H A T M E T M E K

Hatmetmek: Kur’an’ı, Allah’ın istediği, bildirdiği gibi; anlayarak, düşünerek, öğüt ve ibret alarak baştan sona tamamını okumaktır. Esas hatim budur..


** Türkçe karşılığını bilmeden, ayetlerin anlamını düşünmeden, öğüt, ibret almadan Kur’an’ın arapça telaffuzunu okumak-hatmetmek Kur’an’ın bildirdiği, istediği okuma-hatmetme şekli değildir. Arapça bilmeyenler için hatim indirmek; Kur’an’ın mealinin, Türkçe çevirisinin baştan sona okunmasıdır. Anlamını bilmeden Kur’an’ın Arapça telaffuzunu okumak sadece gönül rahatlığı, ruhsal huzur sağlar..

** Hz. peygamberimiz zamanında tecvit kuralları, izhar, ihya, idgam gibi okuma usülleri yoktu. Bunlar daha sonraki zamanlarda ortaya çıkan beşeri usüller, uygulamalardır.

Önemli olan Kur’an’ı düşünerek, ayetlerin anlamları üzerine yoğunlaşarak okumaktır.

Hz. peygamberimizin gözde sahabelerinden olan ibn Mesut “ Biz bir ayetin içerdiği bilgileri tam anlamadan ötekine geçmezdik. Bazen bir ayetin üzerinde günlerce durup düşünürdük” dediği rivayet edilmiştir..

Yaşar Nuri öztürk, Kur’an’ın anlayarak, düşünülerek okunmasının gerekliliği konusunda,

Allah ile Aldatmak adlı kitabının 160. sahifesinde bakın neler diyor:

‘‘Tedebbür, Yani okunan metinlerin anlaşılması ve anlamları üzerinde derin derin düşünülmesi.

Bu tedebbür kavramı Kur’an’ın altını ısrarla çizdiği bir kavramdır. Öyle ki, Kur’an’a göre, Kur’an okumak esas anlamıyla tedebbür etmektir. Tedebbür yoksa Kur’an okumaktan söz etmek mümkün değildir.

Tedebbür için okunan metnin dilini bilmek ilk şart olduğuna göre Arapça bilmeyen bir Müslüman’ın tedebbür emrini yerine getirmesi için Kur’an’ı anladığı dildeki çevirisinden okuması kaçınılmazdır. Kur’an, tedebbür ilkesinin Müslümanların temel ibedetleri olan namazda da korunmasını istemektedir. Bunun içindir ki, ne dediğini anlamadan namaz kılmak yasaklanmış (Nisa-43) ne dediğini anlamadan namaz kılanlar ağır biçimde kınanmıştır. (Maun-4, 5) O Halde namazlarında Kur’an’dan bazı bölümler veya ayetler okuyacak kişilerin bunları anladıkları dilden okumaları Kur’an’ın açık emridir.

Hz. Peygamberin vefatından kısa bir süre sonra İslam dışı bir krallık sistemiyle yönetimi ele alan Arap Emevi hanedanı önlerindeki en büyük engel Hz. Ali ve evlatlarını öldürüp ortadan kaldırdıktan sonra Arap olmayan müslümanları sindirme ve bastırma hareketine girişti.

(Hz. Muhammed esasen arap ırkından değildir. Dedesi aslen Sümerli’dir. Araplar böylelerine ‘Araplaşmış arap’ Müsta’rebe derler. ) Arap olmayan Müslümanlara
‘mevali’ yani köleler kitlesi diyen Emevi kırallığı Tüm İslam düşünce ve bilgi mirasını Araplaştıracak, Arapların ve Arapça’nın üstünlüğünü dinleştirecek büyük bir operasyona girdi. Arapça okuma yazma bilmeyen tüm insanları ‘ümmi’ kabul edecek kadar zalimleşen bu Emevi anlayışı Allah ile aldatan tezgahın Arapçı takımı tarafından hala yaşatılmaktadır. Bu akıl ve din dışı savların geçerli kılınması için yüzlerce hadis uyduruldu. Bu uydurma hadislerle, Emevi hanedanlığının yönetimi ve Arap ırkının üstünlüğü ile Arapça dilinin kutsallaştırılması için her şey yapıldı.

Bu günkü İslam bilgi mirasının, özellikle fıkıh ve kelam (İslam teolojisi) kaynaklarının hemen her sayfası bu yozlaştırma ve Araplaştırmanın ürünleriyle doludur. Kur’an’ı değil de bu ürünleri din olarak kutsal tutmak isteyen zihniyetler akıl almaz oyunlar sergileyerek insanımızı aldatmakta ve sömürmektedir.

Arapça bilmeyenlerin Kur’an’a el süremez hale gelmesi, sömürücülerin din üzerinde kurdukları baskıyı kutsallaştırmış ve müslüman kitleyi onlara teslim olmaya mecbur ve mahkum etmiştir.

Din onların elinde, kendi çıkarlarına hizmet eden bir araç ve saltanat imtiyazı olmuştur. ’’

Mehmet Okuyan, Kur’an’ın nasıl okunması gerektiği konusundaki düşüncelerini,
Kısa Surelerin Tefsirleri adlı kitabının 28. sayfasında şöyle açıklıyor.

‘‘Türkçeye ‘okumak’ şeklinde çevrilen diğer bir kelime de tertildir. Furkan-32 ve Müzzemmil-4. ayetlerde geçen bu sözcük, yavaş yavaş, ağır ağır, derin derin düşünerek, özümseyerek, hissederek, vahiy ile adeta bütünleşerek okumak demektir… ….

Kur’an okumak onu önce anlamayı (kıraat) ve sindire sindire, yavaş yavaş okumayı (tertil) ardından Kur’an hükümlerini yaşantımıza aktarmayı, uygulamayı (tilavet) zorunlu kılmaktadır.

Bu üçü de okumanın içinde olmalıdır. Bunlardan herhangi biri yoksa okuma eksik kalır.. ’’

** Mezhep kabüllerini içeren, parantez içinde veya dipnotlar şeklinde açıklamalar, yorumlar, ilaveler ihtiva eden meal kitaplarına ihtiyatla yaklaşılmalıdır.

En doğrusu ayetler tercüme edilirken hiçbir yorum katılmamalı. Allah’ın kelamı olduğu gibi en yalın, duru haliyle günümüz konuşulan Türkçesiyle tercüme edilmelidir..

Dinimizi, Kur’an’dan başka referanslarla, kaynaklarla açıklamaya, yorumlamaya çalışan rivayet dayanaklı veya isnatlarla, uydurma hadislerle, mezhep yorumları-kabülleriyle, kişisel düşünce ilaveleriyle, örf-adet katkılarıyla yazılan tefsir, ilmihal ve benzeri kitaplardan uzak durmalıyız..

Dinimizle ilgili söylenek her söz, yazılacak her satır yazının referansı, kaynağı Kur’an olmalıdır. Düşünceler, yorumlar sadece Kur’an’a endeksli, Kur’an odaklı olmalıdır..

Kur’an’dan başka; beşeri unsurlara, İbn’lere, Ebu’lara, imamlara, hocaefendilere atıf yapılarak ve Peygamberimizin iradesi hilafında yazılan söylentilere, rivayetlere dayalı, derleme, devşirme, uydurma hadis kitapları, şirk unsurlar referans verilerek yazılan kitaplar aslında tefsir kitabı değil; dinde kaosa yol açan; tebdil, tadil ve tahrip kitaplarıdır..

** Allah’ın ilk emri ‘‘OKU’’ dur. Ancak bizler okumuyoruz. Birilerinin ‘‘DİNLE’’ emrine uyuyoruz, dinliyoruz. İmamları, hocaları, şeyhleri, dervişleri dinliyoruz. Onları dinleyerek dinimizi öğrendiğimizi sanıyoruz. Yüce yaradan bize Kur’an’ı, İslam’ı öğrettiğini ve anlattığını söylüyor, Kur’an’ın açık, ayrıntılı, anlaşılır olduğunu söylüyor ve ‘‘OKU’’ mamızı emrediyor. Allah’ın ilk emrine uyalım ve ‘‘OKU’’ yalım.

Dinimizi tam ve en doğru şekilde ancak ilk emre itaat ederek, O’nun öğretimi ve anlatımıyla öğrenebiliriz..

** Kur’an okumak, Allah’ın ilk emri ve bildirdiği ilk ibadettir..
Tüm ibadetlerimizi Allah’ın emrini yerine getirmek için, sadece Allah’ın rızasını, şefaatini kazanma umuduyla yapmalıyız.
Yalnız sana ibadet, kulluk ederiz.. (Fatiha-5 )

İbadetlerinizi yalnız O’nun rızası için yaparak Allah’a kulluk ediniz.. (Araf-29)

Bir başka amaçla ibadet edersek, o amacı şirk unsuru yapmış, Allah’a eş koşmuş oluruz.

Sevabını şu veya bu kişinin ruhuna transfer etmek, bağışlamak için, ölmüşlerin ruhu için Kur’an hatmedilmesi, herhangi bir surenin okunması veya bu amaçla namaz kılınması, oruç tutulması ve diğer ibadetlerin yapılması doğru değildir..
Günde beş vakit namaz kılan bir kişi günde yaklaşık elli kez Fatiha suresini okur ve “yalnız sana ibadet, kulluk ederiz” der. Günde elli kere yalnız Allah rızası için ibadet ettiğini söyleyen bir kişinin, bir başka amaçla Kur’an okuması-ibadet etmesi anlaşılmaz bir davranıştır..

Yüce Allah, Kur’an’ı diriler-yaşayanlar için, onları uyarmak için indirdiğini bildirmektedir.

“Kur’an, diri olanı-yaşayan insanları uyarsın diye indirilmiştir.. ” (Yasin-70)

Kur’an’ın diriler için indirildiğini bildiren Yasin suresi ne yazık ki genellikle mezarlıklarda ölüler için okunmaktadır..

Hz. Peygamberimizin de ölülerin arkasından Kur’an okunmasıyla ilgili bir beyanına, uygulamasına, sünnetine rastlanmaz. Kabirlerin sadece ibret ve hatırlama amacıyla ziyaret edilmesini istediği bilinmektedir. Ölüler için kabir başlarında, türbelerde, yatırlarda Kur’an okumak, ölünün arkasından hatim indirmek veya hatim ısmarlamak, hatimlerin bağışlanmasını camilerde hocalar aracılığı ile yapılan bir takım ritüele-merasime tabi kılmak sonradan uydurulmuş bid’adlardır..

Kabir başında da olsa sadece Allah rızası için Kur’an okumalıyız..
Ayni şekilde Hz. Peygamberin ruhuna bağışlamak için veya peygamberimiz bizim için Allah katında yardımcı, şefaatçi olsun diye Kur’an okumak da doğru değildir.

‘‘Şefaat tümden ve yalnız Allah’a aittir. ’’ (zümer-44)

**Camilerde hocalar; sık sık, Peygamberimizin, Ehl-i Beytin ve sahabelerin ve hatta “büyük imamların” kutupların, gavsların ahirette bizlere şefaatçi olacaklarından bahseder.

Bu söylem, düşünce kesinlikle Kur’an ve İslam dışıdır. Bunlar tevhid ilkesine aykırı olan bizleri şirk batağına sürükleyecek düşünce ve kabüllerdir. Hüküm yalnız ve yalnız Allah’ındır (Enam-57 Yusuf-40) ve Allah hükmüne-yetkilerine kimseyi ortak etmez.

(Kehf-26) Şefaat yetkisine de kimseyi ortak etmez..

** Camilerde hocaların, “ başta Hz. peygamberimizin, Ehl-i Beytin, sahebelerin ruhu için ve tüm geçmişlerimizin ruhları için el-Fatiha” diyerek cemaati geçmişlerinin ruhu için Fatiha suresini okumaya davet etmesinin veya “üç kulhuvalla bir elam” veyahut Yasin suresini okuduktan sonra “Allah’ım, okuduğumuz duaları, Yasin-i şerifleri ölmüşlerimizin ruhuna bağışlıyoruz, sen kabul buyur yarabbi” şeklinde dilekte bulunası; İslam anlayışına, Kur’an hükümlerine uygun değildir..

**Ölen yakınlarımız, arkadaşlarımız ve tüm inananlar için yapabileceğimiz tek ve en hayırlı iş, onlar için dua etmektir.. Onlar için, Allah’tan rahmet dilemekten, günahlarının affını, mekanlarının cennet olmasını ve Allah’ın onlara şefaat etmesini dilemekten daha önemli, daha değerli ne olabilir? Ne yapabiliriz ki ?

Aşağıdaki ayetlerde bildirildiği şekilde veya içimizden geldiği gibi dua edebiliriz.

‘‘Rabbim, hesabın görüleceği gün beni, anne-babamı ve inananları bağışla.. ’’ (İbrahim-41)

‘‘Rabbimiz, Şüphesiz biz inandık, günahlarımızı bağışla ateş azabından koru bizi. ’’ (Alimran-16)

** Günahta ve sevapta; veraset, intikal, devir, bağış, ciro söz konusu değildir..
** Yüce Yaradan, Ahiret günü herkesin kendi kazandığıyla hesap vereceğini bildirmiştir.

– Her benliğin kazandığı kendi üstünde kalır-Herkesin kazandığı kendisine aittir.. (Enam-164)

– Allah, her benliği kendi kazandığıyla karşı karşıya getirecektir.. (İbrahim-51)

– Bugün her benlik kazandığıyla cezalandırılır.. (Mümin-17)

– O gün…. . kimin ölçülüp tartılacak şeyleri ağır basarsa kurtuluşa erenler onlar olacaktır.
Ölçülüp tartılacak şeyleri hafif kalanlara gelince, işte onlar, hüsran olacaklardır. (Araf 8, 9)

– Kitap ortaya konulmuştur. Günahkârların, onun içindekilerden korkup ürpererek şöyle dediklerini görürsün: “Vay başımıza! Ne biçim kitap bu! Ne küçük bırakmış ne büyük. Hepsini sayıp dökmüş!” Yapıp ettiklerini hazır bulmuşlardır.. (Kehf-27)

Kur’an anlayışına göre, kişiler arasında sevap ve günahların transferi diye bir husus söz konusu değildir. Dolayısıyla, bir kişinin kendi muhtemel sevaplarından başka bir kişiye “sevap takviyesi” yapması söz konusu değildir..

Saygılarımla,

Yazar : Vedat Akbaşak

 


About the Author
Author

Dini Yazilar

Comments (3)
Leave a reply

Name (required)

Website