Bazı anketlerin güvenilebilirliği ve geçerliliği tartışılabilir. Bu anketler Türkiye’nin yaş ortalamasını bulmak gibi kesin sonuçlar vermeyebilir. Uygulayan kişinin hedefteki kitleyi temsil eden grubu ve ölçeği iyi ayarlaması ve sonucu iyi yorumlaması lazım. Bazen iki profesör bile aynı şeyi ölçüp farklı sonuçlara ulaşabiliyorlar. Fizikte bir iki faktör geri kalanlarından soyutlanıp ele alınabilir.Sosyal bilimde ise nedensellikler iç içe geçmiştir. İyi analiz etmek için iyi bir sosyal bilimci olmak gerekir.
Amerika’da yapılan anketlerde dine inanmış ülkelerde yolsuzluğun daha az olduğu; dolandırıcılık, üçkağıtçılığın, yolsuzluğun dine daha az inanan ülkelerde ise çok olduğu sonucu çıkmış. Ülkemizin %90’dan Müslüman olduğunu düşünürsek bu tezin aslıda pek de tutarlı olmadığını görürüz. Ülkemizin yolsuzluklar nedeniyle ne hale geldiği ortadadır. Buna karşın inanan nüfusun %50 civarında olduğu Hollanda’da yolsuzluk ve dolandırıcılık çok aşağı seviyelerdedir. Aslında Ülkemizde önemli olan, inanıyorum diyen %90lık Müslüman kesimin gerçekte ne kadar Müslüman olduklarıdır. Allah’a inanıyorum diye ağızdan çıkan sözler akıl ve kalpten mi geliyor yoksa sadece ağızdan mı çıkıyor. Müslümanlık sadece nüfus cüzdanlarında mı kalıyor?
Dine saldırma niyetinde olanlar , dini temsil ettiklerini düşündükleri imamlara, papazlara saldırırlar. Gazetelerde, filmlerde, fıkralarda bu yaklaşımlara tanık oluruz. Türk filmlerini örnek alalım. Köydeki imam , mevkisini kullanıp üfleme adı altında kızlara sarkar, para koparmaya çalışır. Filmdeki baş kahramanlar onlardan daha ahlaklıdır. İnsanlarda oluşan genel kanı da bütün imamların üçkağıtçı, sakallı dedelerin dolandırıcı olduğu şeklinde oluyor bu durumda. Tebliğ yaptığımızda buna sık sık rastlıyoruz. Karşıdan gelen ilk cevaplardan biri dini temsil ettiklerini düşündükleri bu insanların kendilerinin bile ahlaksız olduğu şeklinde oluyor. Bu şekilde dinden uzaklaştırılıyorlar. Herkesin yaptığının kendine yarar sağlayacağı dine, bu yüzden arkalarını dönüyorlar. Bir şekilde tarif etmek gerekirse gözleriyle düşünüyorlar ve araştırmayla değil görerek öğreniyorlar. Dine saldırmak isteyen Marksistler, ki çoğu 1980 öncesi filmlerde ahlaksız imam temasını işlemişlerdir. Marksistlerin çoğunun, medya ve görsel sanatlara yöneldiğini görmekteyiz. Bu yolla fikirlerini insanlara ulaştırıyorlar. Dinimizde ise Kuran’da yer almayan, Peygamberimize iftira edilerek uydurulan sözlerle sanat adeta durma noktasına gelmiştir. Oysa Sanat tebliğ için kullanıldığında çok önemli bir araç olabilirdi ama Müslümanlar kendi kendilerine bunu engellediler. Bazen dini ne kadar anlatsak da etkili olmaz ama bir müzik ya da film insanlarda inanılmaz etkiler bırakabilir. Ve bu yolla daha büyük kitlelere ulaşılabilir.
Cennette insan nefsinin her istediğinin olacağı söyleniyor. (50/35, 43/71). Cenneti aklımızda tasvir ettiğimizde cennet sanki hayalimizde kurduğumuz şeyler gibi gelir. Hiçbir zaman cennette olacakların en az bu dünya kadar gerçek olacağını düşünmeyiz. Geçici olan bu dünya ise ve ebedi hayat cennet ise acaba hangisi daha gerçekçidir bir düşünmek gerekir.