Mesele Söz Söylemek Değil; Zamanın Sözünü Söylemektir…

Söz karanlığın kalbine atılmış bir kurşundur. Aydının eylemi/ameli söz söylemektir. Topluma karşı Peygamberi bir görevi bulunan aydının kalemi onun eylem/amel alanını oluşturur. Onun ruh, duygu, düşünce dünyasında topladığı, halkın kültür ve medeniyet bahçesine ektiği çiçekler toplumun ileriye doğru atılım yapabilmesi için itici bir güç görevi görür. Cehalet burçlarının yıkılması, toplumu bağnaz kılan etkenlerin ortadan kalkması, her türlü sömürünün engellenmesi aydının toplumsal sorumluluk bilinciyle atacağı adımlara bağlıdır. Aydın insanın karanlıklara, bağnazlıklara ve cehalete karşı verdiği savaşta kalemi silahı, sözleri kurşunları, ahlakı insanlarda uyandırdığı etkidir. Sözün tesiri, imha ve inşa gücü söyleyenin eylemlerinde vücut bulmasına bağlıdır ve sözün namusu da şerefi de buna göre belirlenir.

Aydın bir eylem adamı ve söz işçisidir. Onun söz söylemesi, düşünce, fikir üretmesi bizzat eylemde olduğunu gösterir. Sözün gücünü, namusundan aldığını, pratize edilebilecek derecede ayakları yere basan bir gerçekle hayatı anlamlandırmayı toplumsal bir sorumluluk olarak görür. O, toplumsal duyarlılık ve ahlak adına sınır boylarında bekleyen, bizleri yeni dünyanın entrikalarına, hilelerine, dolandırıcılığına, tehlikelerine, Bizans oyunlarına, Firavun’un sihirbazlarına karşı uyaran bir toplum neferidir. Bazen bir “Hüdhüd” gibi bize ötelerden, bilmediğimiz iklimlerden, coğrafyalardan, yaşamlardan haberler getirendir. Bazen de karanlık bir gecede çok uzaklarda gördüğü ışığı bize getiren “Musa”; Tanrılardan çaldığı ateşi insanlığa sunan bir “promethe”dir.

Aydın; toplumun bilinçlenmesi, ileriye doğru atılım yapabilmesi, sömürüden ve cehaletten kurtulabilmesi için, kendini riske atarak egemen gücün karşısında kalemin onuru, sözün gücüyle durabilen kişidir. Onun namusu, şerefi, haysiyeti, ahlakı, itaati, salih ameli, eylemi, imanı, ibadeti, kulluğu, aşkı, yaşamı ve ölümsüzlüğü söz söyleme/amel etme gücünde saklıdır. O, hayat sahnesinde hak ve batılın savaşında Ali Şeriati‘nin deyimiyle, “Çağının şahidi, toplumunun şehididir.” Onun sözleri karanlığı yarıp geçen, uyuşmuş ve köleliğe alıştırılmış ruhları uyandıran, özgürlüğü, adaleti, aşkı sevdiren, gönüllerde ve kafalarda devrim yaratan İbrahimî, Musevî, İsevî, Muhammedî bir sestir. O ses kimi vurguncuyu gece rüyasında yakalamış, ışıklı sofra başlarındaki kimi soyguncunun gırtlağına tıkanmıştır.

Sözün değeri ve etkisi çizdiği yaşamsal tablolarla özdeştir. Aydının her bir sözü yaşamdan canlı tablolar sunar bizlere. Çünkü o, çağının şahitliğini yapmakta, toplumunun donuklaşan çehresine tuvaliyle canlı renkler/desenler çizmektedir. Aydının kaleminden kelimeler adeta bir can bulur, bir ruh kazanır ve seslerden ibaret yapısından sıyrılarak hayatın içine dahil olur. Sözün önemi ve vurucu etkisine şöyle bir baktığımızda, Türk edebiyatında var olan nice söz ustalarının kaleminden kelimelerin büyük bir ahenk ve güç kazandığını görürüz. Mesela Erdem Beyazıt‘ın şiirinde mısralar harp düzeni almış operasyonel özel birlikleri andırır ve hedef başarıyla vurulmuş, görev tamamlanmıştır:

“İsyan şiirleri bilirim sonra,
Kelimeler ki tank gibi geçer adamın yüreğinden,
Harfler harp düzeni almıştır mısralarında,
Kimi bir vurguncuyu gece rüyasında yakalamıştır,
Kimi bir soygun sofrasında ışıklı sofralarda
Hırsızın gırtlağına tıkanmıştır.”

Söz, toplumsal gerçekçi şair olarak kabul edilen Nazım Hikmet‘in kaleminden insani bir duyarlılığa, toplumsal sorumluluk, vicdan ve çağrıya dönüşür:

“Ben yanmasam,
Sen yanmasan,
Biz yanmasak,
Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?”

Yunus Emre‘nin şiirinde ise, söz sihirli bir anahtar gibidir. Her kapıyı açabilecek bir güce, zehirli aşı (yemeği) yağ ile bal yapacak bir iradeye sahiptir:

“Sözü bilen kişinin, yüzünü ak ede bir söz
Sözü pişirip diyenin işini sağ ede bir söz
Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı
Söz ola ağulu aşı, yağ ile bal ede bir söz”

Söz, Divan edebiyatının en büyük şairlerinden biri olan Baki‘nin şiirinde ilahi bir gerçekliğe ve Zebur’u müthiş sesiyle okuyan Davut’un (a.s) bu baki kubbede bıraktığı hoş bir sadaya dönüşür.

“Âvâzeyi bu âleme Dâvûd gibi sal,
Bâki kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş.”

Velhasıl sözün değeri, etkileyiciliği, anlam ve anlatım gücü, muhatabında bıraktığı tesir göz önüne alındığında cafcaflı, iri, büyük söz söylemenin değil; vurucu etkiye sahip, hedefe kilitlenen ve hedefi vuracak bir kararlılığa sahip söz söylemenin ne kadar mühim bir mesele olduğunu anlarız. Sözün değerine binaen aydının topluma karşı düşünce, fikir üretme, söz söyleme gibi bir sorumluluğu bulunmaktadır. O sözleriyle zulmün, adaletsizliğin, sömürünün kalelerini tek tek yıkmakta; adaletli, barışçıl, erdemli bir hayatı yeniden kurmaktadır.

Aydın; donmuş, kalıplaşmış ruhları harekete geçirir, zihinlerde başlattığı uyanışla halkın vicdanında cevap bulan sözleriyle bir nesli yeniden inşa eder. O, adeta toplumun kalbine, vicdanına yaşam soluğunu üfler. Onun parolası

 

“Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?”

 

ayetidir. O yapmayacağı/yapamayacağı bir şeyleri başkalarına söylemez. Bizzat kendisi savunduğu düşünceleri hayatında uygular. Böylelikle eylem ve söylemde birliktelik sağlayarak inandırıcılığını, samimiyetini kanıtlar. Onun sözlerinin gücü samimiyetinden kaynaklanır, o aklıyla yüreğini birleştirir ve sözünü söyler.

Aydının çağının şahitliğini yaptığını ve yaşamdan canlı tablolar sunduğunu söylemiştik. İşte Ebu Zer Gıffari böyle bir adamdı. O, belki bir entelektüel değildi, ama toplumun sorunlarını gören ve egemen gücün karşısına dikilip bunu açık yüreklilikle söyleyecek bir güce, bir iradeye sahip aydın görüşlü bir insandı. İhsan ELİAÇIK, Bir röportajında şunu anlatıyordu: “Muaviye, bir tartışmasında Ebu Zer’e diyor ki: ‘Tevbe 34. ayetten başka ayet yok mu ki, bunu söyleyip duruyorsun? İslam bu mu sadece?’ O da diyor ki: ‘Kaçıyorsun, kendini ve halkını aldatıyorsun; ama Allah’ı aldatamazsın. Evet, var. Kur’an’da çok ayet var; ama ‘zamanın sözü’ budur.’ Ben de zamanın sözünü söylemeye çalışıyorum. Mesele söz söylemek değil; zamanın sözünü söylemek!”

Aydın, zamanın sözünü söyleyen kişidir. O toplumsal dinamikleri bilen ve zamanın sorunlarını görüp çareler arayan kişidir. Toplumsal sorumluluk hissi içinde hareket eden biri asla maslahatçı, işgüzar, egemen gücün yalakası olmaz. Aksine bütün tercih ve söylemleriyle toplumun yanında yer alır. O, bir Ebu Zer Gıffari’dir. Ebu Zer Gıffarî bir aydın, zamanın sözünü söyleyen bir yiğittir: “Aç sabahladığı halde, topluma kılıç çekmeyenin aklına şaşarım.” diyerek malı, mülkü, serveti, kenz etmeyi bir kişilik/karakter haline getiren bir toplumda Ebu Zer’in bu çıkışı, aydının kendi zamanındaki misyonunun söz ile dışa vurumudur. Aydının biricik silahı kalemi ve sözüdür. O, tarih ve medeniyet sahnesinde kendisine verilmiş rolü söz söyleyerek oynar. Onun eylemi/ameli zamanının sözünü söylemesidir. İhsan Eliaçık’ın deyimiyle, ” Mesele söz söylemek değil; zamanın sözünü söylemektir!”

Muhittin BOZKURT

 

 


About the Author
Author

wejedar

Leave a reply

Name (required)

Website