Hiç Arapça Dua Bilmeyen Biri Namaz Kılabilir mi?

 

Namaz’ın Arapça kılınması gerektiği ya da namazda Kur’an’ı Kerim okunması gerektiği yönündeki iddiaların hiçbir ilmi dayanağı yoktur. Kur’an’ın hiçbir yerinde namaz kılarken Arapça kılmamız emredilmemiştir. Dolayısı ile kişi istediği dilde namaz ibadetini icra edebilir. Dileğine göre namazda anladığı dilde Kur’an ayetleri okuyabilir ya da Allah’a dua edebilir.

Kur’an’ın Arapça indirilmesinin tek sebebi, onun Arap yarım adasına inmesidir, yoksa Arapça’nın herhangi bir kutsallığı yoktur. Bunu şu ayetten açıkça görebiliriz:

14. Biz, her elçiyi kendi kavminin diliyle gönderdik ki onlara açıklasın. Allah dilediğini şaşırtır, dilediğini yola iletir. O, azizdir, hüküm ve hikmet sahibidir.
(4-İbrahim Süresi)


44-Ve eğer Biz onu yabancı dilde bir Kur’an yapsaydık diyeceklerdi ki: “Ayetler genişçe açıklansaydı ya! Arab’a yabancı dil (öyle) mi?” De ki: “O iman edenler için bir rehber ve şifadır, iman etmeyenlerin ise kulaklarında bir ağırlak vardır ve o, onlara karşı körlüktür. Onlara uzak bir yerden haykırılır.
(41-Fusilet 44)

Her elçi kendi kavminin dilinde tebliğ etmiştir, Hz. Muhammed de arap kavmine gönderildiği için Kur’an Arapça inmiştir.

Ancak namazın sadece Arapça kılınması gerektiği iddiası Kur’an’dan çıkmadı gibi, yüce kitabımızla çelişmektedir. Zira Kur’an’a göre, Arapça bilmeyen önceki nesillere de namaz emredilmiştir, mesela Hz. Musa ve kardeşine (Yunus suresi 87.),Hz Şuayb peygamber’e(Hud Suresi 87.), Hz.Lokman Peygamber’e(Lokman Suresi 17),İsmail Peygamber’e (Meryem suresi 55.),İsrailoğullarına (Bakara Suresi 43.). Şüphesiz ki bu kavimler Arapça bilmiyordu, dolayısı ile kıldıkları namaz da Arapça değildi. Kur’an’ı kerim bize daha önceki kavimlere de temel hükümlerin aynı şekilde açıklandığını söylemektedir (Şuara süresi 192-197). Bu bilgiler ışığında namazın sadece Arapça kılınabildiği iddiası kabul edilmezdir.

Nitekim namazı anlaşılacak bir dilde kılmak çeşitli açılardan daha uygundur. Nisa Suresi 43. Ayet’te (43- Ey iman edenler, sarhoş iken, ne dediğinizi bilinceye ve cünüp iken de -yolculukta olmanız hariç- gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın.)namazın gerekliliklerinden birinin ne dediğimizi bilmemiz olduğuna işaret edilmektedir. İyi ama namazını Arapça kılan çoğu insan ne dediğini bilmemektedir. Bu durum da yukarda bahsettiğimiz gereklilik ile çelişmektedir. Muminun suresi 2. Ayeti inanların namazlarında derin bir ürperti ve tevazu içinde olduklarını söylemektedir. Ne söylediğimizi bilmeden böyle derin bir ürperti duyabilir miyiz? Gene İsra suresi 107-109’da inananların bir kısmının secde halindeyken ağlayarak Rabbimize “Rabbimiz yücedir. Rabbimizin sözü gerçekleşmiştir.” şeklinde dua ettiklerinden bahsedilmektedir. Bu kardeşlerimizi ağlamaya itecek duygular anlamadıkları dualar söylemelerinden mi kaynaklanmıştır? Yoksa yukarıdaki bahsedilen duayı anlayarak mı söylemektedirler?

Namaz’ın Arapça kılınması gerektiğini savunanlar tezlerini Müzzemmil süresi 20. Ayeti ve Kur’an’ın Arapça indiğini söyleyen ayetleri (Şuara 26/192-195, Ta-Ha 20/113, Zümer 39/28, Fussilet, 41/3) delil göstererek savunmaya çalışırlar:

20-Gerçekten Rabbin biliyor ki sen, muhakkak gecenin üçte ikisine yakınını, yarısını ve üçte birini ibadetle geçiriyorsun, beraberinde bulunan bir grup da (böyle yapıyor). Oysa geceyi, gündüzü Allah takdir eder. Sizin bundan ötesini başaramayacağınızı bildiği için size lütuf ile muamelede bulundu. Bundan böyle Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun; O, içinizden hastaların olacağını, diğer bir kısmının Allah’ın lütfundan bir kar aramak üzere yeryüzünde yol tepeceklerini, diğer bir kısmının da Allah yolunda çarpışacaklarını bilmektedir; O halde o (Kur’an)dan kolayınıza geleni okuyun; namazı kılın, zekatı verin ve Allah’a karz-ı hasen verin! Kendi hesabınıza hayır olarak ne (iyilik) yapıp gönderirseniz, onu Allah yanında daha hayırlı ve karşılık olarak daha büyük bulacaksınız. Allah’tan bağışlanma dileyin! Şüphesiz ki Allah, çok bağışlayan, çok merhamet edendir.
(73-Müzemmil 20)

Ancak yukardaki ayetlerde “Bundan böyle Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun” ve “O halde o (Kur’an)dan kolayınıza geleni okuyun” ifadeleri namazla alakalı değildir. Bu ayetleri namazla ilgili emir olarak gösterenler Yüce Allah’ın ayetini anlamından saptırmaktadır. O ayetler direk Kur’an okumayı emreden ayetlerdir, namazda okuma, hele de Arapça okuma emri o ayetlerden çıkmaz. Kur’an’ın Arapça indiğine işaret eden ayetlerden de aynı şekilde Kur’anı Arapça okumamız gerektiği ve Namaz’da Kur’an okunması gerektiği çıkarılamaz. Elbette ki her şeye kadir Yüce Allah dileseydi açıkça Kur’anı Arapça okumamızı açık bir biçimde emrederdi. Ancak âlemlerin rabbi Allah Kur’an’ı anlayarak okumayı emretmiştir, zaten önemli olan Kur’an’ın anlamıdır, kutsal olan da budur, yoksa Arapça kelimelerin bir kutsallığı ya da özelliği yoktur. Aynı kelimeler sıradan bir romanda ya da herhangi bir yazıda da kullanılmaktadır.

Nitekim hadislerde bile Hz. Muhammed’in namaz kılarken bazen Kur’an okumak yerine Allah’a dua ettiği söylenmektedir, dolayısı ile hadislerden bile namazda Kur’an okunması gerektiği çıkarılamaz (Hadisler dinin kaynağı olamaz, bakınız: Hadisler dinin kaynağı olabilir mi?):

“Kul Rabbine en ziyade secdede iken yakın olur, öyle ise secdede duayı çok yapın” (Müslim, Salat 215,(482); Ebu Davud, Salat 152.)

Nâsıruddîn el-Elbânî’ye göre Hz. Muhammed hadislere göre namazda “Allah’ım beni bağışla”,” Allah’ım bütün günahlarımı, küçüğünü, büyüğünü, ilkini, sonuncusunu, açığını gizlisini bağışla.”diye dua ederdi. Çeşitli hadislerde Kur’an bilmeyenlerin de namaz kılması konusunda Peygamberimizin uyardığı açıkça geçmektedir.

Kur’an’ın sadece Arapça okunması gerektiği de hadislerden çıkartılamaz. Nitekim ilk Kur’an ayetlerinin tercümesi de Hz. Muhammed döneminde olmuştur. İran’lı hemşerilerinin isteği üzerine, Peygamberimizin de bilgisi dâhilinde, sahabe Selman-ı Farisî Fatiha Sûresini Farsçaya çevirmiş ve İran’a göndermiştir. (bk. Serahsi, el-Mebsut, I, 37, Beyrut, 1398/1978).

Şunu vurgulamakta fayda var. Mezheplere göre de aslında Arapça namaz kılmakta ısrar yoktur. Şafi mezhebine göre kişi zaten Arapça namaz kılarken en ufak bir harfi bile yanlış telaffuz ederse okuduğu dualar geçersiz olur. Bu kişi İmam Şafi’ye göre dua okumadan namaz kılmalıdır. Dolayısı ile İmam Şafi’ye göre de bir kişi Arapça dua bilmiyorsa, dua okumadan namaz kılabilir. Hanefi mezhebine göre zaten kişinin Arapça telaffuzu doğru değilse, bildiği dilde Kur’an ayetlerini okumasında bir sakınca yoktur, hatta bildiği dilde okumalıdır. Zamahşeri de aynı şekilde ana dilde ibadet edilebileceğini savunmuştur.

Sonuç olarak, yüce kitabımız Kur’an’a göre şartlar ne olursa olsun namazı terk edemeyiz. Bir kişiye Arapça bilmediği için namazı yasaklamak şüphesiz ki Kur’an’ın bu yüce emrini görmezden gelmektir ve büyük bir vebaldir. Allah hiçbir yerde ibadetlerimizi Arapça yapmayı emretmez, Allah şüphesiz ki her dili bilir ve onların yaratıcısı odur. Kur’an’da Allah yerin, göğün, içindekilerin, dağların, kuşların, meleklerin Allah’ı tespih ettiklerinden bahsedilir. Allah böyle geniş “dillerle” tespih edilirken, ona sadece Arapça ibadet edilmesi gerektiği nasıl iddia edilebilir? Yukarda yüce kitabımız Kur’an’dan verdiğimiz deliller bu iddianın yanlış olduğunu göstermek için yeterlidir.

 


About the Author
Author

Cabir Hayredin

Comments (18)
Leave a reply

Reply to sahin Cancel reply

Name (required)

Website