TV izlemenin üzerimizdeki etkileri

Bilim adamları hayvanların davranışları üzerine birçok deney yapmışlar zamanında. Bu deneylerden bir tanesiyse kurbağalar üzerinde yapılan şu deneymiş: Bir kapta kaynayan suyun içerisine kurbağaları atmışlar. Kurbağalar can havliyle tepki verip hoplayıp zıplayarak sudan en az zaiyatla çıkmaya çalışmışlar. Daha sonra deneyi bir de şu şekilde tatbik etmişler: Normal sıcaklıktaki suyun içine kurbağaları koymuşlar. Kurbağalar suda rahat rahat yüzmeye başlamış. Daha sonra suyun sıcaklığını ağır ağır yükseltmişler. Bu sefer hayvanlar sıcak suda iyici rahatlamış ve suyun sıcaklığı hayatlarını tehdit edecek seviyeye geldiğinde artık her şey kurbağalar için çok geçmiş. O rahatlıkla uyuşan kurbağalar artık tepki verecek mecali kendilerinde bulamamışlar.

İnsanlar da alıştıkları, bağımlısı haline geldikleri şeyler karşısında tepki verememekte onların zararlı etkilerine maruz kalmaktadırlar. Uyuşturucu ya da sigara bunun için güzel örneklerdir. Bu maddeler ilk kullanıldıklarında keyif veren bir etki yaratırlar. Aynı keyfin alınması için tekrarlanan kullanım bağımlılığa dönüşür ve zararları ağır basar. Vücut ciddi bir tahribata maruz kalır. Ancak değişim yeterince yavaş olduğundan bir günle sonraki gün arasında ciddi bir fark hissedilmez. Sonuçlar uzun süre sonra açığa çıkar ve oldukça da ağır olur.
Bu yazıyı okuyan birçok kişi ben uyuşturucu ya da sigarayı hiç kullanmıyorum diyebilir. Bunlardan uzak duruyoruzdur çünkü zararlarının farkındayızdır. Artık bilimin ilerlemesiyle sigaranın zararları ispat edilmiş durumda ve medya sayesinde bu zararlar geniş kitlelerle paylaşılabiliyor. Sigarayı içen de zararını bile bile içiyor. Ancak belki de bundan 100 yıl önce bu zararların o kadar çok bilinmediği bir dönemde sigara kullanmak kötü bir alışkanlık sayılmayabilirdi. Çünkü zararlı olduğunu ispat etmek o kadar kolay değildi.
Günümüzde denebilir ki, artık ne zararlı ne değil bilimin sayesinde çok rahat takip edebiliyoruz. Aslında durum göründüğünden farklı. Her dönem kendi uyuşturucularını ve kötü alışkanlıklarını beraberinde getiriyor. Bunlar insana fark ettirmeden yavaş yavaş zarar veriyor ve bir noktadan sonra geri dönüş çok zor oluyor. Peki bu çağın kötü alışkanlığı nedir derseniz; bunu her topluluk için ayrı ayrı incelemek gerektiğini düşünüyorum. Türk toplumuna baktığımızdaysa en önde gelen kötü alışkanlıklardan birinin televizyon seyretmek olduğunu düşünüyorum.
Televizyonun insana birçok zararı var. Bunlardan biri de zaman kaybı. Ortalama bir Türkiye vatandaşı günde 4 saatini TV seyrederek geçiriyor(bkz. http: //www. medyaa. com/haber_detay. asp?haberID=2597). Günümüzün ortalama 8 saatini uykuyla, 2 saatini yemek ve tuvalet gibi zorunlu ihtiyaçlarla 1, 5 saatini de ulaşımla geçirdiğimizi düşünürsek geriye 12, 5 saat kalıyor. Bu demektir ki 8 saat çalışan bir kişinin hergün 4, 5 saat boş zamanı kalıyor. Bunun 4’ü TV seyretmekle geçiyor. Diğer tüm hobiler kişisel gelişim, sohbet, sevdiğin insanlarla vakit geçirmek için kalan süre 30 dakika. Eğer insanın verimli olduğu süre günde 12 saatse bunun 3’te biri TV karşısında geçiyor. Bunun gerçekten çok üzücü olduğunu düşünüyorum.
Bu durumu evrensel bir bakış açısıyla değerlendirecek olursak şöyle diyebiliriz: Biz kocaman bir uzayın içinde yaşıyoruz. Bu uzayda çok sayıda galaksi, güneş sitemleri ve gezegenler bulunuyor. Bunların içinden bilinenler arasında şimdiye kadar hayat bulunamadı. Yakın gelecekte de bulunma ihtimali düşük görünüyor. Yani biz çok ayrıcalıklı bir konumdayız dünyalı olarak. Dünyanın içine girdiğimizde bu dünyada da birçok varlık olduğunu görüyoruz. Taş, toprak, su, ağaç, kedi, balıklar gibi canlı ve cansız sayılamayacak kadar birçok varlık. Biz bunlar arasında canlı olmakla ve canlılar arasındaki en güçlü, bilinçli, yer yüzünde en çok kontrol sahibi olan insan olmakla yine ayrıcalıklıyız. Hem de nasıl bir ayrıcalık. Bunun acaba ne kadar farkındayız?
Söylemek istediğim aslında biz bir imkanlar ve nimetler denizinin içinde yüzüyoruz. ((Resulüm!) De ki: Sizi yaratan, size işitme duyusu, gözler ve kalpler veren O`dur. Ne az şükrediyorsunuz – Mülk 23). Ve bu imkan ve nimetler ömrümüzün başı ve sonu arasındaki zaman dilimiyle sınırlı. Bu da zamanı ve bu zaman içinde sahip olduklarımızı son derece değerli kılıyor. Bu yüzden her bilinçli insanın zamanını çok iyi değerlendirmesi gerekir.
Diğer taraftan, televizyonun zararları sadece zaman kaybetmekle sınırlı değil. Televizyon aynı zamanda izleyenleri olumlu ya da olumsuz yönde etkileyebilen bir iletişim aracıdır. Özellikle kişilik gelişimi ve sosyalleşme aşamasında olan çocuklar TV’den en çok etkilenen kesim olup bu etkilerin bu çocukların hayatları boyunca devam ettiği bilinmektedir. (kaynak: RTÜK ilköğretim çağındaki çocukların TV izleme alışkanlıkları araştırması). TV yayınlarının işlevleri, diğer kitle iletişim araçlarınınki gibi, dört ana grupta toplanabilir (Şenyapılı, age, s. 61): Eğlendirmek, bilgilendirmek-haber vermek, etkilemek, para kazanmak. Televizyon kanalları ticari kuruluşlar oldukları için, yüksek izlenme oranları sağlamak için eğlendirici ve ilgi çekici yayınlara ağırlık vermektedirler. Ancak bunu yaparken de şiddet ve cinsellik öğeleri içeren yayınları sıkça kullanmaktadırlar. Yapılan yayınların birçoğu bizi biz yapan değer yargılarımızı derinden derine etkilemekte ve toplumun dejenerasyonuna neden olabilmektedir. Söz gelimi bir dizide evli bir kadınla birlikte olarak zina yapan bir kişinin iç dünyası, yaptığı hataya yönelmesine neden olan sebepler, öyle bir şekilde anlatılabilmektedir ki, izleyicilerin zihninde aslında onu bu davranışa iten geçerli sebepler olduğu yargısı oluşmakta ve davranış meşru olarak algılanabilmektedir. Bunun uzun vadeli etkisi de zinanın meşrulaşması ve aşkın dini kurallardan daha üstün bir yere sahip olduğu algısının yaygınlaşması olabilmektedir.
İzleyiciler TV’yi zarar verebilecek bir araç olarak algılamadıklarından dolayı meydana getirebileceği etkiye karşı büsbütün korunmasız kalmaktadırlar. Bu da bana yazının başında verdiğim kurbağa deneyindeki durumu hatırlatmakta. Yavaş ve gizliden gizliye gerçekleşen değişim kurbağayı öldürebilmektedir. Biziyse kendimizden uzaklaştırabilmektedir. Kuran`a göre insanlar Allah’a ibadet etmek için yaratılmışlardır. Kuran anlayışına göre bizler Allah’ın kullarıyız ve yaşamımızı onun sınırlarını çizdiği çerçevede geçirmeliyiz. Kuran`a göre dünya geçicidir ve bir amaç haline gelmemelidir. Esas olan Allah’a inanıp hayra ve barışa yönelik işler yapmak, geride güzel ve yapıcı işler bırakabilmektir. Önemli olan Allah’a çok şükretmektir. Kendi zevk ve sefamız uğruna çalışmak, dünyada daha güçlü olmayı hayatımızın merkezine koymak, malda, parada ve cinsellikte kendimizi başkalarıyla yarıştırmak ve bu metaların esas değerler ve amaçlar olduğunu düşünmek bizi rotamızdan saptıracaktır. Ancak insan sosyal bir varlıktır ve çevresinde övülen güzel gösterilen şeylerin peşinde koşmaktadır. Televizyon da oldukça etkileyici bir mecra olduğundan ve TV’de de gününü gün etme, daha çok tüketme, dünyada konfor ve lüks içinde yaşamak gibi değerler ön planda olduğundan insanlarımızın zihinsel kodları değişmekte, yeni toplumsal yapı, yeni kutsal değerler ortaya çıkmaktadır.

Yazar : Hikmet

 


About the Author
Author

Dini Yazilar

Leave a reply

Name (required)

Website