“Ey temiz akıl sahipleri, kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki sakınırsınız.”
Bakara 179
Ülkemizde yakın zamanda tartışılan “idam cezasının geri getirilmesi” meselesine baktığımızda, işlenen suçların vahşeti karşısında toplumun bir kısmında idam cezasının gerekliliği anlayışının canlı olduğunu görmekteyiz. Hem ülkemizde hem de dünyada idam cezalarının çoğunlukla siyasi suçluları bertaraf etmek için kullanıldığını bir kenara not ettikten sonra, ölüm cezalarının (death penalty) caydırıcılığı tartışmasına da çok girmeden, İslam inancında yer alan “Kısas hakkı” üzerinde durmak istiyorum. Çünkü her Müslüman inancı gereği Allah’ın bütün hükümlerine karşı “işittik ve itaat ettik” demek mecburiyetindedir ki aksi, inanç ile çelişmek olur.
“Gerçek şu ki, biz Tevratı, içinde bir hidayet ve nur olarak indirdik. Teslim olmuş peygamberler, yahudilere onunla hükmederlerdi. Bilgin-yöneticiler (Rabbaniyun) ve yüksek bilginler de (Ahbar), Allah’ın kitabını korumakla görevli kılındıklarından ve onun üzerine şahidler olduklarından (onunla hükmederlerdi.) Öyleyse insanlardan korkmayın, benden korkun ve ayetlerimi az bir değere karşılık satmayın. Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, kafir olanlardır. Biz onda, onların üzerine yazdık: Can’a can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ve (bütün) yaralara (karşılık da) kısas vardır. Ama kim bunu sadaka olarak bağışlarsa o kendisi için bir keffarettir. Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, zalim olanlardır.”
Maide suresi 44-45
Kısasın, günümüz hukuk anlayışının türettiği kavramlar olan onarıcı ve denkleştirici (cezalandırıcı) adalet anlayışı çerçevesinde bir görünümü olduğu iddiasındayım. Hukuk literatürüne girmiş olan bu kavramları uzun uzun açıklamak yerine-ileride inşallah daha uzun ve detaylı bir araştırma imkanımız olur- kısaca ne anlama geldiklerine değinip bunların kısas bakımından yansımalarını göstermek istiyorum.
Denkleştirici ya da Cezalandırıcı adalet sisteminde, kuralların ihlali yargılanır ve karşılığı ceza ile ödettirilir. Cezalandırıcı adalet anlayışı, öncelikle mağdurla da ilgilenmez. Hatta, resmi ceza adaleti uygulamasının mağdurların ihtiyaçlarını ve isteklerini yok saydığına dair sık sık tekrarlanan şikayetler söz konusudur. Resmi ceza, adaleti, süreci, kamu otoritesi ve ona karşı eylemi saptanmış fail arasındaki ilişkiyi daha fazla önemser. Oysa sosyal veya siyasi bir soruna bağlı olarak ortaya çıkmış vakalarda, sorunun asıl önem kazandığı zemin, fail (ya da sorumlu) ve mağdur arasındaki ilişkilerde gerçekleşir.[1]
Onarıcı adalete göre, anlaşmazlığın tarafları (fail, mağdur ve toplum) adalet sürecinde söz söyleme hakkına sahiptirler. Adaleti dağıtmak devletin görevi ve hakkı değildir. Onarıcı adalet sürecinin başlatılabilmesi için tüm tarafların gönüllü katılımı ve failin sorumluluğu kabul etmesi gereklidir. Onarıcı adalette esas olan suçun doğurduğu yaraların sarılması ve taraflar arasında gerçek sulhun sağlanmasıdır.[2]
Kısasta kanımca iki husus iki adalet anlayışı vardır:
—Ölenin yakınlarının kısas hakkını kullanması(Cezalandırma)
—Ölenin yakınlarının faili affetmesi(Onarma-Onarılma)
Birinci durum denkleştirici adalet anlayışının bir gereği iken, diğeri failin pişman olup tövbe etmesi durumu ya da mağdur yakınlarının affetmelerinin faili vicdanen pişmanlığa ve ıslaha yöneltebileceği düşüncesi yani onarıcı adalete karşılık geldiği söylenebilir.
“İnananlar! Öldürmede size eşitlik farz kılındı. Hürre karşı hür, köleye köle, kadına kadın… Ama kim maktulun hısımları tarafından bağışlanırsa, o zaman uygun olanı yapması ve diyeti güzelce ödemesi gerekir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Bundan sonra kim sınırı aşarsa onun için acı bir azap var.”
Bakara 178
Kısasta öldürülen kişinin öldürülebileceği kuralı, İngilizcede ifade edilen “people who take human life deserve to lose their own lives” yani “kim bir insanın canını alırsa kendi canını kaybetmeyi göze alır” ilkesinin, bozulan düzenin bozucusunun ortadan kaldırılmasıyla mümkün olabilir. Maide Suresi 32. ayette mealen
“Kim katil olmayan ve yeryüzünde fesat çıkarmayan bir kişiyi öldürürse sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir adamın hayatını kurtarırsa sanki bütün insanların hayatını kurtarmış olur”
Maide Suresi 32
buyrulması buna işaret eder. Ama bu adalet hem katilde hem de maktul yakınlarında olması gereken manevi huzuru sağlamaz. Affetmemek kini arttırır. Allah ise hem affedicidir hem de kahredicidir. Pişman olup günahlarına tövbe edenlere karşı çok affedicidir, günahlarında bile bile ısrar edip hiç ıslah olmayacak şekilde kalpleri mühürlenmiş olanlara karşı da kahredicidir, hesaplarını en iyi şekilde görür. Kısas hükmüne bir de bu gözle bakmak lazım. Allah’ın insandan beklediği kendi sıfatlarının insanlarca yaşanması olduğuna göre, merhamet gösterelim ki merhamete nail olalım.
“Kötülüğün cezası, benzeri bir kötülüktür; ancak kim affeder ve erdemli davranırsa ALLAH tarafından ödüllendirilir. O, zalimleri sevmez.”
Şura suresi-40
Modern ceza hukuku sisteminde henüz onarıcı adalet anlayışı uygulanmamaktadır. Cezanın kanundaki karşılığı denkleştirici olarak faile tatbik edilmektedir. Ceza davaları kamu davaları olduklarından tarafları fail (şüpheli-sanık) ve devlettir. Oysa Kur’an’daki ceza hukuku sisteminde katil ve maktulun yakınları karşı karşıya gelir. Modern hukuk sisteminde fail kendisine maddi ya da manevi olarak hiç zarar vermediği hâkimin, vicdanından çıkacak hükmün ağırlığından kurtulmak için elinden gelen yalakalığı yapar, hâkim onun cezasını hafiflettiğinde bunu bir kazanım olarak görür. Ancak fail ve mağdur (maktulun yakınları) yüzleştiklerinde işin içine vicdanlar ve diğer insani duygular girer. Katil işlediği suçun eserine bizzat şahit olur. Mağdurun affı karşısında fail kendi acımasızlığını görebilir ve bundan utanabilir. İslam kısasındaki rahmet işte affetme davranışının doğurduğu merhamet olgusudur. Çünkü iki taraf da vicdani bir arınmayla Allah’ın rahmetine nail olur.
[1] http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=186726; Turgut Tahranlı: “Hep beraber kazanmak”
[2]Şener Uludağ,Onarıcı Adalet ve Cezalandırıcı Adalet: Paradigma Değişikliğini Tetikleyen Şartlar,Polis Bilimleri Dergisi Cilt 13(4)