Kul tercihlerini, din hükmü kabul etmek, şirktir..

İslam’ın kapsam ve içeriğini dinimizin sahibi Yüce Allah belirlemiş ve son kitabı Kur’an ile bizlere bildirmiştir. Kur’an, Allah’ın kelamı, dinimizin biricik kaynağıdır.


Yüce Allah dinimizin esaslarını, hükümlerini, emir ve yasaklarını bizlere Kur’an ile bildirmiştir.. Kur’an’da bildirilen hükümleri, emir ve yasakları aklen kabullenerek, gönül ile benimseyerek, Allah’a teslim olarak iman ederiz.. Hiç kimseyi, hiç bir şeyi Allah’a, O’nun yetkilerine, niteliklerine, sıfatlarına eş, denk, yardımcı, tamamlayıcı koşmayız. O’nun kitabı Kur’an’a, kul kitaplarını eş, denk, yardımcı koşmayız. O’na, O’nun kitabına, varoluşa, sünnetullaha eksiklik izafe edemeyiz.

İnsanların, toplumların, milletlerin yorumlarını, kabüllerini, kurallarını, tercihlerini, beğenilerini, kültürlerini, adetlerini, örflerini; toplumların kişilik yapılarını oluşturan değerlerini yani şeriatlarını dine ilave etmeye çalışmamalıyız. Bunları dinin bir parçası olarak kabul etmemeliyiz..

Dinin kapsam ve içeriğini yukarıda belirttiğimiz gibi Allah belirlemiştir. Kur’an ile bizlere bildirmiştir. Dinin kapsam ve içeriğine müdahal etmek, ilaveler yapmak kimsenin haddine değildir.

Allah yetkilerine, hükümdarlığına, egemenliğine ortak olmak isteyenlere asla müsaade etmez..

Allah’ın buyruklarını, Kur’an’ın farz hükümlerini öğrenmek, anlamak, onlara uymak kulun yükümlülüğüdür. Sadece Allah’a kulluk edilir, O’dan yardım istenir. Bir kişi Allah’ın buyruklarıyla birlikte toplumsal kurallara, adetlere, örflere uymayı kulluk yükümlülüğü olarak kabul ederse, Allah’ın buyrukları, farz hükümler ile toplumsal kabuller kültürler adetler karıştırılır ise, bu kuralları, adetleri, örfleri Allah’a, Allah`ın hükümlerine ortak koşmuş olur..
Bir toplumun bir milletin adetleri, örfü, giyim kuşam tercihleri ‘’tüm İslam alemini bağlar’’ denemez. Bir milletin örfü, adeti, kültürü; İslam “Kültürüdür, İslam örfüdür“ denilerek diğer milletlere dayatılmaya çalışılırsa fitne, fesat, kargaşa, kaos kaçınılmaz olur..

İşte, baş örtmek konusuyla ilgili ülkemizde yaşanan durum budur.
Başın, saçın örtülmesi dinin, Kur’an’ın kapsam ve içeriğinde olan bir konu değildir.

Tarih boyunca insanlar vücutlarının diğer organlarını örttükleri gibi başlarını da estetik, moda anlayışlarına uygun olarak veya tabiat şartlarına uygun olarak örtmüşlerdir..

İslam dininin, Kur’an’ın başın, saçın örtülmesi konusunda getirdiği bir yükümlülük, hüküm, emir yoktur.. İslam’ın ‘’başınızı örtün, saçınızı, yüzünüzü gizleyin’’ diye bir emri yoktur…

Kur’an’da `‘ Başınızı örtün, sarın, sarmalayın, saçınızı kimselere göstermeyin’’ vb. şekilde bir ayet yoktur..

Dünya varoldukça, binlerce belki milyonlarca yıl, her coğrafyada, her tabiat-iklim şartlarında yaşayacak insanların tabi olmak zorunda oldukları evrensel bir dinin tek tip bir giyim şekli veya baş-saç örtme biçimi emredeceğini düşünmek akılla mantıkla bağdaşmaz..

İnsanlar İslamiyetten, Kur’an’dan önce de tercihlerine, beğenilerine, iklim şartlarına göre başlarını değişik şekillerde, değişik isimler verdikleri örtülerle, örtüyorlardı. Bundan sonrada ayni şekilde isteyen başını saçını istediği şekilde, yaşadığı toplumun adetlerini, örfünü, yaşadığı coğrafyanın iklim koşullarını dikkate alarak örtecektir. İsteyen de örtmeyecektir..
Baş örtmek, İslam’ın emri veya başörtüsü, türban İslam’ın sembölü değil,
çıkarlara uygun şekilde biçimlendirilmiş, ‘‘uydurulmuş dinin’’ sembölüdür..
Baş örtmek, başörtüsü, türban; dini saltanat ihtiraslarıyla istismar eden, samimi müslümanların inançlarını sömürmek isteyen onları oy deposu gibi gören riyakar siyasal akımların simgesi, sembölüdür.

‘‘Ben saçımı başımı dinimin emri olduğu için örtüyorum’’ diyen birisine ‘‘senin dinin nedir?’’ diye sormak gerekir. ’’

‘‘Namaz yasak mı ki başörtüsü yasak olsun demek’’ dini cehaletin veya halkı kandırmanın yanlış yönlendirmenin, fitne fesat aramanın zirve noktasıdır..
Namaz Allah’ın emridir. Dimizin farzıdır. Baş örtmek, baş örtüsü ise din kapsamında olmayan, kul insiyatifinde olan, adet kültür örf kapsamındaki bir konudur. Baş örtmeyi, başörtüsünü namazla yani Allah’ın emrettiği bir yükümlülükle eş değer kabul etmek bilmelidir ki, hüküm koyma gayreti, gefletidir, şirk yoluna girmektir..

Muhammed Nur Doğan’ın İslam’ı Kur’an’dan okumak adlı kitabının 194. sayfasından kısa bir alıntı yapmak istiyorum..

‘‘İmam Malik, Muvatta adlı hadis kitabını yazdığında dönemin halifesi bunu anayasa belgesi yapmak istemişti. Çümkü Muvatta ayna zamanda bir fıkıh kitabı idi. Yani fıkıh baplarına göre tasnif edilmişti… İmam Malik, Muvatta’ı yasalaştırıp resmi fıkıh belgesi (kanun) haline getirmeyi düşünen dönemin halifesi Ebu Cafer el-Mansur’a dedi ki: ‘‘Yapma ey müminlerin emiri! Resulullah’ın ashabı değişik topraklara dağıldılar. Her toplulukta farklı bir ilim vardır. Sen onları bir görüşe zorlarsan fitne çıkar… ’’

Kur`an`ın işarat ettiği aklı kullanan kullara selam olsun..
Aklını kullanmayan toplumların üzerine ise bildirildiği gibi pislik yağıyor..

Yazar : Vedat Akbaşak

 


About the Author
Author

Dini Yazilar

Leave a reply

Name (required)

Website