Müslüman olmaktan korkuyor muyuz?

İnsanların inanç ve idealleri yaşamları boyunca hayatlarında direk olarak etkili olmuş, şahısları yönlendirmiştir. Yaratılış itibariyle bir olguya inanmak ihtiyacı insanın en temel zaruretlerinden olmuştur. Tarih boyunca çeşitli fikirler, inançlar, ideologlar ve ideolojiler ve peygamberler gelerek insanlara yön vermiş onların hayatlarında ve yaşam tarzların da etkili olmuştur. Bizim içinde belli kurallar ve yaşam tarzı getiren son peygamber Hz. Muhammed (s. a. v. )olmuştur. O’nun getirdiği ve tüm dünyaya vaaz ettiği son din İSLAM ve son kitap KUR’AN, kendine inananların kalbinde yer ederek hayatların da belli bir düzene sokmuştur. ”İnandık ve iman ettik. ”diyen her şahsın bu sözlerden sonra belli mükellefiyetleri kabullendiği ve uyacağına dair sözü bir gerçek olarak gündeme gelir. Dikkat edilirse, ve okunursa göreceğimiz gibi Kitabımızdan, inanmak, iman etmek ve arkasından amelde (yani emredilenleri yapmak)bulunmak gelir. Söyleyen imanını ikrar eden mükellef amel noktasına gelmiş demektir. Bir iş verenin emrine girip onun emirlerine uyan bir çalışan gibi…İman ve inandık demek sadece kuru bir sözcük ve telaffuzdan ibaret değildir. Sadece inandığını söylemek insanları inanç noktasında daimi kılmaz, daimilik inancın gereği olan amelleri yapmakla mümkündür. Yani inancından ve imanından korkmamakla inandık deyip gereğini yapmamak, söz verip vecibelerini yerine getirmemek kimseyi iman noktasın da sabit kılmaz ve belli bir zaman sonra bağlayıcılığı kalmaz. Zira inanmanın olmazsa olmazı hususundaki amelleri vardır.


Bizim burada bahsettiğimiz inanç kendimizin mensubu saydığımız İSLAM DİNİDİR. Adımıza Müslüman denilmesidir. Ve bu durumda olmaktan da iftihar ve onur duymalıyız. Çünkü İslam’ın yeryüzüne Resul aracılığıyla inmesinden sonra diğer din ve inançlar batıl olmuş, sadece son din, son kitap ve son peygamber geçerli kılınmıştır. Allah-u Teala “Allah, Resulünü diğer bütün dinler üstün kılmak için, hidayet ve hak dini ile göndermiştir. İsterse müşrikler bundan hoşlanmasınlar der. ”(61/9)buyurmakta, inananlara sonsuz şeref ve izzet sahibi yapmıştır. Ve bu izzeti de “Ey iman edenler!Allah’a karşı gelmekten sakının ve hep doğru söz söyleyin ki, Allah da işlerinizi ve hallerinizi düzeltsin, günahlarınızı affetsin. Kim Allah’a ve resulüne itaat ederse, pek büyük bir mutluluk ve başarıya nail olur. ”(33/70-71)diyerek, Allah’a ve peygamberine itaat bağlamıştır. Peygamber (s. a. v. )uyarmayı da “Hakikaten, Allah’ın Resulünde sizler için, Allah’a ve ahiret gününe konuşmayı bekleyenler ve Allah’ı çok zikredenler için en mükemmel bir örnek vardır”(33/21)diyerek hayatımızı belli bir düzene koymamızı buyurmaktadır. Bu bir tavsiye ve Allah’ın yönlendirmesidir. İnancımızdan kaynaklanan onurumuzu korumak için. Onurumuzu korumak için Resulü örnek almamız. bir başka ayette; ”EY İMAN EDENLER!Allah ve Resul’ü sizi size hayat verecek hakikatlere davet ettiğinde O’na icabet edin. Bilin ki Allah insan ile kalbi arasına girer ve siz dönüp onun huzurun da toplanacaksınız (824)diyerek bu inançtan kaynaklanan mecburiyeti biraz daha keskin olarak bildirmektedir.

Aslında söylemek istediğimiz, inanmak ve itaat etmenin mecburiyet sınırlarıdır. Çünkü inandım diyen hiç kimse sadece inandım dediğinden dolayı mesuliyetlerinden kurtulamayacaktır. Buna peygamber (s. a. v. )de dahildir. Şüphe yok ki, Allah hem sizin hem de benim Rabbimdir; öyleyse yalnızca ona ibadet edin. İşte doğru yol budur. (3/51)”Deki: Benim namazında her türlü ibadetlerim de, hayatımda ölümümde, Rabbi lalemin olan Allah’a aittir. Eşi ortağı yoktur O’nun Bana verilen emir budur. O’na ilk teslim olanda benim”(6/161-163)Yaratanın kendisine elçi ve uyarıcı olarak seçtiği peygamberler dahi inançlarının gereğini yerine getirmek mecburiyetindedir. Kaldı ki, O’na tabii olan bizler ne konumda olmalıyız.

“Ben inandım”, diyen ve İslam dairesin de olduğunu söyleyen her şahıs kendiyle inancı arasında ki bağı kontrol etmeli, ne kadar bağlı olduğunu ve kendini inancın vecibeleriyle ne kadar meşgul ettiğini gözden geçirmelidir. İnanç sadece beyinlerde bir kavram, kalplerin temiz bölgelerinde saklanan bir duygu, cenazelerde hatırlanan bir ölüm, bayramlarda kutlanan bir tebrikleşme değildir. İmanın olmazsa olmaz kuralları, mecburiyetleri vardı. Bunlar iman ettiğini söyleyenlere, amel, hakikatleridir. İnandığımızı ve imanımızı ispat eden verdiğimiz sözden dolayı onurumuzu koruyan davranışlardır. Bizleri inanmayanlardan ayıran özelliklerdendir. Aksi halde, amelsiz Müslüman bir Katolik Hıristiyan’dan veya Yahudi’den farksızdır. Sadece Allah’a inandığını söylemek bir ayrıcalık değildir. Çünkü Hıristiyan ve Yahudilerde Allah’a inanıyor ve varlığını kabul ediyorlar. (23/84-85-86-87-88-89, 10/31)
İman ettiğini ve İslam olduğunu söyleyen şahıslar, sözden eylene geçmek zorundadır. Çünkü İMAN sözle söylenip sonra da kenara konulacak kadar ucuz ve sıradan değildir. İman Müslüman olmaktan korkmamaktır ve inancını her yerde her fırsatta her ortamda haykırmaktır. Allah’a dayanıp güvenerek “Allah, iman edenlerin velisidir, onları karanlıklardan nura çıkarır. İnkar edenlerin ise velisi taguttur. Onları nurdan karanlıklara çıkarır…”(2/257)Müslüman olmak Allah’ın yardımına mazhar olmak, O’nun himayesine girmektir. Müslüman olmaktan korkmamak her şeyi kazanmaktır. İslam olduğunu söyleyip teslimiyetten kaçmak, dünya ve ahret yolunda zarar etmektir. ”Ancak tövbe edip halini düzeltip hakkı söyleyenler başka. Ben onları bağışlarım, çokça bağışlayan, tövbeleri çokça kabul olan Benim Ben!”

Sosyal yapının bozulduğu ve dejenere olduğu çağımız da, tüm olumsuzluklara sahip insanların bile varlıklarını ispatlamak için gösterdikleri gayret, çaba ve enerji hat safhadadır. Düşünün, eş cinseller biz böyleyiz diye haykırıp demek kurabiliyorsa, ateistler inanmadığını haykırabiliyorsa, İslam’a hakaret eden bir çok yayın çıkabiliyorsa, sen, ben ve inananlar, yaratılış gayemize uygun olarak evrensel onur adına eden Müslümanlığımızdan korkalım. Neden namazımızı kılıp, orucumuzu tutmayalım. Neden kitabımızı okumayalım, okutmayalım. Niçin peygamberimi hayatını ezbere bilmeyelim.

İman, mesuliyet, sorumluluk, mecburiyettir. Tüm kötülüklerin karşısında, onlarla mücadele etmek için, köklerini kazımak için dimdik durabilmektir. Müslüman, bu duruşun şahısta olan sıfatıdır. Benliğiyle, fikriyle, eylemiyle bütünleşmiş halidir. Bunun aksi durumlar, insanları evrensel dertlerle baş başa bırakıp kendimizin de dejenere olup kaybolmamızdır. Ya Müslüman olmaktan korkmayacağız. Çünkü “Allah iman edenleri hem dünya da hem de ahrette sağlam bir sözle destekler. Haksızlık edenleri şaşırtır. Allah dilediğini yapar. ”(14/27)yada yazgımıza razı olacağız.

YAKUP DÖĞER

 


About the Author
Author

Dini Yazilar

Leave a reply

Name (required)

Website