Bilim-Din Yanılgısı…

Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a Sığınırım. Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla.

Allah, sizi annelerinizin karnından hiç bir şey bilmezken çıkardı ve umulur ki şükredersiniz diye işitme, görme (duyularını) ve gönüller verdi.
(Nahl 78)

İslam indirdiği ilk emri itibariyle insanlara düşünmesini, kendinden başlayarak çevresini ve sahip olduklarını incelemesini, bununla birlikte akletmesini ve bunlardan da sorumlu olmasını söylemiştir. Kur-an okunup incelendiği zaman surelerin tamamının akıl sahibi insanlara indirildiği, aklını kullanan insanların azaptan kurtulacağı telkin edilmiştir. Rabbimiz bir ayet mealinde şöyle buyurmuştur:

Ve derler ki: “Eğer dinlemiş ve akıl etmiş olsaydık, şu çılgınca yanan ateşin halkı arasında olmayacaktık.”
(Mülk 10)

Aklını kullanmayanların ise pisliğe bulaşacağı vurgulanmış ve rabbimiz bir ayet mealinde şöyle buyurmuştur:

“O,(Allah) akıl erdirmeyenlerin üzerine iğrenç bir pislik kılar.”
(Yunus 100)

Allah insanı yarattığı an itibariyle onu en güzel surette biçimlendirdiğini ve esmayı öğrettiğini belirtmiştir. Burada suret ve esmanın akla atıf olduğunu insana düşünüp, üretme yeteneği verdiğini vurgulamıştır. Rabbimizin indirdiği ilk sure itibariyle de Allah insanları yarattıktan yani alaktan oluşumunun başlattıktan sonra onlara cömertliğinden akıl verdiğini irade verdiğini belirtmiştir. Daha ilk ayetlerde kalemle (akıl ve irade) öğretmeye ve üretmeye atıf yapılmıştır. Kur-an’ın akla düşünmeye, üretmeye verdiği değer gün gibi ortadadır.

Günümüzde batılı ve gelişmiş medeniyetler dediğimiz ülke ve kültürlerin bilim adamlarının kullanmış oldukları ve halende kullanmakta oldukları matematik,  astroloji, tıp, kimya, fizik, tarih, biyoloji, sosyoloji, coğrafya, psikoloji ve adını sayamayacağımız biyolojik, sosyolojik, ekonomik,  kültürel ve coğrafi birçok  bilimin temelinde veyahut yapılanmasında İslam bilim ve bilim adamlarının etkisinin ve katkısının var olduğu aşikârdır.

Mezopotamya’da, Semerkant’ta, Anadolu’da, Mavera ’da, Şiraz’da, Horasan ve Endülüs’te, Kafkasya’da, Afrika’da, Avrupa ve Asya’da, İslam medeniyetinin dokunmuş olduğu Çin’den İspanya’ya kadar  olan coğrafyada, Müslüman bilim evleri, medreseleri, kurum ve kuruluşlarında, din ve matematik, beşeri ve kültürel dersler, eğitim programları, birlikte iç içe verilmiş ve türünün zirve örnek bilim adamlarını, bilim kuruluşlarını, icat ve fikir akımlarını çıkarmış, dünyada akılcı ve bilimci düşünce tarzını, bilimin temelini, buluşların ve keşiflerin anahtarını meydana getirmiştir.

İslam kültür ve ilmiyle yoğrularak zirve yapmış Müslüman bilim adamlarından bir kaçını sıralayacak olursak şu isimler öne çıkmaktadır:

Ali Bin Abbas, Battani, Ebu Kamil Suca, Ebu’l Vefa, Ebu Maser, Farabi, Harizmi, Ibni Firnas,  IbniHaldun, Ibni Heysem, Ibni Macit, Ibni Sina, Lagarî Hasan Çelebi, Piri Reis, Razi, Zehravi

Adlarını ve ilimlerini burada sayamayacağımız daha birçok Müslüman bilim ve fikir adamı vardır.

Pekiyi ne oldu da günümüzde Müslümanlar artık üretmekten, bilim ve teknolojiden, akıl ve düşünmekten uzaklaştılar? Bu durum neden İslamiyet’e mal edildi? Günümüz Müslümanları neden bu kadar çağ dışı olarak kaldılar? Bunun ancak tek bir nedeni olabilir. Zamanla Müslümanlar hikmet ve akıl dolu kitaplarından(Kur-an) el çekip öz benliklerini unutup kardeşliklerini bozmalarıdır. Günümüze ışık tutacak şekilde Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.”
(Hucurat 10)

İşte Allah’ın bu yüce emri göz ardı edildi. Müslümanlar kendi elleriyle aralarına mezhep, ırk, kültür gibi basit nifaklar soktular. Bu da; vahdet bilincinin kaybolmasına, kardeşlik bağlarının kopmasına, bir İslami birlik ve beraberliğinin oluşmamasına tam tersi en basit meselelerde bile müslüman kanı dökülmesine ve müminlerin cehalete sürüklenmesine neden olmuştur. Özellikle Emeviler ve Abbasilerle birlikte bu parçalanma ve uçurumlar telafisi zor yaralar açmış, Müslüman devlet ve toplulukları birbirine düşürerek ilim ve hikmetten, bilgi ve akıldan uzaklaştırmaya başlamıştır. Müslümanları tek tip insan kalıbına sokmak isteyen bu zihniyet, onların dillerini, kültürlerini, milletlerini ve hatta fikirlerini içselleştirip özümsemeyerek sosyal ve kültürel yıkımlara sebep olmuştur. İlahları, peygamberleri, kitapları bir olan bu insanların bu kadar acımasızca parçalanmaları düşündürücüdür. Batıya başka kültür ve yaşayışlara duyulan tahammülsüz ilgi ve özenti Müslümanları oyalamaya ve geriletmeye başlamıştır. Zamanla bunun nedenini din olarak kabul etmeye ve dini aklın ve bilimin önünde bir engel görmeye başlamışlardır. Bu da parçalanma, bölünme ve cehalete dönüşü hızlandırarak Müslümanları batınının ya da başka millet ve kültürlerin nazarında gerici, çağ dışı, yobaz ve barbar gibi vasıflara bürümüştür.

Oysa ki din bilimin önünde bir engel değildir. Özellikle İslam; bilimi destekleyen bilim ve akıla çok çok önem veren bir dindir. Ama yukarıda da bahsedildiği gibi Allah’ın dini yalnızca Allah’ın kitabından anlattığı dini bu kural için geçerlidir. Tam bir akıl ve düşünce dini, sosyal, ekonomik ve bireysel öğreti yolu, huzur kapısı olan İslam bu anlamda bilimin öncülüğünü yapmış ve insanlık gelişimine ve bilimine eşsiz ve sınırsız katkılarda bulunarak bilim ve teknolojinin günümüze kadar geliş aşamasında önemli mihenk taşları oluşturmuştur.

Günümüzde dünyayı  “Ya Akıl Ya Din” sloganı şekillendirmekte, yıkıma uğratmakta, ahlaksızlaştırmakta, ateistleştirmekte ve tamamen materyalistleştirmektedir. İnsanlar, bu iki seçenekten birini seçme mecburiyetine itilmektedir. Akıl ve din birbirinden ayrı iki kavram olarak gösterilmektedir. Hatta din, aklın önünde bir engel teşkil eden unsur olarak lanse edilmektedir. Bu materyalist, tamamen maddeci odaklar dini hep yobaz, barbar, gerici olarak görürken aklı da dinlerin üstünde bir güç, bir ilah olarak görmektedir. Allah’ın dini; eğer içi hurafe, coğrafi ve kültürel yaşayış örnekleri ve kurallarıyla doldurulursa ve insanların beyinlerine bu fikir ve akımlar dinin birer emriymiş gibi sokulursa, Müslümanlar düşünmekten, akletmekten uzaklaştırılırsa evet din Karl Marx’ın dediği gibi bir afyon olma durumuna girer. Evet, bu durumda din bir afyon olur ve tedavisi çok zordur. Kur-an’i bir yaklaşımla; atalarımızı bu yolda bulduk mantığı hükmederse evet din bir afyon olur ve bu putlaşmış afyonu yıkmak için, insanları uyandırmak için İbrahimler gerekebilir. Bağımlılık yapan hem bu dünyayı ve hem de ahreti ziyana uğratan bir afyon halini alabilir. Allahın dini olmadan bilim, akıl ve ahlaktan bahsetmek mümkün değildir. Din ve akıl kavramları birbirini tamamlayan kavramlardır. Zira ahlaksız bilim bir cinayettir. İslam’a göre bilinen ve bilinmeyen her varlığın, her akli bilimin ve kuralın yaratıcısı ve rabbi sadece ama sadece Allah’tır. Günümüz materyalist medeniyetlerinin nasıl yazıldığını anlamakta ve mucize diye nitelemekte olduğu Kur-an tamamen akıl ve bilimi destekleyen içinde günümüz bilimine ve sosyal yapısına ışık tutan ayetlerinin olduğu bir kitap konumundadır.  Bu çerçevede bakıldığında İslam sadece bir din değil aynı zamanda bir hayat kuralları bütünüdür. Bu kuralların içinde bütün bilim ve kültürel yaşayışlarla birlikte insanın insan gibi yaşaması için kurallar bütünü bulunmaktadır.

Özellikle globalleşen dünya anlayışında, İslam; terör ve cehalet dini olarak anlatılmakta çeşitli sanat ve kültürel faaliyetlerde bu böyle vurgulanmaktadır. Bunda Müslümanlarında etkisi büyüktür. Bazı marjinal Müslüman gurupların insanları canlı yayınlarda tekbir getirerek boğazlamaları ya da bazı Müslüman ülkelerin Kur-an’da olmamasına rağmen insanları taşlayarak öldürmeleri İslam’ı bir barbar dini olarak lanse ettirmiş ve ateizmin ve Müslüman düşmanı bazı yerel ve küresel odakların eline çok büyük kozlar vermiştir. Özellikle görsel sanatlarda ve sinemada bu konu iyiden iyiye işlenerek dünyaya Müslümanlar cahil, barbar ve çağ dışı olarak gösterilmektedir. Peygamberimizin karikatürleri çizilerek dalga geçilmektedir.  Halbuki İslam’ın sakal, cübbe, taşlayarak öldürme, kültürel yasa ve yaşayışlarla hiçbir bağı yoktur. İslam her çağa, her kültüre ve her coğrafyaya hitap etmektedir.

Bu durumda bizlere düşen görev kitabımızı iyice öğrenmektir. Allah’ın emir ve yasaklarını kitaptan öğrenmek, İslam’ın tam bir akıl ve mantık dini olduğunu önce bizler yaşayarak çevremize anlatmaktır. İslam akıl ve bilime verdiği önemi biz Müslümanlar olarak dünya düzeninde yaşayarak bilim ve akılda öncüler olarak göstermeliyiz. Çok çalışmalıyız. Hem bireysel olarak kendimizi hem de sosyal olarak çevremizi geliştirip güzelleştirmeliyiz. Allah’a çağırırken akıl ve bilimle çağırmalıyız. Çünkü Allah’ın emri bu doğrultudadır.

Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et.”
(Nahl 125)

Biz akılcı ve akleden Müslümanlar olarak şunu iyi bilmeliyiz ki İslamiyet akıl dinidir. İslami kural ve emirlerde hep akıl ön planda tutulmuştur. Rabbimiz kendi öğütlerini dahi aklederek, düşünerek hikmetini kavrayarak tutmamızı istemiş ve emretmiştir. Bunun için şöyle buyurmuştur:

“Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.”
(Nahl 90)

Unutmayalım ki “Ateizmin anası hurafedir.”

Allah(c.c.) bizleri akledenlerden etsin.  Allah(c.c.) bizlere ilim ve hikmet versin. Allah(c.c.)’ın selâmı üzerinize olsun.

Murat Aydın


About the Author
Author

murataraydin

Comments (2)
Leave a reply

Name (required)

Website