AFRİKA`DA ÇOCUK OLMAK

“O zor geçidin ne olduğunu sen bilir misin?

Özgürlüğü zincirlenenin bağını çözmektir o. (Fekku rekabeh)
Yahut şiddetli bir açlık gününde kendisiyle yakınlığı olan bir yetimi,
yahut yerde sürünen bir miskini (yoksulu) doyurmaktır. “(Beled suresi, 12-16)

“O zor geçit” bugün nedir, ne olabilir?
Kafamızı iki elimizin arasına alıp düşünelim. Bugünkü zor geçidimiz nedir? Yani bugün Allah bizi ne ile imtihan ediyor? Bize bugün hangi alanda sorumluluk yüklemiş?

İnsanın(mümin) bugünkü imtihanı, sorumluluğu fakirleri, yoksulları, geçimini temin edemeyenleri, miskinleri, yolda kalmışları gözetip kollamak, onları her türlü zorbanın, zalimin, tağuttun, batılın zulmünden kurtarıp özgürleştirmektir. Onlara yaşanabilir bir hayat sunmaktır. Yani insanlığın(mümin) bügünkü imtihanı Afrika`dır. Afrika yoksul, geçimini temin edemeyen, temel ihtiyaçlardan yoksun, bir kuru ekmeğe, bir tas suya daha da önemlisi sevgiye, hoşgörüye, şefkate, barış ve kardeşliğe muhtaç insanların ülkesi. Hayalin bile kurulamadığı, yarınlardan ümidin kesildiği, anlık yaşamın bile zor olduğu kimsesizlerin ülkesi. Açlık, susuzluk, gözyaşı, acı, dram… Bütün bu insanlık dışı oşaylar/durumlar ve olumsuzluklar Afrika`da yaşanıyor. Bu olumsuzluklardan da en çok çocuklar etkileniyor, hiçbir suçu, günahı olmayan çocuklar. Eger varsa bir suçları; o da, Afrika`da çocuk olmaktır. İlahi yazgının biz insanlık ailesini imtihan etmek için var ettiği acı dolu, zor bir imtihan aracı.
Afrika`da çocuk olmak, çölde kurumaya terk edilen, yağmura hasret çiçeklerin hayata tutunma mücadelesidir. Afrika`da çocuk olmak, bulduğu bir parça ekmeği yerken, “Yarın da bulabilir miyim acaba?” diye düşünmektir. Afrika`da çocuk olmak, küçücük yüreklere, güçsüz omuzlara büyük sorumluluklar yüklemektir. Afrika`da çocuk olmak, bu acımasız koşullarda hükmen yenilgiyi kabullenmektir. Afrika`da çocuk olmak, ölümünü bekleyen akbabaya çaresizce yem olmaktır. Afrika`da çocuk olmak, kendi ülkesi üzerinde oynanan kirli oyunlardan habersiz hayatta tutunacak son dalı da kırmaktır. Yani anlayacağınız Afrika`da çocuk olmak çok ama çok zordur.

İnsanlıktan, insan haklarından, hümanizmden dem vuranlara, kendisine müslüman diyenlere sesleniyorum: İnsanların, hele de çocukların açlıktan susuzluktan öldüğü yerde kimse insanlıktan bahsetmesin. İnsanlık çoktan ölmüştür. Afrika`ya yardım edin demiyorum, ama onların hakkını verin. Biriktirdiğiniz/kenz ettiğiniz, hiçbir işe yaramayan, yığdıkça yığdığınız ve saydıkça saydığınız mal/mülk/para o çocukların, o insanların hakkıdır.

Allah, rızıkta kiminizi kiminize üstün kılmıştır. Fazla verilenler, rızıklarını ellerinin altındakilere aktarıp da hepsi onda eşit hale gelmiyor. Allah’ın nimetini mi inkar ediyor bunlar?(Nahl suresi, 71)

Yoksa bizler, Allah`ın bizim üzerimizdeki nimetlerini inkar mı ediyoruz?

Eger yoksulu doyurmuyarsak, yetimi gözetmiyorsak, yolda kalmışa, kimsesize yardım elini uzatmıyorsak; Allah`ın nimetini inkar ediyoruz, demektir. Oysaki Allah nimetlerini inkar edenleri acı bir azapla müjdeliyor:

“…. Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlar yok mu, işte onlara elem verici bir azabı müjdele! “ (Tevbe suresi, 34)

Demek ki bizim Bugünkü zor geçitlerimizden (sınav) biri, mallarımızdan -canımızın yongasından- feragat etmektir. Biriktirdiklerimizi (kenz) ihtiyaç sahipleriyle paylaşmaktır. Yani yoksulu, yetimi, miskini yedirmektir, içirmektir. Dar günlerinde yanlarında olmaktır. Allah`ın bizlere lutfettiği rızıktan onların hakkı olan payı ayırmaktır. Her ne kadar ellerimizdeki malların sahibi biz gibi görünsekte asıl sahibi Allah`tır. Bunu böyle kabul edip ona göre davranmak gerekir.

İkinci ve önemli olan zor geçidimiz (sınavımız) özelde Afrika İnsanını, genelde tüm insanlığı; zorbaların, batılın, sömürünün, zulmün pençesinden kurtarmak, onların kölelik bağını koparmaktır. İslam dininin asli görevi de budur. İnsanlık zülmün, zorbanın, sömürünün, köleliğin elinden kurtulmadıkça, kendisini çepeçevre saran her türlü bağı koparmadıkça tam manasıyla özgür olamayacağı bir gerçektir.

YAHUDİ GİBİ DAVRANMAK
Ellerimizi açıp: “Allah`ım bu Arika`ya yardım et, zalimleri yerin dibine geçir, kafirleri kahret. ” diye dua ediyoruz. Sonra “Neden Arika`ya yardım edilmiyor, neden bu insanlar açlıktan susuzluktan ölüyor, neden düşmanlar, kafirler kahrolmuyor?” diye düşünüyoruz. Ya da kendilerine ateist diyen insanlık tortuları: “Eger dediğiniz gibi bir Allah varsa; neden dünya kan gölüne dönmüş, neden haksızlık adaletsizlik almış başını gidiyor?” diye söylenirler. Kendilerince yaptıkları bu yorumla Allah`ın var olmadığını ispatlamış olurlar. Şimdi birinci fırkada olan müslümanlar ile ikinci fırkada olan insanlık tortuları arasında ne fark var?

Biri Allah`a inandığını söylüyor, diğeri inkar yolunu seçmiş. Şimdi bunlara şunu sormak istiyorum: “Bütün bu sorunların sebebi siz olabilir misiniz, hiç düşündünüz mü?”

Allah yeryüzünü inananların elleriyle imar etmek isterken, zülmü zorbalığı adaletsizliği bizim ellerimizle yok etmek isterken; yani bize bir görev ve sorumluluk vermişken biz ne yapıyoruz? Bize verilen görevi Allah`a iade ediyoruz. Bu tıpkı neye benzer biliyor musunuz? Hz musa`nın yahudilere gelin firavunla savaşalım, deyince, Yahudiler: “Dediler ki: “Ey Mûsa! Onlar orada bulundukça, biz oraya asla girmeyeceğiz. Sen ve Rabbin gidin, onlarla savaşın. Biz burada oturacağız. ”(Maide suresi, 24) demeye benzer…

Açıkçası sorumluluktan kaçmaktan, bahane üretmekten başka bir şey yaptığımız yok.

Selam, hidayete erenlerin üzerine olsun…

Muhittin BOZKURT

 


About the Author
Author

Dini Yazilar

Comments (2)
Leave a reply

Reply to Ayşe Cancel reply

Name (required)

Website