ALLAH’ A İNANMIYORUZ!

ALLAH’ A İNANMIYORUZ!

Bu cümle sizi rahatsız etti değil mi?
“Tövbe estağfurullah”, ya da “nasıl yani?” dediğinizi duyar gibiyim.
Niye böyle bir cümle kurduğumu paylaşayım o zaman.
İnsan, hem Rahmani hem de şeytani bir varlık. Yani birbirine zıt gibi görünen iki farklı özelliği bünyesinde barındıran, akıl sahibi bir varlık. Yaşam boyu insana yüklenen ödev; aklı işleterek “doğruyu” bulmak, onu yaşama geçirmek ve özgürleşmek benim anladığım. Bunu yapabilmek için elimize verilmiş en büyük anahtar, hiç kuşkusuz ki önce akıl, sonra da Kur’ an; her kilide uyan, her kapıyı açan… İş ki; kullanmasını bilsin insan.
Kur’an’ın bize verdiği en önemli ipuçlarından biri; “Allah’ tan başka hiçbir şeyden korkmamak.”
Biz ne yapıyoruz? “Her şeyden” korkuyoruz. Niye? Çünkü O’na güvenmiyoruz.
“Ya işimden, ekmeğimden olursam, ya itibarımdan olursam, ya paramdan olursam, ya bana zarar verirse, ya, ya, ya …” uzar gider.
Tanrı ne diyor? “Korkma!” (Bakara 268, Maide 44,105, Taha 68)
O’na gerçekten inanıp bağlananların, korkuya ya da tasaya düşmemesi gerekiyorken (Yunus 62, Cin 13), biz her şeyden korkuyor, özgürleşemiyoruz.
Egomuzu aşamayıp, “korkularla sınırladığımız aklımızla” küçük küçük hesaplar yapıp, çözüm bulmaya çalışıyoruz. Bulamayınca, korkumuz daha da artıyor. Korku büyüdükçe prangalar kalınlaşıyor…
Sonra?
Tedaviye muhtaç hasta ruhlar, hasta bedenler, ilaçlar, doktorlar…
Niye korkuyoruz?
Çünkü O’na gerçek anlamda inanmıyoruz. O’nun adaletine güvenmiyoruz! İnansak, güveniriz.
Ha, lafta hepimiz “Elhamdülillah Müslümanız”!
Uygulamada, hep sınıfta kalıyoruz.
Bu nasıl Müslümanlık?
Samimiyetle ve dürüstlükle, elimizden gelenin en iyisini ortaya koyduktan sonra, O’ndan en hayırlısının geleceğine güven duysak; O zaten “vaadini” yerine getirecek. İlahi düzenin şaşmaz adaleti işleyecek. Ama o “doğallığa” sürekli çomak soktukça, O’na güvenmeyip dizginleri ele almaya çalıştıkça, işleri sarpa sardırıyoruz.
Hani İslamiyet teslimiyetti?
Öncesinde işletilen akıl ve çaba, sonrasında ise O’na, adaletinden şüphe duymadan yapılacak teslimiyet. Biz teslimiyeti Allah’ a yapacağımıza ya kula yapıyoruz, ya da egomuza.
Şu halimize bir bakın…
Kula teslim olmuş Müslümanlar, şekillerde boğulup duran Müslümanlar, İslam adını taşımaya bile layık olmayan Müslümanlar…
Yüzde doksan bilmem kaçının Müslüman olduğu iddia edilen bir toplum içindeyiz.
İlk emrinde “oku!” diyen, ardından “yazmaya” atıfta bulunan, sonrasında “kalk” ve “uyar” diyerek, “bir işten boşalınca başka bir işe atıl” diyerek; “hayra ve barışa dönük iş ve değer üretmeyi”, bilmeyi, bilgiyi hayata geçirmeyi teşvik eden bir uyarıcıya rağmen; aklını işletmeyen, hayırlarda yarışmayan, çözüm üretmek yerine birbirini suçlayan, her seferinde faturayı kendine değil de başkalarına çıkaran; okumayan, yazmayan, iradesini başkalarına terk etmiş insanlardan oluşan kitle…
Hatta çoğu zaman da faturayı O’na çıkartırız:
“Allah şaşırtmasın!”, “Yazımız böyleymiş!” en sık tekrarladığımız “uyuşturucu” sözcüklerdir.
Kur’an gibi bir öğreticinin mümini olduğunu iddia eden bir kitle, nasıl olur da bu uyuşturucu sözcüklere aldanır? Tek aklıma gelen, yine O’nun tabiri ile “aklı işletmemek”!
“Allah zalimleri şaşırtır.” (İbrahim 27) Siz sapmadığınız, doğru yolda yürüdüğünüz müddetçe, Allah zalim değil ki, insana zulmetsin. “O’nun kılavuzluk ettiğini ise saptıran olmaz.” (Zümer 37)
“Hayır da şer de Allah’ tan” deriz. Allah şer-mer vermez. Eğer bize “şer” dokunuyorsa, bilin ki o bizim elimizin ürünüdür. (Sebe33, Nahl33, Kehf 49,Casiye 22, Zühruf 76, Mümin 17)
Okumayan, aklını işletmeyen, hatta başkalarına kiraya veren bir kitleye Allah yardım eder mi? Refaha kavuşturur mu?
Şimdi yazımın başlığına geri dönüyorum: Allah’a inanıyor muymuşuz?
Başka türlü sorayım: Allah’a inandığınıza emin misiniz?
Anladığım o ki; sıkı bir öz eleştiri yapmadan, “topluca tövbe etmeden” (Nur 32, Tahrim 8) kurtuluş beklemek boş. Taşıdığımız “Müslüman etiketini” hak etmeden Allah’ tan yardım dilenmek, O’na yapılacak en büyük saygısızlıktır bence.
Önce hastalığımızı kabullenelim ki; tedavi mümkün olabilsin.
Şimdi hep beraber, “inandığımızı sandığımız” Yüce Yaradan’a, gerçek anlamda ne kadar güvenip inandığımızı sorgulayalım. O’nun mesajını anlamak için ilk emrini hayata geçirelim: Okuyalım. Okuyalım ki, olmamız gereken çizgiden ne denli uzakta olduğumuzu fark edelim. Bunu başaramadıkça; herkes tek tek kendini sorgulayıp düzeltmedikçe, kurtuluş murtuluş yok çünkü (Rad 11)
Ben o öz eleştiriyi yapıyorum, hastalığı kabul ettim! Sıra tedavimde…
Not: Kur’an ayetleri, Yaşar Nur Öztürk İniş Sıralı Mealinden alınmıştır.


About the Author
Author

Meltemce

Comments (1)
Leave a reply

Name (required)

Website