Kendimize ve çevremizdeki insanlara baktığımızda illa ki, yaşam şartları itibariyle, hayatta hoşnutsuz olunan ve değiştirmek istenen birçok şeyi sıralayabiliriz. Oysa bizim başımıza veya hayatta en yakınımız olan insanların başına, ölümcül hastalık, ömür boyu sakat, kör ya da felç kalma gibi geriye çevrilemeyecek felaketler gelse, herhalde insanların çoğu eski hayatlarını geri kazanabilmek için birçok şeyini feda etmeye razı olurdu.
Aslında insanların bu genel memnuniyetsizliğinin ve doyumsuzluğunun nedeni, yaşama bakışlarının daha çok dünyevi hayatla sınırlı olmasından kaynaklanmakta. Zaten insan yaşamındaki koşuşturmanın, hırsların, arzuların altında yatan amaç da genellikle dünyevi refahı arttırmaya ve kendini bu şekilde tatmin edip, gözünü doyurmaya dayalı.
Kuran-i açıdan bakıldığında ise olması gereken, her şeyden önce hayrında, şerrinde Allah’tan geldiğini bilip dünyevi hayatın aslında bir imtihan yerinden ibaret olduğunu kavrayabilmek. Allah’ın herkesi sağlık, imkân, çevre, kültür, kapasite, zekâ, dış görünüş gibi açılardan derecelere ayırdığını ve kendi derecemiz neyse, bizi verdiği kadarıyla imtihan ettiğini de bilmemiz gerek. Yaptığımız seçimlerde de dünyevi çıkarların, Allah’a karşı olan sorumluluklarımızla çatıştığı noktada kesinlikle kendimizi tutmayı ve mantıki açıdan doğru olduğunu bildiğimiz şeyi, nefsimiz istemese dahi seçebilmeyi öğrenmeliyiz. Yani önemli olan şey hayattaki önceliklerin neler olduğunu kavrayabilmek. Kavradıktan sonra ise yapılması gereken, aşılmaması gereken dünyevi sınırların bir prensip haline getirilip, hiçbir şartta prensipleri çiğnememek ve ileride aynı olaylarla karşılaşıldığında yapılması gereken seçimin farkında olunarak nefsimizi terbiye etmiş olmak.
Sonuç olarak dünya hayatı o kadar aldatıcı ki, insan çevresinin de etkisiyle, kendisini bir anda hayatın hızına kaptırıp fark etmeden sürüklenmeye başlayabiliyor. Açıkçası geçip giden her anın Allah tarafından bilindiğinin farkına varmak ve tüm bunların aslında ahiretteki gerçek hayatımızın nasıl olacağını belirleyecek olan imtihanın bir parçası olduğunu düşünmek biraz tüyler ürpertici. Ne yazık ki hiç birimizin ne zaman öleceği de belli değil ve öldüğümüz anda imtihanımız ikinci bir şans verilmemek üzere sona eriyor.
22. Siz, işitme gücünüzün, gözlerinizin, derileriniz aleyhinize yapacağı tanıklıktan gizlenmiyordunuz. Tam aksine siz, yaptıklarınızdan birçoğunu Allah`ın bilmeyeceğini sanıyordunuz.
23. İşte, Rabbiniz hakkında beslediğiniz bu zannınız sizi mahvetti de hüsrana uğrayanlardan oldunuz.
24. Şimdi eğer dayanabilirlerse, barınakları ateştir. Yok eğer özür dileyip hoşnutluk sağlamak istiyorlarsa, özürleri kabul edilmeyecektir.
41 – Fussilet Suresi
Yazar : Ali U.