Samiri’nin Ruhu İslam’ın Üzerinde Dolaşıyor

Samiri, Kur’an-ı Kerim’in 20. Suresi olan Ta-Ha suresinde bahsi geçen ve son derece sembolik bir hüviyet taşıyan bir kişiliktir. Ta-Ha suresinin 85 ile 97. ayetleri aralığında aktarılan konunun baş aktörü olan Samiri, Hz. Musa’nın belli bir süre için kavminden ayrılmasının ardından, Hz. Musa’nın kavmine ALLAH’ın vaatlerini ve hükümlerini unutturarak tekrar geleneksel şirk dinine ait ritüellerin uygulanmasına yol açan isimdir. Kur’an’da bildirilene göre Samiri, Hz. Musa’nın yokluğunda, tevhid inancının hükümlerini çiğneyerek eski putperest anlayışın bir ürünü olarak altın buzağıya tapınmayı tüm kavme telkin etmiştir.
Bu durum, asırlar boyu bir zincir misali süregelen tevhid dininin en önemli ve etkili düşmanının şirk olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır. Kur’an-ı Kerim surelerinde bahsi geçen ve kendisine elçi gönderilen kavimlerin şirk düzeninde ısrar etmeleri veya kendilerine tevhid dininin mesajı ulaştığı halde yine şirk düzenine geri dönmeleri en fazla belirtilen ve lanetlenen olgulardır. Bu açıdan, tevhid dininin son halkası olan İslam’ın bugün itibariyle karşı karşıya kaldığı en büyük tehlike, yaygın bir kanaatin ışığında sanıldığı gibi çeşitli günahların giderek artmasından ziyade, cahiliye devrindeki şirk düzeninin belli başlı niteliklerinin yeniden kendisini göstermesidir.
Günümüzde yaygın din ve İslam algısı derinlemesine analiz edildiğinde, müslümanların, tıpkı Hz. Musa’nın kavmini saptıran Samiri gibi bir çok sapkın kişiliğin, İslam’ı cahiliye müşrikliğine dönüştürme gayretleri karşısında büyük oranda sessiz kaldığı görülmektedir. Tıpkı Samiri meselesinde gerçekleştiği üzere, son peygamber Hz. Muhammed’in, elçilik görevini tamamlayarak İslam kavminden ayrılmasının ardından, müslümanlar arasında, cahiliye müşrikliğinin izlerini taşıyan bir çok algı ve ritüel kendisini göstermiştir. İslam’ın, aracılık, ALLAH’a ulaştırma gibi şirk unsurlarını yasaklamasına ve bu unsurların özünde tevhid anlayışına da son derece ters düşmesine rağmen bu unsurlar kendisini İslam kılıfına bürüyerek, şeyhlik, efendilik, müridlik ve tasavvuf öğeleri biçiminde bugüne değin kendilerini koruyagelmişlerdir. Bu durumun sebepleri ise yine Samiri örneğinden hareketle tahlil edilebilir. Samiri, Hz. Musa’nın, ALLAH tarafından kendisine bildirilen hükümleri kavmine unutturarak tevhid dinini tahrip etmişti. Analojik bir yansıma ile, Müslümanların, ALLAH tarafından Hz. Muhammed’e iletilen mesajların tamamı olan, ayrıca, kendi içerisinde yer alan ayetlerle bildirildiği üzere inanlar için açık, anlaşılır bir öğüt ve hidayet kaynağı olan Kur’an’ın, Hz. Muhammed’in elçilik görevini tamamlamasının ardından kavminden ayrılışının ardından bir hayat rehberi konumundan çıkarılarak saygı adına bir fetişizm nesnesi haline getirilmesi ile birlikte İslam’ın Samirileri, cahiliye müşrikliğini yeniden tesis etme gayretine girmiş ve büyük ölçüde başarılı olarak bugün itibariyle İslam’ı özünden koparmış ve tanınmaz bir hale getirmiştir.
Hz. Musa, kavmine geri döndüğünde gördüğü tablo karşısında üzüntü ve öfkeye kapılmış ve Samiri’ye sert bir şekilde karşı çıkıp ona lanet etmiştir. Peki bugün, Hz. Muhammed’in, hayat rehberi olan Kur’anın terk edilmiş olduğunu, hükümlerinin unutulduğu ve işlevsiz hale getirildiğini, İslam adına, Kur’anın hükümlerini hiçe sayarak cahiliye müşrikliğinin yaşandığını görmesi halinde sizce tepkisi ne olurdu? Ali Şeriati’nin ” Kur’anı yok edemediler fakat kapattırdılar” sözü, müslümanların bugün içinde bulunduğu durumu özetlemekle beraber, bu bataklıktan kurtuluş reçetesinin gerçek rehber olan Kur’anı her müslümanın okuyarak hükümlerini kendi hayatında pratiğe dönüştürmesi olduğunu da ortaya koymaktadır. İslam’ın Samirilerinden kurtulabilmenin tek yolu budur.
Çağatay Balcı

About the Author
Author

Cgtyblc

Comments (4)
Leave a reply

Reply to şimşek Cancel reply

Name (required)

Website