Niçin müslümanım?

Bu soru bence bir müslümanın kendisine sorması gereken en önemli soruların başında gelir.


Hindistan’da Hindu bir ailenin çocuğu olarak doğsaydım Hindu mu olacaktım?

Ya Vatikan’da koyu Katolik bir ailenin çocuğu olsaydım… O zaman teslis haktır diye haykırıp, İsa Tanrı’dır yahut Tanrı oğludur mu diyecektim?

Kur’an’a baktığımızda müminler peygamberlerin gerçek peygamberler olduklarını getirdikleri mesajlardan tanırlar. Bir örnekle iddiayı netleştirecek olursak;

Semud halkına peygamber olarak gönderilen Salih peygamberle ilgili olarak Semud’un müminleri şöyle derler:

Araf Suresi 75: Halkının büyüklük taslayan ileri gelenleri, aşağılayıp zulmettikleri inananlara, “Salih`in gerçekten Rabbi tarafından gönderilmiş olduğunu nereden biliyorsunuz, ” dediler. Onlar da: “Biz onun getirdiği mesaja inanıyoruz, ” dediler.

Ayetten de açıkça anlaşılacağı üzere inananlar Salih’in sahte bir peygamber olmadığını getirdiği mesajdan anlıyorlar. Çünkü onlar öz benliklerindeki ayetleri okumayı biliyor ve Salih’in getirdiği mesajın içlerindeki ayetlerle nasıl uyumlu olduğunu fark edebiliyorlar.

İşte ben de bu yüzden yüzlerce dinin içinden hak olanın İslam olduğunu, yüzlerce kaynağın içinden hak olan mesajın Kur’an olduğunu biliyorum.

Dünya üzerinde, sanıldığının aksine, yüzlerce din falan yok aslında.

Var olan dinler özünde iki ana felsefe altında toplanıyor:

1. Hayat bir tekamül/ okul/ öğrenme yeri olduğunu iddia edenler

2. Hayat bir imtihan/ yüzleştirme yeri olduğunu iddia edenler

New Age dinler (nam-ı diğer spiritualizm-ruhçuluk, okultizm, panteizm), Hinduizm, Budizm, Bahailik, Sihizm, tasavvuf, Kabala öğretisi vs. ilk kategoriye ait öğretiler.
Bu dinler, yani hayatı bir “tekamül yeri” olarak kabul eden öğreti, insanlar arası ırkçılığı, kibiri, kiminin kimine göre farkındalık sahibi tekamülce ileri gitmiş üstün insan olmasını aşılıyor. Başka bir deyişle, temelini bu tarz bir felsefeye oturtan bir dine inanmanın kaçınılmaz sonucu kibir, tekamül için ahlaksızlıklara müsamaha gösterme, kötüleri iyilerin tekamülünde kilit rol üstlenen gizli iyilik melekleri (!) ilan etme gibi sapkınlıklar barındırıyor.

Semavi Dinler diye sınıflandırılan Yahudilik, Hıristiyanlık ve bilhassa da İslam ikinci kategoriye uygun düşen öğretiler.

Bu dinler hayatın bir imtihan, yüzleştirme yeri olduğunu savunuyorlar ve ahirette ödül-ceza sistemini öngörmekteler. Şöyle ki, imtihan sistemine göre, insanlar kendi aralarında eşit ama takva bakımından Allah katında kimi kiminden üstün. Fakat kimin takvaca üstün olduğunun yahut o şekilde öleceğinin bilgisi de yalnızca yüce Yaratıcıda, insanlar tarafından bilinemiyor. İşte özünde bu sistem insanlar arasında gerçek anlamda eşitlik, barış, huzur vs. gibi kavramların pekişmesinin sağlanmasına neden olur. Otorite, elit farkındalık sahibi olduğu yine insanlarca belirlenmiş insanlardan alınıp, buna layık olan tek varlık olan Allah’a mutlak olarak teslim edilmiş olunur.

Buradan yola çıkarak ve semavi dinlerin kutsal kitapları incelemeye tabi tutularak içlerinde en tutarlı, makul ve içimizdeki ayetlerle en uyumlu olanın Kur’an olduğunu saptamak pek zor olmasa gerek.

Peygamber, veli, din adamı, evliya, ulema odaklı din anlayışından, mesaj odaklı din anlayışına geçilmesi bu noktada bir kez daha önem kazanıyor diye düşünmekteyim.

Selamlar

Yazar : Cansu

 


About the Author
Author

Dini Yazilar

Leave a reply

Name (required)

Website