Manevi Özden Uzaklaşıp Başkalaşma Hevesi

Yaşamımız boyunca hep birileri gibi olup çeşitli beklentiler içinde yaşamaya çalışırız. Mevsime göre renk alan bir yaprak gibi şekilden şekle gireriz. Su misali önümüze konan her kaba girer ve o kabın kalıplarını benimseyerek her bir şey oluruz da bir türlü biz olamayız. Her dönemde yeni bir giyim tarzı, saç kesimi ya da yaşam tarzı çıkar ortaya. Alır elimize makasımızı trende göre keseriz saçımızı paçamızı. Aşırılıklar kimlik gibi üzerimize yapışır. Özgür ve özgün olduğumuzu sanırız. Bir elimizde dış dünya bir elimizde makasımız. Keser dururuz özümüzle bağımızı.

Bir süre sonra bu yenilikten de sıkılır yeni bir başkalaşım ararız. Buzul üzerinde gezerken yiyecek bir şeyler bulmak için burnunu her yöne uzatan kutup ayısı misali aranır dururuz. Şu olmadı bu, o olmadı şu…

Hâlbuki özünde özeldir her bir insan. Sol yanında kalp yerine taş taşımadığı müddetçe kendine has güzellikler barındırır içinde. Farkında değildir ama kendisi gibi olmasıdır onun en taklit edilemez yanı.

Unutur sonra kendisini Yaratanı. Bu hayatta var olma amacını. Kendi kendini var etmese de kendisi belirlemek ister kurallarını.

Yaratılışına uygun bir yaşamın değerinin farkında olmadan yaşarken insan attığı her bir yanlış adımla bir avuç toprak daha örter üzerine. Kendi elleriyle toprağa verir can çekişen ruhunu. Bu da yetmez bir kamyon beton döker üstüne. Sonra da yeni bir dünya yaratmaya çalışır kendine, ruhu üzerine döktüğü bu toprak ve beton üzerinde.

Kendinden başka her şey olmak, her şeye sahip olmak ister insan. Bir tek kendi olamaz. Maddi şeylere değer biçmekten manevi değerlerinin farkına varamaz.

 


About the Author
Author

Leave a reply

Name (required)

Website