başörtüsü, kapanma, kapanma ayeti, kapanma kuranda var mı, kurana göre kadınlar nasıl giyinmeli, kuranda başörtüsü, kuranda kadın, kuranda kapanma, kuranda tesettür, nur 31, tesettür
halukgta
Dine Yaşlanınca Yönelmek...
Radikalizm, Soy Koruyuculuğu ve Kur'an Ahlakı
Kendini Kınayan Benlik
MİSAK VE TOPLUMUMUZUN DURUMU
gafil kulun duası...
HERKES KENDİNDEN SORUMLUDUR
İslam, Akıl Düşmanı Bir Din Değildir
CUMA NAMAZIMI KILMAK İSTİYORUM !
Zannetmekten kaçınmak
Kur'an Enstitüsü
KİTAP TAVSİYELERİMİZ
2005-2011 Kuran Araştırmaları Grubu