At Toksinlerini

İnfitar’ın Ertesi İzdüşümü Sahnesi…

O, en merhametlidir. Bizi en iyi gözetip koruyan O’dur. O her şeyin sahibi, tek olan Allah’tır. Beşer inanır, beşer inanmaz, ama O ne dediyse göreceksiniz ki olacaktır. Gökyüzü yarılıp parçalandığı zaman… Yıldızlar dağılıp söndüğü zaman… Denizler fışkırarak taştığı zaman… Kabirlerin içinde ne varsa dışarıya atıldığı zaman… Artık O’nun söylediklerinin ne kadar doğru ve ne kadar önemli olduğunu herkesin fark edeceği zaman gelmiş demektir. Herkes o zamana kadar ne yapmışsa yapmış, ne yapmamışsa artık yapmasına da gerek kalmamıştır.

Ortada duran gerçeğe rağmen, nedir insanı yanıltan! Bu kadar ikram sahibi, bu kadar verip duran, suyunu nefesini, meyvesini ve sindirenini, kanını dolaştıranını ve kalbini attıranını, gözüyle görmediği aklını ve beynini çalıştıranını, parmağının eklemindeki sıvıyı bile sızdırarak tuşa basmasını sağlayanını veren Allah’a karşı bu kadar nankör olmasına neden olan şey nedir!

O’ndan başka kim olabilir şu Samanyolu’nu ve onun da üstündeki yıldız kümelerini ayakta tutan! Hangi tesadüf dünyayı döndürür aynı hızda ve güneşten şu mesafede uzakta! Hangi nedensiz nasıl, bu kadar aklı yaratır! Hangi enerji göğsünü bu kadar titretebilir! Hangi sevgi, her türlü haltı eden insana bu kadar sabredebilir!

Hangi tasarımcı seni bu kadar güzel güldürebilir? Hangi ihtimal gamzelerini yanağının en güzel yerine kondurabilir? Hangi şans, senin gözlerini et kemik yerine o saydama ve o duygulu bakışa dönüştürebilir? Hangi para ile satın alabilirsin birisi tarafından gerçekten sevilmeni ya da senin için üzülen birinin gözyaşlarını? Seni sevene ve senin için üzülene o duyguyu veren sen misin, yoksa onların, o duyguların gerçek sahibi mi?

Maalesef! İnsan dini, karşılık gününü yalanlıyor. Allah’ı da kendini de bilmiyor. Öğrenmek de istemiyor. Gözlerinin önündeyken göremiyor, kulakları duyarken anlayamıyor. Dokunduklarını bile hissedemiyor. Maalesef! İnsan Allah’ı da kendini de hiç tanıyamıyor. Dili ile kabul ederken, açıkça reddediyor. O’nun merhametini göremedikçe, O’nun koruyuculuğunu hissedemedikçe kitaptan ne dense dinlemiyor, her şeyini o ayetlere tercih ediyor. Oysa her yaptığı, gözünün ve kulağının önünde, bir bir kaydediliyor.

Kim fısıldadı sana en son yaptığın kötülüğü? Kim ayarttı da seni, kırdın kalbini sevdiğinin? Kim tahrik etti seni de, öfkelendin dostuna? Kim yapma dedi de, vazgeçtin üç kuruş infak etmekten? Var mı gördüğün, bildiğin biri? Ben söyleyeyim… Hepsini yapan da yaptıran da sendin. İçindeki o arkadaşın ne fısıldarsa onun dediğini doğru kabul ediyor, ama fısıldanmasına bile gerek olmayan ve net biçimde bildiğin iyiliği, bilmezden geliyordun. Sapmışsan seni saptıran, senden başka kimse değildi.

Kötülüğü insana ne fısıldarsa kabul ediyor, iyi olduğunu bildiklerini ise erteleyip duruyor. Kötülüğü orada burada arayan insan, aslında kendi içinde olan kötülüğü yenmeye, ondan arınmaya hiç gayret bile etmiyor. Ne derse doğru, ne yaparsa doğru, ne isterse onun zannediyor. İnsanı saptıran falanca filanca değil, bizzat kendisi de, düşünüp farkına bile varamıyor.

En büyük düşmanın da sensin, en büyük mücadelen de kendinle yaptığın. Ya kendinden olan o arkadaşınla beraber onun gitmek istediği ateşe doğru yüzeceksin, ya da ondan arınıp en güzel günlere yelken açacaksın. Tercih tamamen senin. Bu dünyanın karşılığı olacak o günde, kimse kimseye bir fayda ya da zarar veremeyecek. Kimse kimseyi kurtaramayacak. Sadece sen ve öbür sen olacaksınız, tek karar vericinin karşısında. Kendinden arınmışsan kurtulacak, arınamamışsan onunla beraber onun gitmeyi çok istediği o muhtemel yere sen de gideceksin.

Kendinde olanı, sana potansiyel olarak verilmiş olan kötülüğü ve tüm şeytani taraflarını Allah’a iade edemez misin? Ben bunları istemiyorum ve geri veriyorum diyemez misin? Verip arınamaz mısın? O kötü tarafının istediği, kötü olan ama süslü gördüğün ne varsa verip arınamaz mısın? Sana güzellikler, iyilikler kalsa olmaz mı? Hayata bu güzellikleri tatbik etsen… Mutlu olsan… Sevinçli olsan… Müjdeyi fark etsen… Sonsuz hayattan vazgeçmesen… Buradaki hayata ise güzelliklerinle ve daha bir hevesle atılsan… Şeytanına satmasan nefsini de Allah’a versen. Allah’ın, işte bu nefsinin bir kısmını bile vermene karşı vaat ettikleri ve rızası sana fazlasıyla yetmez mi?

İnfitarı gerçekleştirsen. Deşsen içini gök gibi, yarsan göğsünü yer gibi. İçindeki kötülükleri kovsan da gitseler… Moleküllerini temizleyip, toksinlerini atsan. Tertemiz olsan. Arınsan her türlü pislikten… Potansiyeli bile kalmasa… Dezenfekte etsen…

Allah en merhametlidir. Allah bir tanedir. Biricik Rabbindir. O’na teslim olup dayansan. Söylediklerini kitaptan okuyup, gökyüzüne ve yeryüzüne bakıp anlamaya çalışsan, kimse sana zarar veremez. Sen kendi kendine vereceğin zarardan kurtulsan… O’na sığınsan… Ki seni, O’ndan başka kimse kurtaramaz ve O’ndan başka kimse seni bu kadar iyi anlayamaz. Mutlu olmayı hak ediyorsun. O’nun da senden beklediği bu zaten.

Hadi sevinmeye, gülümsemeye başla. Olayların mahiyetini düşün, ama ne uç, ne de kahrol! Beraber gülmek de beraber ağlamak da mutluluktur. Dağıt yığdığın kara bulutlarını. O senin mutlu olmanı istiyor. Senin içine koyduğu mutluluğu fark etmeni ve başkalarına da hatırlatarak çoğaltmanı. Gerçeği yalanlama ve sana ne verilmişse onu paylaş ki onlar da hatırlasınlar. Temizle göğsünü, bul mutluluğu. Sen kimsenin kilidini sökemezsin. İyiliği tavsiye et, kötülükten uzak tut. İyi olmaya başlayanın ve hak edenin göğsünü açacak olan O’dur. Sonra insan olanlarla birleştir ellerini ve artık gülümse. Hem onlara hem de seni mutlu etmek için tüm fırsatları yaratan Yaratan’ına.

www.kalemzade.net

twitter: @kalemzade


About the Author
Author

kalemzade

Leave a reply

Name (required)

Website