Neden “Sadece Kuran” (Üçüncü Bölüm)

Hikmet (bilgelik)

Hikmet peygamberlere özgü değildir. Kuran’dan anladığımız şudur ki, hikmet Allah’tan Kuran aracılığıyla gelir (17:39, 33:34, 36:2, 43:4, 43:63, 54:5). Hikmet Kitap’ın içindedir, başka yerde değil. Bu, Kuran’dan gelen bir biliş, bir hüküm çıkarma kabiliyetidir. Okuyup çalıştığımız zaman edindiğimiz reçetedir. Sözgelimi bu yazıda atıfta bulunduğum ayetler üzerinden yaptığım hüküm çıkarma işi hikmettir. Kuran’da birebir “sadece Kuran’ı izleyin, hadise, sünnete, mezhebe ihtiyacınız yok” şeklinde bir ayet yok, ancak bu sonuca yine ayetler üzerinden varabilirim. Hikmeti anlama ve çıkarsama yapma olarak açıklamak sanırım mümkün. Bunu yapabildiğimiz ölçüde de bilge oluruz. Herkes aynı seviyede yapamaz. Ancak en azından çaba göstermemiz gerekir (2:44,219,269, 3:118, 6:50, 6:98, 10:24,98-102, 21:10, 23:68, 34:46, 38:29, 47:23-24, 67:10). Allah kimseye kaldırabileceğinin üzerinde yük yüklemez (2:286). Kimse aptal doğmaz, ancak kendi isteğiyle aptal olur.

Peygamber’in uyarıcılık görevini nasıl yaptığını hiç düşündünüz mü? Gece uyumayıp saatlerce çalışmasının sebebini… Belli ki Peygamber konuşan Kuran gibiydi. Ama birilerinin yanına gidip “Size Fatır suresini okuyayım da dinleyin” demeyeceği belli. Veya Müslümanların yanına gidip bir cüzü baştan sona okumayacağı… Kendisine din hakkında sorulan sorulara Kuran’ın ilgili ayetleriyle yanıt veriyordu. İşte sorulan soruya yanıt olduğunu düşündüğü bölümleri seçip okuması, yani Kuran’dan konu hakkında hüküm çıkarması hikmettir. Siyer kitaplarında böyle bir şey yok, bunu nasıl biliyorsun, kaynağın nedir derseniz, kaynağım aklımdır. Uyarıcılık görevi yapmanın başka yolu da yoktur. Başka bir olasılık var ise buyurun söyleyin.

Hadisler

Kuran’ı anlamak kolay (54:17, 22, 32, 40), hadisleri anlamak zordur. Hadislerden “kolayımıza geleni” okumak gibi bir seçeneğimiz yok. Oysa yedi cümlelik Fatiha suresini veya yine yedi cümlelik Maun suresini ezbere bilen ve hatırlayan biri için bunlar müthiş birer yol gösterici. Kuran’ın tamamını anlamak zorunda değiliz (73:20). Bir kısım ayetlerin anlamını sadece bazı kişiler bilir. Bu ayetleri bahane ederek Kuran’ın tamamının anlaşılmadığını iddia etmek samimi bir Müslüman’ın yapacağı şey değil (3:7, 18:57).

Kuranda hadis (söz) kelimesinin insanlar için kullanıldığı zaman olumsuz anlamda olması dikkat çekicidir (12:111, 31:6, 33:53, 45:6, 52:34. Karşılaştırın: 4:87, 39:23, 56:81, 68:44). Sünnet kelimesi asla peygamberler için kullanılmaz, Allah’ın sünneti şeklinde veya anlamında kullanılır (17:77, 33:38,62, 35:43, 40:85, 48:23). Bu ayetlerde Peygamber’i örnek almak konu edilmez.

Hadis usulü denen şeyin varlığı bir oksimoron. Bu anlayış bir hadisi çeşitli varsayımlar ve makul akıl yürütmelerle değerlendirip hakiki olup olmadığı hakkında karar verilebileceğini öne sürer. Çelişki şurada: Her bir hadisi bu şekilde gözden geçirecek olursak, sonuçta bütün hadislerin sahte, şüpheli, zayıf vb. olduğuna kanaat getirme olasılığımız var. Yani hadis usulü kullanarak hadisler toptan inkar edilebilir. TÜMÜNÜ inkar etmekle BAZILARINI inkar etmek arasındaki fark, EN AZ BİR hadisin kabul edilmesidir. Yani sadece Kuran’ı izleyen birisi, bir hadis seçip onu kabul ettiğini söylerse bu onu sözde inkarcılıktan, sapkınlıktan kurtaracaktır. Peki o zaman suçlanmaktan, kınanmaktan kurtulacak mıdır? Cevabını kendiniz verin. Bir hadisi kimi hadis uzmanı kabul eder, kimisi etmez, diğerinin yanıldığını düşünür. Birinci çıkmaz şu: Bir araya gelip üzerinde uzlaşılan hadislerin bir listesi hazırlanmamıştır. İkinci çıkmaz şu: Bazı hadislerde yanılabilen uzmanın diğerlerinde yanılmadığının kanıtı nedir? Sonuçta hiçbir uzman somut ölçütlere göre karar vermiyor. Buyurun size hadisçilerin çözmesi gereken üç çelişki…

Çelişen veya uyduruk deyimle birbirini “nesih” eden hadisler vardır ama ayetler birbirini nesih etmez (2:85, 4:82, 6:38, 15:90-91) .

Hadisler incelendiğinde çoğunun İncil’deki hikayelerden Yahudi’lerin hikayelerinden kopyalanmış olduğu görülür. Bu konuyu inceleyen ve benzerlikleri bire bir listeleyen çok sayıda eser var. Kimi Sünnet taraftarı “İsrailiyyat” denen bu gerçekten, sanki hakiki hadislerin içine uydurma söylenceler karıştırma eylemiymiş gibi söz eder. Halbuki binlerce mistik hikaye uyduracaksanız önceden uydurulmuş hikayelerden yardım almanız normaldir. Bu kopyalamanın izleri hadisler üzerinden tefsirlere kadar girmiştir.

Kulaktan kulağa oyununu bilirsiniz. Söz her aktarımda aşınır. Zincirdeki halka sayısı ne kadar çoksa sözün uğradığı bozulma o kadar büyür. Hadisler en iyi ihtimalle dört nesillik rivayet zincirine dayanmaktadır. Birincisi, Buhari’nin kitabı yazdığı varsayılan hicri 250 civarı ile Peygamber’in öldüğü yıl arasında dörtten fazla nesil geçmiştir. İkincisi, bu dört aktarım sırasında sözün bozulmadığını iddia etmek akıl dışıdır. En mükemmel şartlarda nakledilen bir hadis peygamberin söylediğinin suyunun(1) suyunun(2) suyunun(3) suyu(4) olacaktır. Dördüncü suyu iki kez daha sulandırın, çünkü bir iddiaya göre güya en güvenilir kaynak olan İmam Buhari’nin kitabı, Buhari’nin öğrencisi Firevri’nin(5) kitabına dayanarak yazan Yununi(6) tarafından kaleme alınmıştır (youtube.com/watch?v= pwwbo4jrMbY). Yununi’nin kitabı Buhari’den 500 yıl sonra yazılmıştır. Diğer hadis kitapların İslam coğrafyasındaki üniversitelere yayılması da beşinci yüzyılı bulmuştur. Rafımızda duran en iyi hadis kitabı, 750 yıl öncesinden söz taşıyor. Şimdi tırnakları sayalım: Yununi dedi ki: ““““““““Firevri dedi ki: “““““““İmam Buhari dedi ki: ““““““Ali dedi ki: “““““Veli dedi ki: ““““Ahmet dedi ki: “““Ebu Hureyre dedi ki: ““Peygamber dedi ki: “böyle böyle.”””””””” Bu tırnakların sayısı 100’e kadar çıkmaktadır.

Allah’a teslim olmuş olanlar herhangi bir dini iddia ile gelenlerden kesin kanıt beklemelidirler (2:111, 6:57, 8:42, 14:10, 17:36, 21:24, 27:64, 28:75, 29:36, 52:38). Kanıt yükümlülüğü iddia sahibine aittir. İsnat kanıt değildir, doğrulanamaz. İsnat insanların ürünüdür. İnsanlara gerçeği gösteren Allah’tır (10:35). Dinin kaynağı olarak Allah’tan başkası yalandır(10:32-33, 31:30).

Allah düşünenlerin ve imanı olanların (yani EMİN olanların) dinî kaynak olarak Kuran’dan başkasını izlemeyeceklerini söylüyor (45:2-6). 6. ayetteki HADİS kelimesine dikkat. Birisi izlenecekse, bu sadece kendisine kitap verildiği içindir(9:31). İslam Kuran’la tamamlanmış ve mükemmel olmuştur (5:3). Dolayısıyla Kuran’ın yanında ikinci bir kaynağı şart koşmak İslam’la bağdaşmaz. İnsan sözünü (hadis) Allah sözüne (Kuran) eklemek, ortak etmek için geçerli bir sebebimiz yoktur. Tanrı tektir (112:1), hükümde ortağı yoktur (6:163).

Kuran’da Kuran’la tatmin olmayan, ondan çekinen, onun yanında ikinci bir kaynak arayanlar tasvir edilmiştir. 10:15 ayetindeki “…bundan başka bir Kuran getir” ifadesinden kasıt Kuran’ı değiştirmek değil, onun yanında, ona ek olarak yeni bir söz getirmek anlamında. Çünkü ayetin devamında zaten “veya bunu değiştir” ifadesi vardır. 6:19 ayetini inceleyin. Allah’tan başka tanrı olmadığı ifadesinin “Bu Kuran bana vahyolundu ki, onunla sizi ve ulaştığı herkesi uyarayım.” cümlesini izlemesi nasıl anlaşılmalıdır?

Hadisler Kuran’ın tefsiri ise, her ayeti tefsir eden bir hadis bulunması gerekmez mi? Bin yıldır 6000 küsur ayetle hadisleri eşleştiren bir liste hazırlanmamış olması ilginçtir. Çünkü böyle bir liste hazırlama teşebbüsü hadislerin tefsir olmadığını gözler önüne serecektir. Kuran’ın en güzel tefsiri kendisidir (25:33, ayrıca 75:19).

Hadis kitaplarına inanırsanız Peygamber resmi, müziği de yasaklamıştır. Halbuki geleneksel olarak Kuran müzikli okunur, hayvanlar müzikli ses çıkarır, televizyon ve internet resimden ibarettir ve şu anda bunu bilgisayar ekranından okuyorsanız bir resme bakıyorsunuz! 5:5,87, 7:32, 16:116’yı inceleyin.

Hadislerin hakikiliğine inananların pek azı bunların kaynağını merak etmiş, merak edenlerin pek azı bu kaynakların güvenilirliğini sorgulamış, sorgulayanların pek azı binlerce sayfalık hadis kitaplarını okumuş, okuyanların da pek azı hadis öğretisini bir yaşam biçimi olarak benimsemeyi denemiştir. Yani aslında inancını ciddiye alıp gereğini yapıp hadisleri savunuyor olması gerekenler azınlığın azınlığının azınlığının azınlığıdır!

Hadislerin hakiki olup olmadığı tartışması ayrı bir tartışma, bunların Kuran’ın yanında dinin ikinci kaynağı sayılması ayrı bir tartışmadır. Bugün çoğunluğun dininin bozuk, Kuran’dan kopuk, esası reddedip ayrıntıda, özü reddedip şekilcilikte boğulmuş bir din olduğunu itiraf etmek gerekir. Sonuç temelli bir değerlendirme yaparsak, gidilen yolun doğru yol olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü inananlara bu dünyadaki hayat da iyi olacaktır (3:148, 5:66, 14:27, 24:14, 40:51…)

Kutsi hadisler

Kutsi hadisler Peygamber hadislerinden de büyük bir felakettir. Kuran’ın tamamlanmış, mükemmel bir kitap olduğu kabul edenlerin Allah’ın bu kitapla aynı zamanda indirdiği fakat bu kitabın dışında bırakmaya karar verdiği sözlerinin olduğu iddiasına inanmamaları doğaldır. Şimdi bu iddiayı inceleyelim.

1) Peygamber hadislerini dini kaynak kabul edenlerin hiçbirinin kutsi hadisleri reddetmemesi ilgi çekicidir. Kaynak olarak benzer olabilirler ama kavram olarak Peygamber hadisi ve kutsi hadis tamamen farklıdır. Birisi Peygamber’e atfedilen söz, diğeri Allah’a atfedilen sözdür. Ancak Allah’a atfedilen bir de kitap vardır. Peygamber sözlerinin ve sünnetinin takip edilmesini savunmak ile Allah’ın Kuran’ın dışında bırakmayı seçtiği sözlerinin olduğunu savunmak birbiriyle hiç ilgisi ve ortak yanı olmayan iki ayrı davranıştır. Birinci davranışı sergileyenler Peygamber’e atfedilen her sözün hakiki olmadığını iddia edip doğru veya yanlış ölçütlerle bunları ayıklarlarken, yine Peygamber üzerinden Allah’a atfedilen sözlerin gerçekliği kavramını topluca sorgulamayı seçmemiş olmaları ilginçtir. Bu belirgin farkın görülememesinin muhtemel nedeni eleştirel okuma ve düşünme alışkanlığının olmamasıdır. Zira Kuran’ı yetmediğini iddia edenlerle doğru yolu bulup esenliğe kavuşmada aklın işlevinin kısıtlı ve önemsiz olduğunu iddia edenler aynı anlayışın takipçisidirler. Çoğu zaman da aynı kişilerdir.

2) Kuran’ın eksiksiz olduğunun kanıtlarını sundum. Kuran’ın eksiksiz olduğunu sözde kabul edip Sünnet’in onun uygulanışı olduğunu iddia eden, Allah’ın bazı sözlerini neden hadis yazıcılarının kaderine terk ettiğini açıklamalıdır. Hadislerin de korunmuş olduğunu iddia edenler bir sonraki maddeye geçebilir.

3) Kutsi hadislerin hakiki olduğunu iddia eden, Allah’ın neden vahyin bir kısmını Kuran’ın dışında bıraktığını açıklamalıdır. “Allah bilir” geçerli bir yanıt değildir çünkü hiç bir şeyin Kuran’ın dışında bırakılmadığını açıkça belirten ayetler vardır, ama bu iddianın dayandırılabileceği tek bir ayet yoktur (6:38-39,114-115).

4) Kutsi hadisler Allah’ın sözü ise ve hükmü Kuran’la aynıysa, Peygamber neden sadece Kuran’ı terk etmemizden şikayetçidir (25:30)? Kutsi hadisleri de terk etmemizden şikayetçi olması gerekirdi.

5) İnsana iftira bile en büyük suçlardan biri iken, Allah’a iftiranın size ne kazandırabileceğini düşündünüz mü? Kuran’da Allah’a iftira edenden daha zalim kim olabilir ifadesi defalarca geçiyor (3:94, 4:50, 5:103, 6:21, 7:33,37, 10:17, 11:18, 29:68, ayrıca 2:80, 6:93,138,150, 7:28, 10:59,68-69, 16:116, 17:36, 31:6, 39:60, 61:7). 5:103 ayetinde Allah’a iftira etmek ve aklı işletmemek davranışlarının yan yana oluşuna dikkat edin. Tabi ki hiç bir ayetin kendileri hakkında olmadığını iddia edenler bu uyarıları da üzerlerine alınmayacaklardır. O halde Pascal’ın Kumarı’nı (Pascal’s Wager) bu tartışmaya uygulayacağım. Eğer Allah bunları gerçekten vahiy etmiş ise ve bunların hakikiliğine inanmadı iseniz, Kuran’a sarıldığınız için yine hesap günü yüzünüz ak olacaktır. Peygamber sünnetinden de hesaba çekileceğinizi varsaysanız bile bunlar Peygamber sünneti olmadığı için kaybettiğiniz bir şey yoktur. Öte yandan eğer Allah bunları vahiy etmemiş ise ve siz bunlarla kalbinizi ve imanınızı kirletmişseniz, bu iftiraları başkalarına ileterek onların da imanlarını kirletmişseniz durumunuz gerçekten vahim. Evet kutsi hadisler Kuran’a ek emirler vermiyor olabilir, ancak bu iftiralar Allah tasavvurumuzu, algımızı kirletiyor. Allah’ı en güzel isimlerle ve sıfatlarla anmamız gerekirken ona insan sıfatları, eksiklikler yakıştıran bayağı iftiralarla anmış oluyoruz. Halbuki her gün namazda O’na defalarca münezzehsin (subhan) diyoruz, O’nu tenzih (tesbih) ediyoruz. Allah’ın hangi yakıştırmadan münezzeh olduğunu, O’nu hangi sözden tenzih ettiğimizi hiç düşündünüz mü? İnanın bu satırları yazarken bile midem bulanıyor.

Şirk tehlikesi

Kuran’dan anladığımız, İbrahim’in zamanında heykelleri yapılan tanrıların, binlerce yıl sonra Muhammed Peygamber zamanında isimlerden ibaret hale geldiğidir. Tanrı heykelleri fikrini Mekke müşrikleri büyük ihtimalle gülünç bulurlardı. Gerek Kuran’daki bilgilerden, gerek tarihi bilgilerden insanların dinlerinin geliştiğini öğreniyoruz. Bu gelişme sadece dini değil, felsefe, bilimsel düşünce gibi tüm zihinsel dünyamızı kapsıyor. Giderek karmaşıklaşan hayat ve zenginleşen zihin dünyamızda şirk, yani Allah’ın yanı sıra tanrılar edinme hatasından daha çok çekinmemiz gerekir. İbrahim’in zamanında şirk görünür haldeydi. 7. yüzyıl Mekke’sinde isimlere indirgendi. Bugün şirkin isimlerden de bağımsız, daha sinsi, belirsiz biçimlerinin farkına varıp korunmamız için kendimizi tekrar tekrar gözden geçirmemiz gerekir (7:99, 59:18). Mesela sözde Peygamber sevgisi üzerinden gelen sinsi şirk günlük konuşmamıza kadar bulaşmıştır (“Allah, Peygamber aşkına!”, “Ya Rabbim, ya Resullullah” gibi). Kuran’ın yarısından fazlasının şirkle ilgili olması boşuna mıdır? (bkz.12:106)

[Üçüncü bölümün sonu]


About the Author
Author

st3792

Comments (5)
Leave a reply

Name (required)

Website