Bitkin Düşerken

 

“Ne Kadar da Benziyor Sözleri”

Susmak geldi içinden. Susamadın. Anlatabilirim diye düşündün. Sen anladıysan herkes anlar ZANnettin. Anlatamadın. Göstermek istedin, bakın güneş orada. Avuç avuç balçıklarla koşuşturdular. O kadar meyilli ki insanoğlu hizipleşmeye, ne desen seni de hizipçi sandılar. O kadar benziyor ki sözleri birbirine, şaşırmamak elde değil… Ayetleri bir bir okuyorsun, sana ve birbirlerine karşı duruşlarındaki sözlerinde… Onlarsa tek kelimeyi bile heceleyemiyorlar.

Sana bu saçmalıkları kim öğretiyor, kimlerdensin sen dediler. Yok kimse öğretmiyor, kitabımdan okuyorum dedin. İnanmadılar. Belli ki vardır birileri dediler. Yok dedin, var dediler. Yok kardeşim hiç kimse dedin. Vardır vardır dediler. Ya Rabbena! Biliyorum kınama, bunları da sen yarattın; vesiledir, ibrettir.

Düpedüz sapmışsın sen dediler. Sapmışsam sapmışım, siz okuyun da sapmayın… Okuyorum dediler. Daha da uzaklaştılar. Bak burada bu yazıyor, reddedilir mi hiç! Elbette reddetmiyorum dedikten sonra başka kabullere dönüp yine reddettiklerini bile fark edemediler. Ya Rabbena! Nasıl bir idraktır bu!

Acaba insanları üzüyor muyum dedin. Döndün bir kez daha kendini gözden geçirdin. Sözlerinin öfkesine pranga vurdun. Güzel sözler söyleyip, uzun uzun anlattın. Bakın dedin, bir kere bir yine bir eder… Sen, iki demiş olanlardan daha mı iyi bileceksin dediler. Bir zamandan beri üçtür diyenlere benzediler. Üzmeyeyim dediğinde, onlar seni daha da çok üzdüler. Ya Rabbena! Daha ne diyeyim, hangi kelimeyi kullanayım!

Sen gönülden sevdin, acıdın yüzlerine bakarken. Onlar “seni severiz seni” deyip dalgaya meylettiler. Sen adamakıllı bir adamdın, ne oldu sana böyle dediler. Seni anlamak yerine seni yargılamayı tercih ettiler. Ellerinde etiketler, yapıştırıp durdular da göremediler hiçbiri seni ifade edemiyor. Sussan olmuyor, susmasan olmaz, yazsan olmuyor yazmasan olmaz… Sen dinden bahsettin siyaset zannettiler. Meselelere ucundan dokundun, dininden şüphelendiler. Bayrağımız ortak dediğinde ırkçı oldun, Kuran’ı gösterince dinci. Ya Rabbena! Bu nasıl bir akıl tutulması, anlayış ver bana!

Bu kitap bize yetmiyor mu, diye sordun. Yetiyor tabi dediler, sonra yetmiyor gibi başkalarını tercih ettiler. Diller “elbette” derken, bedenler “hayır yetmez” diye haykırdı. “Okumak lazım elbet” dedikten sonra ne yalandır ki okumadılar! Ya Rabbena! Nasıl göremiyor bu gözler! Ne örtü varmış şu kalplerde!

Şu kadarcık bir yolda bitkin düşüyoruz. Şimdi düşünüyorum da peygamberimi, peygamberlerimi ve tüm elçileri. Ne meşakketler çekmişsiniz. Ne cehaletlerle, ne cahillerle mücadele etmişsiniz. Şimdi çok daha iyi anlıyorum. Ne güzelmişsiniz siz… Ne dertliymişsiniz, ne yürekler varmış sizde. Ne büyük işler başarmışsınız. Ne sabırlıymışsınız. Ne dirayetliymiş, nasıl bir irade nasıl bir kalp mutmainliği varmış sizde!

Ya Rabbena! Sen onların hepsinden razı ol. Hepsini en yüce makamlarına yücelt. Onlara katre kadar hüzün verme. Biz onları çok sevdik. Her birinin kalbini kalbimizde, yüreğimizde, ciğerimizde hissettik. Ne olur, Sen de onları çok çok sev. Bu dünyadaki hüzünlerini sonsuz mutluluklara çevir. Kendi cahilliğimizi, etkisizliğimizi ve zayıflığımızı görüyorum da… Ne mükemmel kullarınmış onlar senin…

Ve ibret al ey nefis… Her yağmur beni ben yapar. Sense hep güneşte yatarsın. Geçici sevinçler göğsüne dolar. Bense hüznümle sarmaş dolaş…

kalemzade.net

twitter.com: @kalemzade


About the Author
Author

Kalemzade Kamil

Comments (4)
Leave a reply

Name (required)

Website