Bir Ramazan Hikayesi

Bir Ramazan Hikayesi

BİR RAMAZAN HİKAYESİ

Genç adam alışveriş merkezine doğru yürüyordu. Liseyi henüz bitirmiş ve herhangi bir işe de girememişti. Dar ve tozlu ara sokağın ana caddeyle kesiştiği köşede eski ama bakımlı bir cami vardı. Yaşlı amcaların ve teyzelerin ellerinde Kur’anlarla camiye girdiklerini gördü. Henüz öğlen ezanına 1 saat vardı. Hızlı karar verip yönünü avm yerine camiye doğru çevirdi. Nasılsa avm ye de serin olduğu için ve arkadaşlarıyla sohbet etmek için gidecekti. Cami de serindir diye düşündü. Hem yüksek ihtimal içeride mukabele okunacaktı. Allah’ın kelamını okumak ve dinlemek ona daha cazip geldi. Abdestini aldı. Caminin içerisinde klimalar çalışıyordu ve burası avm den bile serindi.
Son zamanlarda tanıştığı bazı insanlardan Kur’an’ın anlaşılarak okunması gerektiğini duymuş, sadece yüzünden, anlamadan okumanın kişiye beklenilen kadar fayda sağlayamayacağı fikri ona da mantıklı gelmişti.
Ön taraftaki camlı dolapta onlarca Kur’anı Kerim vardı. Zor da olsa aralarından bir tane mealli Kur’an buldu. Yanındaki amcaya kaçıncı cüzde kaldıklarını sordu. 23. cüzden devam edeceklerdi. Sayfaları çevirdi. Yasin suresinin ortalarına denk geliyordu. Hoca euzu besmele çekerek okumaya başladı; “vema enzelna ala gavmihi min ba’dihi…”
Sahi euzu besmelenin anlamı neydi. Elindeki Kur’an’da manası yazmıyordu. Euzu billahi mineşşeytanirracim.. Hem Allah(cc) tan hem şeytandan bahsettiğine göre “Allah’ım bizi şeytandan koru” ya benzer bir manaya gelebileceği geçti aklından. Devamında “rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla” yazıyordu. İyi de rahman ne demek rahim ne demekti? Yahu niye yazmazlar bunun anlamını diye geçirdi içinden. Bu arada hoca seri şekilde okumaya devam ediyordu, belkide sayfanın ortasına gelmişlerdi. Arapça okumayı bilmediğinden nerede olduklarını kestiremedi. “vecealna fiha cennatin min nahilin…” Yasin suresinin büyüsüne kendisini kaptırmıştı adeta. Her cenazede okunduğu için kulak aşinalığı vardı ama hiç tercümesini okumamıştı. Neden ölüye okunup üflendiğine bir anlam veremedi. Çünkü tam da 70. ayeti okuyordu şu an. Hayretler içerisindeydi. Yasin suresinin içerisinde böyle bir ayetin olması bütün hocaların ilahiyatçıların gözünden kaçmış olamazdı. Gerçi geçenlerde katıldığı ayak üstü bir sohbette adamın biri ‘yasini ölüye okumanın, ölüye ne faydası var?’ gibisinden bi laflar etmişti ama bu kadarını beklemiyordu. İşte ayet tastamam önündeydi; “(Bu Kur’an) DİRİ olanları uyarsın ve kafirler cezayı hak etsinler diye (indirilmiştir)” Aynı anda herkesin sayfayı çevirmesinden kaynaklanan yaprak hışırtısı ile irkildi. Amcalar pür dikkat kitaptan hocayı takip ediyorlar, kimilerinin dudakları kıpırdıyor, kimileri sadece gözleriyle takip ediyordu. Diğerlerine göre içlerinden daha genç görünen biri uyukluyordu bile. Demek ki o amcayı uyarmıyordu Kur’an. E iyi de diri olanları uyarsın diye indirmişti Allah bunu. Sonra biraz daha düşündükten sonra daha başka bir şeyi fark etti. Uyumayıp ta hocayı takip edenler de anlamamıştı ki ayeti. Onlar sadece “liyunzira men kane hayyan ve yehiggal gavlu alel kafirin” şeklinde bir ses duymuşlardı…
Ne yapmalıydı? Acaba şu an yaptığı doğrumuydu? Böyle hızlıca okuyup bu kitabı anlayabilmek mümkün değil diye geçirdi içinden. Sahi Allah(cc) indirdiği bu kitabın nasıl okunması gerektiğinden bahsediyor muydu ki? Akşam iftardan sonra bunu araştırmalıyım diye düşündü. Araştırdığında Müzzemmil suresi 4. ayette aradığı cevabı tastamam bulabileceğinin farkında değildi. Bir kitap ne kadar ayrıntılı olabilirdi ki? (“..Kur’anı tane tane oku”..)

Tüm bu düşüncelerin içine dalmışken amcaların birinden gelen derin bir esneme sesi onu kendine getirdi..
Yanındaki amcanın parmağı ile takip ettiği ayete bakıp nerede olduklarını buldu. O da ne!
Bir kitabın her ayeti insanı hayrete düşürür müydü bu kadar?
İşte SAD suresinin 29. ayeti önünde duruyordu.
“(Resulum!) Sana bu mubarek Kitab’ı, ayetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik.” …
Genç adam için söz bitmiş, tuz kokmuştu adeta.
Mukabeleyi takip eden amcalara şöyle bir baktı. Sonra da mukabeleyi okuyan hocaya..
30 kişinin hiçbiri “öğüt almış” gibi durmuyordu.
Hiçbirinin, Kur’anın sözlerinden heyecanlanmış gibi bir hali yoktu.
Ama şimdi koskoca cami kendisine dar geliyor, bir an önce gidip evde bu kitabın yaprakları arasında kaybolmak istiyordu..
Sadekallahu’l Azim diyerek Kur’anı kapattı. Rafa koymak istemiyor, sıkıca kucağında tutup eve götürmek istiyordu onu. Sanki camide yetim kalacaktı Allah’ın kitabı..
Boğazı düğümlendi. Hem Kur’anın haline, hem ümmetin haline üzülüyor olmak boğazını düğümledi.
Yerinden kalkıp Kitabı raftaki yerine koydu. Uyanışının ilk anlarına şahit olan bu nüshayı bir gün gelip hocadan isterim diye düşündü. Eğer cami demirbaşına kayıtlı değilse elbette verirdi hoca..
Ayakkabılarını giymek için eğildiğinde gözünden düşen bir damla yaşa engel olamadı…

Resul Dedekoca
Haziran 2016
resul@efektiflimited.com


About the Author
Author

resulenes_bb

Leave a reply

Name (required)

Website